Çarşamba Ekim 16, 2024

Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!

İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Bu, bir bakıma; öz ile biçim arasında oluşan muazzam tezatlık halidir! Yani bir yanda adeta her şeye muktedir ve sistemin ihtiyacını duyacağı her türlü düzenlemeleri bir kararname veya bir buyruk ile anında yerine getirebilme pratikliği ve kudretini kendisinde toplamış “tek adam diktatörlüğü” var ve ama öte yanda da sistemin temel direğini oluşturan kural ve nizamlar sisteminin ortadan kaldırılmasıyla, sistemin içine sokulduğu güvencesizlik, hukuksuzluk, adaletsizlik, liyakatsizlik ve istikrarsızlık hallerinin oluşturduğu kaosun, sistemi kendi içinde adeta çökertme noktasına sürüklemiş olması hali var.

Bu olgu; hâkim sınıf klikleri arasında kıyasıya sürecek çok çetin bir kapışmaya da “özel bir saha” oluşturma karakterindedir. Nitekim hem Cumhur İttifakının kendi içinde ki ve hem de muhalefette olan klikler ile iktidardakiler arasında bu yönlü ciddi kapışma emareleri fazlasıyla oluşmuş durumda.

Keza bu olgu; çok aleni bir şekilde, yönetme yetkisini elinde bulundurmakta olan “muktedirin”, kucağında, ciddi şekilde, artık bir, “yönetememe krizi” olduğunun da ifadesidir.

Yaşanan ekonomik krizden ötürü halkın genelinin, başta Kürt halkına uygulanan sömürge hukuku nedeniyle özelde Kürt halkının ve keza dinci yobazlığın her geçen gün tırmanarak artan yükselişi nedeniyle başta Aleviler olmak üzere, seküler yaşamdan yana halk kesimlerinin artan bu anti-demokratik uygulamalar nedeniyle artık bu şekildeki bir yaşama giderek artan öfke ve tepkileri de bu içinden geçilmekte olunan sürecin bir başka önemli ve ayırt edici özelliği olarak okunabilir.

Sürecin çok önemli bu iki özelliği, devrimci sol-sosyalist ve komünist güçlerin önüne, devrimci bir durumun oluşması için gerekli olan, malum o üçüncü koşulun da oluşabilmesini kolaylaştırıp, hızlandırma adına, devrimci siyasal mücadeleye var güçleriyle asılma ve devrimi örgütleme görev ve sorumluluğunu koymaktadır, demek, herhalde ki son derece isabetli olacaktır.

“Her birimizce ve kendisini bu sistemin ve iktidarın muhalifi addeden herkesçe sorulması ve tartışılması gereken soru şu: Bütün bunların anlamı nedir? 

Neden ve hangi hesaplarla böylesi devasa boyutlara varan hazırlık ve organizasyonlara ihtiyaç duyuluyor?”

 Yukarıya aktarılan, birbirini tamamlayan bu iki soru, hatırlanacağı gibi bir önceki makalenin son paragrafındaydı.

Özel olarak siyasal İslamcı Erdoğan iktidarının ve genel olarak da “Türk-İslam Sentezi” nin katı savunucularının bir kısmının katılımıyla oluşturulan Cumhur İttifakı’nın devasa bir maliyeti de olan böylesi ürkütücü boyutlara varan tüm bu hazırlıkları (gözden kaçırılmamalı ki bunlar sadece göz önünde olanları!), elbette ki asla öylesine, yani sadece bir nevi hobi olsun diye yaptıkları, söylenemez değil mi?

Söylenemez elbet! Genetikleri tamamen Osmanlı-Bizans ve Goebbels entrikaları ile kodlanmış bu karanlık dinci-ırkçı-faşist şer odaklarının bütün bunları “hobi” olsun veya sadece bir “blöf” enstrümanı olarak el altında bulunsun diye yapmadıkları, yapmayacakları; azıcık tarih bilincine sahip herkesin malumu olsa gerek. 

O halde, kitlesel bir reflekse de dönüştürerek, haklı olarak sormak gerekmez mi: Neden ve hangi hesaplarla böylesi devasa boyutlara varan hazırlık ve organizasyonlara ihtiyaç duyuluyor?

Aslında çok açıktır ki bunca hazırlık, asla öylesine bir “ritüel” olmayıp; ille ki ama ille ki stratejik bir hesabın, çok olasılıklı bir kurgunun ve kendi ifadeleriyle de ifşa ettikleri o “kutsal/mübarek” beka sorununun gereğince yapılmaktadır.

Ancak bu hazırlıkların yekpare olmayıp, ikili-üçlü, sarmal özgün bir karaktere sahip olduğunun da mutlak surette tespit edilmesi gerekiyor: Bazı baskın enstrümanlarıyla, bu bütünlüklü hazırlıklar bir yönüyle, olası toplumsal kalkışmaları ezip bastırmak iken; diğer yönüyle de hem Erdoğan’ın kendi iktidarını diğer (örneğin “ulusalcı- laik Kemalist” veya “Avrasyacı” ve NATO’cu emperyalist bloklar arası yapacağı keskin tercihler sonucu, bir tarafın hedefi haline gelmesi gibi) burjuva kliklere karşı koruma ve ama aynı zamanda da Cumhur İttifakı’nı oluşturan AKP ve MHP kliklerinin bir birlerine düşmeleri halinde de (örneğin Fethullahçılarla olduğu gibi) ayrışarak bir birlerine karşı kullanacakları bir özelliğe de sahip olduğunu bilmek gerekiyor.

 Yani bunlar, çok uzunca bir süreden beridir ki (kuvvetli olasılıkla hem Gezi İsyanı hem Fethullahçılar ve hem de Mısır’da Mursi iktidarı ve benzerlerinin akıbeti deneyimiyle de) “ne pahasına olursa olsun iktidarımızı-avantalarımızı ve istikbalimizi koruyacağız.” anlayış ve tutumuyla hareket ediyor olduklarından; hazırlıklarını da tamamen bu stratejiye uyarlı olarak ele almaktalar.

 Yani özetle bütün bu hazırlıklar, esasen ve de tamamen iç savaş odaklıdır!

Dolayısıyla da başta sol-sosyalist ve komünist güçler olmak üzere, toplumun ilerici-demokrat, laik kesimleri ve özel olarak da Kürtler, Aleviler ve kadınlar, her yönüyle çok aleni bir şekilde “göz önünde” olan bu ölümcül-vahim hazırlıklara karşı ses yükseltmekte, yerel ve küresel bazda her platformda etkin bir teşhir faaliyetini başlatmakta, artık daha fazla gecikilmemelidir. 

Bir an önce şu lanet olası “deve kuşu” taklidi, oyalanıcı ve alttan alıcı tutum terk edilmeli. Aksi takdirde, birçok kereler yaşandığı gibi, maalesef ki tarihi tekerrür ettirircesine bir ‘büyük beceri’ ile, benzeri ve aslında çok daha büyük bir vahşeti, toplum olarak yaşamaktan hiçbir ‘sihirli güç’, (buna Alevilerin Xızır’ı, dini bütün saf ‘mümin’lerin Allah’ı da dahil) bizi kurtaramayacaktır.

Dolayısıyla da tamamen bilinçli ve iradi bir şekilde buna karşı hazırlanmayı, kaçınılamaz bir zorunluluk ve sorumluluk olarak ele almak gerekiyor.

Hazırlıklar kapsamında yapılması gerekenlerden biri, yukarıda ifade edilen yoğun bir teşhir faaliyetiyle bu alçakça planı deşifre edip, geniş kamuoyunu zihnen hazırlamak iken; bir diğeri ise “öz savunma” kapsamında, organize olup, ciddi şekilde hazırlanmaktır. Bu özel ve hassas konuda burada elbette teferruatlı bir anlatıma girmek gerekmiyor; ama bunun nasıl olabileceği konusunda hem özel olarak devrimci yapıların ve hem de toplumsal hafızamızda azımsanmayacak bilgi ve deneyim mevcuttur.

 Bunlar, karşı cephenin sahip olduğu yeni savaş teknolojisi ve meskûn mahal savaş konusunda doğrudan ve dolaylı edindiği deneyimleri de hesaba katılarak güncellenmesi ve yeni enstrümanlarla takviye edilmesi halinde; halkın kahredici o örgütlü gücünün kudretine rahatlıkla kavuşturulabilir. 

Bu konuda da elbette ki birilerinin “lokomotif” görevini üstlenmesi gerekiyor; çünkü sosyolajik bir gerçekliğimizdir ki maalesef toplumumuz hâlâ Nazım Hikmet’i önemli oranda haklı çıkaran bir özelliğe sahiptir. Dolayısıyla ve doğallığıyla da bu görev öncelikli olarak ve esasen devrimci sol-sosyalist ve komünist güçlerin omuzlarındadır. Varlık koşulları gereği, bu görev onların zaten asli görevidir de.

814

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Halil Gündoğan

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

Sayfalar