İnsanı faşist kılan nedir? Ergün Aslan

Ya.. niye kullanmadığımız bilgilerimiz körelmek zorunda ya..
Haftanın son dört günü neydi?
Ne güzelde ara sıra olsa da göçmen işçi mi yoksa yerel işçi mi daha köylü olduğunu karıştırıyor olsam da kolektifliğin sözcülüğünü, tabanlığını kaptırmayan her göçmenle kolektiflikteki göçmenlerin yol açtığı gettolaşmayı değil de kolektifliğe hiç uğramayan yerel halkın kolektifte yol açtığı gettolaşmanın yarattığı sorunları tartışıyorduk.Ama şimdi...
Koca kolektifliğin kapısında haftanın son dört günü açıktır yazısı yazılı.
Ben şimdi neyleyecem ?
Ne güzelde kafamın estiği gün gidiyordum.
Şimdi alışkanlıklarımı değiştirmek zorundayım.
Ya... ben, proletarya köylüyüm ya...
Biz proletarya köylülerin alışkanlıklarını değiştirmesi o kadar kolayı mı ya ?
ABD için kameraların, kitlelerin... karşısına geçince ne söylediğini bilmeyen, fark etmeyen bu yüzden de her olay ardında ortamı yumuşatana kadar dışarı salmak - köşelerinde başkalarına yazı yazdırmak - zorunda kaldıkları enternasyonalizm, Gerici Arap Baharı, alevi – sünni , laik - gerici çatışması.. deyince küplere binen Tayyibleri, AKP’ lerin başında çekilmesini sağlamak kolayı.Yeter ki daha sonraları Tayyiblerin siyasette ortaya çıkardığı misyonun yaşayacağını bilsinler.
Ama bizim için müdahalelere mazur kalmış ülkelerdeki sınıfsal hareketler emperyalizmin desteklediği gericiler karşısında yenileceği apaçık belliyken sınıfsal içerikli düşüncelerimizin enternasyonalizm için kağıttan, fırında çalışan karşısında da demirde kaplan olarak kalem oynattıklarını unutmamız kolayı mı? Kolay değil.
Tarihin biz proletarya köylülere biçmiş olduğu bir misyon var.
Biz o misyonu yerine getirmek zorundayız.
Bu yüzdende istesek de alışkanlıklarımızı değiştiremeyiz.Muhakkak Saçımız sakalımız karışık olmalı, kahkahalar attığımızda paslı dişlerimiz ortaya çıkmalı, kaba saba olmalıyız..
Olmalıyız ki hanelerimizde, hanelerinizde tırnak içerisinde örgütlüğü lanetleyerek güçlü bir proletarya köylü örgütlenmesi olmasa kendiliğindenciliğin gerisinde burjuvazinin olduğunu söyleyip bunu tersine çevirebilecek bir partinin inşa edilmesi gerektiğini yazmış Markslar, Leninler değil de partinin kitleleşmesini kapitalizmin krizlerinin sığ sularına çekmiş insanlara nankörlük etmiş olmayalım.İşte biz berduş, maço ve örgütsüz proletarya köylü olsak da ( ayrıca küçük burjuvazinin güçlü olan için siyaset ürettiğini, kendi dergilerinin gazetelerinin burjuva medyalarda emeğe,doğaya saygı duyma zorunluğunda kalarak yayınladıkları yazıları aktardığını görmezden gelerek ilerici olan Gezi olaylarının bir araya getirdiği toplumsal kesimlerin küçük burjuva zaaflarını ön plana çıkararak ayrımlaştırmanın aracı haline gelenlere inat sen dön ilk önce " Kralım çıplaksa kralım çıplaklar kampındadır da çıplaktır " deme diyerek ) tarihte böyle bir misyon - da - yerine getiriyoruz.Lakin....Pratikte vazifemizi yerine getirirken ...Teorikte...
Ya haftanın son dört günü neydi ya.
Alışkanlıklarımız, alışkanlıklarımızın tarihte yükümlendiği misyon tehlikede.
Hatırlıyorum da bir kez de eşim salt silahları temin edilen egemenlerin olduğu feodal toplumlarda köylülerle egemenlerin hissettiği sosyo - ekonomik yapının değişmediğini unutmuş feodal egemenlerin ellerindeki silahları hiç düşünmeden ailemizin ve çocuklarımızın davranışını hissettiği sosyo - ekonomik yapıya göre de düzenleyerek benim ailemizi hissetmediğimiz sosyo - ekonomik yapılara göre de düzenleme misyonumu tehlike altına atmıştı. Ben sabaha kadar çalıştığım işten eve gelecem, kapıyı vurduğumda o açmakta gecikecek, açana kadar, açtıktan sonra dahil ben bağıracam, çağıracam, kızacaktım.Ama o, o gün ben kapıyı dahil vurmadan açtıydı. Ben şimdi ona ne diyecektim. Ne diye kızacaktım.
Tarihteki misyonumu nasıl yerine getirecektim. Maksim Gorki' nin Ana kitabında baba ayyaş,
kavgacı.. karısını da dövüyordu. Bu sayede birahaneciler, psikologlar, doktorlar .. ülke ekonomisi para kazanıyordu. Sarhoşken sokakta da öldü. Ekonomi için büyük kayıptı.
Ama oğlu, oğlunun ardında da karısı çektiği eziyetler, ıstıraplar nedeniyle daha sonraları
devrimci olduydu.Oğlu da karısı da kendilerini kültürel yozlaşmaya tabi bırakan araçlara ve araçlar çevresinde yaşamlarını şekillendirmiş birahaneciler, doktorlara..... özenmemişti.Baba böyle bir evlat ve karı yetişmesine vesile olduğu içinde yattığı yerde huzurlu, rahat
uyuyor olmalı -ydı - .
Ama.. ama..
Ben ne olacaktım. Yattığım yerde rahat uyuyabilecek miydim?
Karım kapıyı açtıydı.Ve ben ne bağırabiliyorum ne de kızabiliyordum.
Çocuklarımın, karımın devrimci bir şekilde yetişmesi tehlike altındaydı.
Siz Marks’ ı hiç okumadınız mı?
Marks, Paris Komün’ i yenilgisi içerisinde ne diyordu.Yokluğu, sefaleti... yaşayarak başkaldıran, vahşice de katledilen proletarya köylünün yenilgisinin nedenleri içerisinde - ne ironidir ki - proletarya köylünün yaşamında değilde ruhunda kapitalizmin geliştiğini hissetmesiydi.Kapitalizmin gelişiminin proletarya köylü yüzerinde yarattığı rehavet.Karım kapıyı açmıştı. Ev huzurluydu. Geleceğinde huzurlu olacağına dahil evde umutlar da uçuşuyordu.
Tarihteki misyonumu yerine getirememişti.
Ben devrimci yetişmesine vesile olamamıştım, olamayacaktım.
Karımın kapıyı açmasının yarattığı rehavet yüzünden Paris Komun’ i gibi yenilmiştim.
Akşam işe gidecektim ve ben uyuyamıyordum.
Avazımın çıktığı kadar bağırmaya başladıydım.
Sen, kapıyı vurmadan nasıl açarsın. Sen, alışkanlıklarımla, tarihteki misyonumla nasıl oynar,
yerin dibine sokarsın diye bağırmıştım. Bağırıp kızdıktan saniyeler sonrada misyonumu yerine getirmiş olmanın mutluluğuyla uyumuştum.
Kısacası ne alışkanlıklarımdan taviz vermiş ne de tarihteki misyonumun yerin dibine
sokulmasına müsaade etmiştim.Rahat ve huzurluydum.Artık eşimin ve çocuklarımın hissetmedikleri sosyo - ekonomik yapıya - ve de kapitalizmin evrelerine - göre de kendilerini biçimlendirmeleri gerektiğini hissetmeseler biliyordum ki kapitalizm proletarya köylünün başkaldırısını ortaya çıkaracak zorunluğu da içerisinde taşıyordu. Sahi ya....Haftanın son dört günü neydi ya.Aman neyse.Zaten o günleri bildiğimizi bilselerdi o şekilde yazmazlardır.
Ergün Aslan
Ergün Aslan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
Son Haberler
Sayfalar

SİBEL ÖZBUDUN – TEMEL DEMİRER 2014
Hayaller(imiz)le, cüret(imiz)le, umut(larımız)la yolumuzu açacağız 2014’te de sen/siz orada biz burada; Cemal Süreya’nın, “Artık hayallerim suya düşecek diye/ kaygılanmıyorum./ Çünkü, onlar düşe düşe/ yüzmeyi öğrenmişler,” dizelerini terennüm edeceğiz inat ve ısrarla…

İT DALAŞINDA TARAF OLUNMAZ, SINIFIN NET TAVRI KONUR
Sınıfsal mücadele yaşadığımız coğrafyada belirleyici özellik taşıyor. Bölgemiz Türkiye’deki örgütlü sınıf mücadelesinin seyrine göre şekil alacaktır. Ezilenlerin başkaldırışı da göre ilerleme veya gerileme gösterecektir. Bu gerçek Kürdistan için de geçerlilik taşımaktadır.

Sermaye, Siyaseti Çıkarlarıyla Örtüştürür[1]
“AKP-Gülen Savaşı” içinde yolsuzlukların çok az bir kısmının dışa vurumundan sonra, siyaset, bu kirli güçler arasındaki savaşıma odaklandı. Bunun böyle olması doğal. Bu olay, özellikle Haziran (GEZİ) Ayaklanması’ndan sonra hızlanan ve beklenen bir durmdu. Daha önce yazdığım “üç vakte kadar” başlıklı bir yazıda, hükümet açısından “iki vaktin” bittiğini, “üçüncü vaktin” ise içinde olunduğunu yazmıştım. Bu herkes tarafından da bilinen bir gerçekti. Haziran Ayaklanması var olan süreci hızlandırmış ve daha kaçınılmaz bir hale getirmiştir.

Katliamlar Diyarı Şırnak
Röportajda Vali Mustafa Malay 15 Ağustos 1992 tarihli olayda asker ve PKK'lilerin öldürüldüğünü söylüyor. Belleği kendisini yanıltıyor herhalde. Olayda asker ya da PKK'li kimse ölmemişti.
Ben o tarihte Şırnak milletvekiliydim.
15 Ağustos gecesi Şırnak'ı harabeye çeviren silahlı saldırıyı gelen telefonlarla haber aldım. Hükümetin oralarda hiçbir yetkisinin olmadığını biliyordum. Ancak bir ümit yine de İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'i aradım ve duruma müdahale etmesi istedim.
İsmet Sezgin PKK'in saldırdığını ve çatışmaların devam ettiğini söyledi.

Fettullah Gülen hareketi hakkında
“Yeminine bakıp insana inanma,insana bakıp yeminine inan.”[2]
Ahmet Şık, “Dokunan yanar” diye uyarmıştı Fettullah Gülen (FG) hakkında herkesi; karanlık(lar)ın büyük yangınlar ile aydınlanacağı vurgusuyla başlamalıyım diyeceklerime…
Türk(iye) İslâmının dünden bugüne hülasası olarak yorumlanması mümkün olan FG, yeni bir tarihsel blok ve hegemonya hareketi girişimidir.

Yerel Seçimler ve Siyaset

KDP,PKK...Tez,antitez ...sentez?
Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde KDP bir tezdir.Emperyalizm ve sömürgecilikle mücadelede yarı-modern bir başlangıç.Kurulduğu dönemdeki emperyalizmin ve işbirlikçisi yerel sömürgeciliğin ittifaklı çullanmışlığından kaynaklı parçacı bir tez.Toplumsal gelişmenin düzeyine bağlı olarak aşiretler/aileler ittifakı temelinde politika örgütleyen bir tez.Parçacılığı o kadar belirgindir ki, Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini ve Kuzey Kürdistan’da Saitler komplolarındaki rollerini gözardı edebilmemizi, ne Barzani ailesine ne de yüzyıllık direnişlerine duyduğumuz saygı sağlaya

“Postmodern zamanlar"da din (ve islam)
“de omnibus dubitandum est.”[2]
“Din: Teorisi/ Pratiği, Dünü, Bugünü” Sempozyumu’nun Ankara ayağındaki “Dini- Eleştirel Olarak Anlayabilmek” oturumunda öncelikle bir saptamamı sizinle paylaşmama izin verin.
Sempozyumun pratik örgütlenmesi sürecinde, kendini sosyalist/ komünist olarak niteleyen kimi çevrelerin, “dinin tartışılması”na bir hayli soğuk ve mesafeli yaklaştıklarına şahit oldum.

“Cujus regio , ejus religio !” [*] [1]
“Kralların kutsal olduğu, antropolojik ve tarihsel bir malumun ilamıdır; ne ki onlar öyle doğmazlar; ancak hükmettikleri eliyle kutsallaştırılırlar.”[2]
“Din” ile “iktidar” ilişkilerini, konu başlığındaki “iktidar” kavramının farklı yorumları çerçevesinde farklı biçimlerde ele almak mümkün, kuşkusuz: günlük yaşamın kılcal damarlarına nüfuz etmiş gündelik iktidar ilişkilerinin din tarafından tahkim ediliş tarzı; bizatihî dinsel iktidar (ve hiyerarşi) biçimleri ya da siyasal iktidar ile din ilişkileri.

Biz Seni Bekledik Zeki Yoldaş. Dört Gözle, Büyük Umut ve Heyecanla Bekledik/Hasan Aksu
Yetmişli yılların başı ve ortalarında Zeki yoldaşı sıkıyönetim mahkemelerinde dik duruşlarıyla, faşizmi yargılayışlarıyla tanıdık. Partili ideolojik, siyasal, savunusunu faşizmi yargılarken izledik. Faşizmi kendi kalelerinde yargılarlarken ülkemizde Partizan hareketinin tanınmasında, kavranmasında önemli etkileri oldu. Zeki yoldaş ve diğer yoldaşları şahsen tanımazdık belki ama onların çabaları, örnek tavırları bizleri Kaypakkaya çizgisinde buluşturmuştu.