Perşembe Nisan 24, 2025

Ciddiyet!!!

Devrimimizin her alandaki görevleri, amaçladığımız hedefe uygun olarak layıkıyla yerine getirildiği oranda başarı ve ilerleme kaydedilir. Ertelenen-“unutulan”-geçiştirilen-ihmal edilen, üzerinde yeterince ciddiyetle durulmadan baştan savma yapılan her görev, demokratik halk devrimine giden yolu uzatır. Varılması gereken hedefi uzaklaştırır. Unutmamak gerekir ki başarı ve kazanım sadece sağlam bir ideolojiye sahip olunarak elde edilemez. Bunun kadar önemli olan bir diğer yan, faaliyetçilerin devrimci nitelikleri ve sahip oldukları düzeydir. Pratiğe müdahale güçleridir. Faaliyetçilerde ileri bir bilinç, yüksek bir sorumluluk ve tutarlılık varsa devrimin görevleri layıkınca yerine getirilebilir. Bu niteliklerin olmadığı faaliyet alanlarında ve ortamlarında ciddi bir güvensizlik, örgütsel zayıflama yaşanır ve bozulma başlar.

Devrimci niteliklerin elde edilip kazanılmasında devrimci eğitim kadar ideolojik sorgulama ve gerçeklikle yüzleşme önemli bir yerde durmaktadır. Sorgulanması gereken konuların başında üstlenilen görev ve sorumlulukların nasıl ve hangi nitelikte yerine getirilmesidir. Görevler büyük bir ciddiyet ve yüksek bir sorumlulukla mı yerine getiriliyor? Yoksa yüzeysel-üstün körü- baştan savma-gayri ciddi bir tarzda mı ele alınıyor? Yerine getirilmesi gereken görevler tümüyle“unutularak” bir kenara bırakılarak belirsiz bir tarihe ve ana mı erteleniyor? Böylesi bir anlayış ve pratikle gerilla savaşı geliştirilip ilerletilemez, kitleler örgütlenip düşman imha edilemez.

Devrimcilik yapış tarzımızı, devrimin görevleri ve sorumlulukları karşısındaki ilişki ve duruşumuzu sorgulamamız gerekmektedir. Neleri, ne kadar, nasıl başarıyor, neleri-neden başaramıyoruz? Günlük devrimci göreve bakış-yaklaşım-yapış tarzımızdan ve yürüttüğümüz çalışmalardan ideolojik sorgulamamızı başlatalım. Randevularımıza ne kadar sadık kalıyoruz? Bu konuda ilkeli miyiz, yoksa çeşitli bahanelerle randevularımızı aksatmayı göze alıyor muyuz? Hatta bu geç kalma ya da gitmeme durumunu sistemleştiriyor muyuz? Randevularımıza önem verip zamanında hazırlıklı bir şekilde mi gidiyoruz? Verdiğimiz sözleri ne kadar tutuyoruz? Yapmamız, yerine getirmemiz gereken görevleri ne kadar sürede ve daha önemlisi nasıl yerine getiriyoruz? Görevlere-halka ve yoldaşlarımıza nasıl bakıyor ve nasıl yaklaşıyoruz? Onlarla nasıl ilişkileniyoruz? Genç bir kadın ya da erkek yoldaşı, bir işçiyi, yoksul bir çobanı, yaşlı bir köylüyü, yoksul bir Kürt emekçisini ne kadar dinliyor, söylediklerini ne kadar önemsiyor, sorunlarını ne kadar anlamaya çalışıyor, üzerimize düşen sorumlulukları ne kadar yerine getiriyoruz? Keza elimizdeki değerleri ne kadar ciddiyetle koruyor, onlara ne ölçüde değer verip sahip çıkıyoruz? Kitap ve gazeteleri, bilgisayar ve fotoğraf makinelerini, bize emanet edilen bu değerleri ne kadar koruyup sahip çıkıyoruz? Görevlerimize özenle yaklaşıp dikkatle çalışıyor muyuz?

Görevlere yaklaşım…

Komite toplantılarını iyi düşünülmüş, önceden hazırlığı iyi yapılmış, büyük bir sorumluluk bilinci ve ciddiyetiyle mi örgütlüyoruz? Yoksa “bir şeyler yaparız?” deyip gayri ciddi bir şekilde yaklaşıp son anda üstünkörü bir hazırlıkla mı toplantıları yapıyoruz?

Yoldaşların düşünce-değerlendirme-öneri ve eleştirilerine ne kadar önem verip onları ne kadar ciddiye alıyoruz? Yoksa bildiğini okumaya devam eden, değişmemekte büyük bir inatla ısrar eden başka yoldaşların elde ettiği deneyim ve tecrübelere sırtını dönen bir tutum içinde mi hareket ediyoruz?

Elimizde bir günlük-bir haftalık-bir aylık-bir mevsimlik-bir yıllık çalışma programı var mı? Yoksa bunun için ne kadar kafa yorup elde edilmesi için ne kadar yoğunlaşıyor bunun bir ihtiyaç olduğunu, ne düzeyde bir ciddiyetiyle kavrayıp hareket ediyoruz. Görevlerimizi başarıya ve hedefe kilitlenmiş bir şekilde disiplin ve sorumlulukla mı yerine getiriyoruz? Alınan kararlara öncelikle kendimiz uyup, yerine getirilmesi için işin takipçisi ve denetleyicisi oluyor muyuz?

Devrimci mücadelede ciddiye aldığımız ve almadıklarımız, önemsediklerimiz ve önemsemediklerimiz nelerdir? Bunları ayırt eden temel kıstaslar nedir? Günlük devrimci yaşamımızda neler bizler için daha fazla önemlidir? Önemli olarak belirlediğimiz olaylara ne kadar ciddi yaklaşıyor, dikkate değer görüyor ve yapılması için çalışıyoruz? Önemsiz dediğimiz şeyleri sınıflandıran gerçekliğin sınıf savaşımıyla kurduğu ilişkinin niteliği nedir? Bütün bu sorulara sınıflar ve sınıf mücadelesinin gerçekliği, demokratik halk devriminin ihtiyaçları ve yapılması gereken görevler içinden bakarak yanıt verilmelidir. Bakış açımız gerçekliğin ve devrimimizin örgütleme ihtiyacı içinden olursa ortaya çıkan yeterlilik ve yetersizlikler, başarı ve hatalar rahatlıkla görülecektir. Eğer başarılar varsa bunlar daha fazla çoğaltılmalı; hata ve yetersizlikler varsa derhal düzeltilme yoluna gidilmelidir.

Devrim ciddi bir iştir. Devrimcilik ciddiyet isteyen bir iştir. Günlük-saatlik-anlık çalışmalardan başlayarak günün, sürecin bir bütün olarak büyük bir ciddiyetle planlanıp-örgütlenmesi ve alınan kararların büyük bir sorumlulukla uygulanmasıdır. Komiteler, faaliyetçiler devrimci çalışmalarını sınıf savaşımının devrimci ihtiyaçlarına göre planlayıp örgütlemelidir. Düşünme-bilgilenme-düzenleme-planlama ve eyleme-hareket geçirme büyük bir sorumlulukla ele alınmalı, her görev önemsenerek ciddiyetle yerine getirilmelidir. Halka-devrime-gerçekliğe ait her şeye karşı dikkatli, duyarlı ve her şeyi önemseyen ciddiye alan bir tutum ve pratik içine girilmelidir.

Devrim, silahlı savaşı-özgürlüğü-yaşamı-halkı ciddiye almaktır. Sınıf bilinçli proleterler bugün dünden daha fazla ciddiyetle görev ve sorumluluklarına yaklaşarak adımlarını büyütmelidir.

 

(Rojava’dan bir Partizan)

 

47123

Onlar düşlerinin büyüklüğü kadar özgürdür ![1]

“Ji bo bi çav li hev

nihêrtina bi mirovekî re,

divê ku ew meriv be.”[2]

 

Çoğunu tanıyorum; kucaklaştık; aynı ekmeği paylaşıp birlikte umutlandık…

İnebolu (Kastamonu) M Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Murat Kur, Hıdır Yıldız ve Deniz Kırbağ’ı…

Sincan (Ankara) F Tipi Kadın Hapishanesi’nden Evrim Konak’ı…

Elbistan (Maraş) E Tipi Hapishanesi’nden Tuğçe Özgül’ü…

Malatya E Tipi Hapishanesi’nden Ali Mükan’ı…

Kürkçüler (Adana) F Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Emrah Kalkan, İsa Uğur Erdoğan ve Özer İnal’ı…

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-1


DHF ve MKP cevresinden arkadaslar "cok partili sosyalizmi' tartisiyorlarmis...

Yeni Hınzır Paşalara Geçit Yok!

Bir kez daha asimilasyon ve Hınzır paşalar konusunda hem Alevi toplumuna, hem de Alevi örgüt yöneticilerine seslenmeyi, Aleviliğe yönelik asimilasyon operasyonunun bizzat devlet eliyle güçlü bir şekilde devam ettirilmesinden ötürü bir gereklilik olarak hissediyorum.   

Soru(n)dan Çözüme Kadın(lar)

“Selam olsun bizden önce geçene / Selam olsun dosta, hasa, çile çekene / Selam olsun dayanana, düşene / Yüreğim yürektir, bakma gözüm yaşına.”[1]

“Kadınlığın tarihi, dünyanın gördüğü en büyük zorbalığın tarihidir,”[2] der Oscar Wilde. Haklı.

Üniversiteyi Öldürmenin Sekiz Yolu (Ya da Üniversite Piyasaya Nasıl Entegre Olur?)[1]

 “Bilimin sürdürülmesi, / bana özel bir yürekliliği / gerektirir gibi gözüküyor.”[2]

 Sevgili dostlar, sıcak bir Haziran’ın ardından, meydanların ardından yeniden burada, birlikteyiz.

Buraya gelirken arkadaşlar bana Melih Gökçek’in “teröristler kamplara çekildiler, sonbaharda daha büyük bir ayaklanma çıkartacaklar,” mealinde bir şeyler söylediğini aktardılar.

İlk defa Melih Gökçek’le aynı fikirdeyim.

Evet, Haziran 2013 sıcak geçti. Ama emin olun önümüzdeki güz ayları daha da sıcak geçecek.

Neo-Liberal AKP, Kautsky'nin 'Ultra Emperyalizmi' , 'Bariscil Kapitalizm' Ve Bir Ruyanin Sonu

Esas savas ,maddi-maddelesmis enerji evreninin zihnimize yansimasinda yuruyor...Dusunce -felsefe enerjisi biri ikiye boluyor...Tek bir soru tum bir evreni boluyor...
Dusmani yakindan izleyin. Onun akli bizden daha geliskin; yuzyillara dayanan sinifli toplumlar yonetme tecrubesine sahip. Akimlari yok edemeyecegini biliyor. Enerji evreninin sabit bir yuk uzerinde hareket eden bir enerji alanlari catismasi oldugunu biliyor...

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda/ Hasan Aksu

Kadın sorunu yalnızca sınıf sorunu olarak ele alınamaz, görülemez. Kadın sorununda asıl çelişki cinsiyet sorunu olarak görülmelidir.

Kadın ve özgürlük

“Tarihsel değişimi belirleyen kadınların özgürleşme oranıdır. İnsanlığın zorbalığa karşı kazandığı zaferin bulunduğu nokta, kadının erkekle, zayıfın güçlü olanla karşılaştırıldığında ortaya çıkan durumdur. Kadının özgürlük derecesi toplumsal özgürlüğün doğal ölçüsüdür.“ Marx-Engels

İnsanlık, özgürlüğünü kadınların köleleştirilmesiyle yitirdi ve kazanmak istiyorsa yitirdiğini yeniden, onu, ancak ve ancak yitirdiği yerde kazanabilir. 

Maocular ve Bir Maoizm Karikatürü Perinçekgiller

  

TV’ye çıkartmışlar benim gibi kel kafalı bir gazeteci, sözde araştırma yapmış ülkedeki Maocular üzerine ve 'Maocular' diye bir kitap yazmış.

Bak simdi cehaletin papyon giymiş haline, entelektüellik adına aydınlığın ırızına geçirilmiş haline!

Güya aydınsın, öyle mi?!

Maocular diye kitap yazmadan önce hiç Maoculuğu araştırdın mı?...TV izleyiciliği dışında Maoizm nedir en ufak bilgin var mı?

Yok, belli!...Neden mi?...Maocular sorusuna cevabı Perincek ve onun artıklarında aradığına göre, Mao hakkında tam bir cehalet içinde olduğun belli!

'Radikal Demokrasi' Post-Modernizme yaslanmis Neo-Liberalizmdir


'Radikal Demokrasi' Post-Modernizme yaslanmis Neo-Liberalizmdir

Toplumun, uretimin ve siyasal yasamin kurallarini Isci-Koylu yiginlarinin degil; tam tersine uretim araclarinin ozel mulkiyetini elinde bulunduran sermayenin ve onun siyasal iktidarinin koydugu Kapitalizm catisi altinda 'bireysel ozgurluk' ya ahmaklar icin bir aspirin ya da burjuvazinin dostu ahlaksiz bir sahtekarliktan baska bir sey degildir.

Tarihin inatçi aynasi

Kürt medyası ile düzen yanlısı medyanın bir utanç duvarına dönüşen bezdirici ambargosu karşısında bir süre yazmamaya karar vermiştim. Ancak İran Molla rejimi, Şerko Maarifi' nin de içinde olduğu onlarca insanı idam edince, birkaç yıl önce yazdığım bir makaleyi ve bir mektubu aşağıda halkın bilgisine sunmayı zorunlu gördüm. 
İşte 2009 ve 2011 yılında yazdığım o ibretlik makale ve mektup:
HÜSEYİN XİZRİ DE İDAM EDİLDİ
KÜRT VE TÜRK SİYASETÇİLERE KINAMA
UTANIN!

Sayfalar