Rober Koptaş yazdı: Öcalan’ın mektubundan beklenen

Rober Koptaş, Agos’taki köşesinde KCK’nin ‘lobi’ açıklamasını yazdı: Kürt illerinde gördüğüm, Hrant Dink’in hatırasına hürmeten Ermenileri el üstünde tutan, iç savaşın etkisiyle de Ermenilerin yaşadığı acılara karşı empati duygusu geliştirmiş bir tavır oldu. Bu ileri duruşa karşın, Kürt siyasi hareketinin temsilcilerinin Ermeni meselesinde daha ikircikli bir tutum aldığı söylenebilir.
KCK Eşbaşkanı Bese Hozat’ın “milliyetçi Ermeni ve Rum lobilerini paralel devlet olmakla” ve dolaylı olarak da Türkiye’nin demokratikleşmesini engellemekle suçlayan açıklamaları büyük yankı buldu, çok tartışıldı.
Tartışma öyle bir boyuta ulaştı ki, 11 Ocak günü İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan’la görüşen BDP heyeti, Öcalan’a bu konudan da söz etti. Aldığımız bilgilere göre, milletvekilleri Öcalan’a Agos’un son sayısındaki başyazısını okudu, Öcalan da buna karşılık olarak yanlış anlaşıldıklarını, meseleyi açıklığa kavuşturmak için Ermenilere yönelik bir mektup yazacağını ifade etti.
Hozat’ın açıklamaları ve sonrasında yaşanan tartışmaları birkaç farklı boyutuyla inceleyebiliriz. Ancak öncelikle, ona tepki gösteren Ermenilere yönelik hakaret ve suçlamalara dikkat çekmek gerekiyor.
Eleştiriye karşı nefret
Hozat’ın açıklamaları yayımlandıktan sonra, Agos yazarları Yetvart Danzikyan, Ohannes Kılıçdağı ve yayın yönetmeni olarak ben, internet sitemizde yayımlanmak üzere eleştirilerimizi dile getiren kısa birer not yazdık ve bu notlar bir haber metni olarak yayımlandı. Ardından, Taraf’ta Hayko Bağdat, Bese Hozat’a yönelik eleştirilerini açık bir mektupla duyurdu.
Yani açıklamalara ilk tepkiyi gösterenler, Türkiye basınında zaten bir elin parmaklarını geçmeyen Ermeniler oldu. Dile getirilen eleştiriler ise bağcı dövmeyi değil üzüm yemeyi amaçlayan, yapıcı bir tona sahip, Hozat’ın dile getirdiği görüşlerin KCK’nın çoğulculuk iddiasıyla çeliştiğini vurgulayan dostane eleştirilerdi.
Buna rağmen, özellikle sosyal medyada, bizleri ırkçılıkla, milliyetçilikle, Kürt düşmanlığıyla, birilerinin maşası olmakla suçlayan ifadeler yayımlandı. Elbette ki bu hakaret ve suçlamaları Kürt kimliğine veya Kürtlere veya PKK-KCK-BDP-HDP çizgisindeki bütün Kürtlere mal etmek doğru olmaz. Ancak yine de, gözü dönmüş ideolojik bir tavrın sonucu olarak hiçbir eleştiriye tahammül edemediği gibi, diğer etnik gruplara karşı amansız bir öfkeyle davrananların Kürt hareketi çevresinde de hiç az olmadığını bu vesileyle görmüş olduk.
Bu, işin polemik yönü. İşin fikirsel yönüne baktığımızda ise çok katmanlı bir manzara göreceğiz.
1915: Bir tutukluk
Şahsen, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda, Kürt illerinde gördüğüm, özellikle Hrant Dink’in hatırasına hürmeten Ermenileri el üstünde tutan, 30 yıllık iç savaşın etkisiyle de geçmişte Ermenilerin yaşadığı acılara karşı empati duygusu geliştirmiş bir tavır oldu. Kürtlerin önemli bir kesimi, Türklerden farklı olarak, 1915’te Ermenilerin neler yaşadıklarını biliyor, kabul ediyor ve bundan dolayı büyük bir üzüntü duyuyor. Bu tutumu Türkiye şartlarında ne kadar değerli bulduğumu söylememe gerek dahi yok.
Buna karşın, toplumsal tabandaki bu ileri duruşa karşın, Kürt siyasi hareketinin kurumsal temsilcilerinin Ermeni meselesinde daha ikircikli bir tutum aldığını söylenebilir. Kültürel anlamda çoğulcu bir Türkiye’yi ve farklı halkların, dillerin bir arada yaşamını savunan Kürt hareketi, iş geçmişe, özellikle 1915’e geldiğinde çok daha düşük profilli bir siyaseti tercih etti bugüne dek.
Bu tercihin nedenleri çoğunlukla doğrudan 1915-1922 dönemine uzanıyor. Kürtler arasında bazı kesimlerin Ermeni soykırımına yoğun katılım göstermiş olması, Ermeni mülklerinin üzerine konan aşiret ve gruplar; ayrıca, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu vilayetlerinde bir Ermenistan kurulmasın diye örgütlenen silahlı mücadele, Kürt siyasi hareketinin Ermenilerle ilgili geçmiş konusunda nispeten suskun kalmasına yol açtı.
Nedenler derinde
Daha önce Öcalan’ın, şimdi Bese Hozat’ın, ardından KCK’li Rıza Altun’un ve HDP’nin Adana adayı olarak adı geçen Ayhan Bilgen’in sözleri, bu tarihsel arkaplan üzerine oturuyor. Bu arkaplanda Kürt siyasileri, hem Ermenistan ile Kürdistan tahayyüllerinin coğrafi çakışmasıyla ilgili rahatsızlıklarını, hem de bazı Kürtlerin 1915’te İttihatçılarla yaptığı, cana ve mala ilişkin suç ortaklığının dile getirilmesine yönelik kaygılarını ifade etmiş oluyorlar.
Öcalan’ın daha önceki açıklamalarındaki “Ermeni milliyetçiliği” eleştirilerini de bu çerçevede okumak gerekiyor. Öcalan’ın buradaki hatası –geçmişte Ermeni milliyetçiliğinin yaptığı hataları sıralarken haklı olduğunu kabul etsek bile– bu hataları soykırımın nedeni olarak göstermesi. Çünkü hiçbir siyasi hareketin hataları, milyonu bulan sayıda insanın öldürülmesini ve yerinden edilmesini haklı gösteremez, bunun gerekçesi olamaz.
Bese Hozat’ın açıklamaları ise, geçmişle değil bugünle ilgiliydi ve ‘milliyetçi Ermeni ve Rum’ lobilerinin paralel devlet olduğunu iddia ediyordu. Bu iddiaların iler tutar yanı yok, çünkü Ermeni ve Rum lobi gruplarının milliyetçi olduğunu kabul etsek bile, bunların Türkiye devleti, bürokrasisi veya toplumu üzerinde en ufak bir etkisi olduğunu iddia etmek saflık olacaktır.
Bu açıklamanın tehlikesi ise, tıpkı devletin ve resmi ideolojinin yaptığı gibi, Ermeni ve Rumları hedef göstermesi. Çünkü Türkiye’de özellikle gayrimüslim azınlıklar, zaten sürekli şüpheli, ikinci sınıf kabul edilirler, çoğunlukla yabancı güçlerin uzantıları olarak algılanırlar. Dolayısıyla bu açıklamasıyla KCK, siyasi iddiasından farklı olarak, bütün etnik ve dini grupların eşitliğine ve kültürel var oluşlarını sürdürmelerini savunmaya yönelik tutumunda hasar yaratacak bir açıklama yapmış oldu. HDP Eşbaşkanları Sabahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü ise yaptıkları açıklama ile bu hasarın farkında olduklarını ve giderilmesi için hal çaresi aranması gerektiğini gösterdiler.
Lobiler ne ister?
Hozat’ın sözlerinin zamanlaması, tıpkı Başbakan Erdoğan gibi ‘paralel devlet’ kavramına vurgu yapması, şüphesiz ki Kürt sorununda çözüm sürecini tehlikelerden sakınma çabasının bir dışavurumu. Kürtlerin, son bir yıldır yürütülen süreç sonucunda silahlar susmuşken, müzakereleri yürüten iktidarın abandone olmasını istememesi son derece anlaşılır. Ancak bu tutumu pekiştirmek için kullanılan yöntemler ve bunların içeriği ayrımcılık yaratan türden olunca, kaş yapayım derken göz çıkarmış oluyorsunuz. Bu da, her şeyden önce, ağır bedeller ödeyerek barış ihtimalini yoktan var eden bir siyasi hareket için nahoş bir durum.
Neticede, ‘Ermeni ve Rum lobileri’, beğenelim beğenmeyelim, Türkiye’ye dair en temel talepleri adaletin sağlanması olan, haksızlığa uğramış, yerlerinden yurtlarından edilmiş insanların temsilcileri. Bu kurumların pek çoğu, talep ettikleri adaletin ancak daha demokratik bir Türkiye’de mümkün olabileceğini de çok iyi biliyor.
Görünen o ki, PKK-KCK-BDP çizgisinin, Türkiye tarihine bakışında Anadolu’nun gayrimüslim halkları konusunda ciddi bir revizyona gitmesi gerekiyor. Bakalım Abdullah Öcalan’ın beklenen mektubu bu yönde ileri bir adım olacak mı?
ROBER KOPTAŞ
Son Haberler

Ya Özgürlük Mücadelesinden Yanasınız ya da Değilsiniz
Türk egemen sınıfları, Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken ikinci yüz yılı için de nutuk atmaya başladılar. Halkımızın deyimiyle perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.
Nitekim ilk yüzyılı işçilere, emekçilere, devrimcilere, komünistlere, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+lara, inanç gruplarına zulmetmekle geçen bir yüzyıldır. Bu baskıcı, asimilasyoncu, ırkçı, cinsiyetçi, tekçi ve emperyalizm uşağı sömürü-soygun düzeni, Kemalist cumhuriyetin ikinci yüzyılı da birinci yüz yılını izleyecektir.

Katliamlar Cumhuriyeti
13 Kasım'da, İstanbul'un en kalabalık caddesinde yapılan bombalı saldırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kere daha katliamlar cumhuriyeti olduğunun acı bir kanıtı oldu.

Çamur at…[ismail cem özkan]
Kasım ayını soğuk bir gününde kalabalığın henüz tam yoğunlaşmadığı bir saatte İstiklal Caddesi'nde bir katliam yaşandı. Banka konan bir bomba patladı ya da patlatıldı ve 6 masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insan öldürüldü…
Ateş düştüğü yeri yakar ve acısını kelebek kanadı gibi evrene yayar, fakat küresel evrenimizde o kadar çok acı yaşanıyor ki, eskisi gibi haber dahi olmuyor… Yaşanan olay ajans bülteninde geçen birkaç satıra dönüştü… Acılar, düşen ateş ve yok olan hayaller…

BORAN için – İmera Fera Yeşilgöz
Herkes olması gerektiği yerde mücadele görevini, parti görevini yerine getirmekteyken, yani her şey olması gerektiği gibiyken gelen her not kalp atışlarımızı hızlandırır. Her şeyden evvel “bir şey mi oldu?” kaygısı hissedilir.

Bir TİKKO savaşçısı:“Devrimci mücadeleye katılma tercihimin bir geçmişi var!”
Avrupa metropolünden gelen bir devrimci olarak, kapitalizmin “vahşetinin kalbinde” yaşarız. Hepimizin hayatı, değerlendirme mantığına göre yapılandırılıyor. İster klasik sömürü ilişkileri ve işgücünün yabancılaştırılması olsun, ister ayrıştırma ve izolasyona dönük eğilimler ya da sosyal yaşamda kendi kendimize olan yabancılaşma olsun; sürekli akan bir damlanın taşı oyduğu gibi insan, kapitalist merkezlerde sürekli kapitalist ideolojinin ekonomik, sosyal ve teknolojik saldırılarına maruz kalıyor.

Kaypakkaya’nın Yoldaşı Olmak! (OKUR POSTASI)
Bazen bulunduğumuz yerlerin, taşıdıkları değeri istemesek de göz ardı edebiliyoruz. Benim Partizan’la tanışmam yılları alıyor ama aktif olmam 3 seneyi buluyor. Birçok insandan şunu duyardım “İbo’nun kültüründen gelenler sağlam olur. O kültürü almışsan uzakta da olsa onu yaşatmaya çalışırsın. O bağlılık hiç bitmez.”

CHP'NİN İHANETLERİ /Mehmet Emin Gündoğdu
Bu yazının amacı kısa bir CHP değerlendirmesi yaparak, bu partinin izlediği politik hattı ortaya çıkarmak ve okuyucuya bir fikir vermek. Çünkü bu parti tarihi boyunca hep mevcut düzenin koruyucusu olmuştur. Düzen ne zaman tıkansa CHP yardıma koşar. En son marifeti unutulmuş bir konuyu yani türbanı gündeme getirerek Erdoğan hükümetine koz vermiştir.

Mersin Eylemi: Savaşın Dayanılmaz Ağırlığı – Emir Arda
26 Eylül günü, Mersin Mezitli’de ki Tece polisevine yapılan eylemin üzerinden ortalama bir hafta geçti. Eylem, yapıldığı günden itibaren, ak koyun ile kara koyunu ayrıştıran bir işleve sahip oldu açıkçası. İki kadın devrimcinin fedai eylemi, siyasal alanın tam ortasına, onu ikiye bölen bir çizgi çekti… Bu yazı eylemin hemen ertesinde kaleme alınabilirdi. Ancak hem HPG’nin açıklamasını beklemek daha doğruydu, hem devletin vereceği refleksi ve eylemin sonuçlarını görmeliydik. O yüzden bu yazının yazılması ve yayınlanması bugüne değin bekletildi… Bu kadar bekleme yeterli.

İtirazın Farkındalığıyla Meydan Okumadır Şiir[*]
“Bilim aklın şiiridir,
şiir de yüreğin bilimidir.”[1]
Andrey Tarkovski’nin ifadesiyle, “Şiir benim açımdan bir dünya görüşü, gerçekle olan ilişkimin özel bir biçimidir. Bu açıdan bakıldığında, şiir, insanlara hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir.”
Yaşamı savunmak; insan olmak (ve sonuna dek de İNSAN kalmak) hâlidir.
Bundan kimsenin şüphesi olmasın…
Çünkü “Hakikâte ulaşmanın yolları şunlardır: Felsefe, Sanat, Siyaset ve Aşk,” diye uyarır Alain Badiou!

Siz toplumsal muhalefetin yükselmesini bekleyin / ERGÜN ASLAN
Biz proletaryalar enternasyonalizmimizi vermeyenin varlığını sorgularız varlığını.
Ama gıdık.
Ama yanak.
Ama...
Demek öyle.
Demek böyle.
Demek her şey...
Marks'ın, devrime engel olmaya başlayana kadar dünya proletaryalarının çeşitliliğini enternasyonalizmde bir araya getirmeye çalıştığını görmezlikten gelmemize kadarmış
En büyük ihanetler en güzel proletarya şarkıları arkasına gizlenilerek gerçekleştirilmiş ihanetlerdir.
Kıymetlimizzz...
Yüksek yüksek menfaatlerimizzz....

Diktatörlerin Surlarını Döven Dev Dalgalar!
21.yüzyılın ilk çeyreği bitmeden ve son yirmi yılda yerkürede işçi sınıfı ve ezilenlerin isyan ve devrim türküleri defalarca yankılandı. Nasıl ki yirminci yüzyılın başında insanlık Ekim Devrimi’nin top sesleri ile uyandıysa, içinden geçtiğimiz yüzyılın da daha ilk çeyreği dolmadan yaşanan ayaklanmalar, isyanlar, grevler insanlığın özgürlük umudunun canlı ve bir o kadar da gerçek olduğunu gösterdi.