Kendine Güven, Kolektife Güven; Geleceği Kazan!
“Güven” kavramı, sınıf mücadelesi yürüten politik özneler açısından her dönem tartışılan bir kavram olagelmiştir.
Sınıf mücadelesinin, inişli-çıkışlı, yenilgi ve yengilerle; atılım ve geri çekilmelerle dolu gerçekliği söz konusu kavramın politik özneler açısından yaşamda karşılığını doğrudan etkilemiştir/etkileyecektir. Devrimin kitlelerin eseri olacağına inananlar açısından “güven” kavramı aynı zamanda ideolojik-politik temelde, bilimsel bir zemin üzerinden beslenir ve şekil alır.
Ne var ki tersi bir yerden, kitlelerin, devrimci ve komünist güçlere yaklaşımı bağlamında “güven”, ancak büyük bir çaba, ağır bedeller, istikrarlı bir çalışma ve politik açıdan üretken bir tutum ve çizgiyle sağlanabilir.
Zira kitleler, emperyalist-kapitalizmin çepeçevre sarıp sarmaladığı, bencilliği ve özel mülkiyeti her dakika üreten bir toplumsal sistem içinde diğer yandan merkezi iktidarın korku, şiddet ve katliam dalgası içinde mahsur durumdadır.
Bu tablo içinde, kitlelerin kendilerine çağrı yapan politik güçlere birtakım önyargılar, çekinceler ve soru işaretleriyle yaklaşmaları son derece doğaldır.
Kitlelerin, devrimci ve komünist güçlere duyduğu “güven” başlığında tartışmayı, politik güçlerin hareket tarzı ve yaklaşımlarında aramak doğru olacaktır. Kitlelerin devrimci ve komünist güçlere duyduğu “güven”, sınıf mücadelesinin genel gidişatından doğrudan etkilenir.
Sınıf mücadelesinin, kitle hareketinin geliştiği bunun içinde devrimci-komünist güçlerin de aktif ve etkili olarak kendini var ettiği süreçlerde, kitlelerin politik öznelere duyduğu “güven”in daha gelişkin olduğu bir gerçektir.
Bilimsel açıdan, kitlelerin devrimdeki rolüne ilişkin analiz ve ideolojik bakışına rağmen devrimci ve ilerici güçlerde, bu örgütlerin kadrolarında da yığınların değiştirici ve dönüştürücü gücüne duyulan “güven” de bir başka açıdan kitle hareketinin andaki durumundan etkilenir.
Örneğin, Taksim Gezi Parkında birkaç ağacın kesilmek istenmesine karşı patlak veren Gezi İsyanı’nın açığa çıkardığı sürecin ve yarattığı etkinin; devrimci ve komünist saflardaki kadroların, kitlelerin yaratıcı ve yıkıcı gücüne olan güvenini tazelediğine şüphe yok.
Özetle; güven olgusunun gerek kitleler cephesinden gerekse de politik güçler açısından sınıf mücadelesinin günceldeki koordinatlarından doğrudan etkilendiğini söylemek gerekir. Kuşkusuz bu denklemde, “güven” yaratma sorumluluğu açık ki, iktidarı ele geçirme ve politik öncü olma iddiasındaki devrimci ve komünistlerin omuzlarındadır.
Zira onlar sisteminin mevcut işleyişinin hangi temeller üzerinden şekillendiği ve bugün yaşadığımız korkunç yoksulluk, sefalet ve zulmün gerçek nedenini ve kurtuluşun nasıl olabileceğini bilimsel olarak analiz edebilme iddiasında olanlardır.
Bu hedefe kitlelerin üzerindeki ideolojik politik ve kültürel hegemonya kırılmadan ve devrimci temelde bir odak inşa edilmeden varılamayacağına ise şüphe yoktur.
Öyleyse kitleleri ikna etmenin, kazanmanın ve örgütleyerek savaştırmanın yolu bu temelde bir güvenin inşa edilmesinden geçer. Bu da ancak sınıf mücadelesinin zor, çetin ve aynı zamanda uzun soluklu mücadelesi içinde savaş ve direniş temelinde gerçekleşebilecektir.
Kendine Güven, İnisiyatif Al, Harekete Geç!
Bu kabul bizi, devrimci ve komünist gücün, onun kadro ve militanlarının güven olgusunu nasıl tartıştığı, ele aldığı sorununa getirir. Kendimize ne kadar güveniyoruz? Aynı komite ve organda faaliyet yürüttüğümüz yoldaşlarımız ya da bir bütün olarak kolektife ne kadar güveniyoruz? Aynı soruları şöyle de sormak mümkün; güven kazanmak için ne yapıyoruz? Kolektifin güven inşa etmesi için neler yapıyoruz?
Görüldüğü üzere “güven” olgusu, devrimci birey ile kolektif ilişkisi bağlamında tıpkı kitlelerle politik özneler arasındaki etkileşime benzer şekilde bir içerik taşır. “Güven” nasıl kitleler nezdinde, kolektifin inşa etmesi gereken bir muhtevaya sahipse aynı zamanda devrimci örgütün kadro ve üyeleri açısından benzer bir muhtevaya sahiptir. Her devrimci militanın işe kendisinden başlamasıyla yaşanacak bir değişim ve bunun beraberinde inşa edilecek bir güven olgusu söz konusudur.
Güven olgusu, yüzlerce işçinin her bir ipliği tek tek dokuyarak ördüğü büyük bir halata benzer. Halatın yeterince sağlam olmadığına dair söylenecek her söz, oradaki her bir yapıcıya daha fazla ve özenli çalışma sorumluluğu yükler. Komünist Partisi açısından tablo bundan farklı değildir.
Komünist Partisinin, kitleler nezdinde ciddi bir “güven” inşa etmesi; onu oluşturan, her bir komite ve organın bunun içinde yer alan her bir militanın ve faaliyetçinin, güveni zedelediği düşünülen her bir kıymık tanesine büyük bir cüretle açtığı savaşla, buna eşlik eden özverili ve istikrarlı bir çaba ile mümkün olabilir.
Aynı komite ve organda yer alan militanlar arasındaki güvenin, aynı yerde olmakla bir anda ortaya çıkacağını düşünmek yanlıştır. Aynı komitede veyahut aynı alandaki yoldaşlar arasındaki güven ilişkisi kuşku yok ki mücadelenin engebeli sürecinde yani pratik içinde inşa edilecektir. “Güven” ve “Güvensizlik” fikri, algısı veya gözlemine dair her söz, ilkin kendi organ ve komitesinde dile getirilmek üzere devrimci militana bir sorumluluk yükler. Kuşkusuz bu temelde ideolojik-politik bir sorgulamaya, militan açısından söz ile pratik arsındaki bir uyum eşlik etmelidir.
Devrimi militan, “güven”i karşısındakinden talep ederken aynı zamanda kendisinin de benzer bir görevle hareket etmesi gerektiğini unutmamalıdır. Aksi bir durum eksiklikleri tespit eden, karşıdan güven veren bir pratik bekleyen ancak kendisini bunun dışında tartışan bir yaklaşıma tekabül edecektir.
Bugün açısından belki de öne çıkan yan, yaşamında devrimci değişim ve disiplin, ideolojik temelde bir sorgulamaya girilir girilmez, kısa sürede yoldaşlar ve kitleler üzerinde bir “güven”in inşa edileceğini bekleme halidir. Kısa zamanda hedefe ulaşma arzusu yaşamın genel akışına da aykırıdır. Zira biliyoruz ki Başkan Mao, nehrin bir gecede donmadığını bir gecede de erimeyeceğini dile getirir.
Kolektif açısından bakıldığında da tablo böyledir. Pek çok nedenle birlikte nihayetinde kitlelerin zedelenen güvenin inşa edilmesi kolay olmayacaktır. Bunun için zamana ihtiyaç vardır.
Bu süre içinde de kolektifin, kendi hata ve eksiklerine karşı açık; kitlelere karşı dürüst, istikrarlı ve özverili çabasına ihtiyaç vardır.
Kendine güvenen, bunu yaşamında örgütleyen devrimcilerden müteşekkil komiteler ve bu komitelerin organik birleşimiyle ortaya çıkan bir örgüttür ki, kitlelerle sağlam ve güçler bağlar kurarak onları demokratik halk devrimine seferber edebilir.
Kitlelerin kolektife güvenmesinin yolu, militanların ona güvenmesinden bunun için de kendisine duyduğu güveni büyütmesinden; bu temelde inisiyatifini geliştirerek güçlü adımlarla harekete geçmesinden geçecektir!
Son Haberler
Sayfalar
9 Mayıs1945 Zafer Günü kutlu olsun
II.Dünya savaşı,insanoğlu'nun tanık olduğu,dünya tarihinin en korkunç savaşlarından biridir.Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği,çok ağır yıkımların olduğu,Yahudi soykırımı ile kitlesel ölümlerin yaşandığı en kanlı savaştır.100 milyondan fazla askeri personelin katıldığı,50 milyona yakın insanın hayatını kaybettiği bu savaş onarılması çok büyük yaralar açmıştır.1939-45 yılları arasında cereyan eden bu savaş,Almanya'nın Polonya'yı işgal etmesiyle başladı.8-9 Mayıs 1945 yılında Adolf Hitler'in yer altında,saklandığı sığınağında,Kızıl Ordu'nun Berlin'i ele geçirdikten sonra kafasına kurşun
Siyasi Polis, Provokatör veya ruh hastalarıyla uğraşmak zorunda kalmak! Engin Gören
Birkaç gün önce bir sitede bir “yazı” çıktı: “H.Aksu kimdir?” başlığıyla. Yazıyı yazan kadar bu tür yalan, karalama, kışkırtma-provokatörlük üzerine kurgulanan yazıları yayınlayan site de sorunlu olup ortak yön buluyor demektir. Aynı mayadan oluşu mu veya ilkesiz ve kontrolsüzlüğünden mı kaynaklanıyor bilemiyoruz. Ama bu durum ve yaklaşım içinde bulunan bir sitenin ciddiyet taşımayacağı da açıktır. Umarız yayın çizgisini gözden geçirirler diyelim ve geçelim.
AMED’İN ARMENAK BAKIRCIYAN’I, İSTANBUL’UN ORHAN BAKIR’I, DERSİM’İN ALİ AĞASI!
Seni sessizliğimi bozarak anlatmak çok istedim. Uzun zaman düşündüm. Seni anlatacağımı hala bilemiyorum. Orhan yoldaş tanışıklığımız 1974'ün ortalarına denk geldi. Aramızda örgütsel bir bağlantı yoktu. Ama bizi birbirimize çeken bir çekim merkezi vardı. Çok zaman öğrenci gençlik eylemlerinde omuzdaş olmuştuk. Seninle Tunceli'ler derneğinde bir kaç kez karşılaştık. Sonra DGD'de görüşmüştük, ismini İBO koymuştun veya yoldaşların İBO ismini sana uygun bulmuştular. Söylentiler bizim çevrede yaygın halde yayılarak ;'' Bir gurup Ermeni yoldaşın bize kayıldığı '' söyleniyordu.
1 Mayıs 2014; Son Sözü Direnenler Söyler!
2014 1 Mayıs’ı; baskı, şiddete ve tüm engellemelere karşın yine büyük bir coşku ve kararlılıkla işçi ve emekçiler tarafından kutlandı.
2014 1 Mayıs’ını diğer 1 Mayıs’lardan ayıran en önemli yan, Gezi İsyanı sonrasında yaşanan ilk 1 Mayıs olmasıydı. Haziran İsyanın da, göğü fethe çıkan yığınların, kendi yaşamına dair her yerde sesini yüksek sözle söylemesi, giderek özneleşmesi, gücünün ve kudretinin farkına varması, toplumsal mücadeleye yeni bir soluğun katılması anlamına geliyordu.
Özgürlük Yürüyüşü
Hangi halktan, dinden veya mezhepten olursak olalım hiçbirimiz bilindik hırsızlar şebekesinin çöreklendiği bu sömürü düzenini ve Tayyip diktatörlüğünü hak etmiyoruz. Bu diktatörlüğe artık bir dakika bile tahammülümüz kalmamıştır. Onlar tarafından yönetilmek ayıplı bir durumdur, bu utançtan bir an önce kurtulmak gerekiyor.
Savaş Başladığı Yerde Kazanılır
Çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı için Taksim’in tarihsel bir önemi vardır. Bu önem, sınıfın siyasal savaşımın genel olarak bu alanda verilmesinden kaynaklıdır. Bu gerçeği bilen Türk egemen sınıfları yıllarca Taksim’i 1 Mayıs’larda işçi sınıfına yasaklamıştır. Yasaklamakla kalmayıp 1 Mays 1977 yılında onlarca işçiyi katlederek burjuva sınıf tavrını net olarak ortaya koymuştur. İşçi sınıfı da aynı kararlılıkla mücadele ederek bugüne gelmiştir. Ve işçi sınıfı, Taksim’i, ölüler verek kazanmıştır. Bu nedenlede, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için direnmiş ve savaşmıştır.
TKP/ML TİKKO Militanlarından Eylem
Elimize e-posta yoluyla ulaşan bir açıklamaya göre TKP/ML TİKKO’nun kuruluşunun 42. savaş yılını selamlayan militanlar, İstanbul’da; Gazi, Sarıgazi, Yenidoğan ve Gülsuyu Mahallelerinde eylemler gerçekleştirdiler. Açıklamayı güncelliğinden ve haber değeri taşıdığı için paylaşıyoruz:
TKP/ML militanları Sarıgazi’de Kaymakamlığı yaktı
İstanbul: Bugün Taksim’e girmek isteyen kitleye yönelik saldırıyı protesto etmek için Sarıgazi’de yapılacak eylem öncesi TKP/ML militanları bir korsan gerçekleştirerek, Kaymakamlığı tamamen ateşe verdi.
Bugün Taksim’e çıkmak isteyen kitleye karşı uygulanan polis terörüne karşı Sarıgazi’de DHF, ESP, EMEP, Halkevleri ve Partizan tarafından bir protesto eylemi örgütleme kararı alındı. Eylem öncesi Demokrasi Caddesi’nde bir korsan düzenleyen silahlı TKP/ML militanları, Kaymakamlığa yönelik bir saldırı gerçekleştirdi.
Kaymakamlık tamamen yakıldı
TKP/ML MK'si:"Taksim hayal değil gerçek!"
Sokakları tutuşturmaya, barikatlar kurmaya, alanları zaptetmeye;
Taksim'i bir kez daha kazanmaya, 1 Mayıs'a!
Elinden gelen her şeyi yapmak
Egemenler her daim devletin bekaası ve güvencesi için sömürü ve baskı politikalarını gizlemeye, kendilerine yönelebilecek öfke ve tepkiyi yarattıkları hayali düşmana yöneltmeye çalışırlar. Bunun için her dönem içte ve dışta bir düşman bulmakta zorluk çekmezler. Halkın biriken öfke ve isyanı “iç ve dış düşmanlara” yöneltmeye çalışarak, kurtulduklarını zannederler.