Cuma Ocak 3, 2025

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz. Emperyalizme ve dünya gericiliğine karşı mücadele diye bir hesabı olan herkesin, örgütlü bir yaşam, örgütlü bir mücadele derdi olmak zorunda. Çünkü sınıf bilinçli bir duruş, buna uygun pratik bir tutumu gerektirir.

Tabi ki, sınıf bilinçli öncünün bu tarihsel misyonunu oynaması, tarihin yaratıcısı kitlelerle olan ilişki düzeyine, örgütleyip harekete geçirme kabiliyetine bağlıdır. Kitleden kopuk bir öncülük iddiası, uyumadan rüya görme mucizesidir. Onun için devrim ve sosyalizm mücadelesinin hesabını yapan her sınıf bilinçli özne, bu tarihsel yürüyüşün öncüsü olan işçi sınıfıyla, geniş emekçi yığınlarla nasıl bağ kuracağı, kendiliğinden gelişen kitle hareketlerine nasıl müdahale edeceği sorusuna-sorularına her dakika-her saniye yanıt aramalıdır. Verilen cevaplara uygun olarak atılan her doğru adım, bu halk deryasında kök salınmasına-kökleşmesine zemin yaratacaktır.

Bunun için düşünsel planda bir değişime ihtiyaç vardır. Her şeyden önce kitle çalışmasına, örgüt inşasına hizmet etmeyen her faaliyet, sonuç itibariyle bir emek israfıdır-tüketici bir çabadır. Dolayısıyla alışılagelmiş, kendini tekrarlayan çalışma tarzlarını terk etmeliyiz. Tüm bunları kolektif bir çabayla merkezine devrimin, halkın çıkarlarını koyan, sorgulayıcı, pratiğinden eğitici dersler çıkaran sorumlu yaklaşımlarla yerine getirebiliriz. Ve bu görevleri yerine getirdiğimiz oranda güç kazanırız. Bu mütevazi genişleme hem pratik müdahalelerimizi artırır hem de sorunları ele alış yöntemimize zenginlik kazandırır. Objektif temelde bilgilenme, devrimci dinamizm böylesi pratiklerle derinlik kazanır. Asgari düzeyde bu yönlü atılan mütevazı adımlar, işçi ve emekçilerin görece daha ileri olan kesimlerini politik mücadeleye çekip, örgütleme koşullarını daha da olgunlaştırır.

Güncel bağlamda nesnel koşullara dair birçok şey söylenebilir. Ama hiç kimse geniş emekçi yığınların faşist iktidara karşı tepkilerinin giderek arttığı gerçeğini inkâr edemez. Bugün faşist iktidar artan enflasyonu düşürme, işsizliği azaltma, halkın refah düzeyini yükseltme yalanlarıyla krizin faturasını işçi ve geniş emekçi yığınların sırtına yüklemektedir. Bu da her geçen gün işçi ve emekçilerin sofralarındaki lokmalarının daha da küçülmesi anlamına gelmekte. Tüm bu gelişmeler, geniş emekçi yığınlarda oluşan öfkeyi artırıyor. Dolayısıyla kitle çalışmasında başarı bu öfkeyi örgütleme düzeyiyle direk bağlantılıdır. Dahası bu temeldeki olası her olumlu gelişme, emekçi kitlelerin devrimci güçlere karşı var olan bu mesafeli duruşunu da azaltır. Devrimci güçlerin iktidarın faşist terörüne karşı yapacağı direniş çağrılarına daha sempatiyle bakmasını sağlar. Bu coğrafyanın devrimci mücadele tarihi bunun en iyi tanığıdır. Şu açık ki, kitlelerin gücüne güvenmeyenler, mücadele tarihine yabancılaşanlar, mevcut objektif tablodan hareketle umutsuzluğa düşerler.

Ama sınıf savaşımının yasalarını kavrayan kadro ve militanların böyle düşünmeye hakları yoktur. Bilakis bu sömürü ve soygun düzenine karşı mücadelede, geniş kitleleri örgütleyip harekete geçirme görevleri vardır. Bugün asıl olan bu görevlerde yoğunlaşmaktır. Bu somut görevler yalnız güncel devrimci pratiği kapsamıyor. Aynı zamanda her koşulda sorgulamayı, inceleme-araştırma yapmayı ve tecrübelerde öğrenmeyi de içeriyor.

Dünyanın farklı coğrafyalarında olduğu gibi yaşadığımız coğrafyada da emperyalist-kapitalist sistemin aşırı sömürü politikaları, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesine karşı süren saldırıları, geniş yığınlarda kendiliğinden oluşturduğu bir bilinç vardır. Bu bilinci, asgari ücretle çalışan işçilerin, işsizlerin, ortaya koyduğu tepkilerde, üreticilerin, memurların görece daha kitlesel bir tarzda yapmış oldukları protesto eylemlerinde, geniş manada ağırlaşan yaşam koşullarına karşı ezilenler cephesinde artan öfkede görmek mümkündür.

Peki işçi ve emekçiler başta olmak üzere, ezilenler cephesindeki bu nesnel tablo karşısında ne yapmalıyız? Öncelikle kendiliğinden gelişen haklı ve meşru olan her tepkiyi-öfkeyi örgütlemek için sürece daha aktif bir şekilde müdahale etmeliyiz. Bu müdahalenin kazanıcı bir sonuca ulaşmasının ilk adımı, sürecin çelişkilerini doğru bir tarzda kavramakla başlar. Bu da ancak kadro ve militanların incelemedeki bilimsel tutumlarıyla olur. İşte kadro ve militanların proleter ideolojik donanımlarının tarihsel önemi de burada ortaya çıkıyor. Kendiliğinden gelişen bir hareketi bilinçli ve örgütlü bir güce dönüştürmek ancak bu sınıf bilincinin taşınmasıyla mümkün olabilir. Bu da dışarda çağrılarla değil, ancak bu hareketlerin içinde yer alarak olur.

Açık ki, işçi ve emekçilerin güncel taleplerini, yaşamsal sorunlarını gündemine almayan ve bu eksenli müdahalelerde bulunmayan bir devrimci hareket, onlarla gereken bağı kuramaz. Düşünsel ve hareket tarzlarında gereken değişimi yaratamaz. Değişim asgari düzeyde proleter ideolojik netliğe sahip kadro ve militanların çabasıyla olur. Dolayısıyla kendiliğinden hareketlere müdahaledeki her yetersizlik kadro ve militanların bu yönlü zayıflığına, kitle çizgisindeki zaaflı duruşa işaret eder.

Bugün karşımızda tepeden tırnağa, her türlü ahlaksızlığa, yolsuzluğa bulaşmış, geniş emekçi yığınları yoksulluğa ve sefalete sürüklemiş bir sistem gerçekliği vardır. Bu gerçekliği yalnız devrimciler ve komünistler görmüyor. Bu gerçeği geniş emekçi yığınların azımsanmayacak bir bölümü de sonuçlardan hareketle de olsa görüyor. Ama genel manada sınıf bilinçli öznelerin müdahaledeki yetersizlikleri gereken değişimi yaratamıyor.

3866

Pusula

Pusula

Son Haberler

Sayfalar

Pusula

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

Sayfalar