Cuma Nisan 18, 2025

Partizan;Salgın Bahanesiyle Sermayeye Kıyak Emekçiye Sömürü; Emeğimiz ve Haklarımız için 1 Mayıs’a

Mart ayıyla birlikte bir yılı geride bırakan pandemi tedbirlerinin gölgesinde giriyoruz Bir Mayıs’a bir kez daha.

2020 1 Mayıs’ı hatırlanacağı üzere salgın için alındığı iddia edilen tedbirler kapsamındaki sokağa çıkma yasağına denk gelmişti. Ortaya çıktığı ilk anda sınıf ve statü ayırt etmediği iddia edilen salgının, kısa sürede bir işçi hastalığına dönüştüğüne tanık olduk. Bir halk sağlığı sorunu olarak pandemi, egemenlerin aldıkları sözde önlemlerle hızla yayılmaya, hasta etmeye, can almaya devam ediyor. Covid- 19 pandemisi, işçi ve emekçiler, geniş halk kesimleri için hala öncelikli bir sağlık sorunu olarak önemini koruyor.

Geniş kitleler, dünyanın her yerinde, salgına yakalanmak ile işsizlik ve sefalete sürüklenmek arasında bir seçim yapmak zorunda bırakılıyor. Salgınla birlikte dünya ölçeğinde ekonomik alanda ortaya çıkan yeni durum, pek çok sektörde yaşanan büyük daralma, büyük bir işçi kitlesinin işten çıkarılmasına bahane edildi. Başka bir deyişle kapistalistler ve onların işbirlikçi, uşakları, krizlerini derinleştiren pandemiyi yine krizden çıkmak adına bir kaldıraç haline getirmiş bulunuyor.

Emperyalist kapitalizm, işçi sınıfı ve emekçilerin kazanılmış mevzilerini hedef alan, daha fazla sömürü ve güvencesizliği getiren politikalarını pandeminin arkasına sığınarak bir bir yaşama geçirmeye çalışıyor. Uluslararası finans kapital, salgının gölgesinde dünya işçi sınıfı ve emekçilerine yönelik topyekun bir saldırı furyasını uygulamaya sokmuş bulunuyor.

Sanayi 4.0 tartışma ve uygulamaları; evden-uzaktan çalışma, üretim ve bilişim sektöründe teknolojinin daha fazla kullanılması, otomasyona daha fazla ağırlık verilmesi vb. adımlarla uluslararası sermaye, işçi sınıfının 150 yıllık kazanılmış haklarını gasp etmeye, her türlü örgütlülüğünün önüne set çekmeye soyunmuş durumda.

Başka bir açıdan salgının sermaye açısından, geniş kitlelerin can güvenliği kaygısı ve korkusuna oynayarak, onun üzerinden yükselerek; emperyalist-kapitalizmin içinde debelendiği yapısal krizden çıkmak için adeta Allah’ın bir lütfuna dönüştüğünü söylemek mümkün.

Fabrikalarda, işyerlerinde, üretim havzalarında balık istifi çalıştırılan işçi ve emekçilerin her türlü hak arama girişimi ve örgütlenme çabası salgın önlemleri adı altında, azgın bir polis şiddetiyle bastırılmak isteniyor. Bu sürecin, bahsini ettiğimiz çerçevede uzunca bir süre genel karekterini koruyarak devam edeceğine de şüphe yok.

Salgın bahanesiyle Kod-29’la işten çıkarma

 

Coğrafyamızda ise AKP-MHP faşist ittifakının pandemi politikasını; sermayeye kıyak, halka şiddet, baskı ve yasak olarak özetlemek mümkün. Türk Komprador Burjuvazi’nin başını çektiği sermaye, coğrafyamızda devletin tüm kaynaklarını salgının arkasına saklanarak daha fazla yağmalama ve geniş kitleleri daha fazla sömürme yoluna gitti. Salgının tetiklediği ekonomik krizi tıpkı efendilerinin yaptığı gibi sendikalaşmayı dağıtmak ve yeni sendikalaşmanın önüne geçmek, işçi ve emekçileri daha uzun saatler boyunca daha ucuza çalıştırmak için kullandı.

Esnek ve güvencesiz çalışma; iş sağlığı ve güvenliği adına hiçbir önlemin alınmadığı adeta kölelik koşullarında çalışmayı işçi sınıfı ve emekçilere dayatttı.

Krizin iyice derinleştiği bu konjonktürde, işçi sınıfı ve emekçilerin alım gücü düştü, esnaf borç ve vergi yükü altında yaşam mücadelesi veriyor.

Milyonlarca insanın işsizlikle boğuştuğu coğrafyamızda deyim yerindeyse geniş kitleler açlıkla boğuşuyor. TC devleti ise bu tablo karşısında göstermelik önlemlerle esas olarak büyük sermayenin çıkarlarına hizmet eden politikaları yaşama geçiriyor. Kısmi çalışma ödeneği ve işten çıkarma yasakları sermayenin ücretsiz izin uygulaması için adeta bahaneye dönüşmüş durumda.

Sermaye, ağır ve güvencesiz çalışma koşullarına tepki gösteren, buna karşı örgütlenen işçileri ücretsiz izne çıkarıyor. Bunların işe yaramadığı yerde yüz kızartıcı suç adı altında Kod-29 ile işten çıkarak tüm haklarını gasp ederek onları sefaletle baş başa bırakıyor.

Salgınla birlikte coğrafyamızın dört bir yanından kamuoyuna yansıyan ücretsiz izin ve Kod-29 ile işten çıkarma uygulamaları; Türk sermayesinin bugünkü durumda sendikalaşan ve direnen, sınıfın en diri dinamiklerine yönelik genel bir saldırı politikasına dönüşmüş durumda. Sermaye, salgınla birlikte çığ gibi büyüyen işsizliği, sınıfın kazanılmış haklarını gasp etmek, onu daha ucuza ve örgütsüz, hiçbir güvencesi olmadan çalıştırmak için kullanıyor.

Ancak Türk sermayesinin saldırılarına karşın sınıfın daha devrimci kesimi direnmekten vazgeçmiyor. Migros Depo işçileri, Sinbo işçileri; grev haklarını kullanan Baldur ve Ekmekçioğulları işçileri; Schneider Elektrik Fabrikası işçileri, Adin Oto Donanım (Adient) işçileri, Yasin Kaplan Halı işçileri, CPS otomotiv işçileri, KESK öncülüğünde KHK’lara güvencesiz çalışmaya ve hak gasplarına karşı mücadeleyi büyüten kamu emekçileri bu saldırılara karşı ses yükseltiyor.

2021 1 Mayıs’ı gerek emperyalist-kapitalistlerin gerekse de Türk hakim sınıflarının salgınla birlikte derinleşen krizlerinden çıkmak için yine salgını emekçilerin her türlü hak arama girişiminin önüne devlet şiddeti, terörü ve zorbalığı ile çıkardığı bir siyasal iklimde kutlanacak.

İşçi sınıfı ve emekçilerin değişik katmanları, sendikal hareketin son derece zayıf ve cılız duruşu ve tutumuna rağmen sermeyenin bu saldırılarına karşı farklı bölgelerde ve alanlarda direnişi yükseltiyor. Bugün acil olan ihtiyaç sınıfın değişik katmanları ve bölükleri arasındaki dayanışma ve birliği güçlendirmek ve birleşik bir mücadele hattı örmektir.

Emeğimiz ve geleceğimiz için birleşik, güçlü bir 1 Mayıs!

 

Salgının hemen her alanda işsizlik ve yoksulluğu derinleştirdiği buna paralel işçi ve emekçilerin yüzünü sokağa, eylem ve direnişe daha fazla döndüğü bir süreci yaşıyoruz. Pek çok alanda sınıfın sendikal hakkını ve haklarını sokakta direnişle aradığı, bu anlamda da sokağı terk etmediğine tanık oluyoruz. Devam eden direnişler ve parça parça yaşanan ve farklı nedenlerle sönümlenen direnişlerin biriktirdiği sinerjinin 2021 1 Mayıs’ına damgasını vuracağı bir döneme doğru yürüyoruz.

2021 1 Mayıs’ı bizim açımızdan Şubat-Mart ayları boyunca gerek halk kitlelerinin somut talepleri-sorunları gerekse de devam eden direnişlerle ilişkilenme ve birleşik mücadeleyi örme anlamında yakaladığımız hareketli, dinamik ivmenin ileri taşınacağı bir sürece ev sahipliği yapmalıdır.

Şimdi işçi sınıfı ve emekçilerin faşist düzene karşı gelişen tepki ve öfkeleriyle buluşmak için yakına ama ileriye doğru attığımız adımları hızlandırmanın ve güçlendirmenin zamanıdır!

Süreci, işçi direnişiyle daha fazla ilişkilenmek ve sınıfla daha fazla buluşmak adına; fabrika, direniş çadırı ziyaretleri ve işçi havzaları ve emekçi mahallelerde yaygın bir kitle faaliyeti ve buna paralel daha güçlü bir örgütlenme yaratmak hedefi ile ele almalıyız.

Birleşik mücadeleyi daha geniş kesimlere taşımaya, faşist düzenin karşısında sınıfın birliği ve dayanışmasını sağlamak adına daha güçlü çıkışlara ihtiyacımız olduğu bir gerçektir.

Partizan olarak birleşik mücadelenin örgütlenmesine yönelik adımlarla kitlelerin direnişiyle buluştukça yakaladığımız motivasyonu şimdi kendi tabanımız da dahil olmak üzere geniş emekçi kitlelere gitme ve örgütlenme hedefi ile daha ileri taşımanın zamanıdır!

Sakin ancak canlı ve dinamik; yoğun ama planlı ve hedefli bir kitle çalışması ve örgütlenme perspektifiyle; 2021 1 Mayıs’ına kadar ki bir aylık zaman diliminde daha etkili çıkışlar, AKP-MHP faşist ittifakının saldırganlığına karşı daha güçlü barikatlar örmek için harekete geçmeliyiz!

Emeğimiz ve geleceğimize sahip çıkmak için 1 Mayıs’a!

11494

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Sayfalar