Bejdar'ın tutsak alınamayan şiirleri [*]
“Şiir hayatın özetidir.”[1]
Bejdar Ro Amed…
Kürt şiirselliğiyle yüklü bu adı ilkin -olasılıkla Amed’de, Kürtleri “te’dip”te kararlı, rejimin sadık bekçisi, dediğim dedikçi, işgüzar bir nüfus memurunun dayatmasıyla kayda geçilmiş Türkçe bir adın yanına parantez içinde çiziktirilmiş olarak gördük, Kürt coğrafyasındaki cezaevlerden birinden gelen zarfın üzerinde…
Zarftan insan sıcağı bir mektup çıktı. Yanıtladık - yanıtımız eline geçsin “kaygısı”yla bir süre “Bejdar” adını hiç iliştirmedik kâğıda… Bir mektup daha… Sonra bir tane daha… Israrla Bejdar imzasını kullanıyordu yeni dostumuz. Deneme mahiyetinde çift isimli yazmaya başladık33 yanıtlarımızı. Eline geçiyordu…
Bejdar ısrarı ve direnciyle T.“C”. nezdinde “Enver Özkartal”lıktan çıkıp adım adım “Bejdar”laştı T.“C”. zindanlarında.
Son mektuplarında Türkçe adı silindi gitti. Geriye Kürtçe bir şiir kaldı: Bejdar Ro Amed…
Elimize ulaşan son mektubu, 3 Mart 2014 tarihli. Uykusuz bir gecenin arifesinde yazılmış, belli ki.
Hesap etmiş, 12-13 yıldır mektuplaşıyormuşuz… Tutsaklığı? O çok daha eskiye dayanıyor; dile kolay, “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” adına vatan sathını dört koldan saran cezaevlerinde geçen 22 yıl!… İnsanın aklı duruyor.
Ama durun. Bejdar hiç de tahayyül edebileceğiniz üzere karamsar, yılgın, bezgin filan değil. Hayatı belinden sıkıca kavramış, bırakmıyor. Adım adım takip ediyor “dışarısı”nı… Rutubetli beton duvarları, demir parmaklıkları, küf kokan koridorları aşarak hücresine ulaşan her bir bilgi, haber, malumat kırıntısını, 22 yılda biriktirdiği sabır ve bilgelik imbiğinden damıtarak dönüştürüyor.
“22 yıldır cezaevinde olsam da öyle karamsar bir duruşun sahibi olmadım,” diyor. “Abartılı gelebilir ama hâlâ cezaevine gelebilmiş değilim. Cezaevine geldiğiniz an cezaevi çekilmez olur. Hapishane benim için bir okul. Çektiklerimiz ise iyi veya kötü dersler. Bizler iyi boyutunu çoğaltmaya çalışıyoruz. Hapishanenin ‘okula’ dönüşmesi böyle bir şey... Bu durumda, eskiyen hapishaneler oluyor…”
Bejdar, hapishaneleri eskitirken bir tutsağın yapabileceği en soylu başkaldırı edimlerinden birini yapıyor: Yazıyor, üretiyor… Ne mi? Mektup yazıyor; siyasi yazılar yazıyor, ama en çok da şiir yazıyor. İlginç bir tezatla, Türkçe şiirler…
Siyasi yazılarına erişmeniz zor. Çünkü gayretkeşliklerine bir an ara verseler, rejimin yıkılacağına, “ilelebet payidar kalma”ya yazgılı T.“C”nin başına bir kaza geleceğine iman etmiş “devletlûlar”, onun ‘Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum’ başlıklı siyasal kitabını daha yayınlanmadan yasakladılar.[2] Ama mektupları ve şiirleri, ne yapıp edip, zindan duvarlarından günışığına sızmayı başarıyor. İki şiir kitabı yayınlandı bugüne değin: ‘Kırk artı Bir’ (2007) ve ‘Busegâh’ (2009)… Elinizde tuttuğunuz, dördüncüsü…
Dikkatle yudumlayın Bejdar Ro Amed’in şiirlerini… Hiç de mahpus kokmadıklarını fark edip şaşacaksınız önce… Ama ikinci-üçüncü yudumdan sonra buna alışacak, bu kez de delikanlılığında dağlara sevdalanmış bir asinin, tutsak düşmüş bir gerillanın yaşamı tüm renkleri ve tonlarıyla özümsemişliğindeki yalınlık, bilgelik, dinginlikle çarpılacaksınız… Sevdanın binbir hâlini dile getirişindeki tekrarsızlık ve sadelik… alçak ve sakinleştirici bir sesle terennüm ettiği patlayıcı tutkular… sırça kırılganlığındaki imgeler…
* * *
“Hapishane benim için bir okul” diyor Bejdar… Nice devrimci için öyle olmadı mı? Bu toprakların en yürek titreten şiirleri, en güzel öyküleri, romanları cezaevlerinde kaleme alınmadı, en menevişli resimleri koğuşlarda, hücrelerde çizilmedi mi?
Yo, bu bir mahpushane güzellemesi değil… Olsa olsa, en cevval, en bereketli, en ışıltılı yıllarını dört duvar arasında geçirmeye mahkûm kılınmış devrimcilerin parmaklıklara inat, dışarıdaki hayata taşması. Bir başka deyişle, tutsakların ruhlarını ve bedenlerini devlet otoritesine teslim etmeyiş tarzı… Özgür olma, özgür kalma savaşımları… Devletin çalmaya çalıştığı yaşamlarına, zindanlara inat, sahip çıkma kararlılıkları…
Bir yerlerinde Türk Standartları Enstitüsü damgasını taşımayan her aykırı, her isyankâr için neredeyse bir “mukadderat” olagelmiştir T.“C”. zindanları… Devlet, onları böylelikle “hizaya sokabileceğini”, “ıslah edeceğini” düşünür. Yani “cezalandırma”nın ötesinde bir şey, bitmez tükenmez bir boyun eğiciliği dayatma, bir teslim alma operasyonu…
Bu şiirler, olanca dinginlik, olanca ağırbaşlılık, olanca görmüş geçirmişlikleriyle hiç eskimeyen kadîm bir şeyi, boyun eğmemeyi sesleniyorlar bize. Sevklerin, sürgünlerin, keyfi yasakların, çıplak aramaların,
geceyarısı baskınlarının, kötü muamelenin, tecridin, disiplin cezalarının, hastalıkları savsaklamanın teslim almaya, hiçlemeye çalıştığı ruhların özgürlükten asla vazgeçmeyeceğini bildiriyorlar…
Bu gözle yudumlayın Bejdar’ın şiirlerini.
Onların tutsak edilemeyişindeki inat, umudunuz olacaktır…
N O T L A R
[*] Newroz, Yıl:8,No:252, 3 Haziran 2014…
[1] Berken Bereh, “Şiir Hayatın Özetidir”, Evrensel, 25 Ocak 2014, s.12.
[2] “Bafra T Tipi Cezaevi’nde tutulan Enver Özkartal’ın ‘Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum’ adını verdiği kitap çalışması, yayınlanmadan yasaklandı. Özkartal’ın yasaklamaya yaptığı iki itirazı da reddedildi.” Bestanuce, 24.8.2013. http://www.bestanuce1com/haber/57172/tutsak-ozkartal-in-kitabi-yayinlanmadan-yasaklandi#sthash.UarfXfV
Sibel Özbudun
1956 yılında,İstanbul'da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Fransa'ya giderek, üç yıl süresince Fransa'da dil ve Paris VII ve Paris X Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye'ye döndükten sonra,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü'ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun;
1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında,aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasınıda aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun'un çok sayıda çevirive telif eseri bulunmaktadır.
Son Haberler
Sayfalar
BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK
„Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.“[1]
Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!
6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.
Halkın İçinde Olmak (Sentez)
Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.
“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!
14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.
Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)
Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.
Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet
Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.
Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.
2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir
Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.
Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede
Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)
Ah.... çocuklar... ahh....
Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....
İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....
Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.
Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.
Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.
Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...
Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”
6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.
ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR
Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.
“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.
Azaduhi (Nubar Ozanyan)
Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.