Perşembe Nisan 24, 2025

İnsanı faşist kılan nedir? Ergün Aslan

 İnsanı faşist kılan siyasi düşünceleri değil sergilediği üretim ilişkileridir.
Ya.. niye kullanmadığımız bilgilerimiz körelmek zorunda ya..
Haftanın son dört günü neydi?
Ne güzelde ara sıra olsa da göçmen işçi mi yoksa  yerel işçi mi daha köylü olduğunu karıştırıyor olsam da kolektifliğin sözcülüğünü, tabanlığını kaptırmayan her göçmenle kolektiflikteki  göçmenlerin yol açtığı gettolaşmayı değil de kolektifliğe hiç uğramayan yerel halkın kolektifte yol açtığı gettolaşmanın yarattığı sorunları tartışıyorduk.Ama şimdi...
Koca kolektifliğin kapısında haftanın son dört günü açıktır yazısı yazılı.
Ben şimdi neyleyecem ?
Ne güzelde kafamın estiği gün gidiyordum.
Şimdi alışkanlıklarımı değiştirmek zorundayım.
Ya... ben, proletarya köylüyüm ya...
Biz proletarya köylülerin alışkanlıklarını değiştirmesi o kadar kolayı mı ya ?
ABD için kameraların,  kitlelerin...  karşısına geçince ne söylediğini bilmeyen, fark etmeyen  bu yüzden de her olay ardında ortamı yumuşatana kadar dışarı salmak - köşelerinde başkalarına yazı yazdırmak - zorunda kaldıkları enternasyonalizm, Gerici Arap Baharı, alevi – sünni ,  laik - gerici çatışması..  deyince küplere binen Tayyibleri,  AKP’ lerin başında çekilmesini sağlamak  kolayı.Yeter ki daha sonraları Tayyiblerin siyasette ortaya çıkardığı misyonun yaşayacağını bilsinler.
Ama bizim için müdahalelere mazur kalmış ülkelerdeki sınıfsal hareketler emperyalizmin desteklediği gericiler karşısında yenileceği apaçık belliyken sınıfsal içerikli düşüncelerimizin enternasyonalizm için  kağıttan, fırında çalışan karşısında da demirde kaplan olarak kalem oynattıklarını unutmamız   kolayı  mı? Kolay değil.               
Tarihin biz proletarya köylülere biçmiş olduğu bir misyon var.
Biz o misyonu  yerine getirmek zorundayız.
Bu yüzdende istesek de alışkanlıklarımızı değiştiremeyiz.Muhakkak Saçımız sakalımız karışık olmalı, kahkahalar attığımızda paslı dişlerimiz ortaya çıkmalı, kaba saba olmalıyız.. 
Olmalıyız ki hanelerimizde, hanelerinizde tırnak içerisinde  örgütlüğü lanetleyerek  güçlü bir proletarya köylü örgütlenmesi olmasa kendiliğindenciliğin gerisinde  burjuvazinin olduğunu söyleyip bunu tersine çevirebilecek bir partinin inşa edilmesi  gerektiğini yazmış   Markslar,  Leninler  değil de partinin kitleleşmesini kapitalizmin krizlerinin sığ sularına çekmiş insanlara nankörlük etmiş olmayalım.İşte biz berduş, maço ve örgütsüz proletarya köylü  olsak da ( ayrıca küçük burjuvazinin güçlü  olan için siyaset ürettiğini,  kendi dergilerinin gazetelerinin burjuva medyalarda  emeğe,doğaya saygı duyma zorunluğunda kalarak yayınladıkları yazıları aktardığını  görmezden gelerek  ilerici olan Gezi olaylarının bir araya getirdiği toplumsal kesimlerin küçük burjuva zaaflarını ön plana çıkararak ayrımlaştırmanın aracı haline gelenlere inat sen dön  ilk önce  " Kralım çıplaksa  kralım çıplaklar kampındadır da çıplaktır " deme diyerek ) tarihte böyle bir misyon  - da -  yerine getiriyoruz.Lakin....Pratikte  vazifemizi yerine getirirken ...Teorikte...
Ya haftanın son dört günü neydi ya.
Alışkanlıklarımız, alışkanlıklarımızın tarihte yükümlendiği  misyon tehlikede.
Hatırlıyorum da bir kez de eşim  salt silahları temin edilen egemenlerin olduğu feodal toplumlarda köylülerle egemenlerin hissettiği sosyo - ekonomik yapının değişmediğini unutmuş feodal egemenlerin ellerindeki silahları hiç düşünmeden ailemizin ve çocuklarımızın davranışını hissettiği sosyo - ekonomik yapıya göre de düzenleyerek benim ailemizi hissetmediğimiz sosyo - ekonomik yapılara göre de düzenleme misyonumu tehlike altına atmıştı.  Ben sabaha kadar çalıştığım işten eve gelecem, kapıyı vurduğumda o açmakta gecikecek, açana kadar, açtıktan sonra dahil ben bağıracam, çağıracam, kızacaktım.Ama o, o gün ben kapıyı  dahil vurmadan açtıydı. Ben şimdi ona ne diyecektim. Ne diye kızacaktım. 
Tarihteki misyonumu nasıl yerine getirecektim. Maksim Gorki' nin Ana kitabında baba ayyaş, 
kavgacı..  karısını da dövüyordu. Bu sayede  birahaneciler, psikologlar, doktorlar .. ülke ekonomisi para kazanıyordu. Sarhoşken sokakta da öldü. Ekonomi için büyük kayıptı.
Ama oğlu, oğlunun ardında da karısı çektiği eziyetler, ıstıraplar nedeniyle daha sonraları 
devrimci olduydu.Oğlu da karısı da kendilerini kültürel yozlaşmaya tabi bırakan araçlara ve araçlar çevresinde yaşamlarını şekillendirmiş birahaneciler, doktorlara.....  özenmemişti.Baba böyle bir evlat ve karı yetişmesine vesile olduğu içinde yattığı yerde huzurlu, rahat 
uyuyor olmalı -ydı - .
Ama.. ama.. 
Ben ne olacaktım. Yattığım yerde rahat uyuyabilecek miydim?
Karım kapıyı açtıydı.Ve ben ne bağırabiliyorum ne de kızabiliyordum.
Çocuklarımın, karımın devrimci bir şekilde yetişmesi tehlike altındaydı.
Siz Marks’ ı hiç okumadınız mı? 
Marks, Paris Komün’ i yenilgisi içerisinde ne diyordu.Yokluğu, sefaleti... yaşayarak başkaldıran, vahşice de katledilen proletarya köylünün yenilgisinin nedenleri içerisinde - ne ironidir ki - proletarya köylünün yaşamında değilde ruhunda kapitalizmin geliştiğini hissetmesiydi.Kapitalizmin  gelişiminin proletarya köylü yüzerinde yarattığı rehavet.Karım kapıyı açmıştı. Ev huzurluydu. Geleceğinde huzurlu olacağına dahil evde umutlar da uçuşuyordu.
Tarihteki misyonumu yerine getirememişti.
Ben devrimci yetişmesine vesile olamamıştım, olamayacaktım.
Karımın kapıyı açmasının yarattığı rehavet yüzünden Paris Komun’ i gibi yenilmiştim.
Akşam işe gidecektim ve ben uyuyamıyordum.
Avazımın çıktığı kadar bağırmaya başladıydım.
Sen, kapıyı vurmadan nasıl açarsın. Sen, alışkanlıklarımla, tarihteki misyonumla nasıl oynar,  
yerin dibine sokarsın diye bağırmıştım. Bağırıp kızdıktan saniyeler sonrada misyonumu yerine getirmiş olmanın mutluluğuyla uyumuştum.
Kısacası ne alışkanlıklarımdan taviz vermiş ne de tarihteki misyonumun yerin dibine
sokulmasına müsaade etmiştim.Rahat ve huzurluydum.Artık eşimin ve çocuklarımın hissetmedikleri sosyo - ekonomik yapıya - ve de kapitalizmin evrelerine - göre de kendilerini biçimlendirmeleri gerektiğini hissetmeseler biliyordum ki kapitalizm proletarya köylünün başkaldırısını ortaya çıkaracak zorunluğu da içerisinde taşıyordu. Sahi ya....Haftanın son dört günü neydi ya.Aman neyse.Zaten o günleri bildiğimizi bilselerdi o şekilde yazmazlardır.
93242

Zor Yıllarda "Aydın olmak"

“Ne kadar nahoş olsa da,olguları açıkça görmek,adlı adınca çağırmak, …doğruyu söylemek zorundayız.”[1]

“12 Eylül 1980 sonrası sosyalist mücadelede sosyalist aydınlar” konulu bir yazıyı kaleme almak “zor”; dahası, zor olduğu kadarıyla hüzünlü. 

Bizi bırakıp giden(lerden) biri bağlamında bana; Maksim Gorki’nin, “İnsan, ne onurlu sözcük”; Bertolt Brecht’in, “İnsan olmak büyük bir şeydir”; Anton Çehov’un, “İnsanlar inandıklarıdır,” sözlerini anımsatan Ata Soyer’e dair;[2] yazmak daha da “zor” bir iş...

Sayın Gizli Tanık ve Tanıklarıma: Lütfen Kendinizi deşifre Edin!

Yusuf KÖSE

Devrimci yaşama başlayıp biraz “sivirilince”, hakkımda da bir çok şeyler yazılıp çizilmeye başladı. Ancak, bunlar, genellikle burjuva devlet ya da bunların uzantıları aracılığıyla kamuoyuna sunuldu. Ve hala sunulmaya devam ediyor. Bir kısmı gerçekten karşı-devrimin direkt uzantıları, bir kısmı da bilmeyerek onlara hizmet eden “bir tas çorbacılar.”

Bahar geldiğinde filizlenecek olan Çiçek

Saat sabaha doğru yol alıyor, köpekler havlıyor dışarıda, hoparlörden Mehmet koçun sesi geliyor, elimde Sefagül Arslan’ın kitapları, gerillanın kaleminden kelimeler ısıtıyor soğuk odayı. Düşüncelere dalıyorum. İlkel komünal toplumda ava çıkıyorum. Analarımla topluyorum yiyecekleri. Mağaradan mağaraya koşuyorum. Aç kurtlar günümüzün korkusu, beterinden geçiyorum. sana yaklaştıkça azalıyor korkularım. Daha da azalacak korkularımız zaman denen tünelde, dün bugün ve yarın denen tarihsel ilerleyişinde. 

Alamut Kartal Yuvasıdır

Bundan yaklaşık bin yıl önce Selçuklu veziri Nizamülmülk, “Bunlar duvarların arkasında, memleketin kötülüğünü isteyerek karışıklık çıkarrnaya çalışırlar.” (Aktaran, Faik Bulut. Hasan Sabbah Gerçeği)  demişti. Bu sözlerin muhatabı, Büyük Selçuklu İmparatorluğunun baskısı altında açlık ve yoksulluk içinde yaşayanlara eşitlik-adil bir toplum için umut olan, ezilenler üzerinde gerçekleşen sınıf ve inanç baskısı karşısında başkaldıran, Nizari İsmailliğinin kurucusu Hasan Sabbah’dı.

Kılıçdaroğlu Alevileri mi temsil ediyor? —Ergin Doğru

CHP’nin Alevilerin temsilcisi olduğu iddiası, cumhuriyet tarihi boyunca sürdürülen aldatmacıdır. Alevilerin CHP ile ilişkisi sorgulanması ve tarihsel gerçeklerin sosyolojik olarak irdelenmesini gerektiriyor.

Gerici sistemlerin Sünni baskı politikalarına karşı sürekli olarak dışlanmış ve baskılanmışları temsil eden Alevilerin, cumhuriyete yaklaşımı baskılanmış toplum psikoloji ile olmuştur. Gerici baskılardan bunalan Alevilerin, kendilerine taktiksel olarak yaklaşan cumhuriyet yönetiminin riyakarlığını anlayabildiğini söylemek çok mümkün değildir.

Adı aşk olsun

Faruk Eskioğlu, bu kitapta yurtdışında yaşayan göçmenlerin memleket ve sıla özlemlerini tarihsel olaylarla harmanlayarak okuyucuya sunmuş. Faruk Eskioğlu, yazarlık yetisiyle gazetecilik gözlemlerini bütünleştirmiş, dişiyle tırnağıyla uğraşarak bulunduğu yerden hayata seslenmiş gazeteci bir dostumuzdur. Kendi deyimiyle bu kitap: ”Gurbetçilik, sürgünlük, kişinin dişiyle tırnağıyla, etiyle ayakta kalma savaşıdır.” Belki de bu tanımlama hayatın yeniden üretilmesi için uğraşan insanların dur-durak bilmeden bulundukları yerlerde çalışarak var-olma savaşını bizlere anlatmış.

Esas İşçi mi Köylü mü ?

Ya... bunlar insanı zoraki öncü ederler ya.. öncü.

Zindan(lar)in Türkçesi[1]

“Hapse düşmemiş bir insan,devletin ne olduğunu bilemez.”[2]

Çiğdem Diren Sarısülük;Sevgide Yoldaş olabilmek

Tüm Yoldaş kalabilenlere !

Sevgiyi, sensizlikte yaşamak öylesine zor ki güzel yürekli dost. Zamanı mıydı bu zamansız yolculuğun? Tüm güzellikleri onurluca yaşamayı, en güzel şeyleri hiç ummadığımız zamanlarda yapardın, yaparken de kıskandırırdın bizi.

Ya bu sefer ne demeli...

Hrant Dink’in Katline 2015 Perspektifinden Bakmak

 Başlıklı Yuvarlak Masa Toplantısı (18 Ocak 2014, Alba Oteli, Ankara) 

12.05 Moderatör Sibel Özbudun’un Hoşgeldiniz Konuşması. 

İnsanı faşist kılan nedir? Ergün Aslan

 İnsanı faşist kılan siyasi düşünceleri değil sergilediği üretim ilişkileridir.
Ya.. niye kullanmadığımız bilgilerimiz körelmek zorunda ya..
Haftanın son dört günü neydi?
Ne güzelde ara sıra olsa da göçmen işçi mi yoksa  yerel işçi mi daha köylü olduğunu karıştırıyor olsam da kolektifliğin sözcülüğünü, tabanlığını kaptırmayan her göçmenle kolektiflikteki  göçmenlerin yol açtığı gettolaşmayı değil de kolektifliğe hiç uğramayan yerel halkın kolektifte yol açtığı gettolaşmanın yarattığı sorunları tartışıyorduk.Ama şimdi...

Sayfalar