Perşembe Ocak 9, 2025

Bejdar'ın tutsak alınamayan şiirleri [*]

“Şiir hayatın özetidir.”[1]

Bejdar Ro Amed… 

Kürt şiirselliğiyle yüklü bu adı ilkin -olasılıkla Amed’de, Kürtleri “te’dip”te kararlı, rejimin sadık bekçisi, dediğim dedikçi, işgüzar bir nüfus memurunun dayatmasıyla kayda geçilmiş Türkçe bir adın yanına parantez içinde çiziktirilmiş olarak gördük, Kürt coğrafyasındaki cezaevlerden birinden gelen zarfın üzerinde…

Zarftan insan sıcağı bir mektup çıktı. Yanıtladık - yanıtımız eline geçsin “kaygısı”yla bir süre “Bejdar” adını hiç iliştirmedik kâğıda… Bir mektup daha… Sonra bir tane daha… Israrla Bejdar imzasını kullanıyordu yeni dostumuz. Deneme mahiyetinde çift isimli yazmaya başladık33 yanıtlarımızı. Eline geçiyordu…

Bejdar ısrarı ve direnciyle T.“C”. nezdinde “Enver Özkartal”lıktan çıkıp adım adım “Bejdar”laştı T.“C”. zindanlarında.

Son mektuplarında Türkçe adı silindi gitti. Geriye Kürtçe bir şiir kaldı: Bejdar Ro Amed…

Elimize ulaşan son mektubu, 3 Mart 2014 tarihli. Uykusuz bir gecenin arifesinde yazılmış, belli ki. 

Hesap etmiş, 12-13 yıldır mektuplaşıyormuşuz… Tutsaklığı? O çok daha eskiye dayanıyor; dile kolay, “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” adına vatan sathını dört koldan saran cezaevlerinde geçen 22 yıl!… İnsanın aklı duruyor.

Ama durun. Bejdar hiç de tahayyül edebileceğiniz üzere karamsar, yılgın, bezgin filan değil. Hayatı belinden sıkıca kavramış, bırakmıyor. Adım adım takip ediyor “dışarısı”nı… Rutubetli beton duvarları, demir parmaklıkları, küf kokan koridorları aşarak hücresine ulaşan her bir bilgi, haber, malumat kırıntısını, 22 yılda biriktirdiği sabır ve bilgelik imbiğinden damıtarak dönüştürüyor. 

 “22 yıldır cezaevinde olsam da öyle karamsar bir duruşun sahibi olmadım,” diyor. “Abartılı gelebilir ama hâlâ cezaevine gelebilmiş değilim. Cezaevine geldiğiniz an cezaevi çekilmez olur. Hapishane benim için bir okul. Çektiklerimiz ise iyi veya kötü dersler. Bizler iyi boyutunu çoğaltmaya çalışıyoruz. Hapishanenin ‘okula’ dönüşmesi böyle bir şey... Bu durumda, eskiyen hapishaneler oluyor…”

Bejdar, hapishaneleri eskitirken bir tutsağın yapabileceği en soylu başkaldırı edimlerinden birini yapıyor: Yazıyor, üretiyor… Ne mi? Mektup yazıyor; siyasi yazılar yazıyor, ama en çok da şiir yazıyor. İlginç bir tezatla, Türkçe şiirler…

Siyasi yazılarına erişmeniz zor. Çünkü gayretkeşliklerine bir an ara verseler, rejimin yıkılacağına, “ilelebet payidar kalma”ya yazgılı T.“C”nin başına bir kaza geleceğine iman etmiş “devletlûlar”, onun ‘Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum’ başlıklı siyasal kitabını daha yayınlanmadan yasakladılar.[2] Ama mektupları ve şiirleri, ne yapıp edip, zindan duvarlarından günışığına sızmayı başarıyor. İki şiir kitabı yayınlandı bugüne değin: ‘Kırk artı Bir’ (2007) ve ‘Busegâh’ (2009)… Elinizde tuttuğunuz, dördüncüsü…

Dikkatle yudumlayın Bejdar Ro Amed’in şiirlerini… Hiç de mahpus kokmadıklarını fark edip şaşacaksınız önce… Ama ikinci-üçüncü yudumdan sonra buna alışacak, bu kez de delikanlılığında dağlara sevdalanmış bir asinin, tutsak düşmüş bir gerillanın yaşamı tüm renkleri ve tonlarıyla özümsemişliğindeki yalınlık, bilgelik, dinginlikle çarpılacaksınız… Sevdanın binbir hâlini dile getirişindeki tekrarsızlık ve sadelik… alçak ve sakinleştirici bir sesle terennüm ettiği patlayıcı tutkular… sırça kırılganlığındaki imgeler…

* * *

“Hapishane benim için bir okul” diyor Bejdar… Nice devrimci için öyle olmadı mı? Bu toprakların en yürek titreten şiirleri, en güzel öyküleri, romanları cezaevlerinde kaleme alınmadı, en menevişli resimleri koğuşlarda, hücrelerde çizilmedi mi? 

Yo, bu bir mahpushane güzellemesi değil… Olsa olsa, en cevval, en bereketli, en ışıltılı yıllarını dört duvar arasında geçirmeye mahkûm kılınmış devrimcilerin parmaklıklara inat, dışarıdaki hayata taşması. Bir başka deyişle, tutsakların ruhlarını ve bedenlerini devlet otoritesine teslim etmeyiş tarzı… Özgür olma, özgür kalma savaşımları… Devletin çalmaya çalıştığı yaşamlarına, zindanlara inat, sahip çıkma kararlılıkları…

Bir yerlerinde Türk Standartları Enstitüsü damgasını taşımayan her aykırı, her isyankâr için neredeyse bir “mukadderat” olagelmiştir T.“C”. zindanları… Devlet, onları böylelikle “hizaya sokabileceğini”, “ıslah edeceğini” düşünür. Yani “cezalandırma”nın ötesinde bir şey, bitmez tükenmez bir boyun eğiciliği dayatma, bir teslim alma operasyonu… 

Bu şiirler, olanca dinginlik, olanca ağırbaşlılık, olanca görmüş geçirmişlikleriyle hiç eskimeyen kadîm bir şeyi, boyun eğmemeyi sesleniyorlar bize. Sevklerin, sürgünlerin, keyfi yasakların, çıplak aramaların,

geceyarısı baskınlarının, kötü muamelenin, tecridin, disiplin cezalarının, hastalıkları savsaklamanın teslim almaya, hiçlemeye çalıştığı ruhların özgürlükten asla vazgeçmeyeceğini bildiriyorlar…

Bu gözle yudumlayın Bejdar’ın şiirlerini. 

Onların tutsak edilemeyişindeki inat, umudunuz olacaktır…

 

N O T L A R

[*] Newroz, Yıl:8,No:252, 3 Haziran 2014…

[1] Berken Bereh, “Şiir Hayatın Özetidir”, Evrensel, 25 Ocak 2014, s.12.

[2] “Bafra T Tipi Cezaevi’nde tutulan Enver Özkartal’ın ‘Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum’ adını verdiği kitap çalışması, yayınlanmadan yasaklandı. Özkartal’ın yasaklamaya yaptığı iki itirazı da reddedildi.” Bestanuce, 24.8.2013. http://www.bestanuce1com/haber/57172/tutsak-ozkartal-in-kitabi-yayinlanmadan-yasaklandi#sthash.UarfXfV

99426

Sibel Özbudun

1956 yılında,İstanbul'da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Fransa'ya giderek, üç yıl süresince Fransa'da dil ve Paris VII ve Paris X Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye'ye döndükten sonra,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü'ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun;

 

1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında,aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasınıda aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun'un çok sayıda çevirive telif eseri bulunmaktadır.

     Blog

 

sozbudun@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Sibel Özbudun

Hangi Sınıfın Cumhuriyeti Yaşasın?

Feodal aristorkrasiye karşı burjuvazinin iktidara gelmesi ve feodalizmi yıkması tarihsel olarak ilericiydi. O dönemde “ kahrolsun feodalite, yaşasın cumhuriyet” sloganı ileri bir hedefi gösteriyordu. Bu tarihsel dönüşüm Fransız burjuvazisinin 1789 burjuva devrimiyle başarıldı. Bu, toplumlar tarihinin geri döndürülemez diyalektik gelişimiydi. Feodal aristokrasi, ne kadar çaba harcarsa harcasın, gelişen üretici güçlerin önünde daha fazla direnemezdi ve kendinden önceki toplumların başına gelen kendisinin de başına gelmişti: Toplumlar tarihinin çöplüğündeki yerini aldı.

Zorunlu Açıklama!

Kısa bir süre önce; "Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han ve Süleyman Cihan." başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının giriş bölümünden de anlaşılacağı gibi bu yazı, Anayasa Mahkemesi'nin Sansaryan Han’a ilişkin kararı vesile yapılarak yazılmıştı.

Sosyal medyayı ve malum platformları aktif olarak takip etmediğimden; yazıya ilişkin kimlerin ne türden değerlendirmeler de bulunduğunu bilmiyorum. Bu çok ta önemli değil; elbette her okurun kendine göre değerlendirme, beğeni ve yergileri de olacaktır.

Ali Haydar Dersim’e (Nubar Ozanyan)

Değerli bir komutanı daha kaybettik. Dersim halkının bağrından çıkıp, dağlara sevdalanan, özgürlüğü zirvelerde arayan bir komutanı yitirdik. Büyük bir yürek acısı daha yaşadık.

„Holodomor „ Yalanı Üzerine

Başta Avrupa emperyalist burjuvazisi olmak üzere, bütün gerici devletler, emperyalist Rusya'nın Ukrayna'ya saldırı ve işgalini bahane ederek, tüm SSCB kazanınlarını, anıtlarını yok etmenin yanında, yeni yeni kararlarla, Stalin önderliğindeki SSCB'ni ve sosyalizmi karalamak için her türlü yalana baş vurmaya hız verdiler. Burjuvazinin, sosyalizm ve onu anımsatan herşeye düşmanlığı, kapitalizm ayakta kaldığı sğrece devam edecektir. Bu nedenle, burjuvazinin bütün yalanlarını açığa çıkarmakta devrimci mücadelenin en önemli ayaklarından biridir.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-2 Kemalizm Sol Değildir!

AKP-MHP faşist ittifakı süresince siyasal İslamcılığın karşısına da alternatif olarak Kemalist ideoloji çıkarılıyor. Kendine “sol” diyenlerin siyasal İslamcılığın alternatifi olarak Kemalizm’i yeğlemeleri kabul edilebilir bir siyasi tutum değildir.

Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han Ve Süleyman Cihan!

Dün, Sansaryan Han’a ilişkin bir haber okudum gazetelerde: “92 yıl sonra Sansaryan Han için tarihi karar.” başlığı altında, özetle, şunlar aktarılmaktaydı: 

 

Ermeni fakir çocukların eğitim masraflarının karşılanması amacıyla vakfedilen ancak 1930 yılında devlet tarafından el konulan ve uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan Sansaryan Han, Anayasa Mahkemesi kararıyla 92 yıl sonra Ermeni vakfına geri verilecek.”[1]

 

Uluslararası İşçi Sınıfı İçin Büyük Bir Kayıp! Jose Maria Sison'u Sonsuzluğa Uğurladık

Filipin Komünist Partisi'nin (FKP)  kurucu önderi, Yeni Halk Ordusu (YHO) ve Filipin Ulusal Demokratik Cephe'nin (FUDC) danışmanı ve  Uluslararsı Halkların Mücadele Birliği'nin (ILPS) kurucularından ve başkanı, Filipin proletaryasının ölümsüz militanı Jose Maria Sison'u (yoldaşlarının Joma'sı) 16 Aralık 2022 tarihinde kaybettik.

Hızır

Hdp'liler katı atık tesisinin yeri değiştirilmesi konusunda öneri gelirse destekleyeceklermiş.

Demek ki gelmese...

De gurban... aha çevreci projeniz... aha boğuniz... aha siz...

Sütlüce'ye akmasın... kendi içimize... köyümüze.... aksın diyorsanız...

De... hadi...

Sütlüce'ye katı atık tesisi kurulmasın.... kendi köyümüze kurulsun... diye önerge getirinde sizi görem.

De.... Hadi kurban...

De.... Hadi...

Gerçekten çok akıllıca.

Gerçekten çok sinsice.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-1- (Sentez)

"İşçi sınıfının devrimciliğine karşı çıkanlara sol denebilir mi? Ya da bunlar gerçekten sol olabilir mi?"

Sınıflı bir toplumda, bu toplumun alternatifi olarak sınıfsız toplumu öngören ve bunun mücadelesini veren Marksizm-Leninizm-Maoizm’in eleştirilmemesi, özellikle de mülk sahibi sınıfların ideolojik ve siyasal temsilcilerinin eleştirileri ve demagojik saldırılarına maruz kalmaması düşünülemez.

Barbara ve Sara olma zamanı! (Nubar Ozanyan)

Emekçi kadınlar birçok şeyden mahrumdur. Yoksun olduğu esas şeyler, özgürlük ve örgütlülüktür. Faşist devlet şiddeti, feodal baskı, Türk şovenizmi, egemen erkek zihniyeti, işgal ve saldırı, erkek adalet, aile ve din, dışlanma, aşağılanma vb. Saymakla ve yazmakla bitmiyor. 

KKB’li TİKKO Savaşçısı:Kobanê Ruhuyla Rojava’yı Savun!

Faşist TC içindeki klikler, Kobanê zaferinden bu yana dillerden düşmeyen bir yarasında birleşti.

Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları böylesi günlerde sağdan soldan TC faşizmi her zaman birleşmiştir. Bu bazen masa altından olur, bazen kapalı kapılar ardında, bazense öylece aleni. Burjuvazinin kalbini korkudan hoplatan bir işçi direnişi olabilir, emperyalist tekellere geçit vermeyecek bir çevre direnişi olabilir, faşizmi zayıflatacak bir demokrasi talebi olabilir, ataerkiyi ve heteroseksizmi titretecek bir adım olabilir bu gizli ya da açık el sıkışmaların sebebi.

Sayfalar