Cumartesi Kasım 30, 2024

Dünyayı kurbağa gözüyle değil, Kaypakkaya gözüyle görmeliyiz

Madem başaramadık? Neden olmamız gereken yerde değiliz? Yaşadığımız deneyimler diyor ki,  hiçbir şey bizimle başlamadı, bizimle de bitmedi. Böyle düşünmek hem bencillik hem de metafizik bir bakış acısıdır. İnsanoğlu tabiatı gereği bencil-egoisttir. Edinilen erkin özelliği doğru kavranmazsa; Erk’i insanları egemenliğine alma yolu benimsenir ki, bu da birçok yanlışa, sekterliğe yol açar.
  
    Erklerle yaşamı belirlemek, başkalarının koşulsuz itaatini istemek, bilimsel komünizmi savunanların işi olamaz. Bu bilinçsiz bir toplum oluşturmak anlamına gelir. Ortaya çıkan yanlışlara ve yapılan bariz hatalara sessiz kalmayı da beraberinde getirir. Bilinçlenmeyen, öğrenmeyen, eğitilmeyen bir toplumdan çıksa çıksa diktatörlükler çıkar. 
   Bu gibi düşünmeler Marksist-Maoist olamaz. Çünkü bir şeyi özümseme ve bilinçli benimseme bizde esastır. Bireyin kişilik kazanması, yalnız kaldığında dahi yolunu şaşırmadan çıkarması, bireyin bilinçli olmasına, savunduğu düşünceleri kültürüyle harmanlamasına, bu temel üzerinde, ancak, o  zaman olayları, gelişmeleri, siyasal dalgalanmaları daha önceden görebilir, tavır belirleyebilir, ona uygun pratik faaliyet örgütleyebilir. Dünyayı daha engin gözle yorumlayıp yoldaşlarıyla uyum içerisinde geleceği doğru okumayı, ona uygun politika üretmeyi, harekete geçmeyi beceremedik. Sınıfta kaldık. Burnumuzdan  kıl aldırmadık. Hatalarımızı görmemize rağmen bilimsel düşünme, ona uygun hareket etme, yanlışı kabullenme özverisini gösteremedik.  Bizler bu tür yanışlara, hatalara düştük. Sekter, kaba  davranışlar gösterdik. Çözülebilir çelişkilerimizi, çözülemez tavırlar takınarak, sekterizme düştük, sekteye uğrattık.                                         
   Olmamız   gereken yere varmamak için büyük uğraşlar verdik, varamadık. Eksiklikler ve hatalar yaptık. Bu bizim vebalimiz. Belki birileri geleceğe ders çıkarır niyetiyle bunları yazıyorum! 
 
    Ama biz tüm yanlışlarımıza rağmen   birbirimizden kopamadık. Birbirimizi azarladık, tersledik, ayrı olduğumuzu düşündük, ama ayrılamadık. Siyasal, kültürel, duygusal  bağlılıklarımız vardı, bu kopmaz bağlar bizi bize bağlı kılıyordu.  Kırgındık, kırmıştık ve aynı şekilde kırılmıştık... Haksızlıklar yapmıştık, haksızlıklara uğramıştık. Her şeye rağmen; Kin taşımadık, tutmadık, kırgındık, amansızdık birbirimize, eleştiriyorduk birbirimizi ama kin tutmak yoktu  kültürümüzde.   
   Yoldaştık, candık, deyim yerindeyse; düşman kardeştik'.  Kültürümüzde gönüllü katılım ve gönüllü ayrılma yolumuza döşenen granitten temel taşlardı. Birbirimize  karşı şiddet asla ve asla olmazdı. Şiddeti uygulayanı ve uygulatanı karşı devrimci eylemler yapmakla suçlardık. Saflarımızda da asla barındırmazdık. Bunlar bizim en solmaz katı ilkelerimiz, güzelliklerimizdi. Güzel yönlerimizi ben hep önde tutar ve  tartışılmaz değerlerimiz görüyorum.                        
   
 Geçmişte   tartıştığımız siyasi, ideolojik, örgütsel konuları dinlemeden, anlamadan, kavramadan  birbirimizi damgaladık. 'Sen revizyonistsin, sen oportünistsin' gibi klişelerle birbirimizi tanımladık.  Birbirimizi  anlamadık, dinlemedik, sorunlarımızın çözümünü esas almadık. Fevkalâde uzlaşır olan çelişkilerimizi doğru yol ve yöntemle ele alamadık. Çelişkilerimizin birlik yönünü, uzlaşır yönünü görmezden geldik. Kaba sekterizmle, çözülebiliri çözümsüzlüğe götürdük. Çelişkiyi uzlaşmaz boyuta vardırarak, ayrılıklara sebebiyet olduk. Sınıflı toplumların ürünü olduğumuzu idrak edemedik. KP'lerinde sınıflı toplumlardan var olduğunu kavrayamadık. KP'nin sınıfsız toplumu yaratmada kendini de inkâr edeceğini sözde söyledik, özde kavrayamadık. Var olan sınıfların bizlere etki icra edeceğini bilince  çıkaramadık, özümseyemedik…                                             
 
 KP’nin sınıflı toplumun  varlığından var olduğunu, sınıfları ortadan kaldırdığında, görevlerini yerine getirince, kendisi bizlere elveda diyerek, aramızdan ayrılacağını bilincimize kazıyamadık. Bu Altın çağa varana  kadar devam edecek, sınıflar ve sınıflı  toplumlar var olacaklar. Kendilerini şu veya bu şekilde ifade edeceklerdir. Sosyalist sistemde ve Demokratik devrimlerini tamamlamış ülkelerde Parti içindeki çelişkilerle, bizim gibi daha devrimin başlangıç  aşamasında olan ülkelerdeki çelişkilerin nitel farklılığını göremedik... Biz daha devrimin ideolojik, siyasal, politik ve örgütsel yapısal temelini eşelemek döneminde 'iken 'devrim yapmış' edasıyla iç tartışmalar yürüttük, hala yürütüyoruz. Okun esas sivri ucunu devlete yönelteceğimize, kendi içimizdeki çelişkileri esas baz aldık, kendimize yöneldik. 'Kurt  kendini kemirir yer, bitirir' misali yanlış yol -yöntem izledik.

   Bu sebeple çok önemli birikimleri, değerleri dışımıza attık! Daraldık, parçalandık, küçüldük, üzüldük. Ahlar vahlar çektik. Sınıflar savaşında ahlara vahlara yer yok dedik. "Sınıfın tavrı açık" dedik de demesine; hani, 'İç çelişkilerimiz esasta çözülebilirdi'! Hani,' bizim dışımızdaki çelişkiler farklıydı'.' Dışımızda da  devrimin bu aşamasında  dostlarımız vardı? Devrimin düşmanları vardı'! Kaypakkaya hani böyle demişti. Hani Kaypakkaya,' baş düşman, baş çelişki tespiti  yapmadan devrimin dostlarını, düşmanlarını doğru tespit edemeyiz' demişti. Hani,' birin   bölünüp iki olacağını'  savunuyorduk? Zıtların birliğinin temel yasa olduğunu söylüyorduk.
  
    Bunlar,' genel doğrularımızdı bizim'. Genel doğruları kavramak, özümsemek başka, özgül şartları, özgül koşullara uyarlamak, ona uygun politikalar belirlemek başkadır. Siyasette her iki farklılık görülmezse üreticilik, yaratıcılık olmaz, edilgenleşir. Bu siyaset sanattır. Bu sanatı kavramazsak tökezleriz. Artık yeterli birikim ve deneyimimiz var. Hamurun kalitesi var. Mayası İbrahim tarafından atılmış! Bu gerçeğimize  cümle- alem parmak basıyor. İbo'nun dedikleri ezici çoğunluğuyla  okeyleniyor. Hamura  karışan su'yun kalitesi Munzur kadar temiz ve duru.  Bırak artık kendinle uğraşmayı, elindeki malzemeyi zamana, şarta, koşullara doğru uyarla. Kırk küsur  yıl öncesi, benim kafamla hareket etme, ileriye geleceğe  bak! "somut şartların somut tahlilini yap" , gücünü  ona göre uyarla! Şunu bilelim ki, doğru tahliller yapmak yetmiyor, aynı zamanda yaptığımız tahlilleri hayata uygulamamızda gerekiyor. Bugün içerisinde bulunduğumuz şart ve koşullar bizden yana, buna inanalım, birbirimize ihtiyacımız var. Tüm hatalara rağmen birbirimize destek ve güç verelim.                                           

   Artık, kurbağanın kuyudan gördüğü kadar, dünyamızı görmeyelim. Engin geliştirici, ilerletici, geleceğe güvenle bakan, kendimiz kadar geniş halk yığınlarına güvenen, güven veren olmalıyız. Kaypakkaya bizlere bunu öğretti. Hatalarımızdan ders çıkaralım. Kibiri, gururu, ben egoizmini bir tarafa bırakırsak eğer; başaramayacağımız, aşamayacağımız hiçbir engel yoktur.

    Biz birbirimizi yeme makinesi olmamalıyız.  Gelen gideni aratmamalı. Bilimsel teorinin yarattığı, bilinçli örgütlenme esas alındığı sürece başarı ve zaferler yaratma imkânları doğacak ilerleme koşulsuz yaratılacaktır. Bilinç unsurunu ve bilimsel  teoriyi esas almayan, erklerin asla ve asla kalıcılığı yoktur. Sorun devrim ve sosyalizm sorunu ise hepimiz devrime sosyalizme hizmeti esas alalım. Aramızdaki çelişkileri çözülebilir görelim.

Tartışalım, kıyasıya birbirimizi eleştirelim. Ama eleştiriyi yanlışı düzeltmek için yapalım. Tartışmaları yoldaşlık düzeyinde yürütelim. Kazanıcı, teşvik edici, geliştirici ve birleştirici olalım Okun sivri ucunu kime yönelteceğimizi iyi tespit edelim. Geleneğimizden gelenlerin yüzde yetmişten fazlası bir yere gitmediler. Gönülleri  gelenekle, ama gelenek açık ki eksik kaldı. Onları, bizleri sizleri sahiplenemedi. Gerekli ölçüde yararlanma yollarını açamadı, nefes borularını  genişletemedi.  Tutuk kaldı. Kazanabileceği, faydalanabileceği  yeteneklere el uzatmadı, sekter davrandı. Emek verenlerin değerine önem vermedi. "Ya varsın ya yoksun! ya benim gibi olursun, ya da benden değilsin" dedi. Gelişip güçlenmesine serpilip büyümesine direkt ve dolaylı destekleri sağlayamadı, alamadı, küçümsedi.  Daraldı. Başta gelenek bu yanlışa dur demesi gerekmektedir. Devrime giden yolda en yakınlarıyla stratejik ittifak halinde olmalı, bunu olmazsa olmaz görmelidir.

    Bizleri ki; bizler öyle az boz değiliz. Çevresindeyiz, gönül bağlarımız mevcut tazeliğini koruyor, devam ediyor geleneğimizle. Sen gelenek olarak, benden en yakının olarak faydalanmazsan, ben birey olarak kendimi bir yerlerde ifade etmeye çalışırım. Şunu bilelim artık,  neredeyse bir ordu kadarız! Bu imkândan başta senin yararlanman gerekmez mi? Geleneğin içinde çıkan senin değerin olan, birikimlere, değerlere burun kırmana gerek yok. Aksine sahiplenmen gerekiyor. Sen bir adım at bak bakalım, sana yakınlar kaç adım atacaklar. Artık kırk yılı devinmiş deneyimlerden gerekli olgunluğu çıkar, bize örnek, yol gösterici ol ki, biz de seninle birleşelim, kenetlenelim.

     Artık çocukluk dönemi bitti. Daha ileri gideyim; Aile ‘sini sahiplenmeyen, sahip çıkmayan başka semtlerde ancak gezerek kendini avutur diye bir söz vardır. Şu bilinmeli ki, Başka semtlerin sana fazla yararı olmaz. Onları da  yanına al, kazan derim. Ama sana derim ki, önce kendine yönel. Senin bir parçan olan Aile'ni esas al. 'Yüz çiçek açsın, bin fikir akımı tartışsın, yarışsın ilkemizi doğru kavrayalım, hayata uygulayalım.  Gelecekte yetkin, olgun, engin aydın, devrimci toplum oluşturmak  istiyorsan bunu yapmak senin boynunun borcudur.                             

     Ne yapalım, bugüne kadar sen de, gelenekten de ses çıkmadı. Senin olanı sahiplenme yeterince olmayıp, dil ucuyla yapıldı. Kendine, değerlerine gerçek anlamda tüm yargı ve kaygılardan uzak  sahip çık. Senden  beklentileri olanları sende tanıyorsun. Bak  o zaman, ne güç ve birikimlere sahipsin. Değerler senin, kazanım da senin. Yanılmıyorsan, gelenek olarak senin atacağın adım, senin harekete geçmen, atılacak çok güçlü değişimin motoru olacaktır.                                    

   Gelenekten geleceğe ışık görenler; birikimlerini, deneylerini, bilgilerini geleneğe karşılıksız sunacaktır. Bizi olduğumuz gibi gör. Öyle kabullen. Kendinden bekleneni benden bekleme! Böyle olursa birlikte çok uzun yollar alabilir, dağları devşirebiliriz. Engelleri birlikte aşmanın yollarını çok ciddi arşınlarız. Bu bizim Maoist devrimci görevimiz ve sorumluluğumuzdur.

Kimseler adına konuşmuyorum. Kendi düşündüklerimi dillendiriyor, yazıyorum.  El ele vererek   Kaypakkaya çizgisini günümüze uyarlamada, uygulanıp-geliştirmede, kitleselleşerek bilince çıkarmada, pratiğe uygulamada hepimize sorumluluklar düşmektedir.                  

  Kaypakkaya  çizgisiyle günümüz özgüllüğüne uyarlayalım, geliştirelim. İstersek yaparız, istersek başarırız, istersek kitleselleşiriz. Yeter ki, o bilince, inanca sahip olalım. İyi bir 'teorisyen olacağımıza, iyi bir pratisyen olalım! Teoriyi yönümüzü gösteren eylem kılavuzu görelim.  Unutmayalım, bu değer hepimizin!                          

17 Mayıs 2016

46817

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Son Haberler

Sayfalar

Dünyayı kurbağa gözüyle değil, Kaypakkaya gözüyle görmeliyiz

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

Sayfalar