Özgürlüğümüz İçin İsyan ve Direnişi Newroz’la Büyütelim!

Newroz, baharın gelişi, aradan geçen yüzlerce yıllık zamanda, kültürel ve toplumsal olarak Kürdistan’ın tarihine bir direniş bayramı olarak geçmiştir. Kürt halkının üzerinde önce feodal despotluğun sonrasında ise uluslaşma ile birlikte ezen ulusun baskı ve zulüm icraatları hiç eksik olmamıştır.
Bu nedenledir ki Demirci Kawa efsanesinden bu yana, Kürt halkının isyancı Kawa’ları da hiç eksik olmamıştır.
Tarihin Kawa’sı, kimi zaman Simko, kimi zaman Mazlum Doğan olarak yeniden ve yeniden tarih sahnesine çıkıp, zalimlerin karşısına dikilmiştir. Günümüzün “Çağdaş Kawa’sı” ezen ulusun baskısı ve boyunduruğuna isyan bayrağını kuşanarak, ona karşı bu toprakların tanık olduğu en kapsamlı ulusal özgürlük örgütlenmesini inşaya soyunmuş ve bugünden tam 39 yıl önce sönmeyen bir ateşi, 3 kibritle tutuşturmuştur. Mazlum Doğan’ın 1982’nin 21 Mart’ında 3 kibritle feda eylemi yapması, ondan sonra kutlanacak olan her Newroz’a, Doğan’ın isyancı ruhunun karışmasını da beraberinde getirmiştir.
Nitekim 1990’lı yıllarda bilfiil yasaklı olan Newroz kutlamaları, kitlesel eylemler, militan karşı koyuşlar ve bunların sonucunda elde edilen kazanımlarla Mazlum Doğan’ı sürekli görünür kılmıştır…
Bu kazanımların sonrasında bir taraftan yasaklı olan Newroz alanları açılmak zorunda kalırken, bir taraftan da Newroz’un anlamsızlaştırılması için devletin kendi Nevruz’ları planlanmaya başlanmıştır.
Ancak her ne kadar miting yasakları gevşetilse de devletin Kürt ulusuna dönük katletme ve asimilasyon politikaları paralelinde Newroz’lara saldırılar da devam etmiştir. 2012 yılında Hacı Zengin İstanbul Kazlıçeşme’de, 2017 yılında ise Kemal Kurkut Amed’de polis kurşunuyla katledilmiştir.
Doğal olarak bugün her 21 Mart Newroz’u, Mazlum Doğan’dan Zengin ve Kurkut’a onlarca yurtseverin ödediği bedelle, isyan ve özgürlük anlayışla örgütlenmektedir. Newroz’un bu gerçekliği, Kürt ulusu açısından isyan, direniş ruhunun özgürlük tutkusunun onun kültürünün ayrılmaz bir parçası olduğunun tarihsel bir göstergesidir.
Bu nedenle günü geldiğinde Newroz alanlarına taşınırken, isyan, direniş ve özgürlük tutkusu da beraberimizde olacaktır.
Newroz’u n isyancı ruhunu kuşanalım
Bugün TC Devleti her ne kadar Newroz için yapılan başvuruları onaylıyor, Newroz kutlamaları için miting taleplerini karşılıyor gibi görünse de şüphesiz devlet onun altını boşaltmaya çalışacaktır.
Bunun için 8 Mart eylemlerine ülke çapında bakmak yeterli olacaktır. İstanbul, Ankara, Adana başta olmak üzere birçok ilde yapılan 8 Mart yürüyüşlerinde devlet “gökkuşağını” hedefe almıştı.
Bugün benzer bir yaklaşımı Newroz kutlamalarında da dayatacağı muhakkaktır. Kürt halkının ne kadar ulusal değeri varsa ne kadar direniş değeri varsa bunları yasaklayarak “ruhsuz” mitingler gerçekleştirilmesini dayatacaktır.
Newroz’un onlarla beraber anlamını kazandığı; Sarı-Kırmızı ve Yeşil, Mazlum Doğan’lar ve direniş sloganları yasaklanarak içinin boşaltıldığı Newroz’un örgütlenmesi devletin arzusu olacaktır.
Bu nedenle girdiğimiz Newroz haftasında, onu başta 8 Mart’ın ruhuyla buluşturmak, ödenen bedelleri hatırlamak ve 21 Mart’ı isyan ve özgürlük inancına uygun bir sahiplenişle kutlamak devletin her türlü oyununu da boşa düşürmek için yeterli olacaktır.
Türk devletinin Kürde yaklaşımı; İmha, İnkâr’dır!
Devlet, Kürt ulusunun direnişine kimi zaman onun içini boşaltma yaklaşımı kimi zaman da doğrudan katletme politikası sergilemektedir.
Son dönemlerde TC’nin icraatlarını kısaca bir hatırlamamız gerekirse;
2006 yılında Bitlis’te 14 PKK gerillasının kimyasal silah kullanılarak katledilmesine verilen tepki Amed’de serhıldana dönüşmüş ve 28-29-30-31 Mart ve 1 Nisan günlerinde Amed’in her sokağı direniş mevzisine dönüşmüştü. Tayyip Erdoğan bu dönemde yaptığı bir açıklamada “Kadında olsa, çocuk da olsa gereği yapılacaktır” demişti ve bu açıklamanın ardından Amed’deki çatışmalarda 5’i çocuk 10 kişi polis kurşunu ve gaz kapsülleri ile öldürülmüştü.
2014 yılına geldiğimizde, Lice’de bayrak indiren bir çocuğa karşı yine Erdoğan, “Benim söyleyebileceğim en şiddetli cümle neyse onu benden duymuş olun. İçişleri Bakanı teftişi başlattı. Bunun çocuk olması bizi ilgilendirmez. Çocuk bizim kutsalımızı indiriyorsa bedelini ödeyecektir.” (9 Haziran 2014) demişti.
Tüm bunların ardından devletin Kürt halkına nasıl yaklaştığını Erdoğan Roboski katliamından aylar sonra şu şekilde ortaya koymuştu:
“30-40 kişilik grup, katırlar, insanlar var. O yükseklikten bu Ahmet midir? Mehmet midir? bilmek mümkün değil. TSK görevini samimi şekilde yapmıştır.”
Kürt halkının, Kürt ulusunun özgürlüğünün karşısında duran güçler her dönem birbirine benzemiş, zalim Dehak’lar her dönem var olmuştur.
Bugünün Dehak’ları AKP-MHP faşist iktidarı, pandemiyi bahane ederek 15 Temmuz’da ilan ettikleri OHAL’i kalıcılaştırmaya, coğrafyamızı zifiri karanlığa boğmak istiyor. Salgınla birlikte işsizlik, açlık ve sefalet üçgenine mahkum edilen ezilenler, polis ve asker postallarıyla adeta teslim alınmak isteniyor.
Kürt halkının siyasi temsilcileri hakkında fezlekeler hazırlanıyor, HDP’nin kapatılması tartışmaları dolaşıma sokuluyor!
Her türlü hak arama arayışı ve mücadelesi, demokrasi ve özgürlük talebi faşist yasak ve terörle bastırılmak, susturulmak isteniyor. Türk devleti, Kürt ulusuna yönelik düşmanlıkta vitesi büyütüyor, şovenist histeriyi körükleyerek yaşadığı krizi örtbas etmek istiyor! Ancak her şeye karşın işçi sınıfı ve emekçiler; Kürt ulusu, Aleviler, kadın ve LGBT+lar her gün sokakları zorluyor, direnişi kesintisiz sürdürüyor.
Bugün baharın, yeniden doğuşun müjdecisi Newroz’un coşkusuyla şimdi faşist zorbalara karşı mücadeleyi yükseltme zamandır! Zira Newroz umuttur, isyandır ve direniştir! Zalimlerden hesap sormak ve zulmün üzerine adım adım yürümektir! Demirci Kawa’nın direniş geleneğini sürdürerek Newroz’un karanlığı yırtan isyan ateşini, coğrafyamızın dört bir yanında harlama zamanıdır! Pandemi fırsatçılığına, kalıcılaştırılmak istenen OHAL karanlığına karşı Newroz’un isyan ve direniş bayrağını yükseltme vaktidir!
“Newroz ateşiyle direnelim, özgürleşelim”!
Son Haberler
Sayfalar

Hangi Sınıfın Cumhuriyeti Yaşasın?
Feodal aristorkrasiye karşı burjuvazinin iktidara gelmesi ve feodalizmi yıkması tarihsel olarak ilericiydi. O dönemde “ kahrolsun feodalite, yaşasın cumhuriyet” sloganı ileri bir hedefi gösteriyordu. Bu tarihsel dönüşüm Fransız burjuvazisinin 1789 burjuva devrimiyle başarıldı. Bu, toplumlar tarihinin geri döndürülemez diyalektik gelişimiydi. Feodal aristokrasi, ne kadar çaba harcarsa harcasın, gelişen üretici güçlerin önünde daha fazla direnemezdi ve kendinden önceki toplumların başına gelen kendisinin de başına gelmişti: Toplumlar tarihinin çöplüğündeki yerini aldı.

Zorunlu Açıklama!
Kısa bir süre önce; "Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han ve Süleyman Cihan." başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının giriş bölümünden de anlaşılacağı gibi bu yazı, Anayasa Mahkemesi'nin Sansaryan Han’a ilişkin kararı vesile yapılarak yazılmıştı.
Sosyal medyayı ve malum platformları aktif olarak takip etmediğimden; yazıya ilişkin kimlerin ne türden değerlendirmeler de bulunduğunu bilmiyorum. Bu çok ta önemli değil; elbette her okurun kendine göre değerlendirme, beğeni ve yergileri de olacaktır.

Ali Haydar Dersim’e (Nubar Ozanyan)
Değerli bir komutanı daha kaybettik. Dersim halkının bağrından çıkıp, dağlara sevdalanan, özgürlüğü zirvelerde arayan bir komutanı yitirdik. Büyük bir yürek acısı daha yaşadık.

„Holodomor „ Yalanı Üzerine
Başta Avrupa emperyalist burjuvazisi olmak üzere, bütün gerici devletler, emperyalist Rusya'nın Ukrayna'ya saldırı ve işgalini bahane ederek, tüm SSCB kazanınlarını, anıtlarını yok etmenin yanında, yeni yeni kararlarla, Stalin önderliğindeki SSCB'ni ve sosyalizmi karalamak için her türlü yalana baş vurmaya hız verdiler. Burjuvazinin, sosyalizm ve onu anımsatan herşeye düşmanlığı, kapitalizm ayakta kaldığı sğrece devam edecektir. Bu nedenle, burjuvazinin bütün yalanlarını açığa çıkarmakta devrimci mücadelenin en önemli ayaklarından biridir.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-2 Kemalizm Sol Değildir!
AKP-MHP faşist ittifakı süresince siyasal İslamcılığın karşısına da alternatif olarak Kemalist ideoloji çıkarılıyor. Kendine “sol” diyenlerin siyasal İslamcılığın alternatifi olarak Kemalizm’i yeğlemeleri kabul edilebilir bir siyasi tutum değildir.

Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han Ve Süleyman Cihan!
Dün, Sansaryan Han’a ilişkin bir haber okudum gazetelerde: “92 yıl sonra Sansaryan Han için tarihi karar.” başlığı altında, özetle, şunlar aktarılmaktaydı:
“Ermeni fakir çocukların eğitim masraflarının karşılanması amacıyla vakfedilen ancak 1930 yılında devlet tarafından el konulan ve uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan Sansaryan Han, Anayasa Mahkemesi kararıyla 92 yıl sonra Ermeni vakfına geri verilecek.”[1]

Uluslararası İşçi Sınıfı İçin Büyük Bir Kayıp! Jose Maria Sison'u Sonsuzluğa Uğurladık
Filipin Komünist Partisi'nin (FKP) kurucu önderi, Yeni Halk Ordusu (YHO) ve Filipin Ulusal Demokratik Cephe'nin (FUDC) danışmanı ve Uluslararsı Halkların Mücadele Birliği'nin (ILPS) kurucularından ve başkanı, Filipin proletaryasının ölümsüz militanı Jose Maria Sison'u (yoldaşlarının Joma'sı) 16 Aralık 2022 tarihinde kaybettik.

Hızır
Hdp'liler katı atık tesisinin yeri değiştirilmesi konusunda öneri gelirse destekleyeceklermiş.
Demek ki gelmese...
De gurban... aha çevreci projeniz... aha boğuniz... aha siz...
Sütlüce'ye akmasın... kendi içimize... köyümüze.... aksın diyorsanız...
De... hadi...
Sütlüce'ye katı atık tesisi kurulmasın.... kendi köyümüze kurulsun... diye önerge getirinde sizi görem.
De.... Hadi kurban...
De.... Hadi...
Gerçekten çok akıllıca.
Gerçekten çok sinsice.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-1- (Sentez)
"İşçi sınıfının devrimciliğine karşı çıkanlara sol denebilir mi? Ya da bunlar gerçekten sol olabilir mi?"
Sınıflı bir toplumda, bu toplumun alternatifi olarak sınıfsız toplumu öngören ve bunun mücadelesini veren Marksizm-Leninizm-Maoizm’in eleştirilmemesi, özellikle de mülk sahibi sınıfların ideolojik ve siyasal temsilcilerinin eleştirileri ve demagojik saldırılarına maruz kalmaması düşünülemez.

Barbara ve Sara olma zamanı! (Nubar Ozanyan)
Emekçi kadınlar birçok şeyden mahrumdur. Yoksun olduğu esas şeyler, özgürlük ve örgütlülüktür. Faşist devlet şiddeti, feodal baskı, Türk şovenizmi, egemen erkek zihniyeti, işgal ve saldırı, erkek adalet, aile ve din, dışlanma, aşağılanma vb. Saymakla ve yazmakla bitmiyor.

KKB’li TİKKO Savaşçısı:Kobanê Ruhuyla Rojava’yı Savun!
Faşist TC içindeki klikler, Kobanê zaferinden bu yana dillerden düşmeyen bir yarasında birleşti.
Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları böylesi günlerde sağdan soldan TC faşizmi her zaman birleşmiştir. Bu bazen masa altından olur, bazen kapalı kapılar ardında, bazense öylece aleni. Burjuvazinin kalbini korkudan hoplatan bir işçi direnişi olabilir, emperyalist tekellere geçit vermeyecek bir çevre direnişi olabilir, faşizmi zayıflatacak bir demokrasi talebi olabilir, ataerkiyi ve heteroseksizmi titretecek bir adım olabilir bu gizli ya da açık el sıkışmaların sebebi.