Çarşamba Ekim 16, 2024

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

Irkçı, faşist bir ideoloji olan Siyonizmi kendine rehber edinen İsrail devleti, aralarında FHKC gibi sol-Marksist direniş örgütlerinin de olduğu çok sayıda hareketin 7 Ekim çıkışıyla büyük bir hezimet yaşadı. Vurulan ağır darbeyle, İsrail etrafından örülen yenilmezlik pelerininin yırtılabileceğini tüm dünya halkları bir kez daha görmüş oldu. Siyonizmin bu çıkışa yanıtı, ABD, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere neredeyse tüm AB ülkelerinin desteğini arkasına alarak soykırıma girişmek oldu.

Gazze’de taş üstünde taş bırakmayan, bölgeyi yerle bir eden Siyonizmin savaş makinesi, işgal ve imha saldırılarıyla büyük bir soykırıma imza attı. Buna mukabil, hemen her renkten/ideolojiden Filistinli direniş örgütlerinin dinmeyen mücadelesi, kararlı savaşımını da not düşmek gerekir. Filistin direnişi, her türlü zorluğa, soykırıma karşın varlığını sürdürüyor zira söz konusu olan bir halkın topyekun imhaya karşı direniş ve isyanıdır.

Bu var oldukça direniş de varlığını sürdürecektir!

Açık ki direniş, yalnızca tepeden tırnağa son teknoloji silahlarla donanmış Siyonist İsrail devletine karşı da yürütülmüyor. İsrail’in Ortadoğu’nun kalbinde ortaya çıkması, gelişmesi, kurumsallaşarak bir devlet haline gelmesi ve adım adım topraklarını büyüterek bugüne gelmesi, emperyalist-kapitalizmin bölgeye yönelik uzun vadeli projeksiyonunun bir sonucudur. ABD/NATO/AB’li emperyalistler için İsrail, Ortadoğu’da deyim yerindeyse bir ileri karakol işlevi görüyor. Bu bağlamda İsrail’in dokunulmazlığı ve yenilmezliği miti, emperyalistlerin bölgeye yönelik bu projeksiyonu açısından hayatidir. Yaşanan gelişmeler de bu tezi sürekli bir biçimde doğrulamaktadır. Gazze’nin ardından namlunun ucunu İran’a çevirmek üzere Beyrut’u/Hizbullah’ı vuran İsrail, bölgede büyük bir yıkım, katliam ve soykırım pahasına, işgal ve ilhak politikasını yaşama geçirmeye çalışacaktır.

Besbelli ki hedef, tıpkı Ukrayna’da Rusya’ya yapıldığı üzere, İsrail eliyle İran’ın savaşa çekilmesi, yıpratılması/zayıflatılması ve hegemonya dalaşında saf dışı bırakılmasıdır. Emperyalist-kapitalist sistemin 2009 yılından bu yana içinde debelendiği ve de giderek daha da derinleşen krizinin adım adım bölgesel savaşlara ve buradan da bir bütün olarak yeni bir paylaşım savaşına doğru yol aldığı açık.

Elbette ABD/NATO’nun bölgedeki tek savaş makinesi İsrail değil. Türk devleti, kurulduğu günden bu yana halkların kanını akıtıyor. İsrail’in Filistin’de yaptığı vahşeti T. Kürdistanı’nda on yıllardır uyguluyor. Bir yandan Ortadoğu’da, Kafkasya’da ve Balkanlar’da ABD’nin emir eri olarak cepheye koşarken, beri yandan Kürdistan’da, Rojava’da işgal ve katliam saldırılarını sürdürüyor.

MHP’nin tescilli faşist başkanı Bahçeli’nin, parlamentonun açılışında sarf ettiği “yeni bir döneme giriyoruz” sözlerini bu tarihsel bellekle okumak gerekiyor. Bahçeli/ R.T.Erdoğan, tıpkı sayısız defa karşılaştığımız üzere, ‘yurt savunması’ adı altında, tüm düzen partilerini, ırkçı, şovenist, tekçi, Kürt düşmanlığıyla bezenmiş bir çizgiye çağırıyor.

“Savaş çıkacak, vatan toprağı tehdit altında” çığırtkanlığı; Kürt ulusunun ulusal hakları için yürüttüğü direnişin, işçi sınıfı ve emekçilerin temel hakları için verdiği mücadelenin hedefe konacağı; her türlü hak ve özgürlük arayışının yasaklanacağı, fiili OHAL’de vitesin yükseltileceği bir sürece işaret ediyor.

AKP-MHP faşist ittifakı, bölgede yaşanan gelişmeleri, işçi sınıfının kazanılmış haklarına yönelik yeni bir saldırı dalgası başlatmak, Rojava devrimini boğmak için bir kaldıraç olarak kullanmak isteyecektir.

‘Yeni dönem’den kasıt tam da budur!

Devrimci, ilerici ve yurtseverlerin, emek ve özgürlük güçlerinin ve geniş toplumsal kesimlerin ‘yeni dönemde’ AKP-MHP faşist blokunun saldırganlığı karşısında daha güçlü bir dayanışma ve güç birliği, birlikte mücadele, ‘özgürlük ve demokrasi cephesinde’ safların sıkılaştırılması acil bir ihtiyaç olarak karşımızda duruyor.

402

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! Yarım Asırlık Mücadele Yolumuzu Aydınlatıyor

Proletarya partisinin kuruluşunun ve mücadeleye atılışının 50. yılındayız. Bu süre içinde mücadelesini kesintisiz sürdüren proletarya partisi, onu var eden koşullar devam ettikçe kuşkusuz varlığını devam ettirecektir.

Sınıf bilinçli proletaryanın öncü müfrezesinin ülkemizdeki varlık nedenleri, sistemin çöküntü içine girdiği günümüz koşullarında kendisini çok daha yakıcı dayatır duruma gelmiştir. Ve elbette ki proletarya partisi üstlendiği tarihsel rolü yerine getirecektir. Çünkü onun mücadelesine yol gösteren sağlam temellere dayalı ideolojik-politik pusulası vardır.

Eski sloganlar bugüne hitap etmiyor…(İsmail Cem Özkan )

Eski sloganlar atılıyor, eskisi gibi heyecanlı değil, çünkü ortam ve zaman değişmişti, eski sloganların ruhu da çoktan bizi terk etmişti... İnat ile eskiden kalan sloganlar atılıyordu ama o sloganlar bugünün sorununa yanıt vermiyor, sadece eski arkadaşlara "biz ayaktayız, yok olmadık, gelin bir arada olalım!" çağrısıydı. Fakat çoktan ayrılmıştık, ruhen bir arada ama eskinin yaratılmış öyküleri de abartılarak anlatılırken gerçeklikten uzaklaşmış ve eskinin yeniden yaşayacağı iyimserlik dışında bir arada olacağımıza dair her hangi bir şey söz konusu değildi...

Siyaset Yapma Tarzımız ve Verili Koşulların Önemi Üzerine

 


   Son dönemlerde kurumlarımızın yaptığı konferanslarda, basın açıklamalarında `Verili koşullar` dan bahsediliyor. Verili koşullardan kasıt, somut koşulların somut tahlili.

Ölümsüz(ümüz)dür NÂZIM HİKMET[1]

Pişman değilim yaşadıklarımdan,

öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.[2]

 

“Ew çend giringî pê bide jiyana xwe ku di/ heftêyem de jî wek mînak çandina darzeytûnê bibe// Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,/ yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin,” dizelerinin hakkını bir komünist gibi yaşayarak verdi. Eylül 1961’in Doğu Berlin’indeki, “sözün kısası yoldaşlar/ bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da/ insanca yaşadım diyebilirim,” demeyi de sonuna kadar hak etti…

Türkiye’de Durum: Çürüme ve “Çökme!”

Açıklama: Aşağıdaki makale Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Merkezi Yayın Organı Komünist’in Mayıs/2022 tarihli 76. sayısından alınmıştır.

İnsanî Mecburiyet(İmiz)dir Aşk[*]

 

 

“Güzelliğin beş para etmez,

bu bendeki aşk olmazsa.”[1]

 

Lev Tolstoy’un “Gerçekten aşk var mı?” sorusu bana hep itici gelmiştir; William Faulkner’in, “Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde yaşayamayacaktı,” tespiti gibi.

“Neden” mi?

Var olmayan şey soru(n) da ol(a)maz, ders kitaplarına da gir(e)mez…

SADAT

Son günlerde gündem olan SADAT ve Özel Savaş Şirketleri'ni, yeni yayınlanan “EMPERYALİST TÜRKİYE” (El Yayınları) kitabımda ele almıştım. Oradan kısa bir bölümü yayınlıyorum

Türk Tekelci Devleti’nin Paramiliter Gücü[1]

 

Yusuf Köse

TKP-ML -MKP: Cesaretimizin Sönmeyen Meşalesi Komünist Önder İbrahim KAYPAKKAYA Ölümsüzdür!

Dostlar, Yoldaşlar;

Bugün burada, ülkemiz devriminin önderini, kökleri asla sökülmemecesine toprağın derinliklerine işlemiş bir geleneğin yaratıcısı İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anıyoruz.

Bugün burada, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in usta bir öğrencisi olan komünist önderimizi anıyoruz.

İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır zindanlarında işkenceyle katledilmesinden bugüne kadar geçen 49 yıl içinde gerek mücadele yaşamı gerekse de ileriye sürmüş olduğu tezler nedeniyle güncelliğini korumaktadır.

Anlamak, Hatırlamak Zamanıdır Şimdi[*]

 

 

“-Prometheus: Ölüm kaygısından kurtardım ölümlüleri.

- Koro: Nasıl bir deva buldun bu derde karşı?

- Prometheus: Kör umutlar saldım içlerine.”[1]

 

O sadece kasketli değil; kasketin en çok yakıştığı insandı.

Benjamin Franklin’in, “Bazıları 25’inde ölür ama 75’ine kadar gömülmezler,” saptamasını tekzip eden bir mücadelenin, direncin, tarihin -ve elbette acının- adıydı.

KAZAKİSTAN İSYANI[*]

 

 

“Emekçi insanlığını,

ancak burjuvaziye nefret

ve isyanla kurtarabilir.”[1]

 

Eduardo Galeano’nun ifadesiyle, “Yine barış ve adalet haykırarak doğan yirmi birinci yüzyıl da, önceki yüzyılın izinden gitmekte”yken; BBC’ye bile, “Kıyamet filmlerinden çıkmış gibi”[2] dedirten bir fırtına koptu Kazakistan’da.

18 Mayıs… (Nubar OZANYAN)

Dağ başlarında yanan çoban ateşidir İbrahim Kaypakkaya. Yüreği, özgürlük ve eşitlik için çarpanların bilincinde ve öfkesinde yaşayandır. O daima hafızalarda korkusuz bir komünist, inançlı bir önder, unutulmayan bir direnişçi olarak yaşayacaktır.

Sayfalar