Çarşamba Şubat 26, 2025

Ekim Devrimi’nin Yüzüncü Yılında Öğretileri ve Kazanımları-4

Sosyalizm Hala Günceldir!

Her toplumsal sistem, kendinden önceki toplumun kalıntılarını içinden temizlerken, bir sonraki toplumun tohumlarını da kaçınılmaz olarak yeşertir. İnsanlığın sınıflara bölünmesinden bu yana tarih, sınıflararası mücadelenin kesintisiz sürdüğünü ve toplumları bu mücadelenin ileriye taşıdığını göstermiş ve öğretmiştir. Toplumsal tarihin ilerlemesinin sınıflararası mücadeleyle olduğu gerçeği, teorik ve pratik olarak yaşanmış ve yaşanmaya devam etmektedir. Bunun tersini söylemek, insanlığın bundan önceki yaşanmışlığını inkar olduğu gibi günümüzde de sınıf mücadelesinin sürdüğünü inkar etmekten öte, yanlı bir tutum almanın göstergesi olabilir ancak.

Sosyalizmin güncelliği; toplumun sınıflara bölünmüş olması gerçeği içinde yatar. Sınıflara bölünmüş olan toplum, sınıflararası mücadelenin kıskacından, onun ateşinden ve eskinin yıkılıp yeninin yaratılması sürecinden kurtulamaz.

Sosyalizmin güncelliği; en basit söylemle, toplumun burjuvazi ve proletarya olarak bölünmüş olmasında vardır. Toplumun, bir kısımının üretim araçlarından yoksun oluşu ve toplumun çok azınlık bir kesiminin (burjuvazi) ise bu üretim araçlarına el koyarak, geri kalan kesimlerinin iş gücünü sömürmesi realitesi, toplumsal çelişmelerin temelini oluşturur ve bu çelişki çözülmeden, toplum içi çatışmaların son bulmasının olasılığı yoktur.

Sınıflı toplumun ana çelişmesi; sömüren sömürülendir. Ezen ve ezilendir. Sosyalizm, bu çelişmeleri ortadan kaldıracağı için, gelmesi ve yeni bir toplumsal düzen olarak insanlığın tarihi olması elzemdir. Burjuva sınıfın tüm engelleyici çabalarına karşılık, insanlık bunu getirmeye müktedirdir. Çünkü, insanın doğası, sınıflı toplumlara uygun değildir. Sınıflılık, insanın doğasına çok sonraları sokulmuştur.

300 bin yıllık insanlık tarihinin sadece son on binyılı sınıfılı toplum tarihidir. İnsanlık 290 bin yılını ilkel komünist toplum olarak yaşamıştır. Yani, sömürü ve sınıfların olmadığı, ezen, ezilenin olmadığı doğal insanlığı içinde yaşamını geliştirmiştir. Bu anlamda, komünizm bir ütopya değil gerçektir. Yaşanmış ve yeniden yaşanacaktır. Sömürüsüz, sınıfsız ve sınırsız toplumsal yapı insana yabancı değil, onun binlerce yıllık doğallığıdır. Sınıflı toplum yapısı insan doğasına bir paslı hançer gibi sokulmuştur ve insanın doğallığına yabancıdır. İnsan, bu hançeri kendi bünyesinden çıkarmadan, kendi eliyle yarattığı kaos ortamından asla kurtulamayacaktır.

Kapitalist sistemde emek-sermaye çelişmesi olarak ortaya çıkan sömüren-sömürülen olgusu, sermayenin emek üzerindeki egemenliğine son vermeden çözülme olasılığı yoktur. Tarihin gerilerinde kalan toplumların bağrında taşıdığı sınıf çelişmeleri (sömüren-sömürülen, ezen-ezilen), nasıl çözülüp günümüze kadar geldiyse, bundan sonrada aynı şekilde, eski olanın yıkılıp yeni olanın eskinin yerini alması toplumsal diyalektiği devam edecektir.

Kapitalizmi ebedileştirerek toplumsal “tarihin sonu”nu yazanlar, keskin sınıf çelişmelerini yok sayarak, proletaryaya “elveda”, burjuvaziye ise sonsuz bir yaşam vadedenler, elbette, belli bir sınıfın, burjuva sınıfın çıkarlarına hizmet etmek amacıyla bu politik-ideolojik argümanları sıralamaktan vazgeçmeyeceklerdir.

Bütün toplumsal devrimler; toplum içinde var olan çelişmelerin bütün sınıfları politik arenaya çekecek düzeyde keskinleştiğinde gerçekleşmiştir. Ve devrimler yalın ve temel sınıf çelişkileri temelinde başarıya ulaşmıştır.

Kapitalist üretim ilişkileri üretici güçlerin önünde engel olmaktadır. Bu her saniye, her saat ve her gün, çelişmelerin bir ucunda olan proleterya ile çelşmelerin başını tutan burjuvazi arasındaki sınıf çatışmasını içeten içe büyütmektedir.

Üretim araçlarındaki muazzam gelişme, üretimin devasa toplumsallaşması, ama mülkiyetin ise üretimin toplumsallaşmasının tersine, devasa olarak çok az kişinin (tekelin) elinde toplanması (zorla gaspedilmesi) ve bunun karşısında ise toplumun büyük bir bölümünün mülksüzleştirilerek ücretli köle haline getirilmesi; sınıf çatışmasını günden güne körükler ve bir o kadarda toplumsal çürümeyi de beraberinde getirir.

Çalışan sınıfların (işçi sınıfı ve emekçiler), yaratılan büyük bir zenginliğin karşısında yoksullaştırılması, üretim (yaşam) araçlarından yoksunlaştırılması, işçilerin yarattığı bu değerlere bir avuç burjuvazinin zorla (devlet eliyle) el koyması, kurulu toplumsal düzenin de temelini dinamitleyen ve yeni bir toplumsal süreci zorlayan ve koşullayan nesnel gerçeklerdir.

İşte, sosyalizmin güncel olmasının temel nedenleri bu çelişmelerin ve bu toplumsal yalın gerçekliklerin var olmasındandır.

Sosyalist devrimlerin yıkılması, ne tarihin, burjuva lehine, sonunu getirdi ne de işçi sınıfının siyasal iktidarı olan sosyalizmi bir daha gelmemek üzere tarihin arkalarında bıraktı. Sosyalizmin güncel olmadığını söylemek, savlamak, bir burjuva demagojisi ve küçük burjuva oportünizmidir. Sınıf gerçeklerini, çatışmaları gözardı etmek, toplumsal sorunlara diyalektik materyalist pencereden yaklaşmamaktır.

Sosyalist ülkelerin geriye dönüşü, burjuvaziyle proletarya arasındaki sınıf mücadelesinde, burjuva lehine bir avantaj kazandırdı. Ancak, toplumsal devrimlerin ebeleri olan keskin ve uzlaşmaz sınıf çelişmeleri ve zor ortadan kalkmadığı için, sosyalizm yeniden kaçınılmaz bir şekilde gelip yerleşecektir, kapitalizmi saf dışı bırakarak...

Kapitalizmin dünyayı ne hale getirdiğini, ne oranda bir yoksulluk yarattığını, bolluk içinde ne kadar insanın açlık içinde olduğunu, göçleri, savaşları ve insani değerlerin çürütülmesi, doğanın geriye dönüşümü olmayan yola sokulduğu vb. gerçekleri burada tekararlamak fazlalık olacaktır.

Bu sıralanan sınıfsal ve sosyal gerçekler, kapitalizmin çürümüşlüğünün yalın göstergeleridir. Bu çürümüşlükten yeni bir devrim, yeni bir toplumsal yapı, yeni bir insan tipi çıkacaktır. Daha şimdiden kapitalist toplum içinde var olan, yeşeren toplumsal devrimci dinamikler, eskiyi yıkıp yeniyi kuracaktır.

Sosyalist ülkelerin geriye dönüşlerinin ve kapitalist restorasyonların bir çok nedenleri var. Ancak, bu kapitalist sisteme kalıcılık, burjuvazinin kanlı saltanatını sürdürmeye ise hak vermiyor, kalıcılık kazandırmıyor. Tersine, işçi sınıfı devrimcilerinin soruna, daha bilimsel yaklaşmayı, sınıf çatışmaları diyalektiğini iyi kavramaları ve sınıfa güvenmeleri gerçeğini yeniden dikkate sunuyor.

Kapitalist toplum sürüyor, ancak bir toplumsal kaos içinde. Ve insanlık, böylesi bir kaoslu toplumsal yapıyı daha fazla üzerinde taşıyamaz. Kapitalist toplumu yıkacak olan işçi sınıfı, kendi gücünü mücadeleler içinde kavrayacak, görecek ve tarihsel devrimci eylemini gerçekleştirecektir. Bunların daha bugünden olmadığını söylemek yanıltıcıdır. Burjuvazinin ekonomik, siyasal, askeri, kültürel, ideolojik kuşatmışlığına karşın, dünya işçi sınıfı ve ezilen halkları, bulundukları her alanda ayağa kalkmaya, direnişleri örgütlemeye ve burjuva düzenlerini derinden sarsmaya çalışıyor.

Toplumsal tarihin diyalektiği hiç bir zaman düz bir rotada ilerlemedi. Kapitalist toplumun tarihi de düz bir rotada ilerlemiyor. Sınıf çatışmaları, ilerleme, gerileme, duraklama ve yeniden atağa kalkma diyalektik gelişimi içinde, ama ilerleyerek devam ediyor. Ancak, bütün sınıfsal olgular, emek-sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişme ve çatışmalar, yeni bir toplumsal sürecin kaçınılmaz bir şekilde kapıya dayandığının verilerini önümüze koymaktadır. İşte bu sosyalizmdir!

Her gün iş için direnişler, grevler, baskı ve sömürüye karşı eylemler, faşizme karşı demokratik hak ve özgürlükler ve ezilen ulusların ulusal demokratik hakları için mücadeleleri, kadınların tüm baskılara ve ayrımcılığa karşı mücadelesi, gençliğin boyun eğmeyen dinamikliği ve işçi sınıfının hak gasplarına karşı eylimlikleri, Türkiye’nin Gezi’leri, Mısır’ın Tahrir’leri, Yunanistan’ın Sintagma Meydanı eylemlikleri, Fransa’nın Bastille meydanındaki işçi sınıfı ve emekçilerin bitmeyen gösterileri, Endonezya işçi sınıfının disiplinli ve kararlı adımları, Güney Kore işçilerinin inmeyen sıkılı yumrukları, Brezilya işçi ve emekçilerin sokak çatışmaları ve dünyanın bütün ülkelerindeki (boyutu ne olursa olsun) sınıf direnişleri sürdüğü ve yeniden ve yeniden üretildiği sürece, sosyalizm güncel olmaya devam edecektir. Burjuvazinin bütün korkusu da bu bitmeyen eylemliklerdir.

Sosyalizmin, kapitalizmin alternatifi olarak toplumsal düzen olması kaçınılmazdır. Sosyalizm ve komünizm hala günceldir! İnsanlık, kendi doğallığı olan komünist topluma geri dönecektir. 

46762

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

SİBEL ÖZBUDUN – TEMEL DEMİRER 2014

Hayaller(imiz)le, cüret(imiz)le, umut(larımız)la yolumuzu açacağız 2014’te de sen/siz orada biz burada; Cemal Süreya’nın, “Artık hayallerim suya düşecek diye/ kaygılanmıyorum./ Çünkü, onlar düşe düşe/ yüzmeyi öğrenmişler,” dizelerini terennüm edeceğiz inat ve ısrarla…

İT DALAŞINDA TARAF OLUNMAZ, SINIFIN NET TAVRI KONUR

Sınıfsal mücadele yaşadığımız coğrafyada belirleyici özellik taşıyor. Bölgemiz  Türkiye’deki örgütlü sınıf mücadelesinin seyrine göre şekil alacaktır. Ezilenlerin başkaldırışı da    göre ilerleme veya gerileme gösterecektir. Bu gerçek Kürdistan için de geçerlilik taşımaktadır.

Sermaye, Siyaseti Çıkarlarıyla Örtüştürür[1]

“AKP-Gülen Savaşı” içinde yolsuzlukların çok az bir kısmının dışa vurumundan sonra, siyaset, bu kirli güçler arasındaki savaşıma odaklandı. Bunun böyle olması doğal. Bu olay, özellikle Haziran (GEZİ) Ayaklanması’ndan sonra hızlanan ve beklenen bir durmdu. Daha önce yazdığım “üç vakte kadar” başlıklı bir yazıda, hükümet açısından “iki vaktin” bittiğini, “üçüncü vaktin” ise içinde olunduğunu yazmıştım. Bu herkes tarafından da bilinen bir gerçekti. Haziran Ayaklanması var olan süreci hızlandırmış ve daha kaçınılmaz bir hale getirmiştir.

Katliamlar Diyarı Şırnak

Röportajda Vali Mustafa Malay 15 Ağustos 1992 tarihli olayda asker ve PKK'lilerin öldürüldüğünü söylüyor. Belleği kendisini yanıltıyor herhalde. Olayda asker ya da PKK'li kimse ölmemişti.

Ben o tarihte Şırnak milletvekiliydim.

15 Ağustos gecesi Şırnak'ı harabeye çeviren silahlı saldırıyı gelen telefonlarla haber aldım. Hükümetin oralarda hiçbir yetkisinin olmadığını biliyordum. Ancak bir ümit yine de İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'i aradım ve duruma müdahale etmesi istedim.

İsmet Sezgin PKK'in saldırdığını ve çatışmaların devam ettiğini söyledi.

Fettullah Gülen hareketi hakkında

“Yeminine bakıp insana inanma,insana bakıp yeminine inan.”[2]

 

Ahmet Şık, “Dokunan yanar” diye uyarmıştı Fettullah Gülen (FG) hakkında herkesi; karanlık(lar)ın büyük yangınlar ile aydınlanacağı vurgusuyla başlamalıyım diyeceklerime…

Türk(iye) İslâmının dünden bugüne hülasası olarak yorumlanması mümkün olan FG, yeni bir tarihsel blok ve hegemonya hareketi girişimidir.

Türk(iye) İslâmı’nda kadın olmak

“her put, yıkılmak için dikilir.”[2]

Yerel Seçimler ve Siyaset

Proletarya, hiç bir olaya ve hiç bir siyasal gelişmeye tarafsız kalamaz. Onun “tarafsız”lığı bile taraf olmaktır. Örneğin her hangi bir olayı boykot etmek tarafsız bir siyaset gibi gözükmesine karşılık aktif bir taraf olmaktır. Ya da iki burjuva (örneğin Ergenekon davaları vb.) kliği arasındaki mücadele de birinden birini desteklemeyip “tarafsız” olmak, iki burjuva kliğine karşı aynı tavırı almak anlamındadır.
 
Bütün burjuva partileri hızlı bir şekilde yerel seçimlere hazırlanıyor.

KDP,PKK...Tez,antitez ...sentez?

Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde KDP bir tezdir.Emperyalizm ve sömürgecilikle mücadelede yarı-modern bir başlangıç.Kurulduğu dönemdeki emperyalizmin ve işbirlikçisi yerel sömürgeciliğin ittifaklı çullanmışlığından kaynaklı parçacı bir tez.Toplumsal gelişmenin düzeyine bağlı olarak aşiretler/aileler ittifakı temelinde politika örgütleyen bir tez.Parçacılığı o kadar belirgindir ki, Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini ve Kuzey Kürdistan’da Saitler komplolarındaki rollerini gözardı edebilmemizi,  ne Barzani ailesine ne de yüzyıllık direnişlerine duyduğumuz saygı sağlaya

“Postmodern zamanlar"da din (ve islam)

“de omnibus dubitandum est.”[2]

 

“Din: Teorisi/ Pratiği, Dünü, Bugünü” Sempozyumu’nun Ankara ayağındaki “Dini- Eleştirel Olarak Anlayabilmek” oturumunda öncelikle bir saptamamı sizinle paylaşmama izin verin.

Sempozyumun pratik örgütlenmesi sürecinde, kendini sosyalist/ komünist olarak niteleyen kimi çevrelerin, “dinin tartışılması”na bir hayli soğuk ve mesafeli yaklaştıklarına şahit oldum.

“Cujus regio , ejus religio !” [*] [1]

“Kralların kutsal olduğu, antropolojik ve tarihsel bir malumun ilamıdır; ne ki onlar öyle doğmazlar; ancak hükmettikleri eliyle kutsallaştırılırlar.”[2]

“Din” ile “iktidar” ilişkilerini, konu başlığındaki “iktidar” kavramının farklı yorumları çerçevesinde farklı biçimlerde ele almak mümkün, kuşkusuz: günlük yaşamın kılcal damarlarına nüfuz etmiş gündelik iktidar ilişkilerinin din tarafından tahkim ediliş tarzı; bizatihî dinsel iktidar (ve hiyerarşi) biçimleri ya da siyasal iktidar ile din ilişkileri.

Biz Seni Bekledik Zeki Yoldaş. Dört Gözle, Büyük Umut ve Heyecanla Bekledik/Hasan Aksu

 

Yetmişli yılların başı ve ortalarında Zeki yoldaşı sıkıyönetim mahkemelerinde dik duruşlarıyla, faşizmi yargılayışlarıyla tanıdık. Partili ideolojik, siyasal, savunusunu faşizmi yargılarken izledik. Faşizmi kendi kalelerinde yargılarlarken ülkemizde Partizan hareketinin tanınmasında, kavranmasında önemli etkileri oldu. Zeki yoldaş ve diğer yoldaşları şahsen tanımazdık belki ama onların çabaları, örnek tavırları bizleri Kaypakkaya çizgisinde buluşturmuştu.

 

Sayfalar