Cumartesi Nisan 19, 2025

Örgütlemek ve hazırlanmak!

Dünyada ve ülkemizdeki toplumsal-siyasal gelişmelere baktığımızda sömürü ve yağma derinleşip yoğunlaşırken baskı ve zulmün pervasızlığından ve hızından bir şey kaybetmeden her geçen gün etkisini artırıp devam ettiğini görüyoruz. Emperyalizm tarihinin en ciddi bunalımını yaşamaya devam ediyor. Çılgınca kasıp kavurduğu dünyamız, bütün canlı varlıkları ile sömürülmekte, yağmalanmakta, tüketilip kıyamete sürüklenmektedir. Bir avuç efendi, uşak ve cellatlar dışında kalan milyonlarca insan için dünyanın sadece yerüstü değil yeraltı da bir cehenneme dönüşmüştür. Durum her geçen gün kötüye giderken keskinleşen ve derinleşen çelişkilerin, bir dizi ülke ve bölgede dipten gelen bir dalga olmaktan çıkıp yüzeye vurduğu bir gerçeklik içindeyiz. 

Emperyalist-kapitalist sistemin sonlandıramadan yaşadığı krizlerin ağır sonuçlarını emekçiler yokluk-yoksulluk-işsizlik, ağır baskı ve zulüm koşulları altında yaşamaktadır. Emekçilerin var olan gerçekliğe öfke ve mücadelesi her geçen gün ivmesi artarak yükselmektedir. Dünyaya egemen olan emperyalist-kapitalist sistemin parçası olarak işleyen Türkiye dişlisine, başta ABD olmak üzere bütünüyle emperyalist devletlerin çıkarları ve ihtiyaçlarına göre yön verilmektedir. Geçmişin “usta” bir devamcısı olan AKP hükümeti uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalar nedeniyle halk kitlelerinin yaşam seviyesi hızlı bir gerileme içine girmiş, açlık ve yoksulluk sınırı altındaki nüfusta büyük bir artış olmuştur. Tarım ve hayvancılık dahil olmak üzere yaşamın her alanında yıkım ve işsizlik toplumsal dokuda büyük bozulmalara yol açmıştır. Ağır ekonomik sorunlar gelir dağılımında uçurumu büyütmüştür. Ahlaki ve kültürel yozlaşma bozulma ve çürümenin açık resimleri olmuştur. 

Faşist Türk devleti ağır sömürü ve yıkım politikasını sürdürebilmek için bir dizi temel yasada yaptığı değişiklik ve düzenlemelerle birlikte yasama-yürütme-yargı kurumlarını dokunulmaz, ayrıcalıklı hale getirmiş, medyayı ise toplumsal gerçekleri gizleyen-çarpıtan-AKP nin bir yalan makinesi durumuna sokmuştur. Hak ve özgürlükler alanına ait ne kadar kırıntı varsa budanıp yok edilmesi gereken görevler arasına dahil etmiştir. Hiçbir söylem ve örtü AKP hükümetinin işçi-emekçi düşmanı, Kürt-Alevi-kadın ve çocuk düşmanı yüzünü gizleyemiyor ve örtemiyor. Hiçbir oyalama ve aldatmaya dayalı “açılım politikası” ezilenlere demokrasinin yolunu genişletmiyor.

AKP hükümeti daha fazla baskı, daha fazla katliam politikasına hız vermektedir. Faşist saldırganlığıyla ilerici, yurtsever, demokrat, devrimci kesimleri hedeflemekten vazgeçmiyor.  Ülkemizde bir avuç efendi, uşak ve asalak dışında kalan yüz milyonlarca insan  “cehennem” koşullarında yaşamaktadır. Bu durumun her geçen gün daha kötüye gittiği, keskinleşen ve derinleşen çelişkilerin, ezilenler arasında kaynaşmayı, ortak mücadele etme ihtiyacını ve pratiğini artırdığını söyleyebiliriz. Soma katliamıyla birlikte ülkenin her tarafından ve her kesiminden ortaya konan tepki ve öfkeler Kürt ve Türk halkının daha fazla yakınlaşmasını beraberinde getirme zeminini olgunlaştırmıştır. Roboskili anaların, Soma’da yaşamını kaybedenlerin mezarlarını ziyaret etmeleri, protesto gösterileri yapmaları Kürt ve Türk milliyetinden emekçi halkın dayanışmaları açısından oldukça anlamlı bir mesaj olmuştur. Bir kez daha görülmüş ve anlaşılmıştır ki çeşitli milliyetlerden emekçi halkın birbiriyle sorunları dertleri alıp veremeyecekleri hiçbir şeyleri yoktur. Sömürü ve baskıdan dolayı aynı sorunları, dertleri, acıları yaşayanların bir araya gelip birlikte ortak mücadele etmekten başka bir tercihleri olamaz. Sömürünün yoğunluğu zulmün derinliği iki halkın kaderini ve ortak mücadelesini ve kurtuluşunu daha fazla ortaklaştırıp, aynılaştırmaktadır.  

Sömürü ve zulüm her geçen gün daha yıkıcı ve imha edici bir tarzda sürmektedir. Kötülüklerle dolu kölece yaşam devam ettikçe kitlelerin öfke ve tepkisi artarak çoğalacaktır. Hak ve adalet arayan, insanca yaşam talep eden herkes devletin saldırı hedefi durumundadır. Halka ve gerçekliğe ait olanlara tahammülü olmayan, insana ait her kıpırdanış ve hareketi kurşun ve zorbalıkla susturmak, bastırıp sindirmek isteyen faşist AKP hükümeti azgınca saldırganlığa devam edecektir. Önümüzdeki süreçte kitlelerin öfke ve tepkileri daha fazla büyüyüp-artacak, daha fazla kitle sokağa dökülecektir. Sürecin gelişimi bunu gösteriyor. Kitlelerin sokağa taşan ve taşacak olan öfke ve tepkilerini örgütleyip, politik iktidar hedefine yönlendirmek gibi ciddi kapsamlı ağır görevler proleter devrimcileri beklemektedir. İşçiler-emekçiler için bilinçsizlik ve örgütsüzlük hali en kötü haldir. Sınıf bilincine ve örgütlülüğe dönüşmeyen her öfke ve tepki dağılıp sonlanmaya ve yok olmaya mahkumdur. Mevcut gerçeklik karşısında proleter devrimcilerin işçi ve emekçilerle birlikte yapacağı çok şey vardır. En temel vazgeçilmez görevlerin başında örgütlenmek ve devrimci bir önderlik yaratmak gelmektedir.

Önderlik ve örgüt sorunu bütün aciliyetiyle kendini dayatmaktadır. Bu görevin nitelikli bir biçim alabilmesinin ön şartı ideolojidir. Kurtuluş yoluna ışık tutan dünya görüşüdür. Buna güçlü ve sağlam bir şekilde sahip olunmadan yol göstericiliğiyle her gelişme ve sorun aydınlatılmadan örgütlenme ve önderlik sorunu çözülemez. İkinci bir şart ise sokağa dökülen her öfke ve tepkiyi politik iktidar mücadelesine çevirmektir. Göreve nereden başlamak gerekir diye sorulduğunda en fazla sömürülen, ezilen, en fazla haksızlığa ve baskıya uğrayanlardan başlamak. Sokakta, meydanlarda, direnişte olanlardan işe başlamak gerekir. İşçilerin-emekçilerin-işsizlerin-Kürtlerin-Alevilerin-kadınların-gençlerin yanında, onlarla beraber mücadeleyi ve devrimci bilinci örgütlemektir görev.   

“Partilerimiz ülkelerin büyük çoğunluğunda henüz gerçekten komünist partisi değiller, gerçekten devrimci ve tek devrimci sınıfın, eksiksiz bütün parti üyeleriyle kitlelerin mücadelesine, hareketine, günlük yaşamına katılan gerçek öncüsü değiller. Fakat bu eksikliğimizin farkındayız, bu eksikliği III. Kongre’nin parti çalışması üzerine kararında büyük bir kesinlikle açığa çıkardık. Ve bu eksikliği aşacağız.” Lenin yoldaşın bu muazzam çözümleme ve görev çağrısına kulak verip, devrimci görevler yerine getirilmelidir.

Sınıf savaşımında, devrim biliminde örgüt yasalarında bitmeyen ve asla tamamlanmayacak iki görev vardır. Hazırlanmak ve örgütlenmek. Örgütlenirken hazırlanmak, hazırlanırken başka bir görevi örgütlemeyi düşünmek. Sınıf savaşımına ait her anı her fırsatı her eylemi ve görevi örgütlemek. Havayı-suyu-ateşi-zamanı-kitleri-kendimizi-savaşı-direnişi-çatışmayı-devrimi örgütlemek. En etkili şekilde kitlelere yapılacak olan devrimci propagandayı örgütlemek, onları mücadeleye, gerilla savaşına hazırlamak.  Bu ikili görevler iç içedir. Biri diğerinin sonuna konulamaz. Biri esas alınırken diğer unutulup kenara, zamanı belli olmayan bir ana terk edilemez.

Düşünürken-çalışırken örgütlenmek, örgütlenirken düşünmek. Düşünceyi-çalışmayı-çatışmayı örgütlemek. Sokakta çatışırken örgütlenmek, örgütlenirken hazırlanmak. Sınıf bilinçli devrimciler asla tek bir işi yapmayacaktır. Her zaman esas tali olmak üzere ikili işi birlikte ele almalı, ikisini yapmayı hedeflemelidir. “Kitlelerin-yoldaşların mücadeleye hazırlanması açısından örgütlenmedik, hazırlanmadık hiçbir şey bırakmamak” temel ilke bu olmalıdır. Kendiliğindencilik-düzensizlik-dağınıklık-örgütsüzlük-plansızlık ve boşluk sınıf savaşımı açısından ölümdür.

Kitlelerin mücadelesini iktidar savaşına taşımak için hazırlıklarımızı hızlandıralım. Kitlelere güvenelim, örgütleyelim. Devrimin alevlerini örgütlenerek büyütelim! Gelecek sabırla, inatla zorluklar karşısında yılmayanların yaratacağı değerlerle kazanılacaktır.

98445

Pusula

Pusula

Son Haberler

Pusula

Güzel insanların ardından kurulan her cümle yetersizdir…(İsmail Cem Özkan)

Şimdi anıları olanlar hemen anılarını paylaşmayacak, zamanı gelince yazarlar ya da anı kitabı yapılacaksa oraya bir kaç kelime bırakacaklardır ama popüler olanı yapacaklar yani varsa birlikte çektikleri/ çekildikleri fotoğraflarını paylaşacaklar...

Turan Eser benim geçmişi (artık geçmiş oldu, zamanda üzerine eklenince) uzun bir sancılı dönemin dostluğuna dayanıyor...

Emperyalizm Üzerine Notlar-6

 

13-15 Eylül 2024   ICOR Uluslararası “Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” Semineri 1.  Gün

Giriş: Almanya’nın Thüringen Eyaleti’ndeki Truckenthal’da 13-15 Eylül 2024 tarihleri arasında ICOR’un, Lenin’in 100. ölüm yıldönümü anısına, ”Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” adı altında uluslararası büyük bir seminer yapıldı. Bu seminer’de “Lenin ve Emperyalizm” başlıklı 1. bölüm’de ben de bir sunum yaptım.

Rothe Fahne (Kızıl Bayrak) dergisinden kısa bir bilgilendirmeyi buraya alıyorum.

Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!

İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Serdareme, Caneme, Hevaleme…

Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında.

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?

Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi?

Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir

Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?

Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)

Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.

Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.

Vitrin olma kız... vitrin olma...

Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...

Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...

ne kadar güzel olurdu...

mecliste, belediye başkanlıklarında bir...

Öyleyse.... öyleye...

Hayeller.... söylemler...

Kitleler...

yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...

Gerçekler ise....

Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..

Hemi... hemi...

hayat bu... gerçeklik bu ise...

Şeriat ve kadın

Tüm  kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale  geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve  keza “9.

Türkiye ve kuzey Kürdistanlı solculara yönelik bayrak eleştirisi

Kendisi de sol-sosyalist cenahtan olan yazar ve aynı zamanda televizyon programcısı sayın Merdan Yanardağ, on binlerce solcunun, Fransa’da faşistleri yenilgiye uğratarak seçimlerin galibi olan Yeni Halk Cephesi’nin zaferini kutlamak için, ellerinde Fransa bayrağı ile toplaştığı Cumhuriyet Meydanı’nda, coşkuyla Enternasyonal marşını seslendirmelerinden övgü ve gıptayla bahsederken: “Bakın diğer ülke devrimcilerinin kendi ulusunun bayrağıyla bir sorunu yok. Ellerinde Fransa Bayrağı ile hep birlikte Enternasyonal okuyorlar.

Sayfalar