Harekete Geçiren Umut…

Her örgütlenme açısından olduğu gibi kolektifimiz açısından da “sorun”ların ilki görevlerimizin doğru saptanıp saptanmadığı, ikincisi buna uygun yol ve yöntemin doğru belirlenip belirlenmediği, üçüncüsü bu yönde ne kadar arzu ve gayret içinde olduğumuzdur.
Zira geleceği belirleyecek, yanlışla doğruyu ayıklayacak, bizi eğitip geliştirecek olanlar bunlardır. Bunun özet olarak anlamı, sınıf mücadelesinin engin sularında kulaç atmaktır. Devrimin gerekli olmasına hükmeden şartlar, onun hazırlığı için “olanaklar denizi”ni de hazırda tutmaktadır. Bu gerçeklik bize, doğru yöntem ve araçları saptamak ve buna uygun politikalar belirlemenin yanında, uygulayıcı olma görevini vermiştir.
Bunu yaparken geçmişimizin deneyimleriyle aydınlanmak, bilinç ve irademizi beslemek, umudumuzu büyütmek muazzam önemdedir. Gelecekten taşınan umut, devrimcilerin varlıklarının ayrılmaz bir parçasıdır. Ama bu bilinç, irade ve umudun, içinde bulunduğumuz kesitte de somutlanması gerekir. Bu olmadığında geçmiş ile gelecek arasındaki zincir kopmuş demektir.
Başarı ve yenilgi, sadakat ve ihanet, özgürlük ve tutsaklık… Ve daha nicesiyle tüm bunlar, karşıtların birliği ve mücadelesidir. Her kavram olduğu gibi umut da sınıfsaldır ve kendi içinde çelişkilidir. “Çelişkilidir” derken kastettiğimiz şey, onun sadece bir bekleyiş olmadığı gibi gerçekleşmesi imkansız olanı zorlamak anlamına da gelmemesidir.
Bu diyalektik yasayı kavramak, devrimci iyimserlik ve somut umut kaynağımızdır. Erich Fromm bunu “Atlama anı geldiğinde sıçrayacak olan çömelik bir kaplana benzer umut. (…) Umut etmek demek, henüz doğmamış şey için her an hazır olmak, ama doğumun, bizim yaşam sürecimiz içinde gerçekleşmemesi halinde umarsızlığa, umutsuzluğa düşmemek demektir. (…) umutları güçlü olanlar, yeni yaşamın tüm belirtilerini görür, bundan sevinç duyarlar ve doğmaya hazır olan şeyin varlık kazanmasına yardımcı olmaya her an hazır bulunurlar. (…) Umut insanın yaşamsallığını sürdürmesini sağlayan başat duygulardan biridir ancak çoğu kişinin düşündüğünün aksine burada içi boş bir iyimserliğe, iyi düşünelim iyi olsunculuğa, pasif bir bekleyişe yer yoktur. (…) Umut yaşam içerisinde karşılaştığımız belirli engelleri ve tuzakları kabul eder ve karşımıza çıkan koşullarla yüzleşebilme ve onları aşabilme cesaretini verir. Sürece odaklanmamızı, olmayanı kurmanın sabrını ve sorumluluğunu üstlenmemizi sağlar. (…) Toplumsal, siyasal, ekonomik, varoluşsal, dinsel ya da gündelik, hangi düzlemde olursa olsun, umutsuzluk, daha çok bir gelecek görememe ve kuramama ile ilgiliyken; umut, geleceği yaratma, en azından buna cüret etme ya da bunu tahayyül etme ile ilgilidir” şeklinde özetlemektedir.
Tarif etmeye çalıştığımız umut tam da budur. Kör bir Polyannacılık değil mücadelede kazanıma odaklanan iyimserlik, eyleme geçmek için ihtiyaç duyduğumuz coşku ve tutku, kaynağını gerçeklerden ve kitlelerden alan bir heyecan eylemidir. İnsanlık tarihinden aldığımız güçle yarını kurmaya dönük bilimsel güvenimizin ifadesidir. Hayatın olduğu her yerde ve zamanda umut vardır. Dolayısıyla devrimci umut, mücadelemizin vazgeçilmezlerindendir.
Aynı zamanda egemenlerin de en çok kullandığı, çarpıttığı kavramlardan biridir umut. Onlar umutsuzdurlar. Ve bizim de umutlarımızı bitirmek isterler, hatta asıl kavgaları bununladır. Umut kaynaklarımızı hedef alarak savaşırlar. Sokakta, eylemde, işkencede, hapishanede … nerede olursak olalım yaptığımızın “bir işe yaramayacağını” anlatmaya çalışırlar bize. Gelecek umudu kırılmış, kendine güvensiz bir toplum yaratmak isterler.
Bunu başarmanın sistemin uzun ömürlü olması için gerekli olduğunu bilirler. Bu konuda azımsanmayacak bir başarı da kazanmışlardır. Bu nesnel durumun devrimci saflarda da önemli oranda var olduğunu söylemek abartı değildir. Burjuvazinin anti-propagandası, devrimci ve komünistlerin hataları ve başarısızlıklarından kaynaklı umutsuzluk çeşitli görüntüler altında devrimci komünist saflarda da yer bulmaktadır.
Egemenler, bütün mekanizmalarıyla kafaları karıştırmaya, umut kırıcı bir atmosfer yaratmaya çalışmaktadır. Açıktan “umut kırma” konseptiyle başlatılan saldırı furyası şiddetlenerek devam etmektedir. Aslında onlar “umut kırmak”tan her söz edişlerinde kendi çaresizliklerine de göndermede bulunmuş, umut ateşine odun atmış oluyorlar. Kaçınılmaz biçimde yenilgiye uğrayacaklarını herkesten daha iyi onlar biliyorlar. Tam da bu koşullarda bizlerin geleceğe umutla bakmak, daha güvenli ve emin adımlarla yürümek için çok nedenimiz var! Bunun en önde geleni, sınıf mücadelesinin dünya çapında kazandığı ivmedir. Kitlelerin mücadelesi, her cephede yeni alternatiflerle ilerlemektedir.
Bu, altı boş, ayakları havada bir (kuru) ajitasyon ve gerçekçi olmayan bir “gaz verme” değildir. Bunu anlamak için 1 Mayıs 2021 tablosuna bakmak yeterlidir. İktidarın “salgın önlemleri” palavrası paçavraya çeviren devrimci irade, tüm yasaklamalara rağmen işkenceye gülümseyerek, gözaltına direnerek, işkenceci polise çelme takarak yol almaya devam etmektedir.
Son Haberler

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu
Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)
Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi
Giriş:
Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan
Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!
– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?
– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.
– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!
Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.
2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)
Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!
Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.
Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur
Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”
Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.
Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…
Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?
Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.