Cumartesi Mart 1, 2025

Dünyaya Barış Sosyalizmle Gelecek!

"Sömürüye, doğanın yok edilmesine, kadının kurtuluşuna, halklar arası düşmanlığa son verecek sosyalizm ve komünist toplum, kalıcı barışın da tek teminatıdır"

1 Eylül 1939, II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın başladığı tarihtir. Savaş, Alman emperyalizminin Polonya’yı işgaliyle başladı. Hitler Almanya’sı Avrupa topraklarına, Balkanlar’a, nihayetinde Sovyetler Birliği topraklarına göz dikerek dünya imparatorluğuna soyundu.

Savaş, Avrupa başta olmak üzere büyük bir yıkıma neden oldu. 67 milyon insan hayatını kaybetti. Milyonlarcası yaralandı, sakat kaldı. Yıkılmayan şehir neredeyse yoktu. Hitler, 6 milyon Yahudi’yi gaz odalarında katletti.

Stalin, 1929 dünya ekonomik krizinin atlatılmayacağını ve savaşın kaçınılmazlığını gördü. Savaş istemeyen ve bir savaş durumunda bunu kaldıramayacak durumda olan genç Sovyetler Birliği, 23 Ağustos 1939 tarihinde Hitler Almanya’sıyla bir “saldırmazlık paktı” imzaladı.

Hitler Almanya’sı, Sovyetler Birliği’yle yaptığı “saldırmazlık” anlaşmasına uymadı ve 1941 yılında Sovyetler Birliği’ne saldırdı. Hitler, kısa sürede Sovyetler’i işgal ederek Alman bayrağını Sovyetler’de dalgalandırmayı hayal etti. Ancak Stalin önderliğindeki Kızıl Ordu ve Sovyet halkları büyük bir fedakarlık ve direnişle Stalingrad ve Leningrad’ı Alman ordularına mezar etti.

Geri kalan Hitler ordusu artıkları kaçmak zorunda kaldı ve nihayetinde 8 Mayıs 1945 tarihinde Kızıl Ordu, Berlin’de Hitler’i tarihin derinliklerine gömerek savaşa son verdi.

Sovyetler Birliği, dünya barışına katkı olması adına 1950 yılında savaşın başlangıç tarihi olan 1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” olarak kutlanmasını önermiştir.

Sovyetler’in tarihe geçen bu anlamlı gününü silmek ve unutturmak için Birleşmiş Milletler bu tarihi değiştirdi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1981’deki 57. birleşiminde, “Genel Kurul’un açılış günü olan her eylülün üçüncü salı gününü”, “Uluslararası Barış Günü” ilan ederek, sözde dünya barışına katkı sağlamayı amaçladı. Her yılın 21 Eylül’ünde BM merkezinde “Barış Çanı” çalsa da bunun sadece bir sahtekarlık olduğu açıktır. Her 21 Eylül’de aslında “çan kimin için çalıyor” sorusuna verilecek en güzel cevap, “çan”ın emperyalistler için çaldığıdır.

Emperyalist-kapitalist bir dünyada barıştan söz edemeyiz. Böyle bir dünya, bugün söz konusu değildir. Sovyetler Birliği’nin 1 Eylül Dünya Barış Günü sembolikti.

Stalin, dünya üzerinde tek bir emperyalist ülke kalmayana kadar gerçek barışın gelmeyeceğini defalarca söylemiştir. Sovyetler, Çin ve diğer demokratik ve sosyalist ülkelerin “barış içinde bir arada yaşama” politikasının özü, enternasyonal dayanışma içinde dünya haklarının emperyalizme karşı verdiği savaşı desteklemekten ibaretti. Sovyetler ve diğer sosyalist ülkeler, kendilerine saldırılmadığı müddetçe, kimseye saldırmama politikasına uygun olarak “dünya barışını” savundular.

Dünyamız emperyalist sistemin acımasızlığıyla talan ediliyor. Savaş, yoksulluk ve açlığın tek sorumlusu emperyalist sistemdir. Emperyalistler işgal edemedikleri ülkelerde iç kargaşa çıkartarak, darbeler yaparak, ekonomik ambargo uygulayarak hegemonya kuruyorlar.

Dünyanın her coğrafyasında savaş ve işgaller devam ediyor. ABD emperyalizmi en saldırgan güç olarak 2003 yılında Irak’ı işgal etti. Yüz binlerce insan hayatını kaybetti, milyonlarca insan göç etmek zorunda kaldı. Irak’ın tüm alt yapısı; hastaneler, okullar, yollar elektrik ve su şebekeleri yok oldu.

2011 yılından bu yana devam eden Suriye iç savaşında ölen yüz binlerce insanın yanında en az beş milyon Suriyeli göç etmek zorunda kaldı. Emperyalist işgal güçleri; Rusya, ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya Suriye’yi bölüşmek için buraya üşüştüler. Türkiye ise Yeni Osmanlıcılık hayalleriyle Suriye’de Kürt topraklarını işgal etti.

19 Mart 2011 tarihinde Fransa ve İtalya’nın işgal hareketiyle başlayan Libya iç savaşı, NATO desteğinde ABD, Fransa, Almanya’nın başını çektiği bloka karşı, Rusya’nın da dahil olduğu blok arasında Libya’yı paylaşım savaşı devam ediyor. Türk devletinin Yeni Osmanlıcılık hayalleri burada da devam ediyor.

Türk devletinin Kürt düşmanlığı, 97 yıldır aralıksız sürdü/sürüyor. Ülke içinde 15 bine yakın Kürt esir tutulmaya devem ediyor. Demokratik kurumlara dahi tahammülü kalmayan faşist diktatörlük, 50’nin üzerinde belediyeye kayyım atayarak gasp etti.

Suriye’de Kürt topraklarını işgal eden Türk devleti, binlerce insanı katletti. Irak Kürdistanı’nda Medya Savunma Alanları, neredeyse her gün Türk savaş uçakları tarafından bombalanıyor ve onlarca sivil insan yaşamını yitiriyor.

Gerillanın direnişi karşısında çakılıp kalan Türk ordusu, her gün yalan haberler yayarak “kahramanlık” gösterileri yapıyor. Koronavirüsün hızla yayıldığı Türkiye’de, faşist diktatörlük, Türkiye Kürdistanı’nı kendi kaderiyle baş başa bırakarak hiçbir sağlık hizmeti götürmedi. Türk devletinin barış ve kardeşliği bundan başka ne olabilir ki!

Ezilen ulus ve azınlıklar ve işçi sınıfı hiçbir zaman kendisini ezen, sömüren, katleden sınıf düşmanlarıyla barış içinde yaşayamaz. İki sınıf her zaman bir savaş ve çatışma içinde olmuştur. Bu sadece ülkemiz açısından böyle değildir, tüm dünya üzerinde ezilen halklar ve işçi sınıfı emperyalizm ve onların uşaklarıyla barış içinde yaşamamıştır.

Koronavirüsle emperyalist sitemin insanlık üzerindeki yıkıcı etkileri devam ediyor. Çin’in Wuhan şehrinde çıkan virüsün bir anda dünyaya hızla yayılarak bir insanlık dramına dönüştüğü şu günlerde, sağlık sisteminin kâr üzerine kurulduğu bu sitemde milyonlarca insanın sağlık hizmetine erişemediği, yeterli besin maddelerini bulamadığı bu sistem içinde insanların barış içinde sağlıklı ve mutlu yaşamaları mümkün değildir.

Sağlık, barınma, eğitim emperyalist-kapitalist sistemin en fazla kâr ettiği alanlardır. Emperyalistler için insanların refah ve mutluluk içinde yaşamaları pek de önemli değil. Kâr gütmeyen hiçbir şeyi sistem insanlara sunmaz/sunmamaktadır.

Emperyalist-kapitalist sistemin bitmez kâr hırsı, doğanın da hızla yok olmasını getirdi. Ozon Tabakası’nın delinmesi ile baş gösteren hastalıklar, kuraklık ve canlı türlerinin hızla yok olmasından emperyalistler sorumludur. İnsan nüfusunun hızla çoğalması ile ortaya çıkan yeni ihtiyaçların bir bütün olarak bu düzen içinde çözülmesi artık söz konusu değildir.

Bu dünyada barış mümkündür! Emperyalizmin tümden yıkılıp yerine sosyalist bir dünya kurulduğunda ancak kalıcı bir barıştan söz edebiliriz. İnsanlık, barışla birlikte mutlu ve huzurlu bir dünyada yaşamaya başladığında toplumun ihtiyaç duyduğu barınma, beslenme, sağlık ve eğitimin yanında insanlar barışı tadacaklardır.

Sosyalizmin kısa ömrüne rağmen, bu dünyada barış için atılan adımların insanlık için umut verdiği görüldü ve yaşandı. I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın devam ettiği süreçte, iktidarı ele geçiren Sovyet proletaryası savaştan çekilerek barış için önemli bir adım attı. II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda 27 milyon insanını kaybeden Sovyetler Birliği, Hitler’i savaş dışı bırakıp, savaşa son vererek dünya barışı için önemli bir adım attı.

Bugün yeni bir emperyalist paylaşım savaşının çıkması ihtimaline karşı barış, savunulabilir. Bu, düzeni kutsamak anlamına gelmez. Haklı ve haksız savaş ayrımında emperyalist savaşlara karşı çıkarken haklı savaşlarla emperyalistlerin ve uşaklarının yer yüzünden yok edilmesiyle kalıcı bir barış sağlanabilir.

Dünya çapında sınıf mücadelesinin boyutu ve şiddeti her coğrafyada bir ve aynı olmamakla birlikte, anti-emperyalist mücadelenin umut veren bir şekilde yükseldiğini de görmek gerekir. MLM güçlerin Hindistan, Peru, Filipinler, Brezilya ve Türkiye’de verdikleri anti-emperyalist mücadele en doğru ve tek yoldur.

Anti-emperyalist mücadelenin genişleyerek ve daha güçlü verilmesinin şartları ve olanakları dünden daha fazladır. ICOR (Devrimi Parti Örgütlerin Uluslararası Koordinasyonu) anti-emperyalist mücadelede önemli bir yerde durmaktadır. Dünyanın değişik coğrafyalarından 70 parti ve örgütün üye olduğu ICOR, güçlendikçe anti-emperyalist mücadelenin daha da ileri taşınması şansı vardır.

O halde, yeryüzünde yaşayan yaklaşık 7 milyar insanın gerçek bir barış içinde olmalarının yolu sosyalizm ve komünist bir toplumla mümkündür. Sömürüye, doğanın yok edilmesine, kadının kurtuluşuna, halklar arası düşmanlığa son verecek sosyalizm ve komünist toplum, kalıcı barışın da tek teminatıdır.

kaynak:ozgurgelecek10.net

7781

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Süryani Soykırımı: SEYFO (Nubar OZANYAN )

Ortadoğu tarihin ve medeniyetin gizemleriyle doludur. Kadim halkların yurdu, uygarlıkların beşiği olan bu topraklar aynı zamanda en büyük kıyım ve kırımların da acımasızca yaşandığı coğrafyadır. Süryanilerin ataları tıpkı Ermeniler, Pontuslu Rumlar, Asuriler gibi büyük bir felakete uğradılar. Yaşadıkları topraklardan koparılan yüzbinlerce Süryani, tıpkı Ermeniler ve Pontuslu Rumlar gibi Osmanlı asker ve jandarması tarafından zorla ölüme sürüldü. Üzerinde yaşadıkları toprak, dağlar, vadiler, nehirler mezarları haline geldi.

Devrimci Kamuoyunun Bilgisine!

"KARANLIĞIN TANRILARI" FERMAN BUYURMUŞ: HALİL GÜNDOĞAN'IN SURATINA TÜKÜRMEK ÖNÜMÜZDE DURAN DEVRİMCİ GÖREV VE SORUMLULUĞUMUZDUR.

 

Halil Gündoğan

 

İsviçre/ Basel 1 Mayıs etkinliğinde ve ardından 24 Mayısta Zürich'te yaşananlara dair kaleme aldığım "provokasyon 'siyaseti' üzerine" ve "bir kez daha provokasyon 'siyaseti' üzerine" başlıklı iki yazım üzerine, belli bir odaktan yönlendirildiği açık olan, "sosyal-medya korsanları"nca, itibar cellatlığı yapılarak hakkımda kara propaganda başlatıldı.

Hatıra Değil, Hafızadır Çeliğe Su Veren(ler)[*]

“Büyük aşklar yolculuklarla başlar

Ve serüvenciler düşer bu yollara ancak
Onlar ki dünyanın son umudu
Soyları tükenen birer çılgındırlar
Ne bir adresleri vardı onların yeryüzünde
Ne de aşktan başka bir sığınakları
Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
Ölümle alay ederler sanki
Derler ki,

Muhammed Ohannes…(Nubar OZANYAN )

Muhammed Ohannes, Ermeni Soykırımı sonrası Deyr ez-Zor'da zorla Müslümanlığı kabul ederek yaşama hakkına sahip olmuş Ermeni bir annenin dördüncü nesil çocuğudur. Maratuk Dağı’ndan, Bingöl’ün zozanlarından inmek zorunda bırakılıp çöl kumlarına tutunarak yaşamaya çalışan on binlerce Ermeni anneden birinin umudu olmuştur.

Stefan Engel ile Röportaj

İdeolojik mücadeleyi güçlendirin!

REVOLUTIONÄRER WEG'in yazı kurulu yönetçisi Stefan Engel ile Burjuva İdeolojisinin ve Anti-Komünizmin Krizi kitabının yayınlanması vesilesiyle röportaj

Bu hafta, senin yönetimin altındaki yazı kurulunca oluşturulan Burjuva İdeolojisinin Krizi ve Anti-Komünizmin Krizi kitabı yayınlandı. Bu kitapta neler var, neleri içeriyor?

Yazma, Kafa Yorma…

Uzun bir süredir hemen her vesileyle altını çizdiğimiz hususlardan birisini, araştırma inceleme yönümüzün zayıflığı ve yazı yazma alışkanlığımızın olmayışı –ya da yeterince olmayışı– oluşturuyor.

Bir kafa yorma, dert edinme işi olan bu konudaki zafiyetimiz, ilgi derecemizin ne olduğu hakkında fikir vermektedir.

Durum bu konuda yeteneğimizin olup olmadığıyla alakalı değil. Zira biliniyor ki; araştırma ve yazma yeteneği, diğer pek çok olayda olduğu gibi pratikle edinilmekte, uğraş içine girmekle kazanılmaktadır.

Kevork Çavuş (Nubar OZANYAN )

Mayıs’ta, baharın ve yeşilin en canlı renklerini yaşanır. Mayıs aynı zamanda devrim ve özgürlükler uğruna canlarını feda edenlerin fazlasıyla dolu olduğu bir aydır. Her halkın özgürlük ve mücadele tarihinde sayısız kahraman ve isimsiz direnişçiler vardır. Bazıları sadece kendi halkı tarafından bilinir. Bazıları ise yeterince bilinmez. Başlarına gelen felaket ve acıları ifade edecek sözcüklerin henüz icat edilmediği bir halkın edilgen ya da boyun eğen kurbanlar olduğu yanılgısı her zaman yaşanabilir.

CIA’nın Anti-Komünist “Özgür Düşünceli” Entellektüelleri-3

Türkiye’de Anti-Komünist Paropagandanın Tarihi: “Bu Kış Komünizm Gelecek...”

Türkiye’de anti-komünizmin tarihi, Osmanlı’nın son 50 yılını da içine alacak şekilde uzanır. Ancak,  bilinçli komünizm düşmanlığı 1920’de Mustafa Suphi önderliğinde Bakü’de 1920 yılında kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) kuruluşuyla başaladı dersek yanlış olmaz. Çünkü 1917 Rus Devrimi, bütün dünyada işçilere, köylülere, tüm ezilen ve sömürge uluslara kurtuluşun yolunu ve umudunu aşılarken, başta emperyalist burjuvazi olmak üzere tüm gericilere de korku salmıştır.

TKP-ML EB: Paris Komünü’nün 150. Yıldönümünde Bir Kez Daha!

“Saraylara savaş, kulübelere barış, yoksulluğa ve tembelliğe ölüm!”

Proleter devrimin ilk deneyimi olan Paris Komünü, nesiller boyu öğrenilebilecek paha biçilmez bir hazine bıraktı. Bugün, 150. yıldönümünde Komün’ün derslerinden ders almak son derece önemlidir. Çünkü Komün’ün dersleri MLM karşıtı tüm düşüncelere karşı mücadelede hala geçerli. Özellikle oportünizme ve revizyonizme karşı mücadelenin temel dayanaklarını Komün’ün ortaya çıkardığı ders ve deneyimlerde bulabiliriz.

Timsah Gözyaşlarının Arasında Devrime Olan İhtiyaç: Filistin

6 Mayıs 2021’de İsrail Yüksek Mahkemesi’nin Kudüs’ün Şeyh Cerrah Mahallesi’nde oturan Filistinli ailelerin evlerinden zorla çıkarılmasına karar vermesi üzerine başlayan protestoların ardından bir de Mescid-i Aksa’daki Filistinlilerle İsrail askerleri arasında başlayan çatışmalar beraberinde Filistinli direniş örgütlerinin İsrail devletine ültimatomunu getirdi.

BİR KEZ DAHA PROVAKASYON 'SİYASETİ' ÜZERİNE

1 Mayıs'ta İsviçre/Basel'de yaşananlar üzerinden; "Provakasyon 'siyaseti‘ne dair bir değerlendirme yazısı kaleme almış, ve  Partizan/ Yeni Demokrasi mensubu  küçük bir  grubun provakatif yaklaşım ve tutumlarına dikkat çekmiş ve ilgili kurumun, mensubu olduğu bu kişiler hakkında gereğini yaparak kamuoyuna  doyurucu bir açıklamada bulunacağına dair bir beklenti içinde olacağımı ifade etmiştim.

Sayfalar