Çarşamba Kasım 6, 2024

Partizan’dan Seçim Açıklaması:

HABER MERKEZİ |29.01.2019 | Türkiye gündemi tam hız 31 Mart yerel seçimlerine ilerlerken konu ile ilgili tavrını açıklayan Partizan “Faşist diktatörlüğün gemi azıya alan Kürt düşmanlığı ve şovenizm, Kürt hareketine ve onunla birlikte direnişi büyüten devrimci, demokratik güçlere yönelik saldırganlığı, sürecin ana halkası niteliğindedir” dedi ve temelde konumlanacağı alanın burası olacağını belirtti.

Seçim politikasını “31 Mart yerel seçimlerinde bir kez daha faşist, gerici sistem partilerine ‘oy yok’ diyoruz. Hiçbir burjuva parti adayına oy yok diyoruz!” şeklinde açıklayan Partizan, seçimde devrimci, demokrat ve yurtsever adayları destekleyeceğini duyurarak “Direnişi büyütme, kitlelerin örgütlenmesini ileri taşıma olanaklarını açığa çıkaran bu tarihsel dönem için adayların olduğu bütün yerellerde oylar, devrimci, demokrat ve yurtsever adaylara diyoruz ve faşist blokların oluşturduğu ittifaklara birlikte meydan okuyoruz!” dedi.

Partizan’ın açıklaması şu şekilde:

31 Mart Yerel Seçimleri vesilesiyle bir kez daha;

Birleşik Mücadeleyi Büyütelim, Faşizme Meydan Okuyalım!

“Direnişi Büyütmek ve Faşist Saldırganlığı Püskürtmek İçin Bir Adım İleri”

AKP’nin iktidarı tekelleştirme hedefiyle planladığı seçim takviminin son aşamasına, 31 Mart yerel seçimleri vesilesi ile gelmiş bulunmaktayız. Tarih yaklaştıkça ülke siyasal gündemi giderek ısınıyor. 24 Haziran seçimlerinin etki ve sonuçlarıyla, AKP’nin hedeflediği 2023 programına uygun olarak devlet, yeniden dizayn edilerek yol alınmaktadır. AKP, epey bir süredir bir hükümet olmaktan öteye bir iktidar partisidir. Devletin dizayn edilmesinden kastımız da esasta bu durumun sürdürülebilir olması için yapılan düzenlemelerdir. Hükümetler “iş başına” geldiklerinde, seçim öncesi vaat ettiklerini hayata geçiriyormuş gibi yaparken, önceden devraldıkları köşe taşlarına “fazla” ya da “hiç” dokunmadan hükümet olmayı sürdürürler. Temel işleyiş böyledir.

“İş başındaki” AKP iktidarı ise, devletin tüm erklerini kendine göre yeniden düzenlemiştir/düzenlemektedir. Örneğin, 24 Haziran seçimleri sonrası Başbakanlık kaldırılarak “Başkanlık Sistemi” ile Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlığın bir araya getirildiği tek bir sistemle, önceki uygulama değiştirilmiş oldu. Bu, biçimsel bir değişim gibi görünse de, esas olarak sermayenin işine yarayan bir değişimdi.

AKP, on altı yıllık hükümet pratiğiyle bugüne adım adım geldi. 2002 seçimlerinden “başarıyla” çıkarken, halkın düzen partilerine olan tepkisini iyi kullandı. Hatırlanırsa temel sloganları “3 Y ile mücadele”ydi. Bunlar “Yolsuzluk”, “Yasaklar” ve “Yoksulluk”tu. AKP, toplumun önemli bir kesiminin desteğini almak için “demokrasi savunucusu ve yasaklara karşı” olduğu propagandasını etkili kullanırken, yine kendisini İslamcı olarak adlandıran kesimin, faşizmin zulmü karşısında yaşadığı mağduriyeti de kendisine yedeklemiş ve üst üste seçimleri kazanarak bugünlere gelmiştir. Bu tablonun ortaya çıkmasında “ana muhalefet partisi” görevi yapan CHP’nin politikaları da önemli bir rol oynamıştır.

AKP’nin uygulamaya koyduğu politikalara en etkili itiraz Gezi İsyanı’yla geldi. Milyonlar, AKP ve onun lideri R.T. Erdoğan’ı ve de iktidarını aylarca eylemlerle sarstı. Gezi, faşizme bir uyarı oldu. AKP’nin Kürt sorununda “açılım ve müzakere” adı altında yaptığı oyalama, ardından “masayı devirmesi” ve tüm gücüyle katliam, baskı ve şiddet politikasına dönmesine verilen tepki ve yanıt ise; 7 Haziran genel seçimlerinde başta Kürt hareketi olmak üzere, Türkiyeli devrimci ve demokratların desteğini alarak % 10 barajını aşan ve meclise giren HDP’yle oldu. Bu da, faşizme bir başka uyarıydı.

Diğer yandan bu gelişmeler, faşizm için “beka sorunu”nun dillendirilmeye başlandığı süreçlerde yaşandı. Nitekim hâkim sınıf klikleri arasında yaşanan dalaş, 15 Temmuz 2016’da bir darbe senaryosuyla yeni bir evreye girmiş; AKP bu süreci “Allah’ın lütfu” olarak kullanmış ve hiç vakit kaybetmeden esas olarak halk hareketine yönelmiştir.

15 Temmuz Darbe Girişimi: “Allah’ın Lütfu!”

2015 yılında başlayan faşist saldırganlık ve faşist terörle birlikte, 2016 darbe girişimi gerekçesiyle ilan edilen ve iki yıl sürdürülen OHAL koşulları altında 24 Haziran seçimlerine gidildi.

OHAL, Temmuz 2018’de kaldırılsa da yerine getirilen “terörle mücadele yasası”yla aslında süreklileştirildi. Her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasaklanması, gözaltı süresinin 12 güne kadar uzatılması ve yürütmeye üç yıl boyunca hâkimler de dâhil olmak üzere kamu görevlilerinin işten çıkarma yetkisinin verilmesi bu uygulamaların sadece bazıları oldu.

Gözaltında ve hapishanelerde işkence, kötü muamele, acımasız, insanlık dışı ve onur kırıcı muameleler de artmış durumdadır. Adalet Bakanlığı’nın Haziran 2018 tarihli verilerine göre Türkiye hapishanelerinde 246 bin 426 tutuklu-hükümlü bulunmaktadır. Gözaltı ve tutuklama saldırısına paralel olarak “denetimli serbestlik” uygulamasıyla gerçekte ise çok daha fazla kişi “tutsak” durumdadır. Bu anlamıyla yukarıdaki tutuklu sayısı hapishanelerdeki tutuklularla ilgilidir ve gerçekte iktidara şu veya bu nedenle muhalif olan herkes için bütün ülke açık bir hapishaneye çevrilmiş durumdadır.

Yine bu süre içinde faşizmin Kürt Ulusal Hareketi’nin legal alandaki politik çalışmalarına yönelik saldırganlığının arttığına tanık olmaktayız. Bu süre içinde eşbaşkanları da dahil olmak üzere 11 HDP’li vekil dokunulmazlıkları kaldırılarak tutuklanmıştır. Aynı süreçte, 94 HDP/DBP belediyesine kayyum atanarak el konulmuştur, ki bu belediyelerden 50’sinin eşbaşkanları tutuklu bulunmaktadır. Toplamda ise 2 bine yakın HDP yönetici ve üyesi tutsak alınmıştır.

Diğer yandan AKP iktidarı boyunca OHAL süreci ve sonrasında da işçi ve emekçilerin hakları bir bir gasp edildi. Artan işsizlikle paralel sendikalar üzerindeki baskı da giderek arttı. İşçi grevleri yasaklandı. 2003 yılından bu yana 16 işçi grevi, “milli güvenliği ve genel sağlığı bozucu” görülerek 3’er ay aralıklarla yasaklandı.

KHK’lardan sonra ise tamamen yasaklandı. 3. Havalimanı işçilerinin hak aramaya yönelik direnişi, polis saldırısına uğradı, 33 işçi tutuklandı, birçoğu işten atıldı. Her gün neredeyse birkaç işçi cinayetleriyle hayatını kaybettiği ülkede, iktidar çözümü, yaşamını yitiren işçilerin isimlerini kamuoyundan saklı tutmakta bulmaktadır.

Yığınlar, Açlık ve Sefaletle Terbiye Edilmek İsteniyor!

AKP, hükümet olduğu ilk günlerde “büyüme” ve “istikrar” mottosunu yoğun bir şekilde kullandı. AKP medya bürolarının savunageldiği söylem, AKP ile ülke ekonomisinin büyüme trendine girdiği, giderek borçların ödendiği ve IMF ile tüm ilişkilerin kesildiği şeklinde olmuştur.

Ne var ki geçen süre içinde, korkunç bir yağma ve talan politikasıyla neredeyse özelleştirilmeyen Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT) bırakmayan AKP iktidarı, inşaat alanına yaptığı yatırımlarla ekonomi çarkını belli bir süre çevirmişse de artık yolun sonuna gelinmiştir. Geride bıraktığımız 2018 yılında, Dolar ve Euro’da yaşanan artışla Türk parası adeta erimiş, halkın alım gücü düşmüş, büyük bir yoksulluk girdabına girilmiştir. 16 yılın sonunda TC, IMF’nin kapısını yeniden çalacak noktaya gelmiştir.

Gelinen aşamada, işsizlik oranlarının arttığı, asgari ücretin dört kişilik bir ailenin temel gıda ihtiyaçlarını bile karşılamadığı bir ülke gerçekliğinde bulunuyoruz.

AKP iktidarı, son 16 yılda kendi sınıfını koruyup kollarken, yoksulluğu derinleştirdi ve genelleştirdi. Açlık sınırının 2.009 lira, yoksulluk sınırının ise 6.453 lira olduğu koşullarda hayat pahalılığı da işçi sınıfını dört bir koldan cendereye alıyor. Egemenler, dünyada derinleşmekte olan ekonomik krizin Türkiye gibi ülkelerde yaratacağı sarsıntının farkında ve bu krizin faturasını işçi sınıfına yıkmanın çeşitli yollarına da kafa yormaktalar. Bu nedenle asgari ücrete verildiği iddia edilen % 30’luk zam bir çırpıda geri alınmıştır. Zira açıklanan enflasyon oranları, halkın temel ihtiyaçlarına gelen zam oranlarının çok altındadır. Alım gücü ve yaşam standardı giderek düşen, açlık ve sefaletle boğuşan milyonlarca emekçinin düzene ve onun bugün dümeninde oturan AKP-MHP iktidarına yönelik öfkesi büyümektedir.

Faşist sistem, halkı açlık ve yoksullukla terbiye ederken aynı zamanda geniş yığınları, inanç ve cinsiyet kimliklerinden dolayı yok sayıyor ve baskı altında tutuyor.

AKP, devletin resmi dini olan Sünni İslam dışında hiçbir inanç kesimine hayat hakkı tanımamaktadır. Aleviler, ülkenin ötekileştirilmiş “gavurları” olarak görülmektedir. Cemevleri, Alevilerin kendi ritüellerini yerine getirdikleri yerler olarak değil, sadece dört duvardan ibaret yerler olarak ele alınmaktadır.

AKP iktidarı döneminde kadınların yaşam ve kazanılmış hakları hep tehlikede ve saldırı altında oldu. Öyle ki, 16 yıllık AKP iktidarı döneminde 15 bin kadın, birinci derecede yakınları tarafından katledildi. Bu dönem büyük baskı ve şiddete maruz kalan bir diğer kesim de LGBTİ+lar oldu. Yürüyüş ve gösterileri yasaklandı; birçoğu saldırıya uğradı, katledildi, tutuklanıp hapishaneye konuldu.

Coğrafyamızda artık demokrasinin “D”si bile aranır durumdadır. Parlamento tamamen işlevsiz hale getirilmiş, çoğunluğu elinde bulunduran AKP, MHP’yi de yanına alarak istediği kanunu çıkartarak yol almaktadır.

Korku Çemberini Ortak Mücadele İle Kırabiliriz!

Mart 2019 yerel seçimlerine işte bu atmosferde giriyoruz.

Bilinir ki; yerel yönetimler, halkla doğrudan ilişkilenilmesi, halka hizmet götürülmesi bakımından önemli bir yerde duruyor. Düzenin kendi gerçekliği içinde belediyelerin de rant ve rüşvet yerleri olduğu gerçeğini biliyoruz. DBP, HDP ve tek tek devrimci ve demokrat anlayışların hakim olduğu yerler hariç, tüm diğer belediyeler, rüşvet ve rant üzerinden şekillenmektedir.

Belediyeler, doğrudan halkla olan ilişkileri bakımından önemli kurumlardır. Örneğin AKP’nin üst üste seçimleri kazanmasında belediyeler önemli bir rol oynamıştır. “Bir oy, bir çuval kömür”, “Bir oy, bir buzdolabı”, “Bir oy, bir altın” vb. rüşvet girişimlerinin yanında, AKP yandaşlarının belediyelerde işe alınması, belediye ihalelerinin yandaşlarına verilmesi, belediyeler vasıtasıyla patronlardan AKP’ye akan milyonlar, buraların birer rant yerine dönüştürüldüğünü açıkça göstermektedir.

AKP, siyasal amaçlarının yanında belediyelerin kendileri açısından önemini buralardan elde ettiği rant üzerinden de hesap etmektedir. Ayrıca buraları seçim dönemlerinde birer oy deposu gördüğü için, merkezi seçimler kadar da önem vermektedir. R.T. Erdoğan “İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerin belediyelerini kazanmak, Türkiye’yi kazanmaktır” derken tam da bunu ifade etmektedir. Bu gerçeklik, sadece AKP için değil, diğer tüm burjuva partiler ve hatta devrimciler için de böyledir.

AKP, elindeki tüm olanakları kullanarak Mart 2019 yerel seçimleri için çalışmakta, plan yapmaktadır. Bu yönüyle yerel seçimleri merkezi yapının güçlendirilmesine hizmet edecek biçimde ele almaktadır. AKP, MHP ile olan gerici faşist “Cumhur İttifakı”nı yerel seçimlerde de sürdürme kararı almış durumdadır. İlk başlardaki gönülsüzlük durumu, seçimlerin kritikliği göz önüne alınarak giderilmiş ve yeniden “devletin bekası” sorunu propaganda edilir olmuştur. Aynı arayış diğer burjuva partileri arasında da devam etmektedir. CHP’nin İYİ Parti ile süren gerici faşist “Millet İttifakı” ve ortak aday çıkarmaları bunu göstermektedir. CHP’nin, sınıf niteliğine uygun olarak, İYİ Parti ile giriştiği ittifak, bir kez daha devrimci, demokratik kesimlerden seçmene karşı nasıl bir ihanet içinde olduğunu ve karakterini göstermektedir.

Ve tüm bu partilerin ortaklaştıkları nokta, HDP’nin yerel seçimlerde başarısız olmasının sağlanmasıdır. Bunun için ellerinden geleni yapıyorlar/yapacaklardır. AKP, elindeki tüm devlet imkânlarını kullanarak yerel seçimleri kazanmak için çalışmaktadır. R.T. Erdoğan daha şimdiden T. Kürdistanı için “Kazansanız da kayyum atayarak yolumuza devam ederiz” sözleriyle Kürt seçmeni tehdit etmekte, umutsuzluk ekmeye çalışmakta, toplumda yarattığı korku dalgası ile belediyeleri ele geçirmek istemektedir. Tüm seçimlerde yaptığı hile oyununu devreye şimdiden sokarak seçimlerin toplamı üzerinden kitlelere “Ne yaparsanız yapın, ben seçimi kazanırım” mesajı vermektedir.

Tüm bu atmosfer ve sınıf mücadelesinin bugünü, ödenen bedeller, kazanımlarımızın sistem tarafından gasp edilmesi, toplumun tüm dinamik noktalarına saldırı pratikleri, devrimci ve komünistlerin gelişen her türlü sürece daha ciddi ve hassas yaklaşmasını gerekli kılıyor. Yerel seçimleri tartışırken de geride bıraktığımız siyasal sürecin gelişmelerini ve devrimci demokratik cephenin tablosunu doğru temelde okuma ve odaklanma zorunluluğuyla karşı karşıya olduğumuz unutulmamalıdır. Devrimci öznelerin odaklanacağı nokta, mevcut tıkanıklığı aşacak, mücadelenin gelişmesi için yeni yollar açacak ve gelişmenin önündeki engelleri kaldıracak politikaların güçlendirilmesi olmalıdır.

Yerel seçimler, devrimci öznelerin bu politik zemini yaratma eyleminin bir izdüşümü olarak ele alınmalıdır. Sistem partileri arasında kurulan faşist blokların saldırılarına yanıt olacak araçları, birleşik mücadele odaklarıyla yaratmak, bugün açısından devrimci öznelerin zorunluluğudur. Bu zorunluluk, seçimlerde alınacak tutumla devamında hayat bulacak politika arasında da güçlü bir uyum gerektiriyor. Bu uyumun yaratılması ise kuşkusuz bir bütün olarak birleşik mücadeleyi ele alışımıza bağlı gelişecektir.

Düzen Partilerine Oy Yok!

Oyumuz Devrimci, Demokrat ve Yurtsever Adaylara!

Salt seçime odaklı birlik politikası ile bunun mümkün olmayacağı aşikârdır. Seçim vesilesi ile yaratılan ortaklık ve “birlikte güçlüyüz” zemininin devamında kitlelerle bağımızın güçlendirilmesi hedefine odaklanarak bu başarılabilir.

Mevcut sistemde hiçbir zaman seçimlerin demokratik bir ortamda ve eşit koşullarda yapılamayacağı açıktır. AKP’nin seçimi tek başına kazanmak için elindeki tüm olanakları kullanacağından da kimsenin kuşkusu yoktur. Seçim tarihi açıklanmadan önce tüm önlemlerini alan, seçim kanunlarında istediği değişikliği yapan AKP tüm şartları oluşturduktan sonra seçimin kazananı olmayı arzulamakta ve de bu arzusunu yerel seçimlerle birlikte devlet erkinin kuklası olan belediyeler yaratmakla somutlamaktadır.

Devlet erkinin kuklası belediyelere, gasp ederek kayyum atanan 94 HDP belediyesi somut örnektir. Seçimlerle birlikte bu işgali kalıcılaştırma isteğini, savurdukları tehditlerle ve hummalı bir şekilde yürüttükleri sahte seçmen çalışmaları ile ortaya koymuş durumdadırlar. Henüz seçim olmadan “teröre bulaşan adaylar seçilirse, yine kayyum atarız” diyerek kitlelerin, kendi aday profillerinin dışında bir seçim yapma kararını tanımayacaklarını yüzsüzce ilan etmiş oldular.

Gelinen aşamada, yerel seçimler özellikle de T. Kürdistanı’nda kayyuma karşı halk oylamasına dönüşmüş durumdadır. AKP eliyle faşist diktatörlüğün başta Kürtler olmak üzere bölge halkının iradesini gasp ettiği, halkın iradesini yansıtmadığı yerel seçim vesilesiyle bir kez daha dosta düşmana gösterilecektir. Faşizmin kayyumla gerçekleştirdiği işgalin, esasta halkın direnişi ve örgütlülüğü ile püskürtülebileceğine şüphe yoktur. Bu da tamamen andaki güç dengeleri ile ilgilidir ve bugünkü konjonktürde belediyelerin kayyumlardan geri alınması bu direnişin ve mücadelenin bir parçası olacaktır.

Açıktır ki, sınıf mücadelesinin andaki ihtiyaçları birleşik mücadeleyi gerekli ve zorunlu kılıyor. Farklı siyasal eğilimler bir araya gelerek faşizmin çemberinde gedik açabildiği oranda; aynı zamanda kazanımları korumanın da yollarını inşa edecektir. Bu süreçte ayrıca devrimci özneler kitlelerden yalıtılmaya, Kürt hareketi, halkı ve onun politik özneleri her alanda yalnızlaştırılmaya çalışılıyor. Tüm enerji ve gücümüz bu saldırıları geri püskürtmeye odaklanmalıdır.

Bu bağlamda, sınıf mücadelesinin güncelde ortaya koyduğu koordinatlar, temelde hesaplaşma ve kopuşun en derin ve çatışmanın en keskin şekilde, Kürt ulusal sorunu etrafında cereyan ettiğini göstermektedir. Faşist diktatörlüğün gemi azıya alan Kürt düşmanlığı ve şovenizm, Kürt hareketine ve onunla birlikte direnişi büyüten devrimci, demokratik güçlere yönelik saldırganlığı, sürecin ana halkası niteliğindedir.

Temelde konumlanacağımız alan da sınıf mücadelesinin bu mecrası olacaktır.

Bunun bir parçası ve platformu olarak; 31 Mart yerel seçimlerinde bir kez daha faşist, gerici sistem partilerine “oy yok” diyoruz. Hiçbir burjuva parti adayına oy yok diyoruz!

Direnişi büyütme, kitlelerin örgütlenmesini ileri taşıma olanaklarını açığa çıkaran bu tarihsel dönem için adayların olduğu bütün yerellerde oylar, devrimci, demokrat ve yurtsever adaylara diyoruz ve faşist blokların oluşturduğu ittifaklara birlikte meydan okuyoruz!

Devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerle, temel yönelimimize paralel bir şekilde, birleşik mücadeleyi esas alan bir bakışla, ortak direnişi büyütmek bir zorunluluktur. Söz konusu, birleşik mücadele, “eylemde birlik, ajitasyon ve propagandada özgürlük” ilkesine ve dost güçler arasındaki eleştiri-özeleştiri kültürüne uygun bir şekilde karşılık bulacaktır. Yerel dinamiklerin özgünlüğü bu çerçeve içinde ele alınacaktır.

Yerel seçimler bizim için yığınların faşist diktatörlüğe karşı öfkesinin açığa çıkarılması ve demokratik devrim mücadelesi temelinde örgütlenmesi; sistemin gerçek yüzünün teşhir edilmesi faaliyetine ev sahipliği yapacaktır. Bugünkü durumda, “Direnişi Büyütmek ve Faşist Saldırganlığı Püskürtmek İçin Bir Adım İleri” parolasıyla yerel seçim çalışmalarına yoğunlaşmak gerekmektedir.

Açık ki AKP-MHP faşist ittifakının yağma, talan, sömürü ve zulüm; imha, inkâr ve asimilasyon, kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikalarına karşı yığınların biriktirdiği büyük bir öfke vardır. Ne var ki bu öfke, henüz büyük oranda örgütsüz ve sokaktan uzaktır. Bu sinerjiyi açığa çıkaracak olan, devrimci, demokratik ve yurtsever güçlerdir. Bu da yığınların andaki politik duruşuna ve gerçekliğine uygun politikaların ortaya konulması ve bu politikalarında yığınlar tarafından benimsenmesiyle olacaktır. Bu hedef gerçekleştirebildiği oranda direniş büyütülmüş ve bir adım ileri atılarak yığınların özgüveni ve sokakla ilişkisi geliştirilebilmiş olacaktır.

Bu açıdan tüm dezavantajlarına karşın yerel seçim süreci, kitlelerin politizasyonu, siyasete ilgisinin artması, yerel yönetim bağlamında kendi iradesini açığa çıkarabilmesi vd. nedenlerle önemli bir siyasal kesiti ifade etmektedir.

Bu süreci, örgütlülüklerimizi, yığınlarla var olan bağlarımızı geliştirmek ve yeni dinamiklerle buluşmak adına değerlendirmek doğru olandır. Her yere yumruk sallamak, her yerde bulunmaya çalışmaktan öte belli başlı yerlere odaklanmak burada çalışmalarımızı derinleştirmek hem ajitasyon ve propagandamızın etkisini artıracak hem de ilişkide bulunduğumuz kitle ile örgütlü bağlarımızı geliştirecektir. Süreç ana hatlarıyla geniş anlamda faşist saldırganlığı püskürtmek; daha spesifik bağlamda kendimizi böylesi canlı, dinamik bir atmosfer içinde daha ileri bir noktada örgütlemek perspektifiyle ele alınmalıdır!

PARTİZAN

29 Ocak 2019”

 

18448

Örgütlenme Üzerine :Taner özcan

Siyasi örgütler ya da devrim perspektifiyle yola çıkan tüm hareketler şu ve ya bu düzeyde örgütlenme, güncel görevler, sınıfların savaşımı sonucu açığa çıkmış kendiliğinden doğan hareketlerin sonucunda coşkuya kapılmakta acil görevler ve sorumluluklar ithaf etmektedirler kendilerine. Bu bir gazetenin yada bir organın somutunda sonuçlanmakta ve nihayetinde çelişki geriye düştüğünde organın yada gazetenin özeleştirisi yapılıp geri yada ileri yanları ile ilgili tahliller yapılıp kısa dönemsel sonuçlar üzerinden kesin sonuçlar elde edilmektedir.

Osmanlı rus savaşlarinda çerkez ve kafkas halklara yönelik sürgün katliamlar (2)

 

Üçyüz yıla yakın süren  savaşlar büyük ama o kadar kırım ve katliamları  mazlum Kafkas halklarına  reva görmüştür.  Savaşların galipleri her zaman  egemen sınıflar olmuş ,mazlum yoksul halklar eğemenlerin yenilgisine veya galibiyetine  kurban edilmiş , soykırım katliamları halklara yaşatılmıştır. Bunun en büyük örneği  iki milyona yakın , belkide daha  fazla  başta Çerkesler olmak üzere Kafkas halkı  soy kırıma  ve sürgüne  uğratılmıştır.

Türkiye'nin Well Strit Şehrini İşgal Et‏‏ / Ergün Aslan

Bir devrimciyi diğer görüşlerdeki insanlardan daha  insancıl kılan istisnalar kaydeyi bozmaz demesi değildir.

İstisnalar için gerekirse kendi kurduğunu da yıkıp yeniden yapmasıdır.

Bir rüyaydı bitti.

Türkiye'nin Well Strit Şehrindeki ABD halkı için Well Strit Şehrini işgal ruhunun yarattığı fakiriyle, zenginiyle... yan yana yürüyebileceğinin gerçekliği.

Bir rüyaydı bitti. 

Taşlarda yeniden yerine oturmaya başladı.

 

Düzen partilerine “TEK BİR OY BİLE YOK!”

Yerel seçim süreci, egemenlerin politik temsilcileri olan partilerin gerçekliğini anlama-kavrama açısından emekçilere önemli olanaklar sunmaktadır. Burjuva düzen partilerinde aday belirleme süreciyle birlikte yaşanan utanç verici gelişmeler bir kez daha göstermektedir ki onların halka değil kendilerine hizmet gibi dertleri vardır. Bunun için birbirleriyle dalaşıp, kapışıyorlar, kavga edip küsüyorlar.  Aradıkları, düşündükleri tek şey, kendi sınıf çıkarları; dert ettikleri ise daha fazla olanak elde ederek, zenginliklerini büyütmektir.

Akima Kapilma, Yel Degirmenleriyle Savasa Katil; Atomu Parcalayacagiz-3

Akima Kapilma, Yel Degirmeleriyle Savasa Katil; Atomu Parcalayacagiz-3



Hani essekle semeri karistirma durumu vardir ya, kirk yillik marksist hareketin icinde olup da, daha Marksizmin abc'si olan konularda bu kadar ileri bir cehalet icinde olan arkadaslarimizi gorunce aklima o geliyor; hakkaten bu arkadaslar essekle semeri ayirt edemiyorlar...!

Dersimde Yerel Seçim Sürecine Dair Kısa Bir Değini!

17 Aralık yolsuzluk operasyonunun yarattığı sistem cephesindeki dalgalanmayla seçim sürecine girildi. Halkın açığa çıkan bu duruma yönelik tepkileri dinmemişken yeni yasakları kapsayan yasa tasarıları da gündeme geldi. “Demokrasi paketleri” Taksim’de plastik mermi ve gazlarla saldırının yapıldığı sıralarda mecliste oylamaya açıldı. AKP iktidarının ezilen halk kitlelerini hizaya getirme planlarının başında yinebaskı ve şiddet birinci sırada. Bu durumun önümüzdeki dönem yine bu yöntemlerle iktidarını korumaya çalışacağı ise bir gerçektir.

100’E 1 Kala Ermeni gerçeginin topografyasi:SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

2015 EŞİĞİNDE,RESMÎ DURUŞ,DEVLETİN İNKÂR VE İMHACI TUTUMU,“ERMENİ AÇILIMI” DENEN ŞEY!,ERMENİLER HÂLİ YA DA DİYORLAR Kİ,24 NİSAN 1915,ERMENİ SOYKIRIMI,MALTA BELGELERİ’NİN ANLATTIĞI,TARİHİN RESMÎ OKUMALARI,SOYKIRIMDA KÜRT FAKTÖRÜ/ VEYA ROLÜ,“EMVÂL-İ METRÛKE”: GASPEDİLEN ERMENİ ZENGİNLİĞİ,MÜSLÜMANLAŞTIRILAN -GİZLİ- ERMENİLER,ABD PATENTLİ İLLÜZYON(LAR),PARLAMENTO KARARLARI İLE “SOYKIRIMI TANI(T)MA”!

VE BUGÜN…AHBARİK HRANT İÇİN HATIRLATMA,HİÇBİRİMİZ MASUM DEĞİLKEN KEFARET (TAZMİNAT) MESELESİ,LİBERALLERİN İŞLEVİ HAKKINDA BİR PARANTEZ

Adıyaman'dan Paris'e ,Bir Özgürlük Savaşçısı,Misak Manuşyan

1 Eylül 1906'da Adıyaman'da yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.

Paralel Değil, Yolsuzluklar Yumağı‏;Erdal Yıldırım

17 Aralık tarihinde başlatılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” örneğine uygun olarak Başbakan RTE ve AKP sözcüleri, yöneticileri operasyonu yıllardır kader birliği ettikleri, aynı kaptan yemek yedikleri, onlarca yıldır dava arkadaşlığı yaptıkları hizmet cemaati ve mensuplarını devlet içinde devlet, ya da güncel ifadeyle “paralel devlet”, “vatan haini”, “ajan”, “casus”, “dış mihraklar” olarak suçlamaya başladı..

19.ve 20.Yüzyılda tehçir ve soykırımlar üzerine;Hasan Aksu

İnsanın varlığından günümüze egemenlik savaşları hep var olmuştur.İrili ufaklı yürütülen savaşlarda  yüzlece ,binlerce  yizbinlerce ve milyonlarca insan katledilmiştir . Her savaş sonuçta yıkım ,felaket ,yoksulluk sürgün ,soy kırımı ve de katliamları beraberinde getirerek  kanlı yüzünü tarihimize açımasızça yazdırmıştır.İnsanlık geliştikçe  ,bilgi ve bilim dağarcığı  arttıkca  sanırızki savaşlar azalır,katliamlar artık olmaz, tehçir ve soy kırımları  bir daha  yaşanmaz,sonlanır.

Ankara Kapanından kurtulmak‏/Mahmut Alınak

Ey Kürtler, Aleviler, Araplar, Çerkesler, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler ve ulusal hakları ellerinden alınan diğer halklar…

            Ey ezilen Türk halkı,

            Yoksullar, işsizler, emekçiler,

            Kadınlar, gençler

            Ve zindanlarda çürütülen mahpuslar,

Sayfalar