Cuma Ocak 10, 2025

Emperyalist Savaş, Menteşeleri Sökülmüş “Göreceli Barış” Kapısını Zorluyor

“Emperyalist savaş tehlikesinin kapıya dayandığını, gelinen aşamada bugün hemen hemen herkes –burjuvazinin yayın organlarından The Economist de dahil- gizleyemiyorlar. Bunlar emperyalist savaşın ekonomik nedenlerini gizleyip, karşıtı olduğu emperyalist gücün saldırganlığına bağlarlar.

“… kapitalizmin nesnel gerçekliği, bizi emperyalist savaşın bütün koşullarının – bütün temel çelişmelerin keskinleşerek- olgunlaştığına götürüyor. Stalin, 2. Emperyalist savaşın gelişini 1927 yılında açıklamıştı. 

  Gelinen aşamada ise, emperyalistler arasındaki çelişme “barış” içinde çözülebilecek koşulları ortadan kaldırmıştır. Büyük bir emperyalist savaşa doğru gidildiği gerçeği gizlenemez duruma gelmiştir. Savaş, Trump, Putin, Şi Jinping vb. gibi bazı liderlerin salt kötü niyetli oluşlarından değil, kapitalizmin çarkının bu yönde işlemesinden kaynaklanıyor. Bu çarkı ancak ve ancak uluslararası proletarya ve ezilen halkların birliği ve mücadelesi durdurabilir. Başka kimse değil.”[1]

Bu yazı 12 Şubat 2018 yılında yayınlanmıştı. Yazının başlığı: “Emperyalist Büyük Savaşa Doğru” idi. Yazı, bir inceleme ve analiz yazısıydı. Emperyalistlerin ekonomik durumları, birbiriyle çelişmeleri ve çelişmelerin nereden kaynaklandığı vb. konular ele alınmış ve analiz edilmişti.

Yazıdan tam 4 yıl sonrada aynı şeyleri söyleyebiliriz: Emperyalist sermayenin temsilcilerinin kötü niyetinden değil, emperyalist sistemin kaçınılmaz olarak buraya varmasından, varacağından hareket etmek zorundayız. Emperyalizmin, savaş olduğu ve savaşsız yaşayamayacağı ve yeryüzünde emperyalizm var oldukça, savaş olmadan kapitalizmin kendini yeniden üretemeyeceği gerçeği, enternasyonal proletarya ve ezilen dünya halklarının karşısına bir kere daha bütün çıplaklığıyla çıkmıştır.

Bütün AB ve ABD burjuva gazeteleri, yatıp kalkıp savaştan bahsediyor ve hatta savaşın başlayacağı günü saati büyük bir iştahla ve kışkırtıcı bir şekilde büyük puntolar altında yazmaktan zevk alıyorlar. Ve savaş başladığında ise, -aynen Belgrad’ın, Bağdat’ın bombalanmasında olduğu gibi- porno seyreder gibi kendilerinden geçeceklerdir.

Televizyonlar kendi ülkelerinin ordularından sık sık söz ettikleri gibi, orduda askerlerin nasıl yaşadıklarını, neler yaptıklarını özendirerek yayınlamaya başladılar.  Özellikle Alman devlet televizyon kanalları, son aylarda bunu sıklıkla yapar oldu. Bu propagandalar, toplumu savaşa hazırlamak içindir. Daha önceden İsveç devleti, kitleleri savaşa hazır olmasını istemiş  ve bunun tatbikatlarını yapmıştı. Emperyalist savaşa en isteklilerin başında ABD, İngiltere gelmekle birlikte, İsveç gibi küçük emperyalistlerde hiç de isteksiz gibi hareket etmiyorlar.

Dünya pazarları emperyalistler için giderek küçülüyor. Eski güçlü emperyalistler, yeni emperyalist güçler nedeniyle, eski hegemonyalarını kaybediyorlar. Bunların başında ABD geliyor. ABD’nin “fino köpeği” İngiltere ise, “fırsat bu fırsat, eski günlerime kavuşurum belki” diyerek, sahibinden daha fazla saldırganlaşıyor.

 Savaşın baş kışkırtıcısı hiç kuşkusuz ABD emperyalist haydudu. İkinci sırada onunla beraber İngiltere; Avusturalya ve peşinden diğerleri geliyor.

AB’nin büyükleri (Almanya ve Fransa) de  pek iştahlı olmasa da, yavaş yavaş savaş hazırlıkları yapıyorlar. Bunu, askeri yatırımlarından, görsel ve yazılı basında çıkan kışkırtıcı savaş naraları, orduyu yücelten yayınların sıklaşması… Basına daha şimdiden bu görev verilmiş gözüküyor: Toplumu savaşa hazırlayın diye! …

18 Şubat’ta başlayan ve iki gün süren Münih Güvenlik  Konferansı’nda, bütün Batılı emperyalistler, sözde “barışı” konuşmaya geldiler, ama, savaş ve daha güçlü savaş naraları ve yüksek perdeden tehditlerle toplantıyı sonlandırdılar. Özellikle de ABD emperyalizmin sözcüleri, emperyalist batı blokunun savaş örgütü NATO’nun “barış paktı” olduğunu üstüne basarak vurguladılar.

ABD, eski gücüne yeniden kavuşmak isterken ya da en azından hegomonik gücünün korumaya çalışırken, yeni gelişen emperyalist ülkelerin başında ise Çin emperyalizmi, hızlı adımlarla ABD’nin pazarlarını kapmaya devam ediyor. Rusya ise, yeni bir emperyalist güç olarak paylaşılmış pazarlardan pay isterken, daha çok da eski sosyal emperyalist SSCB’nin hegemonya alanlarını yeniden kazanmak istiyor ve yeni bir savaşa hazır hale gelmek için tüm gücünü seferber etmiş durumdadır.

Alman tekelci burjuvazisi, olası bir savaşta geri kalmak istemiyor. Daha şimdiden Güney Çin Denizi‘nde, Afrika’nın Mali ve daha bir çok ülkesinde asker konuşlandırmış durumda.

Genel anlamda, kutuplaşma  netleşmiş gibi: ABD öncülüğünde, İngiltere, Avusturalya ve AB, karşı cephede ise Çin, Rusya  ve bunlara bağlı ülkeler durmaktadır. Birinci ve ikinci emperyalist dünya savaşları Avrupa’da çıkmıştı. Bir üçüncüsü de yine bu kıta da çıkacaktır. Zenginliğin ve kapitalist gelişmişliğin en fazla olduğu yer olmasının yanı sıra -ve eğer 3. Bir emperyalist dünya savaşı çıkacaksa-, ABD’nin bu güçlere dayanarak rakip emperyalist güçlere karşı savaşabilme gücünü bu ülkelerle birlikte bulmasından kaynaklanmaktadır.

Avrupa yine yoğun silahlanma ve savaş bölgesi ve ortada ciddi bir şekilde nükleer silahların kullanılması tehlikesi, savaş olduğu taktirde kaçınılmaz gibi görülüyor.

Her iki emperyalist kampta da Ukrayna, savaşın bir bahanesi olarak ileri sürülüyor. Ukrayna üzerinde dökülen göz yaşları, Yemen’de, Suriye’de, Irak’ta ve dünyanın daha birçok ülkesinde sürdürülen bitmeyen savaşlar, emperyalizmin gerçek yüzünü ortaya koyuyor.

“Emperyalist Büyük Savaşa Doğru” adlı analiz yazımı, aşağıdaki şıklarla bitirmiştim. Bu şıklar bugün daha fazlasıyla geçerli ve olduğu gibi buraya alıyorum. Trump’un yerine “Biden” aldı. Burjuva liberallerin  ve bazı küçük burjuvaların “ileri demokrat” Biden”ı, selefini aratır oldu.

“Emperyalist Savaşın Kaçınılmazlığı

Emperyalist savaşın kaçınılmazlığının habercisi belli başlı nedenler şunlardır:

Birincisi; Bunların başında kapitalist ekonominin içinde bulunduğu kriz gelir. Emperyalist burjuvazi 2008 krizini kısmen aşmasına karşın yeni bir aşırı üretim kriziyle karşı karşıyadır. Ekonomi borçla yürümektedir. Ülkelerin toplam borcu dünya gayri milli hasılasının %320’si kadardır. Yani, ortada sermayeden çok borç var ve borçlu olmayan hiçbir ülke yok gibidir. Emperyalist merkezlerdeki borsalarda düşüş yaşanmaktadır.

İkincisi; Silahlanma gelir. Ülkelerin son beş yıl içinde silahlanması %10 artmış durumda. Silahlanma yarışı içine girmeyen ülkeler yoktur. Bir taraftan askeri harcamaları artırırken bir yandan da silahlanma yarışına girilmiştir. Büyük emperyalist ülkelerin (ABD, Çin, Rusya vd.) askeri harcamaları ve dünyanın  farklı bölgelerinde asker konuşlandırmaları artmıştır. ABD’nin dünyanın çeşitli yerlerinde 250 bin kişilik askeri vardır. Bunun dışında Çin ve Rusya’yı askeri olarak da çember içine alma hamleleri sıklaşmaktadır. Buna karşı ise söz konusu ülkelerin hamleleri vardır. Çin devlet başkanı, ordusuna savaşa hazır olmaları çağrısı yapmıştır.

Üçüncüsü; İç faşistleşme ve ırkçılık artmaktadır. Bütün AB ülkelerinde bu gelişme son beş yıldır hızlı bir şekilde yaşanmaktadır. Irkçı-faşist partiler bu merkezlerde ya ikinci ya da üçüncü sıralardadır. Bazı ülkelerde ise iktidarda yer almaktadırlar. Buna karşı işçi ve emekçilerin haklarında büyük kısıtlanmalara gidiliyor. Demokratik hak ve özgürlükler giderek daraltılıyor. Fransa ve Almanya’da bu güncel haldedir. Göçmenler vesile edilerek ırkçı ve yabancı düşmanlığı geliştiriliyor ve yabancılara (göçmenlere karşı) daha sert politikalar uygulanıyor.

Kitlelerin demokratik hakları yanında ekonomik hakları da gasp edilmekte ve işçi sınıfı üzerindeki sömürü oldukça ağırlaştırılmaktadır. İç faşistleşmenin ve gericileşmenin en önemli belirtilerin başında kitlelerin demokratik ve ekonomik hakların gasp edilmesi ve sömürü koşullarının daha da ağırlaştırılması gelir. Bugün bu bir gerçekliktir.

Dördüncüsü; Emperyalist kutuplaşmaların ve emperyalistler arası çelişmelerin keskinleşmesi. Ortadoğu, Güney Çin Denizi, Doğru Avrupa (Ukrayna vd.), Kafkasya ve Afrika’da çelişmeler derinleşmiş ve keskinleşmiştir. Bu bölgeleri yeniden paylaşım savaşları vekalet savaşlarından doğrudan emperyalistlerin kendilerinin karşı karşıya geldiği bir döneme girmiştir.

ABD’nin Çin’e vergi uygulaması, Çin’in buna karşılık vermesi, Rusya’ya karşı uygulanan ağır dışlatma politikası (Rus diplomatlarının sınır dışı edilmesi olayı), ABD’nin “Ulusal Güvenlik Belgesi”nde açıktan Çin’i düşman ilan etmesi ve meydan okuması ve “küreselleşme” vb. yerine ulusal çitlerin örülmek istenmesi, yani vergilerle çitler örülmesi, emperyalist burjuvazinin savaş hazırlıkları olarak okunmalıdır

Beşincisi; Emperyalist burjuvazi artık gibi dünyayı yönetemez duruma girmiştir. ABD emperyalist burjuvazisinin biçimlendirdiği Yeni Dünya Düzeni (YDD) yıkılmıştır ve bunun ciddi sancısı çekilmektedir. Çin kendi emperyalist düzenini dünyaya vermeye çalışmaktadır. En saldırgan güç ve savaş kışkırtıcısı olarak öne çıkan ABD emperyalist yönetimi savaşa göre şekillendirmektedir. Yani, bir nevi emperyalist savaş hükümeti oluşturulmaktadır.

Altıncısı; Kitlelerin eskisi gibi yaşamak istememesi. Bu birçok ülkede kitlelerin sokaklara dökülmesinde, işçilerin grevlerle ekonomik hakların gaspına karşılık vermesinde kendini göstermektedir. Burjuvazi, kitlelerin tepkilerini baskı ile bastırma yöntemiyle önlemeye çalışmaktadır. Türkiye, Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya, Meksika vb. ülkelerde kitle hareketleri polis ve askeri güçler ile bastırılmaya çalışılıyor. ABD’de devasa kitle gösterileri yapılıyor. Irkçılık ve bireysel silahlanma ve Trump yönetimi protesto ediliyor. AB ülkelerinde ise, başta Fransa ve  Polonya’da olmak üzere birçok ülkede kitleler hükümetlerin uyguladığı hak gasplarını protesto ediyor.

 Bütün bu gelişmeler dikkate alındığında, emperyalist savaşın kaçınılmaz olduğunu ve esas akımın savaş olduğu saptamasında bulunmak abartı olmayacaktır. Komünistler mücadele taktiklerini buna göre oluşturmalıdır. Kitleler, emperyalist savaşa karşı mücadeleye çağırılmalı, emperyalist savaşa ve faşizme karşı birleşik cephenin oluşturulması esas olmalıdır. "                                          

***


[1] Yusuf Köse, “Emperyalist Büyük Savaşa Doğru”, dört bölüm olarak, www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/emperyalist-büyük-savasa-dogru-birinci-bölüm ve yayınlanmıştı.

 

 

5377

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

TKP-ML Avrupa Komitesi: Kuruluşunun 50. Yılında Partiyle Devrim Yürüyüşümüz Devam Ediyor!

1972-2022… Kesintisiz süren 50 yıllık devrim yürüyüşümüz, partimizin yol göstericiliğinde devam ediyor.

24 Nisan 1972, Türkiye ve T. Kürdistanı açısından kritik önemde bir tarihtir. Yeni bir sayfanın açıldığı bir milattır.

TKP-ML MK: 50 Yıllık Mücadelemiz, Geleceği Kazanma İrademizdir!

YAŞASIN PARTİMİZİN 50. KURULUŞ YILI!

Partimiz 50 yaşında! 24 Nisan 1972’de İbrahim Kaypakkaya önderliğinde sınırlı sayıda kadro ve militan tarafından kurulan partimiz, bugün 50. yaşını kutluyor. Bir insan için uzun ancak sınıflar mücadelesi ve toplumlar tarihi açısından kısa bir süre olan bu zaman diliminde Partimiz, önemli başarı ve zaferler kazandı. Yenilgiler aldı ve gerilemeler de yaşadı. Ancak hiçbir zaman devrim iddiasından ve Halk Savaşı ısrarından, silahlı mücadelenin gerekliliği-zorunluluğu bilincinden kopmadı.

Leninist Emperyalizm Tanımının Bulanıklaştırılması

Rusya’nın 24 Şubat (2022)’da Ukrayna’ya saldırısıyla birlikte, emperyalizm üzerine tartışmalarda sıklaştı.  Ve kendini solcu olarak adlandıran bir kısım siyasi hareket ve bazı yazarlar, Rusya’nın emperyalist olmadığını, ama emperyalist amaç güden işgalci bir güç olarak değerlendirdi. Bazıları ise, “anti-emperyalist cephede” değerlendirmeye devam ediyorlar.

İlham ve güç kaynağımız…(Sentez)

Proletarya partisinin kuruluşunun ve mücadeleye atılışının ellinci yılındayız. Bu süre içinde mücadelesini kesintisiz sürdüren proletarya partisi, bundan sonra da mücadelesini sürdürecektir. Onu var eden koşullar devam ettikçe varlığını devam ettirecektir. Sınıf bilinçli proletaryanın öncü müfrezesinin ülkemizdeki varlık nedenleri, günümüzde sistemin çöküntü içine girdiği koşullarda çok daha kendisini dayatır duruma gelmiştir.  Elbette ki o, üstlendiği tarihsel rolü yerine getirecektir. Çünkü mücadelesine yol gösteren sağlam temellere dayalı ideolojik-politik bir pusulası vardır.

Beyaz dağ’dan arta kalan çığlık dizelerinin şairi EMİR ALİ YAGANI kaybettik… Hasan Hayri Aslan

Son yıllarda Dersim’in çok değerli kültür insanlarını kaybettik. Sılo Qız, Emre Saltık, Hasan Saltık, Mehmet Çetin, Remzi Aydın…  birer yıldız gibi kayıp gittiler. Remzi Aydın için “Gri İklimden Maviye yolculuk” yazı çalışmamı yaparken 9 Şubat günü EmirAli’nin ölüm haberi ile sarsıldık. Epey zamandır yolları taşımak zor geliyor bana; ziyaret edemedim, kısa mesajlaşmalarla yetindik. 13 Kasım 2018’de söyleşi için o gelmişti bulunduğum kente. O sıra aldığım kitaplardan “Beyaz Dağda Bir Gün”ü şöyle imzalamış: “İhtiyar, ne böyle yaşanmışlıklar, ne de bu kitap olaydı!

TKP-ML MK:Yol Göstericimiz, İlham ve Güç Kaynağımızdır Partimiz!

24 Nisan 1972, İbrahim Kaypakkaya önderliğindeki bir avuç komünist tarafından, karanlığa tutulan meşalenin kurumsallaşma adımı olarak tarihe geçti. Dönemin, savaş ve direniş geleneği, Mahir ve Denizlerle birlikte örülüyordu. Anti-emperyalist kavgada yakalanan ivme, devrimci militan bir mücadele yaratmıştı. İbrahim yoldaş, savaş cephesine proletaryayı temsilen katıldı.

Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! (1)

Dünyada 1965-1970 yılları arasında emperyalist-kapitalist sistemin kaynaklık ettiği ana çelişkiler giderek şiddetleniyordu. Bu başlıca çelişkiler; emperyalizm ile ezilen halklar ve uluslar arasındaki çelişki, emperyalist-kapitalist ülkelerde proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişki ve yine çeşitli emperyalist ülkeler arasındaki çelişkilerdi.

Lorenzo Orsetti… (Nubar OZANYAN)

Yolculuk boyunca başını arabanın arka koltuğuna yaslayarak uyurdu. Yaptığımız yolculuklarda Lorenzo’yu uyanık görmek neredeyse mümkün değildi. Araç içinde uyuyarak saatlerce yolculuk yapabilirdi. Ama “yeni bir özgürlük hamlesi olacak” cümlesini duyduğunda ne gözünde uyku belirtisi ne de yorgunluktan eser kalmazdı. Barış halinden savaş haline, uyku halinden silahlı tekmil haline nasıl hızlıca geçildiğinin örneğiydi Lorenzo.

Burjuvazi Parayı, İşçiler Ekmeği Düşünüyor

Burjuva sınıfı, daha fazla kar elde etmek için daha fazla alanı kontrol altına almak ve bunun için de daha fazla silahlanmak istiyor. Ağızlarında “barış” yok ve hiç bir zamanda “barış”  kelimesini tam anlamıyla kullanmadılar. “Barış” dedikleri anda da yine kafalarında savaş vardı.

Azami kar için birbirlerine karşı savaş açarken, savaşa sürdükleri askerler yine işçilerdi. Savaşta ölenler, bombalarla param parça edilenler, evleri yıkılanlar, göç yollarına  düşenler, burjuvaların egemenlik savaşında hiç bir çıkarı olmayan, ama, onlar vasıtasıyla sürdürülen bir savaş....

Sağlam proleter karakter örneği …Ali Asker YER

Pazar günü Stuttgart Arena Kültürhaus’da evgili yoldaşımız Ali Asker YER’in anma toplantısındaydık. Salon ve çevresi sevenleri ve yoldaşlarıyla doluydu. Bu sevgi seli hiç kimseyi şaşırtmadı, çünkü o gerçekten çok sevilen gerçek bir proleter devrimciydi. Onun yaşamından kareler içeren sinevizyon gösterimi sırasında salonu derin bir sessizlik ve hüzün kapladı, çok sayıda insanın gözleri ıslak ıslaktı. Hiç birimiz onun bu zamansız gidişine katlanamamıştık.

50. Yılın Deneyimi Newroz Ateşinin Görkemiyle1 MAYIS ALANLARINA!

Başta Kürt halkı olmak üzere Mezopotamya halklarının isyan ve direniş günü olan bir Newroz’u daha geride bıraktık. 8 Mart’ta kadınların dalgalandırdığı isyan bayrağı, 21 Mart Newrozlarında başta Kürt halkı olmak üzere Türkiyeli işçi ve emekçilerin kitlesel ve coşkulu eylem ve mitinglerine sahne oldu. 2020 Newroz’u salgın bahane edilerek yasaklanmış, 2021 Newroz’u salgının etkisi altında kalmıştı.

2022 Newroz’u ise gerek Kürt ulusunun artan özgürlük talebi ve gerekse de yaşanan ekonomik krizin derinleşen etkisiyle görkemli bir katılıma neden oldu.

Sayfalar