Kapitalizm Ehlileşir Mi? -2

Dünyada “otoriter rejimlerin artması” ne anlama geliyor?
Bütün burjuva ülkelerinin ve de onların oluşturduğu birliktelikler (AB, NATO ve diğerleri), yayınladıkları bildiriler, konseptler düşman yaratıcı, ve düşman çoğaltıcı yanında düşmana karşı, karşı taktiklerin geliştirilmesi işlenmektedir. Yani, ortada “barış” ve “uyum içinde birlikte yaşamak” yoktur. Mümkün olduğunca rakip yaratmak ve rakip gördüğünü zayıflatmak ve ya da yok etmek. Bu, emperyalist denegsiz gelişme yasasının bir eğilimi olarak ortaya çıkar.
ABD’nin en son yayınladığı “Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi” (Aralık 2017), Çin’in, Rusya’nın, NATO’nun “NATO 2030 Belgesi”[1] yayınladıkları stratejik belegelerinde, ve diğer belgelerde bunlar vardır. Karşı tarafı “otoriter” olarak değerlendiren AB bileşenleri, kendi otoriterliklerini ise “demokrasi” olarak adlandırdıkları gibi, bütün dünyada kendi yanında duran en gerici ve faşist rejimleri desteklediklerini ise görmezden gelmemizi istiyorlar.
Burjuva medyası, faşist rejimleri “popülist rejimler”, “popülist iktidarlar” vb. adla adlandırmayı tercih ediyorlar. Çünkü “en demokrat” bilinen burjuva cumhuriyeti ile popülist dedikleri faşist rejimler arasında kalın bir sınır olmadığı gibi, birbirine oldukça yakın ve çoğu zaman içiçe geçmişlik vardır.
Ancak, aynı burjuva medyası, Venezuela’daki Maduro iktidarını (daha öncede Chavez) “diktatör” olarak propaganda yapıyor. Oysa ki, Maduro’da seçimle iktidara geliyor. Üstelik, bütün emperyalistlerin kışkırtmalarına, içerdeki sermaye tarfını açıktan desteklemelerine, darbe girişimleri yapmalarına karşın, Maduro, yapılan tüm seçimleri kazanarak iktidara gelmiştir. Çünkü Maduro, emperyalist sermayenin çıkarlarının karşısında duruyor. Ülkeyi uluslararası tekellere tam olarak açmıyor. Petrolü ve ülkenin diğer yeraltı zenginliklerini –dünyada özelleştirme furyası varken- millileştiriyor.
Bolivya’da seçimle başa gelen Evo Morales, emperyalist devletlerin desteklediği bir darbe ile iktidardan düşürüldü. Bir yıl sonra yapılan seçimleri yine Evo Morales’in partisinin adayı kazandı. “E. Morales’e darbe yapılmasını ben destekledim” diye övünebilen uluslararası tekel sahibi haydut ise, “çok demokrat” olarak kitlelere sunuluyor.[2]
E. Musk; “biz kime istersek darbe yapacağız, buna alışın (We will coup whoever we want! Deal wiht it.)”[3] diye twitt atıyor. Uluslararası emperyalist bir tekel sahibinin, darbeciliğini gizlemeyip açıktan dile getirmesi, tekellere karşı çıkan halkları açıktan tehdit etmektir. O da bunu bilerek yapıyor. Bu çıkış, emperyalist tekelci burjuvazinin karakterini de net olarak belgeliyor.
Demek ki, burjuvazi için “seçimle gelen seçimle gider” ilkesi, burjuvazinin yani, uluslararası emperyalist tekellerin çıkarlarına uygunsa geçerlidir. Uygun değilse, uluslararası emperyalist tekelere karşı olanları yıkmak için her yol mübahtır. Seçimlerin hangi koşullarda yapıldığı ise ayrı bir konudur. Seçime katılanlar eşit koşullar içinde katılamaz. Egemen sınıfların burjuva partileri her zaman büyük avantajlarla seçime katılırlar. Maddi desteklerin yanında devletin tüm olnakları onlar için kullanılır. Reformist ve de komünist örgütlenmeler ise en zor koşullar ve olanaklar altında seçime katılırlar. Ve devletin güvenlik güçleri her zaman işçi sınıfı örgütlenmelerinin daha geniş kitlelere ulaşmasını engellemek için tüm güçlerini seferber ederler. Bunu ise (burjuva) demokrasinin olmazsa olmazı olarak sunarlar.
Burjuvazi gibi, onun basını da iki yüzlü riyakardır. Gerçeklerin kitleler tarafından görülmesini gizleme yalanları gerçek gibi gösterme araçlarıdır. Burjuva medyası, sermaye iktidarının çıkarlarını korumak için, doğrular dışında her yolu kendine mübah olarak görür.
Bugün, bütün dünyada ciddi bir gericileşme, faşistleşme söz konusudur. İşçi haklarının, demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesi, kısıtlanması, kitlelerin baskı altına alınması, iç faşistleşmenin genişletilmesi eğilimi giderek güçlenmektedir.
Artık, faşist iktidarlar “poplist iktidarlar” olarak adlandırılarak normalleştiriliyor. “Terörüzme karşı mücadele” adı altında işçi ve emekçilerin hakları kısıtlandığı gibi, sömürü ve baskı yasaları ağırlaştırılıyor. Tekelci sermaye her alanda işçilere ve emekçilere yönelik saldırılarını genişletip sistemleştiriyor ve bunu “demokrasi” olarak kitlelere sunuyor.
Kapitalist toplumsal sistemin çürümüşlüğü arttıkça, kitlelere, savaş ve gericilikten başka bir şey veremiyor. Sermaye birikimi ve kapitalizmin genişlemesi arttıkça, her şeyi kapitalist meta haline getirerek artı-değer elde etme üretimini artırma ekonomi politiği, kitlelere daha fazla baskı olarak geri dönüyor.
Emperyalist sermayenin büyümesi yeni pazar alanlarına artan ölçüde gereksinim duyarken ve de yeni emperyalist ülkelerin ortayan çıkması, uluslararası alanda hegomanya savaşını kızıştırmakta, çelişmeleri keskinleştirmektedir. Bu da, iç faşistleşmeyi, işçi sınıfı aleyhine anti-demokratik yasaları daha fazla gündeme getirmektedir. Örneğin 1990’lardaki demokratik hak ve özgürlükler ile günümüzdeki demokratik hak ve özgürlükler aynı seviyede değildir. Günümüzde daha da gerilemiş, işçi hakları ala bildiğine budanmış, yasal baskıların yanında polisiye baskılar artmıştır.
Burjuva Demokrasinin Sınırlarını İşçi Hakları Belirler
Eğer burjuva ülkelerine bir demokrasi karnesi verilecekse, bu işçi hakları üzerinden olmak zorundadır. Burjuva demokrasisinin sınırları işçi haklarının sınırları ile belirlenir. Çünkü kapitalist toplumsal sistem, işçilerin ödenmemiş emeği (artı-değer) üzerinde inşa olmuştur ve işçilerin emeğini gasp ederek ayakta durur.
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu[4] (ITUC), 2020 Haziran aynında yayınladığı 2020 Küresel Haklar Endeksi’nda, dünya genelinde istatistik içine alınan 144 ülkeden 123’ünde ülkede grevler ya yasaklandı ya kısıtlandı. Bu oran son yedi yıl içinde %63’ten %85’e yükseldi. İşçi gerevlerinin yasaklanmasında 7 yıl içinde %12 oranında artış var. Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde grev yasakları yüzde yüz. Grev yasağı oranı Afrika’da %97, Asya-Pasifik ülkelerinin %87’isinde, Avrupa ülkelerinin %74’ünde, Amerika (Kuzey-Güney) ülkelerinde %72 oranında yasaklama ve kısıtlamalar söz konusu.
Toplu sözleşmeleri engelleyen ve ihlal eden ülkelerin sayısıda az değil. 2014 yılından 2020 Haziranı’na kadar dünya genelinde bu ihlal %60’tan %80’e çıkmış. Yani 7 yıl içinde toplu sözleşme yasağı ya da ihlali oranı %10 artmış.
İşçilerin örgütlenme haklarıda ya ellerinden bütünüyle alınmış ya da örgütlenme önünde ciddi kısıtlamalar ve yasal engeller çıkarılmıştır. Yine anlaşmazlıklarda, işten atılmalarda ve bunların mahkemelere götürülmesinde, kısacası işçilerin adalete ulaşmasında aynı şekilde 2015-2020 arasında %20 oranında bir gerileme söz konusudur.
İşçi hakları denince başta, işçilerin sendikal örgütlenmesi gelir. Dünya genelinde ankete katılan 144 ülkeden 89’unda işçilerin sendikal örgütlenmeleri ya tam yasaklanmış ya da önemli ölçüde engellenmiştir.
İşçilerin sendikal örgütlenmelerini engeleyen ya da kısıtlam getiren bölgelerin durumu: Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) ülkelerinde bu oran %89. Asya-Pasifik’te %70; Afrika ülkelerinde %69, Amerika kıtasında ise %64. Ve Avrupa’da %36.
İşçilerin haklarını arama karşılığında, keyfi tutuklama, gözaltı ve hapis oranı da az değil. Son yedi yıl içinde %25’ten %42’ye çıkmış. Ankete katılan 144 ülkenin genel ortalaması ise %42. Ankete katılmayan ülkeler hesaba katılırsa oran dahada yükselir. Çünkü ankete katılmayanlar ülkelerde işçi hakları diye bir şeyin olmadığı bir gerçektir.
Keyfi tutklama, gözaltı ve hapis:
Asya-Pasifik: %74
MENA: %50
Amerika: %48
Afrika: %33
Avrupa: %26
İfade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yapma özgürlüğünde ise, son yedi yıl içinde gerileme ve işçilerin hakları kısıtlanmaya devam etmiştir.
İLO’nun verileride ITUC verileri ile uyuşmaktadır. İşçilerin üctretleri reel olarak düşerken, işszilikte her geçen gün artmaktadır.
ILO’nun Küresel Ücret Raporu 2020/21 ise, bu konuda da işçiler lehine bir gelişme olmadığı gibi daha gerilere gidildiği ve özellikle de erkek işçi ile kadın işçi arasındaki ücret eşitsizliğinin Korona virüs salğını sürecinde daha fazla artığını ortaya koymaktadır. Burjuvazi, Korona pandemisini fırsat bilerek, genelde bir ücret düşüklüğüne giderken, kadın işçiler üzerindeki ücret düşürme baskısını daha da artırmıştır.
İşçi başına düşen üretim artışıyla, ücret artışları oranlı değil. İşçi başına üretim artışları yükselirken, işçi ücretlerinde düşüş yaşanmaktadır.
Burjuva demokrasisinin ortalama normlarına göre puanlama yapan Fredoom Hous’un[5] (FH) hazırladığı 2019 endeksine görede, son 14 yıl içinde insan hakları ihlallerinde düşüş söz konusudur. Yani, bütün istatistikler, burjuva devletlerinin daha da iş faşistleşmeye gittiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca, dünyada anlaşmazlık ve çatışma bölgelerin sayısı da artmaktadır. Bunun anlamı. Bütün kapitalist devletler silahlanmaya daha fazla ağırlık veriyor. Bunun en tipik örneği Faşit Türk hükümetinde görülmektedir. Faşist Erdoğan, kitlelerin iş ve aş istemesi karşılığında: “bir kurşunun fiyatını biliyor musunuz”[6] diye karşılık vermişti.
FH’un attığı başlık: “Dünyanın her bölgesinde özgürlüklerde dramatik düşüş gözlemlendi.” Bunu komünistler söylese, burjuva liberalleri “abartılıyor, demokrasi düşmanları” diye çıkışabilir, ama bu başlıkları artık kapitalizmi ve burjuva demokrasisinin asgari normlarının uygulanmasını savunan kuruluşlar yazıyor. Örneğin, Türkiye, Brundi’den sonra, son on yıl içinde özgürlüklerin kısıtlanmasında %31 ile ikinci sırada yer alıyor. Bu verilerin içinde 2020 yok. Oysa, Türkiye’de halklar üzerinde 2020 yılı, faşist baskıların daha da ağırlaştığı yıl oldu. İş yerlerinde işçilerin uğratıldığı kırım Türkiye’nin neden ikinci sırada olduğunun somut delili oluyor.
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG): “son 4 yılda 10 bin 62, 2020 yılında ise 2 bin 47 ölümle Türkiye tarihihnin en büyük işçi kırımı”[7] meydana geldiğini rapor ediyor. Ayrıca, AKP iktidarı yılları içinde yaklaşık 27 bin işçi iş cinayetinde yaşamını yitiriyor. Son sekiz yılda sadece tersanelerde 226 işçi iş cinayetinde yaşamını yitiriyor.[8]
Türkiye’de bazı sol liberaller, AKP iktidarının uygulamaları karşısında; “bizm burjuvazi niye sessiz kalıyor” diye yakınıyorlar. Güya, AKP, burjuvaziye rağmen faşizmi uyguluyormuş görüntüsü vererek, burjuvaziyi temize çıkardıklarını göremiyorlar ya da gerçekten burjuvazinin (özellikle de TÜSİAD’ın) “demokrat” olduğuna inanıyorlar. İkincisi daha güçlü bir ihtimal. Böyle düşünce sahibi olanlar, daha çok “sol” düşünceli ekonomistler. Marx’tan sıkça söz etmelerine karşın, toplumsal yapıda esasta iktisadın belirleyiciliğini unutmuş gözüküyorlar.
FH’un, verilerinde, istisnasız bütün ülkelerde ifade ve inanç özgürlüğünde son 14 yıl içinde düşüş var. Dernekleşme ve örgütlenme haklarında Asya-Pasifik ülkelerinde çok cüzzi (%1 kadar) bir iyileşme varken, diğer bütün ülkelerde gerileme söz konusu. Burjuva liberalleri tarafından “demokrasi savunucusu ve uygulayıcısı ” olarak örnek gösterilen AB ülkeleri de bu gerilemenin içinde yer alıyor.
Son 14 yıl içinde hukuk kuralları %3 oranında iyileşme MENA ülkelerinde görülürken, diğer ülkelerde yine düşüş var. Yani, burjuva demokrasisinde, kendi normları içinde özgürlüklerin genişlemesi yönünde artı yok. Kapitalizmin derinliğine ve genişliğine dünya çapında gelişimesine karşın, burjuva demokrasisinde hızla otoretileşme (iç faşistleşme) eğilimi de artıyor. Demek ki, burjuvazinin yönetimi altında, teknolojik ve bilimsel gelişmelerde özgürlüklerin genişlemesine değil, işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde baskıları artırıcı işleve neden oluyor.
Devam edecek...
[1] www.euronews.com.tr/2021/01/15, Mehmet Cem Demirci
[2] www.sputniknews.com/20200726/musk-bolivyada-lityum-icin-morelesin-devrilmesini-üstlendi. 26.07.2020
[3] -Elon Musk (@elonmusk) July 25, 2020
[4] www.ituc-csi.org/global-rights-index-2020-commonwealth
[5] www.fredoomhouse.org./2020-02/FIW_2020 RPORT_BOOKLET_Final.pdf
[6] „Ben buradan patetesçilere domatesçilere sesleniyorum o bir tane merminin bedelini biliyor musun? Bunlar nereden geldi biliyor musun sen” 9 Şubat 2019, Tayyip Erdoğan’ın Aydın’daki konuşmasından.
[7] www.isigmeclisi.org/20608-2020-is-cinayetleri-raporu
[8] İSİG Meclisi’nin 26 Ocak 2012’de Tuzla Köprüsün’deki açıklamasından. www.direnisteyiz28.org
https://www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/kapitalizm-ehlilesir-mi-1

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)