Partizan: AKP Korktukça Saldırıyor; Biz Kazanacağız!

Tüm saldırılara, baskı, engelleme ve yasaklara rağmen adeta bir çığ gibi büyüyen HDP’yi durduramayan AKP, seçimlerde kan akıttı.
Dün Amed de düzenlenen ve görkemli bir kalabalığa sahne olan seçim mitinginde yaşanan saldırıda, resmi açıklamalara göre şu ana kadar dört yurtsever yaşamını yitirdi.
Kürt halkının, devrimci, ilerici güçlerin Amed de ve tüm Türkiye’de dalga dalga büyüyen direnişinden korkan egemenler, çareyi kan akıtmakta buldu. Bugüne kadar 124 yerde HDP seçim çalışmalarına yönelik gerçekleştirilen saldırıların siyasi sorumlusu AKP’dir. AKP bugüne kadar yapılan saldırılarla ilgili olarak kılını kıpırtmamış, AKP’nin polisi çoğu yerde saldırganları koruyarak saldırılara ortak olmuştur. HDP seçim büroları, çalışanları, gönüllü aktivistleri saldırıların hedefi olmuş, Mersin ve Adana’da HDP binalarına yönelik bombalı saldırılar gerçekleştirilmiş, Erzurum mitingine faşistler polisin gözü önünde kitleye saldırmış, bir HDP çalışanı araçta diri diri yakılmış, Bingöl’de HDP seçim aracını kullanan Hamdullah Öge işkence edilerek katledilmiştir.
Tüm bu saldırılar yaşanırken AKP, üç maynumu oynamış, miting meydanlarında HDP’ye hakaretle yağdırmaya, itibarsızlaştırmaya çalışmaktan geri durmamıştır.
Bugüne kadar HDP’ye yönelik saldırılarda bir kişinin bile gözaltına alınmaması ya da tutuklanmaması, ciddiye alınır hiçbir soruşturmanın yürütülmemesi ancak AKP’nin HDP’yi barajın altında bırakma konseptinin bir sonucu olabilir. Birçok il ve bölgede ırkçı ve düşmanca ifadelerle HDP’yi ve adaylarını hedef gösteren bildirilerin AKP bürolarından çıkması da bir tesadüf değildir.
Meydanlarda “400 istiyorum” diyerek açıkça AKP seçim çalışması yürüten Erdoğan’ın, başkanlık hayalleri önündeki tek engel HDP’dir. Erdoğan, daha otoriter, daha saldırgan, bütün yetkileri elinde toplayan bir başkanlık rejimi için gözünü karartmış durumdadır. Seçim süreci boyunca HDP’ye yönelik söz konusu saldırılar bunun açık bir göstergesidir. Dün Amed de yaşanan alçakça saldırı bunun ispatıdır. Erdoğan ve şürekası HDP’nin çeşitli miliyet ve inançlardan, kimlik ve cinsel yönelimlerden emekçi yığınlardan gördüğü ilgi ve sempatiyi hazmedememekte, giderek büyüyen HDP gerçekliğini gördükçe kabuslarla uyanmaktadır.
HDP’yi demokratik seçim yarışı ile yenemeyeceğini anladıkça saldırganlıkta ivmeyi yükseltmekte, çeşitli oyunları devreye sokmaktadır. Bilinmedir ki, seçimlere günler kala Şırnak ve İstanbul’da sandık müşahitlerine yönelik operasyonlar, sandıklarda yapılacak hileler için yapılan hazırlıklardır.
Tüm çabalarına rağmen AKP, HDP’nin 12 Eylül Askeri Faşist Cuntasının bir ürünü olan yüzde 10 seçim barajını yıkmasını, engelleyemeyecek o çok istediği başkanlığı getiremeyecektir. Erdoğan uğruna ülkeyi ateşe atmaktan çekinmediği başkanlık koltuğuna oturamayacaktır.
Amed de yaşanan saldırıda yaşamını yitirenlerin anısına bağlılık bugün seçim düzleminde siyasal irademize, oylarımıza sahip çıkmaktan geçmektedir.
Aylardır yoğun bir şekilde binbir engele rağmen sürdürdüğümüz mücadelemizi finale taşımak bugün için düşmana verilecek en büyük yanıttır.
7 Haziran’da Erdoğan’ın başkanlık hayallerini yerle bir edecek, AKP’nin tüm oyunlarını boşa çıkarak, biz kazanacağız!
Şehit Namirin
Oylar HDP’ye
Kahrolsun Faşist Kemalist Diktatörlük
PARTİZAN
Son Haberler
Sayfalar

SİBEL ÖZBUDUN – TEMEL DEMİRER 2014
Hayaller(imiz)le, cüret(imiz)le, umut(larımız)la yolumuzu açacağız 2014’te de sen/siz orada biz burada; Cemal Süreya’nın, “Artık hayallerim suya düşecek diye/ kaygılanmıyorum./ Çünkü, onlar düşe düşe/ yüzmeyi öğrenmişler,” dizelerini terennüm edeceğiz inat ve ısrarla…

İT DALAŞINDA TARAF OLUNMAZ, SINIFIN NET TAVRI KONUR
Sınıfsal mücadele yaşadığımız coğrafyada belirleyici özellik taşıyor. Bölgemiz Türkiye’deki örgütlü sınıf mücadelesinin seyrine göre şekil alacaktır. Ezilenlerin başkaldırışı da göre ilerleme veya gerileme gösterecektir. Bu gerçek Kürdistan için de geçerlilik taşımaktadır.

Sermaye, Siyaseti Çıkarlarıyla Örtüştürür[1]
“AKP-Gülen Savaşı” içinde yolsuzlukların çok az bir kısmının dışa vurumundan sonra, siyaset, bu kirli güçler arasındaki savaşıma odaklandı. Bunun böyle olması doğal. Bu olay, özellikle Haziran (GEZİ) Ayaklanması’ndan sonra hızlanan ve beklenen bir durmdu. Daha önce yazdığım “üç vakte kadar” başlıklı bir yazıda, hükümet açısından “iki vaktin” bittiğini, “üçüncü vaktin” ise içinde olunduğunu yazmıştım. Bu herkes tarafından da bilinen bir gerçekti. Haziran Ayaklanması var olan süreci hızlandırmış ve daha kaçınılmaz bir hale getirmiştir.

Katliamlar Diyarı Şırnak
Röportajda Vali Mustafa Malay 15 Ağustos 1992 tarihli olayda asker ve PKK'lilerin öldürüldüğünü söylüyor. Belleği kendisini yanıltıyor herhalde. Olayda asker ya da PKK'li kimse ölmemişti.
Ben o tarihte Şırnak milletvekiliydim.
15 Ağustos gecesi Şırnak'ı harabeye çeviren silahlı saldırıyı gelen telefonlarla haber aldım. Hükümetin oralarda hiçbir yetkisinin olmadığını biliyordum. Ancak bir ümit yine de İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'i aradım ve duruma müdahale etmesi istedim.
İsmet Sezgin PKK'in saldırdığını ve çatışmaların devam ettiğini söyledi.

Fettullah Gülen hareketi hakkında
“Yeminine bakıp insana inanma,insana bakıp yeminine inan.”[2]
Ahmet Şık, “Dokunan yanar” diye uyarmıştı Fettullah Gülen (FG) hakkında herkesi; karanlık(lar)ın büyük yangınlar ile aydınlanacağı vurgusuyla başlamalıyım diyeceklerime…
Türk(iye) İslâmının dünden bugüne hülasası olarak yorumlanması mümkün olan FG, yeni bir tarihsel blok ve hegemonya hareketi girişimidir.

Yerel Seçimler ve Siyaset

KDP,PKK...Tez,antitez ...sentez?
Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde KDP bir tezdir.Emperyalizm ve sömürgecilikle mücadelede yarı-modern bir başlangıç.Kurulduğu dönemdeki emperyalizmin ve işbirlikçisi yerel sömürgeciliğin ittifaklı çullanmışlığından kaynaklı parçacı bir tez.Toplumsal gelişmenin düzeyine bağlı olarak aşiretler/aileler ittifakı temelinde politika örgütleyen bir tez.Parçacılığı o kadar belirgindir ki, Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini ve Kuzey Kürdistan’da Saitler komplolarındaki rollerini gözardı edebilmemizi, ne Barzani ailesine ne de yüzyıllık direnişlerine duyduğumuz saygı sağlaya

“Postmodern zamanlar"da din (ve islam)
“de omnibus dubitandum est.”[2]
“Din: Teorisi/ Pratiği, Dünü, Bugünü” Sempozyumu’nun Ankara ayağındaki “Dini- Eleştirel Olarak Anlayabilmek” oturumunda öncelikle bir saptamamı sizinle paylaşmama izin verin.
Sempozyumun pratik örgütlenmesi sürecinde, kendini sosyalist/ komünist olarak niteleyen kimi çevrelerin, “dinin tartışılması”na bir hayli soğuk ve mesafeli yaklaştıklarına şahit oldum.

“Cujus regio , ejus religio !” [*] [1]
“Kralların kutsal olduğu, antropolojik ve tarihsel bir malumun ilamıdır; ne ki onlar öyle doğmazlar; ancak hükmettikleri eliyle kutsallaştırılırlar.”[2]
“Din” ile “iktidar” ilişkilerini, konu başlığındaki “iktidar” kavramının farklı yorumları çerçevesinde farklı biçimlerde ele almak mümkün, kuşkusuz: günlük yaşamın kılcal damarlarına nüfuz etmiş gündelik iktidar ilişkilerinin din tarafından tahkim ediliş tarzı; bizatihî dinsel iktidar (ve hiyerarşi) biçimleri ya da siyasal iktidar ile din ilişkileri.

Biz Seni Bekledik Zeki Yoldaş. Dört Gözle, Büyük Umut ve Heyecanla Bekledik/Hasan Aksu
Yetmişli yılların başı ve ortalarında Zeki yoldaşı sıkıyönetim mahkemelerinde dik duruşlarıyla, faşizmi yargılayışlarıyla tanıdık. Partili ideolojik, siyasal, savunusunu faşizmi yargılarken izledik. Faşizmi kendi kalelerinde yargılarlarken ülkemizde Partizan hareketinin tanınmasında, kavranmasında önemli etkileri oldu. Zeki yoldaş ve diğer yoldaşları şahsen tanımazdık belki ama onların çabaları, örnek tavırları bizleri Kaypakkaya çizgisinde buluşturmuştu.