Cumartesi Eylül 21, 2024

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

NATO, kuruluşundan sadece bir yıl kadar kısa bir süre sonra, saldırgan yüzünüdoğrudan, “Soğuk Savaş” sürecinin de ilk sıcak çatışması olan “Kore Savaşı”namüdahil olmasıyla gösterir. Ardından, bir ittifak gücü olarak özellikle de ABD’nin giriştiği Vietnam, Irak ve Afganistan gibi yerlere yönelik büyük savaş ve keza Küba, Şili, Nikaragua, Kuveyt, Bosna, Pakistan, Libya, Granada, Haiti ve Panama gibi yerlere yapılan operasyonlar şeklindeki tüm bu saldırganlıkların arkasında daima NATO desteği söz konusu olmuştur.

İnternette “NATO operasyonları” üzerine yapılacak kısa bir aramada, karşınıza şöyle bir liste çıkar:

“2011 Libya askeri müdahalesi, Afganistan Savaşı (2001-2021), Birleşik Koruyucu Harekâtı, NATO’nun Bosna-Hersek’e müdahalesi, Etkin Çaba Harekâtı, Kararlı Güç Harekâtı, Kızıldere Olayı, NATO’nun Korişa’da Arnavutları bombalaması, Okyanus Kalkanı Harekâtı, OperationEnduringFreedom- Horn of Afrika, SharpGuard Harekâtı, Trablus Muharebesi (2011), Zorunlu Hasat Harekâtı”Vb,vb.

İlginç olanı, bunların tamamına yakınının Soğuk Savaş sonrası dönemde, yani artık NATO’nun kuruluş gerekçesi olarak yukarıda ileri sürülen o karşı kampın herhangi bir saldırganlığının ve de saldırı tehdidinin söz konusu olmadığıbir süreçte yaşanmış olmasıdır. İşte bu bile, tek başına yeterlidir o kuruluş gerekçesinin nasıl koca bir yalandan ve arsızca bir manipülasyondan ibaret olduğunun anlaşılabilmesi için.

Ve fakat NATO’nun gerçek saldırgan yüzünü anlamak için, aslında hiç de dünde olanlara bakmaya gerek yok; SSCB’nin dağılması sonrası süreçte, Rusya’nın eski etki alanı yerlere leş kargaları misali nasıl bir aç gözlü saldırganlıkla üşüşerek oralarda genişleme stratejisi izlediği ve Rusya ve dolayısıyla da “baş tehdit” varsayılan Çin’i nasıl kuşatmaya çalıştığı, herkesin malumu bir durumdur. Nitekim Ukrayna’da yaşanmakta olan savaş da tamamen bu saldırganlığın bir sonucu değil midir?

Bugün Ukrayna sahasında süren savaşta sadece Ukrayna ile Rusya’nın karşı karşıya olduğunu, yani bu savaşın sadece Ukrayna ile Rusyasavaşı olduğunu kim iddia edebilir ki? Sırf, Rusya’nın Ukrayna ile savaşma gerekçesine bakıldığında bile, bu savaşın ardında ki gerçek aktörün, (esasen ABD ve İngiltere’nin kontrolü altında olan) NATO’nun olduğu rahatlıkla görülebilir.

75. kuruluş yıl dönümü Zirvesi’nde verilen mesajlara bakıldığında da NATO’nun çok provokatif bir şekilde savaş ortamını giderek daha fazla kızıştırmaya çalıştığı görülecektir. Örneğin NATO şefi Stoltenberg’in şu sözleri gibi: “Ukrayna’ya destek sadaka değildir. Bu bizim kendi güvenlik çıkarımız içindir.”

Paranoya gibi, değil mi?  Ama değil; bilinçli ve arsızca bir “oyun stratejisi” sadece! Örneğin Irak’ın işgaline gerekçe gösterilen; “Saddam’ın elinde ki kitle imha silahlarını yok etme” gerekçesi ne kadar gerçektiyse; işte burada ki “kendi güvenlik çıkarlarımız” gerekçesi de o kadar gerçek bir gerekçedir.

Yani aynı zamanda bununla denilmek isteniyor ki ola ki Ukrayna savaştan vazgeçip, Rusya ile barış isterse; NATO buna engel olacak ve savaşı “kendilerinin güvenliği için” sürdürmesi için Ukrayna’yı savaşta tutmaya zorlayacaktır. Nitekim İstanbul’da yapılan barış görüşmelerinde varılmak üzere olunan anlaşmayı İngiltere’nin müdahalesi engellememiş miydi?

Özetle, bunun tek bir anlamı var: NATO, savaşın son bulmasını istemiyor; tam aksine daha da tırmanmasını ve zamana yayılarak sürmesini istiyor: “Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore’nin artan ittifakına karşı koymak için” hem o ittifakı bu savaşla oyalamak ve yıpratmak gerektiğinin hesabı yapılıyor ve hem de kendi savaş hazırlıklarını tamamlayabilmek için zamana gereksinimleri var.

Yada: “ABD lideri, Rusya’nın savunma üretimi konusunda savaşa hazır bir durumda olduğunu ve ‘Çin, Kuzey Kore ve İran’ın yardımıyla’ silah, mühimmat ve araç üretimlerini ‘önemli ölçüdearttırdıklarını’ söyledi ve ‘İttifakın geride kalmasına izin veremeyiz’ mesajı verdi.” yorumunda olduğu gibi çeşitli gerekçelerle savaşı tırmandırmanın kılıfları oluşturuluyor ve kamuoyu, saldırgan tarafın karşı taraf olduğunave kendilerinin ise bunu engellemeye çalıştığına ikna edilmeye çalışılıyor. Yani aleni ve aynı zamanda da pespaye bir tiyatro oyunu sergileniyor.

Gerek bölgesel bir büyük savaşın ve gerekse bütünlüklü bir dünya savaşının karabulutları her geçen gün, bir önceki güne oranla, maalesef ki daha bir hızla toplaşmakta olduğu bir süreç yaşanıyor. Dünya barışı savunucuları veya emperyalist savaş karşıtları olarak; ısrarlı, kararlı ve de büyük öfke yüklü kitlesel karşı koyuşlar ile bu gidişatın önüne set oluşturulamazsa; korkunun ecele faydasının olmadığı bir kaçınılmazlıkla, doğanın ve insanlığın felaketi olacak bir süreç, kaçınılmaz olarak yaşanacak gibi görünüyor.

Teşhir ve tecrit kampanyalarında hedef tahtasına elbette ki öncelikli olarak savaşın baş kışkırtıcısı konumunda olan ve bu anlamıyla da dünya barışı ve halklarının baş düşmanı olarak NATO, ABD ve İngiltere emperyalist savaş odaklarının oturtulması gerekiyor.

Özgün sürecin şiarları son derece açık ve net olarak şunlar olabilir:

-Dünya halkları savaş istemiyor!

-Emperyalist savaşlara hayır!

-Her türlü işgal, ilhak ve halkları yerinden edici saldırganlıklar son bulsun!

-Rusya Ukrayna’dan, ABD Ortadoğu’dan, Fransa tüm sömürgelerinden, Çin Tayvan’ı anavatana katma ve Uygurları asimile etme sevdasından, İsrail Filistin’den ve Türkiye Kürdistan’dan kayıtsız koşulsuz derhal geri çekilsin!

-Başta nükleer silahlar olmak üzere, her türlü kitle ve doğa imha silahları üretimine derhal son verilsin, var olanlar imha edilsin!

-Saldırgan ve provokatif bir savaş aygıtı olan NATO başta olmak üzere, tüm diğer savaş ittifak odakları derhal dağıtılsın!

2024

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Halil Gündoğan

Madımak'tan Mercana,Koray'dan Dursun'a-33ler'den 17 'lere

Biri henüz 11 yaşında, Pir Sultan Abdal’ın elinde dünyanın en güçlü direnç, bilinç ve isyan silahına dönüşmüş Bağlamasına, Semaha ve Türkülere sevdalı, 2 Temmuz 1993’te Madımaktaki 33'lerin en küçüğü Koray Kaya…

Diğeri yüzyıllardır özgürlük meşalelerinin yandığı, sefer edilip zafer elde edilemeyen Jar-u Diyar'a, Kaypakkaya’nın destanlaştığı Munzurlara, Zel Dağına, özgürlüğün diyarına giden, 17 Haziran 2005 Mercan Dağlarında kimyasal silahlarla katledilen 17'lerin en küçüğü Dursun Turgut..

mavrithalassa.com adlı sitenin Zinoyev-Topal Osman ''mektupları''na cevabımız

Doğruya Bakarken Eğriyi Görmek Ya Da Eğriye Bakarken Doğruyu Görmek

''Muhalefetin ( Zinovyev, Radek, Trocki ) en büyük hatası, Türkiye ve Çin arasındaki bütün bu farkları göremeyişinde, Kemalist devrimi toprak devrimi ile karıştırmasında ve hepsini ayırmadan bir sepete atmasındadır.'' Stalin

İlk önce şunu aklınızda iyi tutun;
RUSYA'DA İÇ SAVAŞ
7 Kas 1917 – 25 Eki 1922

Bir direniş destanı: Cezayirli Cemile

Cezayir, Kuzey Afrika coğrafyasında emperyalizme karşı belki de en çetin direniş dönemlerini yaşayan ülkelerin başında gelir. Anti-emperyalist direniş geleneğinin yanı sıra Marksist düşüncenin de Kuzey Afrika’ya yayılmasında önemli yerde duran Cezayir, emperyalizme karşı direniş geleneğinin Ortadoğu’da aldığı dini biçimler açısından kendisini ortaya koymuştur. Cihad algısı ile donatılmış bu anti-emperyalist direniş inancını ve ideolojisini büyük oranda İslamiyet’ten alıyordu.

Sedat Peker ve Cavit Özkaya: Yakın tarihin bir resmi: Hakkı Özdal

Malum işlerle iştigal eden Sedat Peker isimli şahıs, bayramın birinci günü İstanbul Karacaahmet Mezarlığı’nda eski arkadaşlarının mezarlarını ziyaret ettikten sonra, kendi tabiriyle ‘tam mezarlıktan çıkacak iken’, mezar taşında ‘Öldüler ama yenilmediler’ yazan bir devrimcinin kabri önünde de duruyor ve dua ediyor. Sonra bu sansasyonel anı, fotoğraflar ve bir notla kendi internet sitesinden duyuruyor.

Topal Osman seven Yeşil de sever: Ali Duran Topuz

Topal Osman da seferberliğe çağrıldı. Seçim kampanyasına. Önce iktidar partisinden Nurettin Canikli, CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu’nu eleştirmek için andı bu milli servet değerinde olduğu anlaşılan ismi. Hiç altta kalır mı İmamoğlu, Topal Osman’a bağlılığını ilan ediverdi.

Tarihi bir figür bu Topal Osman, anlaşılan. Kapışılamayan bir figür.

Topal Osman üç halkın düşmanıdır,,,

Ekrem İmamoğlu'nun Giresun konuşmasında, “Topal Osman'ın Kurtuluş Savaşında Pontuslulara ve bu bölgeyi Pontuslulaştırmak isteyenlere karşı verdiği mücadelenin bir benzerini şu anda biz torunları veriyoruz" söylemi, Topal Osman'ın kimliğiyle ilgili gerçeklerin açıklanması, Ermeni, Pontus ve Koçgiri'de katledilenlerin torunlarını incitmiştir. Bu bağlamda Topal ile ilgili gerceklerin kamuoyu ve biz Koçgirililer açısından detaylica bilinmesi kaçınılmaz olmuştur.

Kimdir bu Topal Osman?

Topal'ın Ermeni, Rum Pontus jenosidiyle Koçgiri katliamındaki rolü nedir?

Mayıs kızıllığında ‘71 kopuşu ve KAYPAKKAYA[*]

“Şelaleye Düşmüştür Zeytinin dalı;Celaliyim Celalisin Celali.”[1]

Mayıs ayı, devrimci hareket tarihimizin kızıl şafağıdır. Ona dair ne söylesek, daima eksik kalacaktır.

Kolay mı? Radikal bir kopuştan söz ediyoruz.

Sömürü sistemine karşı verilen mücadeleyi siyasal iktidarın fethedilmesine bağlayan tarihsel cürettir ifade ettiğimiz.

Birleşik mücadeleyi büyütelim; gerici-faşist partiler çözüm olamazlar!

Türkiye ve T. Kürdistanı coğrafyasının seçimlerle imtihanı bir türlü bitmek bilmiyor. Öncesinde “sopalı seçimler”de olmak üzere bu toprakların seçimle imtihanı Cumhuriyetin kuruluşu ile başlamış, ardından çok partili sistemle devam etmiş ve nihayetinde 2002 yılından bu yana biteviye emekçi kitlelerin önüne sandık konulmuş ve demokrasinin vuku bulması adına sandıktan çıkacak sonuçlara bel bağlanmıştır.

Koşulları ve anı değerlendirmek olarak politika üretimi…

Politikanın ne olduğu üzerinde netleşmek, komünistler açısından kendini pratik mücadelede var etmenin en önemli unsuru olan politik tavır konusunda kuşkusuz ön açıcı olacaktır.

İki Yanlış Bir Doğru Etmez; Gezi’nin Direniş Ruhu Yaşıyor!

23 Haziran’da yapılacak İstanbul Büyükşehir Belediye seçimleri, iktidarın yakın dönemdeki en önemli önceliği haline gelmiş durumda.

İstanbul’un gerek nüfus ve stratejik konumu gerekse de Türkiye ekonomisindeki yeri açısından bu durum anlaşılır. 31 Mart seçimlerini ‘Başkanlık Sistemi’nin bir oylamasına dönüştüren AKP/Saray böylece bu durağı kaçınılmaz hale getirdi. Zira, 31 Mart seçimlerini yerel bir seçimden genel seçim niteliğine taşıyan doğrudan R.T. Erdoğan/Saray iktidarı oldu.

Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ürünü: Kaypakkaya

Bir kırması ve yoldaşları ile Kaypakkaya, 46 yıl evvel faşist TC devleti tarafından pusuya düşürülerek, günlerce işkence edilerek katledildiğinde bizlere gözbebeğimiz gibi sakınmamız gereken çok değerli “silahlar” bırakmıştı. Bu “silahlar”, bu ülkede devrimi nasıl ve ne ile gerçekleştirileceğimizi açıkça önümüze koyuyordu. Aradan geçen 46 yıl boyunca onun bizlere devrettiği bu mirası, yüzlerce yoldaşımızı ölümsüzlüğe uğurlamak zorunda kalsak da asla terk etmedik.

Sayfalar