Pazar Ocak 5, 2025

Örgütlemek ve hazırlanmak!

Dünyada ve ülkemizdeki toplumsal-siyasal gelişmelere baktığımızda sömürü ve yağma derinleşip yoğunlaşırken baskı ve zulmün pervasızlığından ve hızından bir şey kaybetmeden her geçen gün etkisini artırıp devam ettiğini görüyoruz. Emperyalizm tarihinin en ciddi bunalımını yaşamaya devam ediyor. Çılgınca kasıp kavurduğu dünyamız, bütün canlı varlıkları ile sömürülmekte, yağmalanmakta, tüketilip kıyamete sürüklenmektedir. Bir avuç efendi, uşak ve cellatlar dışında kalan milyonlarca insan için dünyanın sadece yerüstü değil yeraltı da bir cehenneme dönüşmüştür. Durum her geçen gün kötüye giderken keskinleşen ve derinleşen çelişkilerin, bir dizi ülke ve bölgede dipten gelen bir dalga olmaktan çıkıp yüzeye vurduğu bir gerçeklik içindeyiz. 

Emperyalist-kapitalist sistemin sonlandıramadan yaşadığı krizlerin ağır sonuçlarını emekçiler yokluk-yoksulluk-işsizlik, ağır baskı ve zulüm koşulları altında yaşamaktadır. Emekçilerin var olan gerçekliğe öfke ve mücadelesi her geçen gün ivmesi artarak yükselmektedir. Dünyaya egemen olan emperyalist-kapitalist sistemin parçası olarak işleyen Türkiye dişlisine, başta ABD olmak üzere bütünüyle emperyalist devletlerin çıkarları ve ihtiyaçlarına göre yön verilmektedir. Geçmişin “usta” bir devamcısı olan AKP hükümeti uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalar nedeniyle halk kitlelerinin yaşam seviyesi hızlı bir gerileme içine girmiş, açlık ve yoksulluk sınırı altındaki nüfusta büyük bir artış olmuştur. Tarım ve hayvancılık dahil olmak üzere yaşamın her alanında yıkım ve işsizlik toplumsal dokuda büyük bozulmalara yol açmıştır. Ağır ekonomik sorunlar gelir dağılımında uçurumu büyütmüştür. Ahlaki ve kültürel yozlaşma bozulma ve çürümenin açık resimleri olmuştur. 

Faşist Türk devleti ağır sömürü ve yıkım politikasını sürdürebilmek için bir dizi temel yasada yaptığı değişiklik ve düzenlemelerle birlikte yasama-yürütme-yargı kurumlarını dokunulmaz, ayrıcalıklı hale getirmiş, medyayı ise toplumsal gerçekleri gizleyen-çarpıtan-AKP nin bir yalan makinesi durumuna sokmuştur. Hak ve özgürlükler alanına ait ne kadar kırıntı varsa budanıp yok edilmesi gereken görevler arasına dahil etmiştir. Hiçbir söylem ve örtü AKP hükümetinin işçi-emekçi düşmanı, Kürt-Alevi-kadın ve çocuk düşmanı yüzünü gizleyemiyor ve örtemiyor. Hiçbir oyalama ve aldatmaya dayalı “açılım politikası” ezilenlere demokrasinin yolunu genişletmiyor.

AKP hükümeti daha fazla baskı, daha fazla katliam politikasına hız vermektedir. Faşist saldırganlığıyla ilerici, yurtsever, demokrat, devrimci kesimleri hedeflemekten vazgeçmiyor.  Ülkemizde bir avuç efendi, uşak ve asalak dışında kalan yüz milyonlarca insan  “cehennem” koşullarında yaşamaktadır. Bu durumun her geçen gün daha kötüye gittiği, keskinleşen ve derinleşen çelişkilerin, ezilenler arasında kaynaşmayı, ortak mücadele etme ihtiyacını ve pratiğini artırdığını söyleyebiliriz. Soma katliamıyla birlikte ülkenin her tarafından ve her kesiminden ortaya konan tepki ve öfkeler Kürt ve Türk halkının daha fazla yakınlaşmasını beraberinde getirme zeminini olgunlaştırmıştır. Roboskili anaların, Soma’da yaşamını kaybedenlerin mezarlarını ziyaret etmeleri, protesto gösterileri yapmaları Kürt ve Türk milliyetinden emekçi halkın dayanışmaları açısından oldukça anlamlı bir mesaj olmuştur. Bir kez daha görülmüş ve anlaşılmıştır ki çeşitli milliyetlerden emekçi halkın birbiriyle sorunları dertleri alıp veremeyecekleri hiçbir şeyleri yoktur. Sömürü ve baskıdan dolayı aynı sorunları, dertleri, acıları yaşayanların bir araya gelip birlikte ortak mücadele etmekten başka bir tercihleri olamaz. Sömürünün yoğunluğu zulmün derinliği iki halkın kaderini ve ortak mücadelesini ve kurtuluşunu daha fazla ortaklaştırıp, aynılaştırmaktadır.  

Sömürü ve zulüm her geçen gün daha yıkıcı ve imha edici bir tarzda sürmektedir. Kötülüklerle dolu kölece yaşam devam ettikçe kitlelerin öfke ve tepkisi artarak çoğalacaktır. Hak ve adalet arayan, insanca yaşam talep eden herkes devletin saldırı hedefi durumundadır. Halka ve gerçekliğe ait olanlara tahammülü olmayan, insana ait her kıpırdanış ve hareketi kurşun ve zorbalıkla susturmak, bastırıp sindirmek isteyen faşist AKP hükümeti azgınca saldırganlığa devam edecektir. Önümüzdeki süreçte kitlelerin öfke ve tepkileri daha fazla büyüyüp-artacak, daha fazla kitle sokağa dökülecektir. Sürecin gelişimi bunu gösteriyor. Kitlelerin sokağa taşan ve taşacak olan öfke ve tepkilerini örgütleyip, politik iktidar hedefine yönlendirmek gibi ciddi kapsamlı ağır görevler proleter devrimcileri beklemektedir. İşçiler-emekçiler için bilinçsizlik ve örgütsüzlük hali en kötü haldir. Sınıf bilincine ve örgütlülüğe dönüşmeyen her öfke ve tepki dağılıp sonlanmaya ve yok olmaya mahkumdur. Mevcut gerçeklik karşısında proleter devrimcilerin işçi ve emekçilerle birlikte yapacağı çok şey vardır. En temel vazgeçilmez görevlerin başında örgütlenmek ve devrimci bir önderlik yaratmak gelmektedir.

Önderlik ve örgüt sorunu bütün aciliyetiyle kendini dayatmaktadır. Bu görevin nitelikli bir biçim alabilmesinin ön şartı ideolojidir. Kurtuluş yoluna ışık tutan dünya görüşüdür. Buna güçlü ve sağlam bir şekilde sahip olunmadan yol göstericiliğiyle her gelişme ve sorun aydınlatılmadan örgütlenme ve önderlik sorunu çözülemez. İkinci bir şart ise sokağa dökülen her öfke ve tepkiyi politik iktidar mücadelesine çevirmektir. Göreve nereden başlamak gerekir diye sorulduğunda en fazla sömürülen, ezilen, en fazla haksızlığa ve baskıya uğrayanlardan başlamak. Sokakta, meydanlarda, direnişte olanlardan işe başlamak gerekir. İşçilerin-emekçilerin-işsizlerin-Kürtlerin-Alevilerin-kadınların-gençlerin yanında, onlarla beraber mücadeleyi ve devrimci bilinci örgütlemektir görev.   

“Partilerimiz ülkelerin büyük çoğunluğunda henüz gerçekten komünist partisi değiller, gerçekten devrimci ve tek devrimci sınıfın, eksiksiz bütün parti üyeleriyle kitlelerin mücadelesine, hareketine, günlük yaşamına katılan gerçek öncüsü değiller. Fakat bu eksikliğimizin farkındayız, bu eksikliği III. Kongre’nin parti çalışması üzerine kararında büyük bir kesinlikle açığa çıkardık. Ve bu eksikliği aşacağız.” Lenin yoldaşın bu muazzam çözümleme ve görev çağrısına kulak verip, devrimci görevler yerine getirilmelidir.

Sınıf savaşımında, devrim biliminde örgüt yasalarında bitmeyen ve asla tamamlanmayacak iki görev vardır. Hazırlanmak ve örgütlenmek. Örgütlenirken hazırlanmak, hazırlanırken başka bir görevi örgütlemeyi düşünmek. Sınıf savaşımına ait her anı her fırsatı her eylemi ve görevi örgütlemek. Havayı-suyu-ateşi-zamanı-kitleri-kendimizi-savaşı-direnişi-çatışmayı-devrimi örgütlemek. En etkili şekilde kitlelere yapılacak olan devrimci propagandayı örgütlemek, onları mücadeleye, gerilla savaşına hazırlamak.  Bu ikili görevler iç içedir. Biri diğerinin sonuna konulamaz. Biri esas alınırken diğer unutulup kenara, zamanı belli olmayan bir ana terk edilemez.

Düşünürken-çalışırken örgütlenmek, örgütlenirken düşünmek. Düşünceyi-çalışmayı-çatışmayı örgütlemek. Sokakta çatışırken örgütlenmek, örgütlenirken hazırlanmak. Sınıf bilinçli devrimciler asla tek bir işi yapmayacaktır. Her zaman esas tali olmak üzere ikili işi birlikte ele almalı, ikisini yapmayı hedeflemelidir. “Kitlelerin-yoldaşların mücadeleye hazırlanması açısından örgütlenmedik, hazırlanmadık hiçbir şey bırakmamak” temel ilke bu olmalıdır. Kendiliğindencilik-düzensizlik-dağınıklık-örgütsüzlük-plansızlık ve boşluk sınıf savaşımı açısından ölümdür.

Kitlelerin mücadelesini iktidar savaşına taşımak için hazırlıklarımızı hızlandıralım. Kitlelere güvenelim, örgütleyelim. Devrimin alevlerini örgütlenerek büyütelim! Gelecek sabırla, inatla zorluklar karşısında yılmayanların yaratacağı değerlerle kazanılacaktır.

98200

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar