İdeolojik Netlik ve Örgütlülük
Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz. Emperyalizme ve dünya gericiliğine karşı mücadele diye bir hesabı olan herkesin, örgütlü bir yaşam, örgütlü bir mücadele derdi olmak zorunda. Çünkü sınıf bilinçli bir duruş, buna uygun pratik bir tutumu gerektirir.
Tabi ki, sınıf bilinçli öncünün bu tarihsel misyonunu oynaması, tarihin yaratıcısı kitlelerle olan ilişki düzeyine, örgütleyip harekete geçirme kabiliyetine bağlıdır. Kitleden kopuk bir öncülük iddiası, uyumadan rüya görme mucizesidir. Onun için devrim ve sosyalizm mücadelesinin hesabını yapan her sınıf bilinçli özne, bu tarihsel yürüyüşün öncüsü olan işçi sınıfıyla, geniş emekçi yığınlarla nasıl bağ kuracağı, kendiliğinden gelişen kitle hareketlerine nasıl müdahale edeceği sorusuna-sorularına her dakika-her saniye yanıt aramalıdır. Verilen cevaplara uygun olarak atılan her doğru adım, bu halk deryasında kök salınmasına-kökleşmesine zemin yaratacaktır.
Bunun için düşünsel planda bir değişime ihtiyaç vardır. Her şeyden önce kitle çalışmasına, örgüt inşasına hizmet etmeyen her faaliyet, sonuç itibariyle bir emek israfıdır-tüketici bir çabadır. Dolayısıyla alışılagelmiş, kendini tekrarlayan çalışma tarzlarını terk etmeliyiz. Tüm bunları kolektif bir çabayla merkezine devrimin, halkın çıkarlarını koyan, sorgulayıcı, pratiğinden eğitici dersler çıkaran sorumlu yaklaşımlarla yerine getirebiliriz. Ve bu görevleri yerine getirdiğimiz oranda güç kazanırız. Bu mütevazi genişleme hem pratik müdahalelerimizi artırır hem de sorunları ele alış yöntemimize zenginlik kazandırır. Objektif temelde bilgilenme, devrimci dinamizm böylesi pratiklerle derinlik kazanır. Asgari düzeyde bu yönlü atılan mütevazı adımlar, işçi ve emekçilerin görece daha ileri olan kesimlerini politik mücadeleye çekip, örgütleme koşullarını daha da olgunlaştırır.
Güncel bağlamda nesnel koşullara dair birçok şey söylenebilir. Ama hiç kimse geniş emekçi yığınların faşist iktidara karşı tepkilerinin giderek arttığı gerçeğini inkâr edemez. Bugün faşist iktidar artan enflasyonu düşürme, işsizliği azaltma, halkın refah düzeyini yükseltme yalanlarıyla krizin faturasını işçi ve geniş emekçi yığınların sırtına yüklemektedir. Bu da her geçen gün işçi ve emekçilerin sofralarındaki lokmalarının daha da küçülmesi anlamına gelmekte. Tüm bu gelişmeler, geniş emekçi yığınlarda oluşan öfkeyi artırıyor. Dolayısıyla kitle çalışmasında başarı bu öfkeyi örgütleme düzeyiyle direk bağlantılıdır. Dahası bu temeldeki olası her olumlu gelişme, emekçi kitlelerin devrimci güçlere karşı var olan bu mesafeli duruşunu da azaltır. Devrimci güçlerin iktidarın faşist terörüne karşı yapacağı direniş çağrılarına daha sempatiyle bakmasını sağlar. Bu coğrafyanın devrimci mücadele tarihi bunun en iyi tanığıdır. Şu açık ki, kitlelerin gücüne güvenmeyenler, mücadele tarihine yabancılaşanlar, mevcut objektif tablodan hareketle umutsuzluğa düşerler.
Ama sınıf savaşımının yasalarını kavrayan kadro ve militanların böyle düşünmeye hakları yoktur. Bilakis bu sömürü ve soygun düzenine karşı mücadelede, geniş kitleleri örgütleyip harekete geçirme görevleri vardır. Bugün asıl olan bu görevlerde yoğunlaşmaktır. Bu somut görevler yalnız güncel devrimci pratiği kapsamıyor. Aynı zamanda her koşulda sorgulamayı, inceleme-araştırma yapmayı ve tecrübelerde öğrenmeyi de içeriyor.
Dünyanın farklı coğrafyalarında olduğu gibi yaşadığımız coğrafyada da emperyalist-kapitalist sistemin aşırı sömürü politikaları, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesine karşı süren saldırıları, geniş yığınlarda kendiliğinden oluşturduğu bir bilinç vardır. Bu bilinci, asgari ücretle çalışan işçilerin, işsizlerin, ortaya koyduğu tepkilerde, üreticilerin, memurların görece daha kitlesel bir tarzda yapmış oldukları protesto eylemlerinde, geniş manada ağırlaşan yaşam koşullarına karşı ezilenler cephesinde artan öfkede görmek mümkündür.
Peki işçi ve emekçiler başta olmak üzere, ezilenler cephesindeki bu nesnel tablo karşısında ne yapmalıyız? Öncelikle kendiliğinden gelişen haklı ve meşru olan her tepkiyi-öfkeyi örgütlemek için sürece daha aktif bir şekilde müdahale etmeliyiz. Bu müdahalenin kazanıcı bir sonuca ulaşmasının ilk adımı, sürecin çelişkilerini doğru bir tarzda kavramakla başlar. Bu da ancak kadro ve militanların incelemedeki bilimsel tutumlarıyla olur. İşte kadro ve militanların proleter ideolojik donanımlarının tarihsel önemi de burada ortaya çıkıyor. Kendiliğinden gelişen bir hareketi bilinçli ve örgütlü bir güce dönüştürmek ancak bu sınıf bilincinin taşınmasıyla mümkün olabilir. Bu da dışarda çağrılarla değil, ancak bu hareketlerin içinde yer alarak olur.
Açık ki, işçi ve emekçilerin güncel taleplerini, yaşamsal sorunlarını gündemine almayan ve bu eksenli müdahalelerde bulunmayan bir devrimci hareket, onlarla gereken bağı kuramaz. Düşünsel ve hareket tarzlarında gereken değişimi yaratamaz. Değişim asgari düzeyde proleter ideolojik netliğe sahip kadro ve militanların çabasıyla olur. Dolayısıyla kendiliğinden hareketlere müdahaledeki her yetersizlik kadro ve militanların bu yönlü zayıflığına, kitle çizgisindeki zaaflı duruşa işaret eder.
Bugün karşımızda tepeden tırnağa, her türlü ahlaksızlığa, yolsuzluğa bulaşmış, geniş emekçi yığınları yoksulluğa ve sefalete sürüklemiş bir sistem gerçekliği vardır. Bu gerçekliği yalnız devrimciler ve komünistler görmüyor. Bu gerçeği geniş emekçi yığınların azımsanmayacak bir bölümü de sonuçlardan hareketle de olsa görüyor. Ama genel manada sınıf bilinçli öznelerin müdahaledeki yetersizlikleri gereken değişimi yaratamıyor.
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)