Dünyayı kurbağa gözüyle değil, Kaypakkaya gözüyle görmeliyiz
Madem başaramadık? Neden olmamız gereken yerde değiliz? Yaşadığımız deneyimler diyor ki, hiçbir şey bizimle başlamadı, bizimle de bitmedi. Böyle düşünmek hem bencillik hem de metafizik bir bakış acısıdır. İnsanoğlu tabiatı gereği bencil-egoisttir. Edinilen erkin özelliği doğru kavranmazsa; Erk’i insanları egemenliğine alma yolu benimsenir ki, bu da birçok yanlışa, sekterliğe yol açar.
Erklerle yaşamı belirlemek, başkalarının koşulsuz itaatini istemek, bilimsel komünizmi savunanların işi olamaz. Bu bilinçsiz bir toplum oluşturmak anlamına gelir. Ortaya çıkan yanlışlara ve yapılan bariz hatalara sessiz kalmayı da beraberinde getirir. Bilinçlenmeyen, öğrenmeyen, eğitilmeyen bir toplumdan çıksa çıksa diktatörlükler çıkar.
Bu gibi düşünmeler Marksist-Maoist olamaz. Çünkü bir şeyi özümseme ve bilinçli benimseme bizde esastır. Bireyin kişilik kazanması, yalnız kaldığında dahi yolunu şaşırmadan çıkarması, bireyin bilinçli olmasına, savunduğu düşünceleri kültürüyle harmanlamasına, bu temel üzerinde, ancak, o zaman olayları, gelişmeleri, siyasal dalgalanmaları daha önceden görebilir, tavır belirleyebilir, ona uygun pratik faaliyet örgütleyebilir. Dünyayı daha engin gözle yorumlayıp yoldaşlarıyla uyum içerisinde geleceği doğru okumayı, ona uygun politika üretmeyi, harekete geçmeyi beceremedik. Sınıfta kaldık. Burnumuzdan kıl aldırmadık. Hatalarımızı görmemize rağmen bilimsel düşünme, ona uygun hareket etme, yanlışı kabullenme özverisini gösteremedik. Bizler bu tür yanışlara, hatalara düştük. Sekter, kaba davranışlar gösterdik. Çözülebilir çelişkilerimizi, çözülemez tavırlar takınarak, sekterizme düştük, sekteye uğrattık.
Olmamız gereken yere varmamak için büyük uğraşlar verdik, varamadık. Eksiklikler ve hatalar yaptık. Bu bizim vebalimiz. Belki birileri geleceğe ders çıkarır niyetiyle bunları yazıyorum!
Ama biz tüm yanlışlarımıza rağmen birbirimizden kopamadık. Birbirimizi azarladık, tersledik, ayrı olduğumuzu düşündük, ama ayrılamadık. Siyasal, kültürel, duygusal bağlılıklarımız vardı, bu kopmaz bağlar bizi bize bağlı kılıyordu. Kırgındık, kırmıştık ve aynı şekilde kırılmıştık... Haksızlıklar yapmıştık, haksızlıklara uğramıştık. Her şeye rağmen; Kin taşımadık, tutmadık, kırgındık, amansızdık birbirimize, eleştiriyorduk birbirimizi ama kin tutmak yoktu kültürümüzde.
Yoldaştık, candık, deyim yerindeyse; düşman kardeştik'. Kültürümüzde gönüllü katılım ve gönüllü ayrılma yolumuza döşenen granitten temel taşlardı. Birbirimize karşı şiddet asla ve asla olmazdı. Şiddeti uygulayanı ve uygulatanı karşı devrimci eylemler yapmakla suçlardık. Saflarımızda da asla barındırmazdık. Bunlar bizim en solmaz katı ilkelerimiz, güzelliklerimizdi. Güzel yönlerimizi ben hep önde tutar ve tartışılmaz değerlerimiz görüyorum.
Geçmişte tartıştığımız siyasi, ideolojik, örgütsel konuları dinlemeden, anlamadan, kavramadan birbirimizi damgaladık. 'Sen revizyonistsin, sen oportünistsin' gibi klişelerle birbirimizi tanımladık. Birbirimizi anlamadık, dinlemedik, sorunlarımızın çözümünü esas almadık. Fevkalâde uzlaşır olan çelişkilerimizi doğru yol ve yöntemle ele alamadık. Çelişkilerimizin birlik yönünü, uzlaşır yönünü görmezden geldik. Kaba sekterizmle, çözülebiliri çözümsüzlüğe götürdük. Çelişkiyi uzlaşmaz boyuta vardırarak, ayrılıklara sebebiyet olduk. Sınıflı toplumların ürünü olduğumuzu idrak edemedik. KP'lerinde sınıflı toplumlardan var olduğunu kavrayamadık. KP'nin sınıfsız toplumu yaratmada kendini de inkâr edeceğini sözde söyledik, özde kavrayamadık. Var olan sınıfların bizlere etki icra edeceğini bilince çıkaramadık, özümseyemedik…
KP’nin sınıflı toplumun varlığından var olduğunu, sınıfları ortadan kaldırdığında, görevlerini yerine getirince, kendisi bizlere elveda diyerek, aramızdan ayrılacağını bilincimize kazıyamadık. Bu Altın çağa varana kadar devam edecek, sınıflar ve sınıflı toplumlar var olacaklar. Kendilerini şu veya bu şekilde ifade edeceklerdir. Sosyalist sistemde ve Demokratik devrimlerini tamamlamış ülkelerde Parti içindeki çelişkilerle, bizim gibi daha devrimin başlangıç aşamasında olan ülkelerdeki çelişkilerin nitel farklılığını göremedik... Biz daha devrimin ideolojik, siyasal, politik ve örgütsel yapısal temelini eşelemek döneminde 'iken 'devrim yapmış' edasıyla iç tartışmalar yürüttük, hala yürütüyoruz. Okun esas sivri ucunu devlete yönelteceğimize, kendi içimizdeki çelişkileri esas baz aldık, kendimize yöneldik. 'Kurt kendini kemirir yer, bitirir' misali yanlış yol -yöntem izledik.
Bu sebeple çok önemli birikimleri, değerleri dışımıza attık! Daraldık, parçalandık, küçüldük, üzüldük. Ahlar vahlar çektik. Sınıflar savaşında ahlara vahlara yer yok dedik. "Sınıfın tavrı açık" dedik de demesine; hani, 'İç çelişkilerimiz esasta çözülebilirdi'! Hani,' bizim dışımızdaki çelişkiler farklıydı'.' Dışımızda da devrimin bu aşamasında dostlarımız vardı? Devrimin düşmanları vardı'! Kaypakkaya hani böyle demişti. Hani Kaypakkaya,' baş düşman, baş çelişki tespiti yapmadan devrimin dostlarını, düşmanlarını doğru tespit edemeyiz' demişti. Hani,' birin bölünüp iki olacağını' savunuyorduk? Zıtların birliğinin temel yasa olduğunu söylüyorduk.
Bunlar,' genel doğrularımızdı bizim'. Genel doğruları kavramak, özümsemek başka, özgül şartları, özgül koşullara uyarlamak, ona uygun politikalar belirlemek başkadır. Siyasette her iki farklılık görülmezse üreticilik, yaratıcılık olmaz, edilgenleşir. Bu siyaset sanattır. Bu sanatı kavramazsak tökezleriz. Artık yeterli birikim ve deneyimimiz var. Hamurun kalitesi var. Mayası İbrahim tarafından atılmış! Bu gerçeğimize cümle- alem parmak basıyor. İbo'nun dedikleri ezici çoğunluğuyla okeyleniyor. Hamura karışan su'yun kalitesi Munzur kadar temiz ve duru. Bırak artık kendinle uğraşmayı, elindeki malzemeyi zamana, şarta, koşullara doğru uyarla. Kırk küsur yıl öncesi, benim kafamla hareket etme, ileriye geleceğe bak! "somut şartların somut tahlilini yap" , gücünü ona göre uyarla! Şunu bilelim ki, doğru tahliller yapmak yetmiyor, aynı zamanda yaptığımız tahlilleri hayata uygulamamızda gerekiyor. Bugün içerisinde bulunduğumuz şart ve koşullar bizden yana, buna inanalım, birbirimize ihtiyacımız var. Tüm hatalara rağmen birbirimize destek ve güç verelim.
Artık, kurbağanın kuyudan gördüğü kadar, dünyamızı görmeyelim. Engin geliştirici, ilerletici, geleceğe güvenle bakan, kendimiz kadar geniş halk yığınlarına güvenen, güven veren olmalıyız. Kaypakkaya bizlere bunu öğretti. Hatalarımızdan ders çıkaralım. Kibiri, gururu, ben egoizmini bir tarafa bırakırsak eğer; başaramayacağımız, aşamayacağımız hiçbir engel yoktur.
Biz birbirimizi yeme makinesi olmamalıyız. Gelen gideni aratmamalı. Bilimsel teorinin yarattığı, bilinçli örgütlenme esas alındığı sürece başarı ve zaferler yaratma imkânları doğacak ilerleme koşulsuz yaratılacaktır. Bilinç unsurunu ve bilimsel teoriyi esas almayan, erklerin asla ve asla kalıcılığı yoktur. Sorun devrim ve sosyalizm sorunu ise hepimiz devrime sosyalizme hizmeti esas alalım. Aramızdaki çelişkileri çözülebilir görelim.
Tartışalım, kıyasıya birbirimizi eleştirelim. Ama eleştiriyi yanlışı düzeltmek için yapalım. Tartışmaları yoldaşlık düzeyinde yürütelim. Kazanıcı, teşvik edici, geliştirici ve birleştirici olalım Okun sivri ucunu kime yönelteceğimizi iyi tespit edelim. Geleneğimizden gelenlerin yüzde yetmişten fazlası bir yere gitmediler. Gönülleri gelenekle, ama gelenek açık ki eksik kaldı. Onları, bizleri sizleri sahiplenemedi. Gerekli ölçüde yararlanma yollarını açamadı, nefes borularını genişletemedi. Tutuk kaldı. Kazanabileceği, faydalanabileceği yeteneklere el uzatmadı, sekter davrandı. Emek verenlerin değerine önem vermedi. "Ya varsın ya yoksun! ya benim gibi olursun, ya da benden değilsin" dedi. Gelişip güçlenmesine serpilip büyümesine direkt ve dolaylı destekleri sağlayamadı, alamadı, küçümsedi. Daraldı. Başta gelenek bu yanlışa dur demesi gerekmektedir. Devrime giden yolda en yakınlarıyla stratejik ittifak halinde olmalı, bunu olmazsa olmaz görmelidir.
Bizleri ki; bizler öyle az boz değiliz. Çevresindeyiz, gönül bağlarımız mevcut tazeliğini koruyor, devam ediyor geleneğimizle. Sen gelenek olarak, benden en yakının olarak faydalanmazsan, ben birey olarak kendimi bir yerlerde ifade etmeye çalışırım. Şunu bilelim artık, neredeyse bir ordu kadarız! Bu imkândan başta senin yararlanman gerekmez mi? Geleneğin içinde çıkan senin değerin olan, birikimlere, değerlere burun kırmana gerek yok. Aksine sahiplenmen gerekiyor. Sen bir adım at bak bakalım, sana yakınlar kaç adım atacaklar. Artık kırk yılı devinmiş deneyimlerden gerekli olgunluğu çıkar, bize örnek, yol gösterici ol ki, biz de seninle birleşelim, kenetlenelim.
Artık çocukluk dönemi bitti. Daha ileri gideyim; Aile ‘sini sahiplenmeyen, sahip çıkmayan başka semtlerde ancak gezerek kendini avutur diye bir söz vardır. Şu bilinmeli ki, Başka semtlerin sana fazla yararı olmaz. Onları da yanına al, kazan derim. Ama sana derim ki, önce kendine yönel. Senin bir parçan olan Aile'ni esas al. 'Yüz çiçek açsın, bin fikir akımı tartışsın, yarışsın ilkemizi doğru kavrayalım, hayata uygulayalım. Gelecekte yetkin, olgun, engin aydın, devrimci toplum oluşturmak istiyorsan bunu yapmak senin boynunun borcudur.
Ne yapalım, bugüne kadar sen de, gelenekten de ses çıkmadı. Senin olanı sahiplenme yeterince olmayıp, dil ucuyla yapıldı. Kendine, değerlerine gerçek anlamda tüm yargı ve kaygılardan uzak sahip çık. Senden beklentileri olanları sende tanıyorsun. Bak o zaman, ne güç ve birikimlere sahipsin. Değerler senin, kazanım da senin. Yanılmıyorsan, gelenek olarak senin atacağın adım, senin harekete geçmen, atılacak çok güçlü değişimin motoru olacaktır.
Gelenekten geleceğe ışık görenler; birikimlerini, deneylerini, bilgilerini geleneğe karşılıksız sunacaktır. Bizi olduğumuz gibi gör. Öyle kabullen. Kendinden bekleneni benden bekleme! Böyle olursa birlikte çok uzun yollar alabilir, dağları devşirebiliriz. Engelleri birlikte aşmanın yollarını çok ciddi arşınlarız. Bu bizim Maoist devrimci görevimiz ve sorumluluğumuzdur.
Kimseler adına konuşmuyorum. Kendi düşündüklerimi dillendiriyor, yazıyorum. El ele vererek Kaypakkaya çizgisini günümüze uyarlamada, uygulanıp-geliştirmede, kitleselleşerek bilince çıkarmada, pratiğe uygulamada hepimize sorumluluklar düşmektedir.
Kaypakkaya çizgisiyle günümüz özgüllüğüne uyarlayalım, geliştirelim. İstersek yaparız, istersek başarırız, istersek kitleselleşiriz. Yeter ki, o bilince, inanca sahip olalım. İyi bir 'teorisyen olacağımıza, iyi bir pratisyen olalım! Teoriyi yönümüzü gösteren eylem kılavuzu görelim. Unutmayalım, bu değer hepimizin!
17 Mayıs 2016
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)
Comment form