BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.

Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun!
Ta kuruluş sürecinin ilk yılları itibariyle şeriata dayalı sistemi kaldırıp, yerine (tartışmalı ve yarım yamalak da olsa) laik devlet sistemine geçildiğini Anayasal güvenceye kavuşturan bir “Anayasal hukuk devleti” düşünün ki göreve gelen Cumhur Başkanı dahil tüm bakan ve milletvekilleri, yaptıkları yeminde, birçok şeyin yanı sıra; “(…) demokratik ve laik Cumhuriyete (…) bağlı kalacağıma; (…) ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; (…) namusum ve şerefim üzerine and içerim.” şeklinde, “namus ve şeref sözü” vermiş olmalarına rağmen; örneğin o Cumhur Başkanı, İstanbul Adliyesinde “şeriat isteriz.” gösterisi yapanlara tepki koyup, bunu ve iktidarın suskunluğunu eleştirenleri; “şeriata karşı çıkmak, İslam’a karşı çıkmaktır.” diyerek tehdit edip, şeriat isteyenleri açıktan sahiplenebiliyor.
Keza sosyal medyada şeriat ve laiklik tartışması yapan iki kişiden, laikliği savunan hakkında, hem de aslı astarı olmayan, yani düpedüz koca bir yalanla; “dinimizi ve peygamberimizi aşağıladı.” gerekçesiyle, savcılık ve mahkeme safhalarını da atlayarak, doğrudan bakan olarak kendisi devreye girip, yakalama kararı çıkarttıklarını kamuoyuna açıklayabiliyor. Ve elbette burada da Anayasalarının suç saydığı şeriatı savunanı/savunan ve tıpkı birer İŞİD militanı gibi, kelle kesip, kan akıtma tehdidiyle topluma korku salmaya yeltenen azgın yobaz dinbaz güruhu açık bir şekilde sahiplenip, koruyarak!
Şeriat tehdidinin bugün artık nasıl soyut bir tehdit olmaktan çıkıp, bizzat Cumhur Başkanının doğrudan himayesinde, peyderpey toplumsal yaşama enjekte edilmekte olduğunu ve de bunda ki kararlılığı göstermek için, daha başka somut pratik örnekler sıralamaya hiç mi hiç gerek yok. Çünkü bu iki örnek, bunu zaten bütün yönleriyle somutlamaya haydi haydi yetiyor aslında.
Hayatta öyle şeyler vardır ki şayet zamanında gereken tepkiyi koymaz, gereken önlemi alamaz ve de zamanında yapılması gerekenleri yapmaz isen; “yangının bacayı sarması” sonrası yapılacakların kifayetsizliği misalinde olduğu gibi, hem bir şeyler yapmak için artık çok geçtir ve hem de yerleşeni yerinden etmek, öyle pek de o kadar kolay olmayacaktır. Çökmeyi görsün toplumun üzerine koyu karanlık zulüm sistemi; çöktükten sonra onu kaldırmanın hiçte kolay olmadığını, uzaklarda veya çok eskilerde aramaya gerek yok herhalde ki; yakın komşumuz İran örneği ve 12 Eylül süreci bunun en ibretlik örneklerindendir.
Ve ama maalesef ki toplumun azımsanmayacak büyüklükteki ilerici-demokrat ve laiklik yanlısı kesimleri ve keza kendisini sol-sosyalist ve komünist addedenlerin de önemlice bir bölüğü ve keza kendisini “Atatürk devrimleri ve Cumhuriyetin temel ilkeleri”nin, dolayısıyla da laikliğin baş bekçisi olarak topluma lanseden ana muhalefet partisi CHP ve keza laiklik yanlısı diğer kesimler, ya bu tehdidi ve de tehlikeyi önemser bulmuyor ya da bu tehdit ve tehlikenin ciddiyet ve büyüklüğünün yeterince idrakine varamıyor ki adeta “ölüm uykusundaymış gibi”, bir tepkisizlik içindeler. Anlaşılır ve de izah edilebilir gibi değil doğrusu.
Bu kesimleri uyarmak ve harekete geçmelerini sağlamak için alttan taban baskısı mı oluşturmamız gerekiyor acaba? Durum, biraz böyleymiş gibi görünüyor!
O halde mecburen, taban inisiyatifiyle organize olup, elbirliğiyle bunu yapmalıyız. Çünkü şayet bu tehdidi püskürtmek için gereken toplumsal tepki bugün gösterilemezse; yarın, her şey için artık çok geç olabilir.

Halil Gündoğan
Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
Son Haberler
Sayfalar

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!
Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir.
Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.
Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.
Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı”

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını
19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.
Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim
TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur. Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir.

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu
Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/
Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar
Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]
Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası
Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar
Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle, “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2
“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu
Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm
(Ozan Emekçi)

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.
İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.