Harekete Geç, Kavganın Öznesi Ol
Zorluk ve fırsatların iç içe geçtiği bir süreçten geçiyoruz. Ortaya çıkan fırsatlardan yararlandığımız oranda bu zorlukları aşabiliriz.
Bugün geniş yığınlarda iktidara karşı tepkinin giderek artması, değişim için yüksek sesle dile getirilen itirazların-soruların çoğalması sınıf savaşımını geliştirme bakımından fırsatlar içermektedir.
Böylesi dönemlerde devrimci pratiklerde beklemeci, ertelemeci tutumlar kabul edilemez. Aksine “bekleme, harekete geç” veya “izleme, parçası ol” şiarı tüm öznelerin parolası olmalıdır. Zorluklarla mücadele etmekten kastettiğimiz tam da budur. Ve bütün bunlar devrimci müdahaleye, kolektifin bir parçası olmaya işaret ediyor. Bütün bunlar enerjimizi birleştirmeye, geniş yığınlarla yürümeye işaret ediyor.
Gelinen aşamada Türkiye coğrafyasında var olan ekonomik, siyasal durumu, yaşanan toplumsal yozlaşmayı-çürümeyi anlatmak tek başına yetmiyor. Bu durumu geniş yığınların bir bölümü de yaşayarak görüyor. Aslolan bu tabloyu değiştirmeye dönük ortaya konulacak devrimci çabadır. Yani sessizliğe ses olmaktır. Eğer söylem ve eylemlerimizle bu sese süreklilik kazandırırsak, arayış içinde olan yığınlar çağrılarımızı daha ciddiyetle dinler. Çünkü ilerlemenin ön şartı, yığınlarla temas kurmaktır; onların sevgi ve saygısını kazanmaktır. Ve tüm bunlar iktidarın yürütmüş olduğu baskı, sömürü ve zulüm politikalarına karşı sergilenecek başeğmez, militan bir duruşla kazanılabilir. Ve bugün pratik sahada yaşanan birçok yetersizliğin nedenini de burada aramamız gerekir.
Keza kitle çalışması, eğitim ya da propaganda-ajitasyon faaliyetleriyle sınırlanamaz. Dahası hiç kimse bu sınırlı çabayla geniş yığınları harekete geçirip savaştıramaz. Savaşçı bir kimlik, devrimci eylemlerle, dişe diş mücadeleyle kazanılır.
Devrimci eylemin sürükleyici, örgütleyici gücünün sırrı burada yatıyor. En güçlü propaganda, eylemin kendisidir. Kolektifimiz de eylemleriyle vardır. Tüm devrimci özneler bu süreçlerle birlikte değişir, dönüşür ve çelikleşir. İdeolojik arınma, mücadeleyi geliştiren, yeniyi yaratanlarla tüketenlerin ayrışması da bu militan pratiklerle sağlanır. Bunların olmadığı yerde ideolojik arınma, kadrolaşma, militanlaşma söylemleri boşlukta kalır.
Kitlelerin harekete geçirilmesi, devrimci eylemlerde sürekliliğin sağlanması örgütle, örgütlenmeyle olur. Dolayısıyla tüm devrimci çalışmalarımızda bu sorun kilit bir sorundur. Bu yönlü görevler dönemsel değil, sürekliliği sağlanması gereken görevlerdir. Tabi ki derme-çatma bir yapıdan söz etmiyoruz. Tam tersine kolektif aklı kullanan, söylem ve eylemde uyumlu olan dinamik bir yapıdan söz ediyoruz.
Kitle çalışmasında başarı elde etmenin yolu, böylesi dinamik bir yapının varlığıyla mümkün olur. Dolayısıyla kitle çalışmasına dair ortaya konulan her görevin başarısı var olan örgütsel mekanizmanın durumuyla bağlantılıdır. Dahası bunlar iç içe ve birbirini tamamlayan olgulardır. Kitle çalışmasında ileriye doğru yapılan her plan beraberinde “hangi örgütle”, “hangi önderlik tarzıyla” sorusunu getirir. Bu sorunun yanıtı ideolojik, siyasal, örgütsel kapasiteyi ve sorgulamayı içerir. İdeolojik hastalıkları somut pratikler üzerinde ele alarak tartışmanın tarihsel önemi ve anlamı da burada yatıyor. Çünkü, yapılan her yanlış, yerine getirilmeyen her görev ancak ideolojik eksenli bir müdahaleyle-sorgulamayla düzeltilir.
“Devrim kitlelerin eseridir” söylemi tarih tecrübelerle ortadadır. Bu konuda Stalin şunları söylüyor: “Bir kural olarak kabul edebiliriz ki, Bolşevikler, geniş halk yığınlarıyla bağlarını korudukları sürece, yenilmez olacaklardır. Ve tersine, Bolşevikler, yığınlardan uzaklaştıkları ve yığınlarla olan bağlarını yitirdikleri an, bürokratik pasla örtüldükleri an, bütün güçlerini kaybedeceklerdir.”
Şu açık ki, kitlelerden kopuk, kitleleri hedeflemeyen her çalışma, her türlü ideolojik yozlaşmaya açık hale gelir. Kitlelerden öğrenmeyen, kitlelerin sorunlarıyla yüzyüze gelmeyen her hareket, kendi dar sorunlarıyla boğuşmaya mahkumdur. Çünkü kitlelerle buluşmak aynı zamanda tarihsel bir sorumluluk almaktır. Olay ve olgular karşısında bu sorumluluğun bilinciyle hareket etmektir. Tüm bu gerçekler ışığında güncel bağlamda da devrimde kitlelerin rolü ve kitle çizgisi vb. sorunları ele alarak tartışma, bu yönlü bir bilinç sıçraması yaratma göreviyle karşı karşıyayız.
Son Haberler
Sayfalar
Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!
Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir.
Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.
Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.
Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı”
Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını
19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.
Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.
Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim
TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur. Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir.
Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu
Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/
Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.
Kürtler Ve Burjuva Yalanlar
Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.
Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]
Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.
Kürt Kerbelası
Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.
Bu oyunu zor bozar
Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle, “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.
On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2
“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.
Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu
Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm
(Ozan Emekçi)
Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.
İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.