Salı Aralık 31, 2024

Nerede Mücadele Varsa Kaypakkaya Oradadır!

 

Bugün coğrafyamızda devrim ve demokrasiye dair bir söz söylemenin Ortadoğu topraklarının bütününden bağımsız olmadığını vurgulamak gerekiyor. Bu topraklar propaganda edildiğinin aksine Ortadoğu’ya aittir. Diğer bir ifadeyle Türkiye toplumu, bütün başlıca çelişmeleriyle bir Ortadoğu toplumudur. Kemalist faşizmin “Batılılaşma” hedefiyle yarattığı sanal gerçeklik beraberinde kendisine ilericiyim diyenlerde bile topluma yabancı bir şekilleniş yaratmış durumdadır.

Bu şekilleniş köksüzdür, tarihi kendinden başlatır ve “efendiler biz bize benzeriz”de somutlanan -suigenesis (kendine özgü)- bir durum olduğunu ileriye sürer.

Bu ise Türkiye toplumunda ve bu toplumun “aydın”larında, kendi “doğu”sunda olan toplumlardan (Ortadoğu halklarından) daha “ileri”de olduğu yanılsamalı bakış açısının ortaya çıkmasına yol açar. Bu “üstün”lük düşüncesi beraberinde kendisi dışındakilerin ilerici, devrimci bir “şey” yapamayacağı ön kabulüne varır. Yani Ortadoğu halkları ilerici hamleler yapamazlar! Devrim onların ne haddine!

Bu bakış açısı, bu topraklarda TC devletinin hem kendi hem de DAİŞ ve artıkları aracılığıyla yürüttüğü savaş politikalarına karşın Kürt halkının kazanımlarının da dar bir bakış açısıyla değerlendirilmesine neden olur. Oysa yaşanan süreç, TC devletinin izlediği işgal ve ilhak saldırıları, bunun karşılığında başta Kürt halkı olmak üzere bölge halklarının direnişi böylesi dar bir bakış açısıyla değerlendirilebilecek bir durum değildir.

Yaşanan süreci, TC devletinin saldırganlığını ve bölge halklarının direnişini hem tarihsel hem de güncel bir bütünlük içinde okuyabilmek için bu noktalara dokunmak gerekir. Bu başlıklara değinirken sübjektivizmden uzak durmak, dogmalara düşmemek bir hayli zordur. Çünkü “baktığımız yerden okumak” ve “dar kalıplarımızı bir bariyer ve savunma aracı haline getirmek”, genetik bir “hastalık” gibidir.

Örneğin Rojava’da yaşanan ulusal demokratik devrim sürecini, “devrim” olarak tanımlamaktan uzak durmak, dahası bu süreci “emperyalizmle işbirliği” olarak görüp küçümsemek ve uzak durmak bu bakış açısının ürünüdür. Bunun en başta gelen nedeni yukarıda işaret ettiğimiz üzere ezen ulus milliyetçiliğinden kopamayan sosyal şoven bakış açısıdır.

 Devrimci Dayanışma ve Mayıs

Mayıs’ın bu topraklarda ölümsüzleşenlerle kazandığı anlama ve 71 devrimci çıkışına değinmek için 1960’lardan 68 kuşağına kadar dünyada dalgalanan isyan ve direniş gerçekliğini görmek gerekiyor. Paris’ten Rojava’ya bir akışın olduğunu göz ardı etmemek ve -süreçlerdeki hata ve eksikliklerimizle beraber- bütünlüklü bir yaklaşım sergilemek gerekiyor. Çünkü gün, tarihin birikiminden şekilleniyor.

Kaypakkaya yoldaşı dönemdaşlarından ayıran en önemli özelliği tarihi kendisine rehber edinmesidir. Kürtleri, Ermenileri, ezilen kimlik ve inançları, Kemalizm’i berrak bir şekilde değerlendirmesinin ve devrimin yolunu-yöntemini belirlemesinin temel etkeni; tarihin arka planına olan hakimiyetidir. Bu nedenledir ki 71 çıkışında diğer devrimci önderlerin kaçırdığı ve göremediği noktaları açıkça ortaya koymaktadır.

31 Mayıs 1971’de katledilen Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alpaslan Özdoğan; 6 Mayıs 1972’de idam edilen 71 devrimci çıkışı önderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan; 18 Mayıs 1973’te Amed zindanlarında işkencelerle katledilen TKP-ML’nin kurucusu ve 71 çıkışının güncel aynası İbrahim Kaypakkaya; 1977’nin 18 Mayıs’ında katledilen PKK kurucu kadrolarından Haki Karer; tarihe “Dörtler” olarak geçen ve 1982’de Amed zindanlarında yaşanan işkenceye karşı bedenlerini ateşe veren Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Mahmut Zengin ve Eşref Anyık; 9 Mayıs 2017’de bu tarihsel mirası yüklenerek yolunu berraklaştıran Ulaş Bayraktaroğlu…

Onlar Mayıs’ın birer simgeleridirler. Mayıs şahadetlerinde hesap sorma bilinciyle şekillenen dayanışma pratikleri, bugün Ortadoğu topraklarında her alanda devrimin ve demokrasi mücadelesinin dayanışmanın ötesinde bir pratiksel anlam kazandığını vurgulamaktadır.

Burada yaratılan her değer, tarihin farklı dönemlerinin özgünlüklerini ortaya koymanın yanında bir bütünselliği de vurgulamaktadır.

Kaypakkaya; Kürt, Ermeni, Rum… Öteki Olabilmenin Adıdır!

71 kopuşunun özgünlüğü; elbette bütünlüklü bir devrim programı olarak Kaypakkaya’nın pratiğinde var olmuştur. Ama asıl soru, Kaypakkaya’nın bu özgünlüğünün ne kadarının Kaypakkaya’ya atfedildiği ya da daha önemlisi biz ardılları da dahil; Kaypakkaya’nın özgünlüğünün pratiksel anlamda ne kadar var edilebildiğidir.

Yıllardır her dönemde tartıştığımız, belki son on yıldır Türkiye devrimci hareketinin bir bölümünün pratiğinde somutluk kazanan ve turnusol kâğıdı görevi gören Kürt ulusal sorunu mesela. Açıkça ifade edebiliriz ki; Kaypakkaya, tarihin arka yüzünü gören ve güncelleyen bir metottur.

Bu nedenle o, başlıca çelişkiler olarak ifade ettiğimiz bir dizi toplumsal sorununun arka perdesini görmenin ötesinde sistematik bir biçimde ortaya koymuştur. Ve bu bilinç netliği Kaypakkaya’yı bir yanıyla Kürt yapan olgudur.

Yukarıda da belirttiğimiz ifadelerden yola çıkarak denilebilir ki, süreçleri bir bütün okumak ve yönelim belirlemek Kaypakkaya’yı Kaypakkaya yapan temel taştır. Bu nedenle, devrimi ülke sınırlarına hapsetmek, tarihsel noktaları sadece bir değer biçimiyle ele almak, Paris’ten Rojava’ya diyalektik bir bağ kurmamak …  Kaypakkaya’yı anlamamakla eşdeğerdir.

Özcesi nerede bir direniş, nerede bir mücadele varsa Kaypakkaya oradadır. Orada olmak zorundadır. Bu çizginin en somut ifadesi Nubar Ozanyan’dır. Ozanyan, Türkiye’de, Paris’te, Filistin’de, Karabağ’da ve Rojava’dadır.

Nerede baskı ve zulüm varsa orada, devrimci direniş saflarındadır. Filistin’de Arap, Karabağ’da Ermeni, Rojava’da Kürt’tür! Kaypakkaya’nın ve mayıs şehitlerinin mirası Nubar Ozanyan’ın pratiğinde yaşatılmıştır/yaşatılmaktadır.

4374

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar