Perşembe Kasım 28, 2024

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Birkaç gündür ölümün ve acının, çaresizlik ve kaderin dışında konuşulan bir şey yok gibi. Hiçbir şey beton ölümün önünde duramadı. Ne birikmiş servetler ne gerçekleştirilmek istenen sömürü projeleri, imha ve yok etme planları, düşünülüp öngörülen seçim çalışmaları… Hiçbiri. Bir anda her şey sarsıldı, yıkıldı ve sustu.

Sömürü düzeninin yıkılan evlerden daha çürük ve temelsiz olduğu bir kez daha görüldü. Bir kez daha “Cumhuri Turki” denilen devletin; işçilerin, emekçilerin, kadınların, Kürtler’in, Aleviler’in, yoksulların özgürce ve insanca yaşamasını esas almadığı görüldü.

Bazı deprem bilimciler günler,aylar öncesinden “Maraş ve çevresinde deprem beklentisi” yönünde ciddi uyarılarda bulundu. AKP-MHP iktidarı, bilim insanlarının uyarılarına kulak asmadan rant ve yağma peşinde koşmaya devam etti. “Büyük felaket” herkesin gözü önünde, kulakları sağır edercesine geldi ve her şeyi yıkıp ve susturdu.

“Yardım edin” çığlıkları, “kurtarın” feryatları, beton yığınları altında susmadan yankılandı. Onlara uzanan el yine yoksul emekçi eller oldu.

Enkaz altlarında kalanlar ne kompradorların aileleri ne generallerin kendileri ne de hırsız bürokratların çocuklarıydı. Beton altında kalanlar yoksul, mazlum emekçi halkımızın kendisiydi. Kürt halkını imha ve yok etmekten başka bir şey düşünmeyen, yok edici ve kıyıcı silahlar yapmakla ve kullanmakla övünen Türk devleti, deprem karşısında kılını bile kıpırdatmadı.

Devlet denilen yıkım makinasının, tüm kurumları ve tekniği savaş ve yıkım üzerine şekillenmiştir. Halkı beton altında yoksul kaderine terk etmek faşist devletin var oluş kodunda saklıdır.

Sarsılan ve yıkılan sadece evler değildi. Sermayenin egemenliğine dayalı kompradorların temelleriydi aynı zamanda. Çöken, AKP-MHP faşist iktidarının seçim hesapları ve yatırımları, vaatleri ve yalana dayalı nutuklarıydı. Devletin yeni bir yüzyıl cumhuriyet planlarıydı. Devlet, beton altında kalarak moloz yığınına dönüştü.

Yoksul halkımızın sadece canı enkaz altında kalmadı. Devlete olan güveni, hükümetten beklentileri, hayalleri de enkaz altında kaldı.

Birçok deprem yaşandı. Ancak hiçbiri bu kadar yaygın ve geniş bir alanda etkili olmadı. Bu kadar yıkıcı ve sarsıcı değildi. Yer üstünde yükselen “Sesimi duyan var mı?” çağrıları yeraltında zorlukla duyulan yaşam sesine ulaşamadı. Elleri ve tırnaklarıyla halkımız enkaz altında kalanlara ulaşmak istedi. Nasırlı eller ve yoksul yürekler, betonlar karşısında direnmeye çalıştı. Şans eseri yıkımda ölmeyenler beton bloklar altında donarak öldü.

Türk devleti ve onun iş başındaki faşist hükümetinin, Altılı Masa etrafında toplanan sözde muhalefet partilerinin hiçbirinin umurunda değildi halkın feryadı ve dinmeyen acı dolu çığlıkları…

Rant, yağma ve daha fazla oy peşinde koşan, çökme ve yıkım üzerinde zenginleşen kompradorlar, depremle birlikte bu kez daha ağır ve acımasız bir şekilde halkın üzerine çöktü.

Yer altını ve yer üstünü halklar mezarlığına çeviren Türk devletinin var oluş temelleri yıkma, çökme, savaş ve işgal üzerine kuruludur. Kurtarma üzerine kurulu bir aklı yoktur. Devlet denilen imha ve yok edici makinadan ne insanlık ne yardım, ne umut ne de çare beklemek gerekir. Bir kez daha yaşandı ve görüldü ki; halkın acısı gibi mücadele ve dayanışması da ortaktır.

Ölüm altında üşüyen çocuklara ilk ulaşmak isteyen yine halkımız oldu. İlk el uzatanlar devrimciler, yurtseverler, yüreği ve vicdanı canlı olan özgürlük savunucuları oldu.

Ne devlet ne Ankara sarıyor halkın acısını. Bunu bilerek ve anlayarak sarılalım yardıma, dayanışmaya ve birlikte mücadele etmeye…

5164

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

 

HAVUÇ AYDINLAR (MAYALARIN ANISINA)

 

Burjuvazi, kendi sistemini “ilerici” ve insanlığın sahip olabileceği “en iyi toplumsal sistem” olarak tanıtmaya devam ediyor ve bu sistemi savunanları, bu sistemin sürdürülmesinin teorisini yapanları da toplumun karşısına “aydın” olarak çıkarıyor. Elindeki devletin baskı gücünü ve üretim araçlarına sahip olmanın getirdiği tüm avantajları kullanarak;  burjuva ideolojik manipüle araçlarını her saniye, her saat topluma empoze ediyor.

“KORKU KITASI” AVRUPA'DA IRKÇILIĞIN FELSEFESI

 

KÜÇÜK BURJUVAZININ SEFIL HALLERI

 

KAYPAKKAYACILAR HAIN BERKTAY'I IYI TANIR

 

Sayfalar