KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-
Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs. Ancak bir izleyici olmaktan öteye geçerek meseleye daha yakından ve elbette (köşemizin formatına uygun olarak) kadınlar cephesinden bakmalıyız. Zira faşizmin, ırkçılığın, emperyalist bir savaşın vs. en çok da kadınlara ve LGBTİ+lara yönelik nasıl bir yıkım olduğu genel doğrusunu söylerken, yükselen ırkçı-faşist hareketlerin nasıl da yaygın bir şekilde kadınları içerdiğini, peşine takabildiğini görmezden gelebiliyoruz. Hatta kadınların ve LGBTİ+ların “doğası gereği” sanki ırkçılığa-faşizme karşı olması gerektiği gibi önyargılar dahi “sol” kesimde yaygın bir kanıdır. Kadınların bu hareketler içindeki etkinliğini görmezden gelen, tarihten öğrenmeyen, meseleye yüzeysel bakan (faşizm kadınlar için yıkımsa kadınlar faşizme karşı olmalıdır gibi anti-bilimsel yaklaşımlar gibi) anlayışlar zehirli bir yılan gibi faşizmin kadınlar içindeki yayılımını da görmezler elbette.
Tarihten öğrenmek derken, örneğin Adolf Hitler’in etrafındaki güçlü kadın figürlerinin, Nazi rejiminin ve Hitler’in ideolojik ve kişisel çevresinde önemli roller oynadığını unutmamak gerekir. Bu kadınlar, genellikle propagandada, ideolojinin yayılmasında veya kişisel ilişkilerde etkili olmuşlardı. Örneğin, Berlin’in düşmesinden bir gün önce, 29 Nisan 1945’te Hitler ile evlenen ve ertesi gün onunla birlikte intihar eden Eva Braun’u, savaşı kaybettiklerinde altı çocuğunu ve kendisini öldürerek Nazi ideolojisine olan bağlılığını gösteren Magda Göbbels’i, Hitler’in propaganda filmlerinin yönetmeni olarak ün kazanan Leni Riefenstahl’ı, Nazi rejiminin kültürel politikalarında önemli katkılarda bulunan Winifred Wagne’ı, Nazi partisi üyelerinin yüzde 40’ını oluşturan Nasyonal Sosyalist Kadınlar Birliği’ni, onun kurucusu-lideri Gertrud Scholtz-Klink’i, Mussolini’nin yakın çevresinde yer alan etkili bir kadın ve onun sanat danışmanı olan Margherita Sarfatti’yi, Angelica Balabanoff’u ve Hitler ve Mussolini’nin peşinden giden milyonlarca kadını görmezden gelerek ya da kandırılmış olduklarını düşünerek bir değerlendirme yapmak hem tarihe, hem bilime hem de kadınları özne gören bakış açısına son derece terstir.
Tarihi bir yana koysak dahi, bugün özellikle Avrupa’da ırkçı-faşist partilerin yönetim kademelerindeki kadınları da görmezden gelemeyiz, değil mi? O zaman daha derinlikli bir bakış açısına, kadınların neden bu partilerde yer aldığı sorusunu yanıtlayan bir perspektife ihtiyacımız mevcuttur.
Baştan belirtmek gerekir ki, bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor. Geleneksel “değerlerin” korunması ve ailenin rolünden, güvenlik ve düzen ihtiyacına, eğitim ve bilinç seviyesinden, kadına atfedilen sadakat, fedakarlık gibi toplumsal cinsiyete dayalı özelliklerin bu partiler tarafından yoğun bir şekilde kullanılmasına kadar bir dizi faktörden bahsedebiliriz. Diğer yandan ırkçı-faşist partilerin, halkın anlayabileceği basit sloganlarla (Büyük Almanya, Büyük İtalya, Güçlü, Büyük ve Yeni Osmanlı) duygulara hitap edebilmesi, dünya çapında devrimci, komünist mücadelenin geri çekilmiş olması, savaş ve ekonomik kriz nedeniyle yoğun bir göç-mülteci akınının yaşanması ve bunun ortaya çıkardığı ve ırkçı propagandayla beslenen “güvenlik” sorunu, ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte büyüyen geçim derdi vb. argümanlar, bu parti ve örgütlerin temel argümanlarını oluşturmakta ve bir karşılık da bulmakta.
Bu meselenin ayrıntısına bir sonraki bölümde devam edeceğiz…
(Devam edecek)
Son Haberler
Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu
Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.
Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)
Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.
Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi
Giriş:
Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.
Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan
Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.
Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!
– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?
– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.
– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?
Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!
Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.
2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.
Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)
Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.
Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!
Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.
Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.
Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur
Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.
“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”
Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.
Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…
Bölgede tırmandırılan savaş
AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?
Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.