Salı Ekim 1, 2024

“Kaypakkaya’yı pratiğiyle çizilmiş yolu izleyerek sarsılmaz bir kararlılıkla anıyoruz”

Katledilişinin 44. yıldönümünde, önder yoldaş İbrahim Kaypakkaya’yı onun teorisinin bakış açısında durarak ve pratiğiyle çizilmiş yolu izleyerek sarsılmaz bir kararlılıkla anıyoruz!

18 Mayıs 1973!

Bu tarih, yoldaş Kaypakkaya'nın Diyarbakır zindanlarında aylar süren işkenceler sonucu faşist devletin sivil-asker av köpekleri tarafından katlediliş tarihidir. Bu tarihle birlikte Türkiye devrimci ve komünist hareketi, yol gösteren pusulasından, kendisine deniz feneri rolü gören bir büyük dava adamından yoksun kalıyordu. Ne var ki, onu aramızdan koparıp alan faşist güçler, 44 yıldır, onun kurduğu tunçtan “eser”ini yok edemediler. Bu büyük eser, onun ardı sıra miras bıraktığı Türkiye ve Türkiye-Kürdistanı proletarya ve emekçi halkının yegane komünist öncüsü TKP/ML'ydi.

Bu öylesine büyük bir eserdi ki ve ideolojik-politik olarak öylesine mükemmel kalıba dökülmüştü ki, aradan geçen bir kaç on yıllık süre sonra, bırakalım onlarca devrimci örgüt gibi yok olmayı, devrimci hareketin yönü üzerinde etkide bulunarak binlerin, on binlerin elinde kızıl bayrak olarak göğe yükseliyordu. Çünkü ona ruh, kan ve can veren şey, işçi sınıfının çıkarlarının bilimsel ifadesi olan Marksizm-Leninizm Maoizm'di.

Yoldaş Kaypakkaya'nın “ser verip sır vermezliği” elbette ki çok büyük bir öneme sahiptir. Ne ki, onu bugünlere taşıyan asıl şey, devrimin evrensel ilkelerinin onun tarafından ülkemiz toplumunun kendine özgü özellikleriyle kaynaştırılmasında yatar. O, bu bakımdan bilgelikle mantık gücünün, evrenselle özgülün, bütünle parçanın, genelle özelin, teori ile pratiğin iç içe harmanlanmasının en kalifiye temsilcisi ve Türkiye komünist hareketinin entelektüel zekasıydı. Revizyonizmle cenkleşe cenkleşe partiyi kurarken de, Suphi sonrası biriken revizyonist pisliği silip süpürürken de, pasifizm, reformizm ve Marksizm elbisesi içindeki revizyonizmi vaaz eden elli yıllık süreçle köklü bir kopuşu sağlarken de ülkemiz komünist hareketinin ağırlık merkezi olarak kaldı. Onu, zamandaşları devrimci önderlerden ayıran en temel ayrım çizgisi de buydu.

Uluslararası komünist hareket içindeki mücadele sürecinde Kruşçev'in sahte komünizmine bayrak açarak Mao önderliğindeki ÇKP'nin yanında saf tutması ve sonraları BPKD'ni partinin kuruluş yıllarında dayanılacak temel kolonlardan biri olarak görmesi son derece büyük bir öneme sahipti. Ve elbette onun uzun süreli ve dağınık halk-gerilla savaşını, bizi kurtuluşa götürecek yegane savaş tarzı olarak ele alması ayırt edici özelliklerinin başında geliyordu. Kemalizm ve Kürt ulusal sorunu konusunda, devrimci hareketin tümünden, herkesten uzağa nişan alması, Kürdüm demenin yasaklandığı, aşırı Türk milliyetçiliğinin, yani şovenizmin yüceltildiği bir dönemde Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını kayıtsız-koşulsuz savunması, dillerin ve milletlerin tam hak eşitliğini öngören berrak çözümleri, Kemalizm noktasında dokunulmaması gereken tabuları yıkarak onun faşist niteliğini açığa çıkarması bulutsuz havada çakan bir şimşek oldu Türkiye devrimci hareketi ve egemen akıma dalkavukluk edenler için.

Yoldaş Kaypakkaya'nın katledilişinin bu yılki yıldönümünde Türkiye yeni bir dönemece yuvarlanmış bulunuyor. Bu, Tayyip'in önderlik ettiği AKP'nin dümeninde olduğu burjuva-feodal faşist devletin başta Kürt halkı olmak üzere, tüm devrimci ve demokratlara, tüm işçi ve emekçilere, aydın, yazar, gazeteci, HDP'li milletvekilleri, LGBTİ, kadın ve genci içine alan geniş bir kesime karşı girişilen tam kapsamlı imha, inkar, teslim alma, saldırı ve savaş planıdır. Bu plan, faşist devletin içine sürüklendiği bataklıktan çıkmayı, askeri araçlarla sonuç almaya dolaysızca bağlaması ve dolayısıyla da azgın ve hastalıklı bir milliyetçi histeri üzerinden, Kürt düşmanlığı ve dini gericilik kulvarında Türkiye'nin ateşle sarsılmasını bile göze alarak temel rota olarak bellemesidir.

Bu durum elbette ki eskinin bir devamıdır. Ne ki yeni olan Türk şovenizminin bakış açısında demirleyen burjuva-feodal düzenin bu imha ve inkara ve teslim almaya derinlik ve genişlik kazandırmasıdır. Bu plana, nisan ayındaki referandum üzerinden meşruiyet kazandırılacak (eğer evet çıkarsa) ve böylece de devlet ve onun kurumları yeni mücadele ve savaş düzenine göre, imha ve teslim almaya ve yok etme düzenine göre yeniden kalıba dökülecek. Bunun için de burjuva parlamentarizmin temel niteliğini belirleyen yasama ve yürütme erkinin ayrılığına son verilecek ve yasama, yürütmenin yani sultanın-başkanın egemenliği altına alınarak burjuva parlamentarizmin bozulmuş bir hali de olsa, karikatürü de olsa buna son verilerek, bu yeni savaş düzeni üzerinden kararlar tek elden, tek merkezden, gücün son derece merkezileştirildiği ve hiçbir aracıya ve hesap vermeye yol açmayacak biçimde hızlı, çabuk ve tüm hukuksal kurumlar atlanarak alınacak. Bu demektir ki; tarihin bizi soktuğu bir sınavla karşı karşıyayız.

Görevimiz: referandumla kurulan bu “tuzağı” hayır oyumuzla bozmak ve faşist ablukayı dağıtmaya gelişme olanağı sağlayarak geleceğe dair umudu büyütmek olmalıdır. Emeğin köleleştirilmesine dayalı faşist devlete egemen olan komprador burjuvazi ve büyük toprak ağaları, tarihin yok olmaya mahkum ettiği bütün sınıflar gibi davranarak, korkakça bir kudurganlıkla ve 1 azgınca saldırmaktadırlar, bizse bu saldırganlığı devrimci bir öfkeyle ve devrimci safları sıklaştırarak ve daha çok demokratik halk devrimine sarılarak yanıtlayacağız. Bunu da koşulsuz bir cesaret ve kararlılıkla ve devrimci bir içtenlikle yapacağız.

Halk demokrasisi, bağımsızlık, sosyalizm ve altın çağ mücadelesi ağır bedellere yol açmadan zaferle taçlanamaz. Ama biz şunu biliyoruz ki, Türkiye proletaryasının yegane öncüsü, onlarca yıllık deneyimi ile, denenmiş komünist kimliğiyle, geleceği halk devrimiyle kazanma cüret ve cesaretine ve sınıf kinine yeterince sahiptir. Ali Boğazında yakın zamanda 8 yoldaşımızın gösterdiği sarsılmaz kararlılık ve gözüpeklik, bunu yeterince kanıtlamıştır.

Sekizlerin Aliboğazı’nda kandan ve ateşten harflerle yazdığı destan, halk savaşını sürdürme kararlılıkları ve “başarırız”ı yaşamın yaşayan gerçeği haline getirmedeki komünist tutumları, Öncü'yü yenilmez yapmada her şeydir. Onlar, yoldaş Kaypakkaya'nın ayak izlerine basarak ve ondan öğrenerek, onun direniş ruhunu kuşanarak şehit düştüler ve ardıllarına, yoldaşlarına paha biçilmez bir miras, yaslanabilecekleri, ilham alabilecekleri bir miras bıraktılar. Ve de yoldaş Kaypakkaya'nın ardılları olduklarının bulunmaz bir örneğini verdiler.

Yoldaşlarımızdan almış olduğumuz bu bilinç ve inançla düzenlemiş olduğumuz Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya'yı anma etkinliğine tüm devrimci, demokrat, yurtsever halkımızı katılmaya çağırıyoruz.

Şan ve Şeref Olsun Önder Yoldaş Kaypakkaya'ya!

Gece Tertip Komitesi 

 

Anma gecesi programı

Katledilişinin 44.yılında Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’yı anma etkinliğine HDP Milletvekili Garo Paylan, Ahmet Nesin, Barış Atay, İlkay Akkaya, Erdal Bayrakoğlu, Koma Berxwedan, Mehmet Ekici, Umuda Haykırış, Özden Çiçek ve Hozan Qamber katılacak.

Çeşitli demokrat sanatçılarında yer alacağı etkinlik iki bölümden oluşuyor. Türkü, marş ve oyunların yer aldığı 1’inci bölümün ardından 2’inci bölümde konuşmacılar arasında HDP Milletvekili Garo Paylan, gazeteci yazar Ahmet Nesin ve Partizan temsilcisi olacak.

 

Yer: Friedrich Ebert Halle

Erzberger Str. 89 67063 Ludwigshafen am Rhein

Saat: 15.30

Tarih: 20.05.2017

47385

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Proletarya Partisi

Türküler(İmiz) ve Biz[*]

 

 

“Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim

Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm.”[1]

 

Türküler(imiz) deyince aklıma MÖ. 500’lerde yaşamış Miletli filozof Thales’in, “Halkların türkülerini yaratanlar kanunları yapanlardan daha güçlüdür,” deyişiyle; Nâzım Hikmet Ran’ın dizeleri gelir:

“İnsanların türküleri kendilerinden güzel,/ kendilerinden umutlu,/ kendilerinden kederli,/ daha uzun ömürlü kendilerinden.

Sevdim insanlardan çok türkülerini./

Kampanyaların önemi üzerine

Sınıf mücadelesinde stratejik hedefimiz sınıfsız ve sınırsız bir dünya kurmaktır. Bu azami hedefin sonunda kurulmak istenen komünist bir dünyadır. Bu hedef, her ülkenin tek tek kapitalist-emperyalist sistemden koparak, sonra birleşerek insanlığın hayal ettiği dünyayı kurmaktır.

Enternasyonal proletaryanın Türkiye kurmayı olarak proletarya partisinin asgari programı önce Demokratik Halk Devrimi’ni gerçekleştirmek ve durmaksızın sosyalizme ulaşmak, sonunda komünist topluma varmaktır. Bu proletaryanın öncü ve önder örgütünün toplamdaki stratejik hedefidir.

Hayallerimizi Emziren Yazmak Eylemi[*]

“Derin ıstıraplar güçlü karakterler doğurur...

Karakterlerin heybetine baktığında...
baştan aşağı yara izi doludur...”[1]
 

Kiminin Düşü, Ötekinin Karabasanıdır…[1]

“Gelecek; güçsüzler için ulaşılmaz,

korkaklar için bilinmezlik,
cesurlar için ise şanstır.”[2]
 
“Özel bir şirket uzaya adam yolladı diye heyecanlanıp insanlık ve gelecek adına umutlanmayı anlamıyorum. O uzay, o gelecek bizim değil. Sen ben, hepimiz o şirketler yaşasın diye salgın sırası işe yollanan kalabalıklarız. Sokakta gırtlağına basılanlarız. Cop, kurşun yiyenleriz.”
Ümit Ünal’ın 31 Mayıs (2020) tarihli twit’i böyleydi…

Münih Mahkemesi’nde Yargılayanlar Yargılandı!

15 Nisan 2015 tarihinde   gerçekleştirilen uluslararası bir operasyonla tutuklanan 10 devrimci hakkında açılan “dava”, 28 Temmuz 2020 tarihinde sonuçlandı. Alman Mahkemesi tarafından Müslüm Elma 6 yıl 6 ay, Erhan Aktürk 4 yıl 6 ay, Sinan Aydın 3 yıl 6 ay, Haydar Bern 3 yıl 4 ay, Banu Büyükavcı 3 yıl 6 ay, Musa Demir 3 yıl 4 ay, Deniz Pektaş 5 yıl, Sami Solmaz 3 yıl, Seyit Ali Uğur 4 yıl 6 ay, Mehmet Yeşilçalı 2 yıl 9 ay “hüküm” verilmiştir.

14 Ağustos’u Unutma!

14 Ağustos 2017 tarihinde Rojava’da kaybettiğimiz, enternasyonal devrimci, geleneğimizin önder savaşçılarından, alçak gönüllü-mütevazi, kimliksiz, sınır tanımayan, mazlumların cephesinde yer edinmiş, yaşantısını devrim ve sosyalizm uğruna adamış, Kaypakkaya sevdalısı Nubar Ozanyan’ı ölümsüzlüğünün 3. yılında saygıyla anıyoruz.

Nubar Ozanyan’ı Anıyoruz…

Gericiliğin her türüne karşı devrimci-yurtsever mevzilerde savaşan komünist savaşçılardan biriydi… 1956 yılında Yozgat’ta fakir bir Ermeni ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Genç yaşta annesini kaybetti.

İlköğretiminden sonra İstanbul’da İbrahim Kaypakkaya’nın düşünceleriyle tanıştı ve TKP-ML’de örgütlendi.

12 Eylül 1980 Askeri Faşist Cuntası’ndan sonra Fransa’da yaşamaya başladı. Burada başta Yılmaz Güney’in savunulması olmak üzere saflarında yer aldığı örgütlenmenin pratik tüm faaliyetlerine katıldı ve örgütledi.

Rojava’da Özerk Yönetimin petrolünü sahiplenmesi ve tepkiler

Uzun bir süredir SDG'nin denetiminde olan topraklarda bulunan petrolün çıkarılması, işlenmesi ve ticaretinin yapılması için Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin (KvDSÖY) Amerikalı Delta Crescent Energy LLC adlı şirketle bir anlaşma yaptığı/imzaladığı basına yansıdı. Anlaşma petrolün pazarlanması, mevcut sahalarının geliştirilmesi ve modernize edilmesini öngörüyor.

“Alt”, “Üst” Emperyalizm Tartışmaları Bağlamında Emperyalist Türkiye

Son günlerde Türk devletinin ne olduğu üzerine sol kesimde tartışmalar yapılmaktadır. Bu tartışma elbette kendiliğinden ortaya çıkmadı. Türk devletinin askeri, politik ve sermaye olarak saldırganlığının artışı ile paralel yürütülüyor.[1]

Laiklik Zarurettir

“Sekülerizmde gizem, maskaralık,

rahipler, seremoniler, sahtelik,

mucize ve cezalandırma yoktur.”[1]

 

Laikliği yeniden konuşmak zorundayız. “Olmazsa olmaz” bir kaçınılmazlık olarak acil gündem maddesidir laiklik meselesi…

Kimileri “olmayan” ya da “olduğu kadar”ıyla “Laikliğe ‘El Fatiha’…”[2] derken; “Türkiye laik değil”[3] saptamasına mündemiç realiteyle yüz yüzeyiz…

İktidarın “Kayıkçı Dövüşü”: İstanbul Sözleşmesi[*]

“burada daha ne kadar öleceğim?

yeryüzüyle gökyüzün aracısı olarak

bulutu haraca kestiğiniz yerde?”[1]

 

AKP’nin ayağı İstanbul Sözleşmesi’ne fena dolandı. İktidarının henüz “demokrasiyle barışık”, “AB hedefinden kopmamış”, seçmen desteğinin yüzde 50’lerde seyrettiği günlerde hazırlanmasına nezaret edip Türkiye’nin ilk imzacısı olmasını sağladığı “İstanbul Sözleşmesi”ne karşı parti çeperlerinden kopan “Kabakçı Mustafa İsyanı” ile karşı karşıya.

Sayfalar