Çarşamba Ekim 16, 2024

Güzel insanların ardından kurulan her cümle yetersizdir…(İsmail Cem Özkan)

Şimdi anıları olanlar hemen anılarını paylaşmayacak, zamanı gelince yazarlar ya da anı kitabı yapılacaksa oraya bir kaç kelime bırakacaklardır ama popüler olanı yapacaklar yani varsa birlikte çektikleri/ çekildikleri fotoğraflarını paylaşacaklar...

Turan Eser benim geçmişi (artık geçmiş oldu, zamanda üzerine eklenince) uzun bir sancılı dönemin dostluğuna dayanıyor...

Benim hayatta duruşum nettir, sınıf temelli bakarım olaya, Marksist’im... Marksist olunca elbette sınıf dışı olan her şeye karşı mesafeliyimdir, cinsiyetçi bakışım olmaz, cinsiyet ayrımı yapana da kızarım, “kardeşim, cinsiyet tercihi yapan varsa onun tercihidir, seni hiç ilgilendirmez, seni neden rahatsız ediyor, onun tercihi” der ve susarım. Çünkü cinsiyet ayrımı sınıfın birliğine zarar verdiğine inanırım, özgürce kişiler istediği gibi yaşasın, zaten sonuçta tam özgürlüğü savunmuyor muyuz, özgür bir gelecek, sansürün ortadan kalktığı, tercihlerin özgürce ifade edildiği bir yeni bir dünya...

Cinsiyetçi bakış açısına nasıl bakıyorsam aynı şekilde dinlere ve mezheplere de bakıyorum, kişi neye inanıyorsa inandığı ile kendisi arasında bir tercihtir, o tercihine göre yaşam biçimini seçer ve ona göre yaşar, beni ne ilgilendirir. Eğer, o tercihi ile beni baskı altına alıp, esaret ve karanlığa sürüklüyorsa ona karşı direnirim, direnmekle kalmam mücadele de ederim, çünkü benim tercihim onu karanlığa sürüklemiyor, eşit, özgür, sınıfsız bir toplum, onun da kendisini rahat ifade etmesini ve özgürce yaşaması için ortam yaratacaktır...

Turan Eser işte burada “Alevilerin baskı altına kaldığı, onun da sünniler gibi hakları olması gerektiği, Diyanet İşleri Başkanlığına verilen her kuruşun, Alevilere karşı mecazi anlamda “kurşun” olarak, yani kurşun dediğime bakmayın asimilasyon baskı aracı olarak döndüğünü dillendirir, ona karşı mücadele ederdi... Alevi inancının yok olmaması için eğitimine önem verir, Alevi öğretisinin insanlık için önemli bir kapı olduğuna inanırdı… Nerede bir Alevi çocuğu görse, gözleri güler onların Aleviliği öğrenmesi için elinden geleni yapardı. O Alevi öğretisinin kuşaktan kuşağa doğru bir şekilde aktarılması için düşünür, yol arar, bulduğu yoldan da yürürdü...

Dinler ve mezhepler arasında eşitlik olmazsa olmazdır demokrasi ve eşit vatandaşlık için...

Bir inancı, mezhebi yok sayarsan o ülkede eşit vatandaşlık hakkı olmaz, eşit vatandaşlık sözdedir, özde asimilasyon politikası, baskı, işkence, ötekileştirme, nefret söyleminin varlığı ve linç, katliam onlara layık görülür ve uygulanır... Ülkemizin 100 yıllık tarihi bunlara birçok örnek sunar, çünkü bu yeni kurulan ülkede eşit vatandaşlık, eşit olarak inançlara uzaklık yoktur, açık ve net olarak asimilasyon vardır ve onu da kurumsal olarak uygular... Bu kuruluşundan bugüne kadar hiç aksamadan ve sistematik olarak uygulandı ve Alevi nüfusu toplum içinde sürekli olarak düşürüldü...

Turan Eser işte buna karşı mücadele ediyordu...

Alevi nüfusunu ve öğretisini korumak için mücadele ediyordu, çünkü komünistlerin gelip bu toplumu dönüştürecek gücünün olmadığını biliyordu, bu sistem içinde de Aleviler için mücadele edileceğini düşünüyor ve onu hayata geçirmek için her türlü örgütlü Alevi çalışmasına katıldı. Sınır tanımadan, ülkeden ülkeye, coğrafyadan coğrafyaya gitti, emek sarf etti...

İşte, aramızdan ayrılan Turan Eser böyle biriydi…

O birlikte, yan yana gelip bir şey üretmediğim ama her daim dayanışma içinde olduğum güzel bir dostumdu... “Gazetede köşe yazarı olmak istiyorum” dedi, kim ile nasıl görüşeceği yolunu gösterdim, o da gidip o gazetede köşe yazarı oldu, iyi de oldu, çünkü gözlemlerini birikimlerini aktardı, o bir anlamda o birikimlerini popüler partilerde vekil olmak için kullanmadı, inançlıydı, inandığı gibi yaşadı ve mücadele etti.

Turan Eser, Alevileri ancak Alevi örgütleri aracılığı ile koruyacağını, savunacağını, geliştirileceğini düşündü ve Alevi örgütlerinde üst görevlerde yerini aldı... Gerektiğinde öğretmen, gerektiğinde mürit oldu...

Anıları olanlar uzun yaşasın, çünkü onu aramızda tutacak olan anıları olanlardır, güzel anılarda yaşasın...

Bu arada benim öznel duruşumu kısaca yazayım, Alevi örgütlerini Alevi inancını savunan, yaşayan bireylerin örgütlenmesini savundum. Ona dışarıdan Solcu/sağcı dokunuşların ya da siyasi çıkarlar ile dokunuşların Alevi inancına ve Alevi örgütüne zarar verdiğini düşündüm. Elbette her Alevi bireyin siyasi tercihi olacaktır, o tercihlerini Cemevlerinde baskın olarak kullanmak yerine, siyasi kimliğini kapıda bırakıp, bir Alevi “can” olarak o Cemevinde yer almasını uygun gördüm… İnananlar, inandıkları yerde kendilerini ifade etmesini hep savundum…

Ben laiklik tanımında olan laiklik kavramına inanıyorum, dini siyasete karıştırınca, siyasetin seviyesi çok aşağılara düşüyor, sınıfsız toplum mücadelesine de zarar verdiğine inanıyorum... Camide siyaset yapan ile Cemevinde siyaset yapan bana göre aynı makamda bir birine benzeyen ama farklı olduklarını iddia eden insanlardır... Bundan dolayı camide yapılana ne kadar karşıysam, Cemevinde yapılan siyasete de o kadar karşıyım.

Ezilenler her zaman bir arada kendi kimlikleri ile olsun, ezene karşı mücadele etsin, fakat o ezilenleri kendisine benzetmek için uğraşmak bana göre devletin işlediği suçu kendilerine siyasi kimlik takanların da işlediğini düşünmemedir...

Aleviler bana ihtiyaç duyarlarsa, gider onlara yardım ederim, çalışırım. İhtiyaçları geçene kadar yanlarında olurum ama siyasetlerine, duruşlarına asla ne yön veririm ne de onlara akıl veririm, tercih onlarındır, mazlumdurlar ve mazlumlar kendi kaderlerini belirleyecek kadar birikime sahiptirler, tek eksik yönleri zayıf olmalarıdır ve o zayıf yanlarını güçlendirebilmek için benim küçük bir emeğim/ katkım varsa ne mutlu bana...

“Birbirimizi anlamamız için, aynı dili konuşmamıza gerek yok, ezildikten sonra hepimiz aynı şarabız...” Kazım Koyuncu.

Sivas'ta yakılan hepimizdir, yakanlar Alevi, aydın ayrımı yapmadı, direnenlerde hepimiz olmak zorundayız, ezenlere, yakanlara karşı ortak cepheden direnmek meşrudur ve zorunludur...

Turan Eser tarihin kırılma noktasında ve devam eden süreçte tanıdığım güzel insanlardan biridir, iyi ki tanıdım...

Elbette tarih yeniden yazılacak bir gün, o gün belki ezilenlerin de tarihi ezenlerin tarihinin yalanlarını bir bir ortaya çıkaracaktır. Tarihsel yüzleşme olmadan bu ülkede aydınlık bir gelecek olmayacaktır... Turan Eser yüzleşmenin Alevi yönünün aydın yüzüydü, Aleviler için büyük kayıptır…

İsmail Cem Özkan

1125

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! Yarım Asırlık Mücadele Yolumuzu Aydınlatıyor

Proletarya partisinin kuruluşunun ve mücadeleye atılışının 50. yılındayız. Bu süre içinde mücadelesini kesintisiz sürdüren proletarya partisi, onu var eden koşullar devam ettikçe kuşkusuz varlığını devam ettirecektir.

Sınıf bilinçli proletaryanın öncü müfrezesinin ülkemizdeki varlık nedenleri, sistemin çöküntü içine girdiği günümüz koşullarında kendisini çok daha yakıcı dayatır duruma gelmiştir. Ve elbette ki proletarya partisi üstlendiği tarihsel rolü yerine getirecektir. Çünkü onun mücadelesine yol gösteren sağlam temellere dayalı ideolojik-politik pusulası vardır.

Eski sloganlar bugüne hitap etmiyor…(İsmail Cem Özkan )

Eski sloganlar atılıyor, eskisi gibi heyecanlı değil, çünkü ortam ve zaman değişmişti, eski sloganların ruhu da çoktan bizi terk etmişti... İnat ile eskiden kalan sloganlar atılıyordu ama o sloganlar bugünün sorununa yanıt vermiyor, sadece eski arkadaşlara "biz ayaktayız, yok olmadık, gelin bir arada olalım!" çağrısıydı. Fakat çoktan ayrılmıştık, ruhen bir arada ama eskinin yaratılmış öyküleri de abartılarak anlatılırken gerçeklikten uzaklaşmış ve eskinin yeniden yaşayacağı iyimserlik dışında bir arada olacağımıza dair her hangi bir şey söz konusu değildi...

Siyaset Yapma Tarzımız ve Verili Koşulların Önemi Üzerine

 


   Son dönemlerde kurumlarımızın yaptığı konferanslarda, basın açıklamalarında `Verili koşullar` dan bahsediliyor. Verili koşullardan kasıt, somut koşulların somut tahlili.

Ölümsüz(ümüz)dür NÂZIM HİKMET[1]

Pişman değilim yaşadıklarımdan,

öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.[2]

 

“Ew çend giringî pê bide jiyana xwe ku di/ heftêyem de jî wek mînak çandina darzeytûnê bibe// Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,/ yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin,” dizelerinin hakkını bir komünist gibi yaşayarak verdi. Eylül 1961’in Doğu Berlin’indeki, “sözün kısası yoldaşlar/ bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da/ insanca yaşadım diyebilirim,” demeyi de sonuna kadar hak etti…

Türkiye’de Durum: Çürüme ve “Çökme!”

Açıklama: Aşağıdaki makale Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Merkezi Yayın Organı Komünist’in Mayıs/2022 tarihli 76. sayısından alınmıştır.

İnsanî Mecburiyet(İmiz)dir Aşk[*]

 

 

“Güzelliğin beş para etmez,

bu bendeki aşk olmazsa.”[1]

 

Lev Tolstoy’un “Gerçekten aşk var mı?” sorusu bana hep itici gelmiştir; William Faulkner’in, “Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde yaşayamayacaktı,” tespiti gibi.

“Neden” mi?

Var olmayan şey soru(n) da ol(a)maz, ders kitaplarına da gir(e)mez…

SADAT

Son günlerde gündem olan SADAT ve Özel Savaş Şirketleri'ni, yeni yayınlanan “EMPERYALİST TÜRKİYE” (El Yayınları) kitabımda ele almıştım. Oradan kısa bir bölümü yayınlıyorum

Türk Tekelci Devleti’nin Paramiliter Gücü[1]

 

Yusuf Köse

TKP-ML -MKP: Cesaretimizin Sönmeyen Meşalesi Komünist Önder İbrahim KAYPAKKAYA Ölümsüzdür!

Dostlar, Yoldaşlar;

Bugün burada, ülkemiz devriminin önderini, kökleri asla sökülmemecesine toprağın derinliklerine işlemiş bir geleneğin yaratıcısı İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anıyoruz.

Bugün burada, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in usta bir öğrencisi olan komünist önderimizi anıyoruz.

İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır zindanlarında işkenceyle katledilmesinden bugüne kadar geçen 49 yıl içinde gerek mücadele yaşamı gerekse de ileriye sürmüş olduğu tezler nedeniyle güncelliğini korumaktadır.

Anlamak, Hatırlamak Zamanıdır Şimdi[*]

 

 

“-Prometheus: Ölüm kaygısından kurtardım ölümlüleri.

- Koro: Nasıl bir deva buldun bu derde karşı?

- Prometheus: Kör umutlar saldım içlerine.”[1]

 

O sadece kasketli değil; kasketin en çok yakıştığı insandı.

Benjamin Franklin’in, “Bazıları 25’inde ölür ama 75’ine kadar gömülmezler,” saptamasını tekzip eden bir mücadelenin, direncin, tarihin -ve elbette acının- adıydı.

KAZAKİSTAN İSYANI[*]

 

 

“Emekçi insanlığını,

ancak burjuvaziye nefret

ve isyanla kurtarabilir.”[1]

 

Eduardo Galeano’nun ifadesiyle, “Yine barış ve adalet haykırarak doğan yirmi birinci yüzyıl da, önceki yüzyılın izinden gitmekte”yken; BBC’ye bile, “Kıyamet filmlerinden çıkmış gibi”[2] dedirten bir fırtına koptu Kazakistan’da.

18 Mayıs… (Nubar OZANYAN)

Dağ başlarında yanan çoban ateşidir İbrahim Kaypakkaya. Yüreği, özgürlük ve eşitlik için çarpanların bilincinde ve öfkesinde yaşayandır. O daima hafızalarda korkusuz bir komünist, inançlı bir önder, unutulmayan bir direnişçi olarak yaşayacaktır.

Sayfalar