Peker’in İtiraflarının İşaret Ettiği Gerçek: Mafya, Uyuşturucu ve Kara Para Devleti!

Faşist mafya lideri Sedat Peker, çıtayı düşürse de itiraflarına devam ediyor. R.T. Erdoğan’la helalleşeceğine yönelik son video sonrası itiraflarına ara veren Sedat Peker, bir süre sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu hedefine alarak açıklamalarını sürdürdü.
Peker’in, Erdoğan’ı işaret etmesinin ardından MİT aracılığıyla Türk devletinin Suudi Arabistan üzerinden Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’ne baskı yaparak Sedat Peker’i gözaltına aldığı kamuoyuna yansımıştı. Basına yansıyan bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla Sedat Peker, BAE aracılığıyla MİT’le yaptığı görüşmelerin neticesinde Erdoğan’la bir noktada anlaşmış durumda.
Nitekim suikast tehlikesi nedeniyle video yayımlamadığını açıklayan Sedat Peker’in bu görüşme sonrası itirafları, AKP ve R.T. Erdoğan’ı uluslararası alanda zor durumda bırakacak konu başlıklarından iç siyasetteki dalaşlara ve Süleyman Soylu’ya kaydı.
Sedat Peker’in itirafları, kirlenmiş, yolsuzluklara batmış kimi bürokratlara dair bir tablodan öte Türk devletinin tepeden tırnağa bir uyuşturucu-mafya ve çete devleti olduğunu, ‘çökme’nin devletin yapısal bir gerçeği olduğunu gösteriyor.
Sedat Peker’in açıklamaları, Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’ne, Kürt halkına, devrimci, ilerici güçlere yönelik devletin yürüttüğü savaşın faşist çeteler ve istihbarat güçleri ile uyuşturucu tüccarlarıyla nasıl içi içe geçtiğini bunun “vatan-millet-sakarya” edebiyatıyla üstünün nasıl örtülemeye çalışıldığını ilk ağızdan aktarması bakımından önemli. Kuşkusuz, ezilen emekçi yığınlara yönelik söz konusu katliam, saldırı ve suçların doğrudan bir tarafı ve suçlusu da Sedat Peker’dir.
Şimdi pişmanmış gibi yapması ve nedamet getirmesi bu gerçeği değiştirmiyor!
Peker’in İtirafları AKP-MHP İçindeki Rant Kavgasının Parçası!
Peker’in attığı tweet’lerin, düzenin derin dehlizlerinde süregelen büyük rant ve klik dalaşının bir iz düşümü olduğunu söylemek mümkün. Nitekim Peker’in her itirafı ve açıklamasına gerek muhataplarından gerekse de resmi ağızlardan verilen yanıtlarda buna işaret ediyor. Anlaşılan o ki AKP-MHP faşist bloku içinde, devlet kaynaklarının, ihalelerin ve devletin üst düzey yetkilerine sahip organların ele geçirilmesi başlığında sessizce süregelen savaş şimdi Peker’in arkasında açıkça yürütülüyor.
Peker’in ifşaatlarının, uyuşturucu, kara para, mafya ve haksız ihalelerde yaşanan vurgun ve yolsuzlukların çok küçük bir parçası olduğunu da belirtmek gerekir. Yapılan açıklamalarda ifade edilen tutarlar, asgari ücretle açlık sınırının altında yaşama tutunmaya çalışan emekçiler için korkunç rakamlara işaret etse de iktidar katında söz konusu rakamların devede kulak olduğunu belirtmek gerekiyor.
6 Haziran sabahı yayımladığı videoda Sedat Peker, bugün hala gündemdeki ağırlığını koruyan Sezgin Baran Korkmaz (SBK)’la alakalı ciddi iddiaları ortaya atmıştı hatırlanacağı üzere. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, Korkmaz ile görüştüğünü ve yurtdışına çıkmasını sağladığını duyuran Peker, böylece ABD ile TC arasında kara para aklama hususunda anlaşıldığı kadarıyla patlamak üzere olan kavganın fitilini ateşlemiş oldu.
SBK olayı kar topu gibi büyüdü. ABD’nin isteğiyle Avusturya’da gözaltına alınmasıyla da uluslararası vakaya dönüştü. Peker’in Sezgin Baran Korkmaz’la Süleyman Soylu arasındaki ilişkiye dair itiraflarının, ABD-TC arasında uyuşturucu, kaçakçılık vb. yollardan elde edilen ve sisteme sokulmaya çalışılan kara paranın aklanmasıyla ilgili büyük bir kavgayı su üstüne vurduğu, bu işlerin kim tarafından yürütüleceğine dair büyük bir el değiştirmenin yaşandığı anlaşılıyor.
Türk devletinin, Kürt Ulusal Özgürlük Hareketine yönelik T. Kürdistanı’nda, Irak’ta ve Rojava’da devreye soktuğu savaşı, uyuşturucu ve kara para ile finanse ettiği gerçeğinden hareketle, ikinci Reza Zarrap olayı olarak nitelenebilecek vakaların elbette arkası gelecektir. Burada yaşanan kavga söz konusu kara parayı açığa çıkarak dinamiklerin yok edilmesi değil bu ranta kimin el koyacağına ilişkin yaşanmaktadır.
Peker’in devletin üst düzey çok sayıda yöneticisine yönelik itirafları da AKP içinde süregelen rant dalaşı hakkında da kimi ipuçları veriyor. Sözgelimi, Sedat Peker, Paramount Otel’e tankla girdiğini söylediği Cihan Ekşioğlu’nun, ‘FETÖ Borsası’nın kuruluşunu icat eden kişi olduğunu duyurmuştu.
Sezgin Baran Korkmaz’ın, Ekşioğlu’yla birlikte çökerek el koyduğu Paramount Otel’le ve yine SBK’ya ait Bora Jet’le ilgili kamuoyuna yansıyan bilgiler, bahsini ettiğimiz uyuşturucu ve kara para aklama trafiğinin doğrudan devletin denetimi ve eliyle gerçekleştirildiğini bir kez daha teyit ediyor.
Basına yansıyan bilgilere göre, Bora Jet’i, Mehmet Ağar, Süleyman Soylu ve Egemen Bağış’ında dahil olduğu çok sayıda AKP’li yetkili kullanırken, Paramount Otel’in müdavimleri arasında, Sivil Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir, Dönemin Genel Plan Prensipler Başkanı Korgeneral Yavuz Türkgenci ve ABD’nin eski ulusal güvenlik uzmanı Korgeneral James L. Jones, çok sayıda üst düzey yargı mensubu ve gazeteci de bulunuyor.
2019’da Mersin Limanı’nda yakalanan 615 kilogram ve Kolombiya’da operasyonla ele geçirilen ve Türkiye’ye getirilmesi planlanan 4 ton 900 kilo kokaini teslim alacak Türk şirkete yönelik ilgili İç İşleri Bakanlığı’nın ve yargının hiçbir girişimde bulunmaması da devletin bu işin içindeki parmağını gösteriyor.
Rant, yolsuzluk, çökme, kamu kaynaklarının yandaşa peş keş çekilmesine yönelik örneklerde Peker’in itiraflarıyla bir kez daha gündeme gelmiş durumda.
“Sadece sigorta şirketim var başkada bir şey yok” diyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kuzeni Mehmet Soylu’nun da ortağı olduğu ve yönetim kurulu üyeliğini yürüttüğü RD Global/Invamed şirketiyle hastanelere tıbbi sarf malzeme satmaya devam ettiği açığa çıktı. Bu iki ismin son aldıkları iki ihalenin toplam bedeli ise 10 milyon TL’yi buluyor. Devlet Malzeme Ofisi’nin 4 Ocak’ta açtığı 1 milyon 487 bin TL’lik muhtelif sarf malzeme ihalesi ile 4 Şubat’ta açılan 7 milyon 978 bin 979 TL’lik muhtelif tıbbi sarf malzeme ihalesi yine RD Global/Invamed şirketine gitti.
Böylece AKP içinde Süleyman Soylu ile Sağlık Bakanı Fahrettin Koca arasındaki kavganın asıl nedenin de ihalelere kimin çökeceğinde düğümlendiği ortaya çıkmış bulunuyor.
Karşımızda, uyuşturucu ticaretinden kara para aklamaya, ihalelerde yolsuzluktan, kamu kaynaklarının peş keş çekilmesine kadar çok geniş bir sahada hiçbir hukuk ve kanun tanımayan bir çıkar şebekesi duruyor. Söz konusu şebekenin suyun başını tutan ve uluslararası emperyalist tekellerle iş tutan Komprador sermayeden arta kalan artıklar olduğunu da ifade etmeliyiz. Her yıl açıklanan Türkiye’nin en zenginleri listesinin ilk beşinin değişmemesi de bu gerçeğe işaret ediyor. Temiz kıyafetli, iyi eğitimli beyefendi burjuvalar bu dümenin tamda başında duruyor.
Sedat Peker’le kamuoyuna yansıyan gerçekler, devrimci ve ilericiler açısından şaşırtıcı değilse de bu tablo şimdi geniş halk yığınları tarafından daha görünür durumda. Anketlerde, AKP-MHP iktidarının düşen oyları da bunu gösteriyor. Ne var ki en alttan en tepeye, rant, kara para ve uyuşturucu üzerine kurulu bir düzenden söz ettiğimiz yerde bu tablonun iktidar katındaki partilerin değişmesiyle olmayacağını söylemeliyiz.
Peker itiraflarıyla faşist mafya devletinin emeğe, özgürlüklere, Alevilere, Kürtlere, kadın ve LGBTİ+’lara yönelik düşmanlığını da açıkça ifşa ediyor. Öyleyse ezilenlerin buna yanıtı da bu faşist mafya iktidarını yıkmak için daha fazla mücadele etmek olmalıdır!
Son Haberler
Sayfalar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)