Rojava’ya Yönelik İşgal Saldırılarına Karşı Koyalım!

TC devletinin son hamleleriyle gerek Irak Kürdistanı ve gerekse de Suriye Kürdistanı (Rojava) genel olarak Kuzey ve Doğu Suriye, yeni çatışma riskleriyle karşı karşıya.
TC devletinin, Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi’yle işbirliği içinde Irak Kürdistanı’na yönelik gerçekleştirdiği işgal harekatı devam ederken, aynı anda Rojava sınırına yapılan askeri yığınak da dikkat çekiyor.
TC devletinin KDP’yle işbirliği içinde Irak Kürdistanı’nda bazı stratejik noktaları işgal etmesi, daha önceden işgal ettiği ve üs kurduğu bölgeleri genişletmeye çalışması, bir yanıyla bölgede kendi işgalci varlığını güçlendirmeyi amaçlarken, diğer yanıyla Rojava bölgesini sıkıştırmak ve İran’a yönelik başta ABD emperyalizmi olmak üzere emperyalist güçlerin saldırısına karşı zemin oluşturmak, emperyalistler karşısında kendi çıkarlarını daha üst perdeden sağlamaya çalışmak olarak ortaya çıkıyor.
TC’nin tüm bu hamlelerinde ileriye sürdüğü gerekçe olarak PKK’nin bölgedeki varlığı dillendiriliyor. TC, tüm gücüyle bir yandan PKK’yi sınırlandırmak isterken, diğer yandan bölgedeki işgalci konumunu sağlamlaştırmayı ve olası pazarlıklarda kendi elini güçlendirmeyi arzu ediyor.
TC devletinin bu hamleleri bir yanıyla yeni değil. Geçmişten günümüze Irak Kürdistanı’na defalarca kara ve hava saldırıları düzenlendi. Şimdi de yapılan bu saldırılardan farksız değil. Ancak içinden geçilen konjonktürde bu işgal ve hava saldırılarının amacı farklı anlamlar da taşıyor.
Bu saldırılar, TC’nin işgal ettiği stratejik noktalar dikkate alındığında, bir yanıyla emperyalistlerin İran’a yönelik olası saldırılarında bölgede stratejik kimi noktaları tutma şeklinde ortaya çıkarken (nitekim İran güçleri de boş durmuyor ve Irak Kürdistanı’na yönelik saldırılarda bulunmanın yanında sınırda Kürt güçlerine yönelik operasyonlar gerçekleştiriyor), diğer yandan Irak Kürdistanı’nda işbirlikçi KDP yönetimiyle birlikte PKK’nin bölgedeki devrimci etkisini kırmayı ya da geriletmeyi amaçlıyor.
Faşist TC devleti bu amaçla bölgede aynı zamanda işbirlikçi ve ajan örgütlenmesini de güçlendirmek istiyor.
Bu yönlü oldukça yoğun bir çaba içinde olduğu gözlemleniyor. Hatırlanırsa TC faşizmi yerel işbirlikçileri ve ajanları aracılığıyla Kürt Hareketi’nde önemli bir kadro olan KCK Başkanlık Konseyi Üyesi Diyar Xerip’i hava saldırısı sonucunda katletmişti. Diyar Xerip’in çalışma alanının Irak Kürdistanı ve faaliyetinin Kürtler arasında yaşanacak olası bir “Brakuji”yi önlemek, faşist TC’nin bölgeye yönelik işgal saldırılarına karşı, ulusal Kürt güçlerinin birlikte hareket etmesini sağlamak ve bir direniş örgütlemek olduğu dikkate alındığında, neden hedef seçildiği gayet anlaşılırdır.
Kürt hareketinin bu saldırganlığa yönelik doğrudan ya da dolaylı olarak MİT’in Irak Kürdistanı Masası sorumlusuna yönelik gerçekleştirdiği cezalandırma eylemi bu anlamıyla isabetli bir eylem olmakla birlikte, Irak Kürdistanı’nda işbirlikçi Kürt güçleriyle PKK’nin arasında yaşanan çelişkinin geldiği aşamaya dair de bir fikir vermektedir.
KDP, Diyar Xerip’in katledilmesi başta olmak üzere, bölgenin bombalanması ve sivil insanların katledilmesine yönelik herhangi bir olumsuz tepki vermezken, MİT görevlisinin cezalandırılması sonrasında hemen harekete geçmiş, operasyonlar gerçekleştirmiştir. Başta Maxmur Kampı olmak üzere PKK’nin etkin olduğu bölgeler ablukaya alınmış, Maxmur Kampı’nın giriş ve çıkışları yasaklanmıştır.
KDP güçleri sadece bununla sınırlı kalmamış, kendi denetimleri altında olan Duhok ve Batifa kırsalında TSK ve MİT’in ortak operasyonlarına karşı ses çıkarmak şöyle dursun, bu operasyonları kendi medyalarından olumlu operasyonlar olarak aktarmıştır. (Kaynak:https://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/250720194)
Bu tavır Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi açısından son derece olumsuz olmakla birlikte, TC faşizmi ve işbirlikçi KDP yönetiminin özellikle son süreçte geliştirdiği ilişkinin niteliğini anlamak açısından da önemlidir. Yaşanan bu gelişmeler, Irak Kürdistanı bölgesinde Kürt güçleri arasında yeni gerginliklere yol açmış görünmektedir. Gerginliğin sorumlusunun ise doğrudan TC’nin bölgedeki askeri, istihbari ve KDP’yle geliştirdiği ekonomik-politik ilişkiler olduğu açıktır. Yoksa özellikle KDP medyası tarafından propaganda edildiği üzere bölgede PKK güçlerinin varlığı değildir.
“Güvenli Bölge” Tartışmaları ve Rojava’yı İşgal Tehlikesi
TC faşizmi, Irak Kürdistanı’nda işgalini sağlamlaştırma adımları atarken, Rojava’yı da sıkıştırmak, baskılamak ve burada başta Kürt ulusu olmak üzere, çeşitli inanç ve milliyetlerden halkın kazanımlarını ortadan kaldırmak istemektedir. İmkan dâhilinde ise bölgeyi işgale hazırlanmaktadır.
Rojava, “güvenli bölge” ve TC devletinin sınıra yaptığı askeri yığınakla bir kez daha saldırı tehdidi altında bulunmaktadır. Geçtiğimiz hafta ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey başkanlığındaki heyet, Ankara’da temaslarda bulunurken, ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Kenneth McKenzie de Hesekê’de Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Genel Komutanı Mazlum Ebdî ile bir araya geldi. Görüşmelerde TC’nin Rojava’ya sınır bölgelerinden 30 km içeriye doğru “güvenli bölge” kurulması tartışıldı.
Bu görüşmeler sürürken Rojava topraklarından Serekaniye’den Ceylanpınar’a roket atıldığı ve yaralanmalar olduğu açıkladı.
Bu gelişme daha önceden dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler arasında gerçekleşen ve dinleme kayıtları sızdırılan toplantıda; MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın “Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim. Türkiye’ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim” dediği hatırlanırsa önemlidir. Bölgede TSK’nın ve MİT’in gerek kendi görevlileri ve gerekse de işbirlikçi güçleri aracılığıyla oldukça etkin bir faaliyet sürdürdüğü bilinmektedir.
Bölgede TSK’nın ve MİT’in doğrudan ya da dolaylı olarak düzenlediği bombalı saldırılar, suikastler vb. olduğu düşünüldüğünde, bu türden provakatif saldırıların düzenlenme ihtimali güçlüdür.
TC faşizminin Rojava’ya yönelik askeri saldırısını ve işgalini gerekçelendirmek için her türlü yol ve yöntemi deneme potansiyeli bulunmaktadır. Bu anlamıyla TC’nin tehditleri küçümsenmemeli ve mutlaka dikkate alınmalıdır.
ABD emperyalizmi ve “Uluslararası Koalisyon” QSD’nin “güvenli bölge” önerisi konusunda hemfikirken, TC’nin ise “bölge benim güçlerimin denetiminde olsun” dayatmasında bulunduğu anlaşılmaktadır. TC bu pazarlıkta elini güçlendirmek için Kobanê, Girê Spî ve Serêkaniyê sınırlarına askeri sevkiyat yapmaktadır. Böylelikle kurulması planlanan “güvenli bölge”de daha fazla rol alarak bölgenin kendi kontrolünde olmasını sağlamaya çalışmaktadır. Bu anlamıyla TC’nin “güvenli bölge”den anladığı tıpkı Efrin işgali ya da Bab, Ceraplus hattında işgaldir.
Rojava’nın TC faşizmi tarafından “güvenli bölge” kurma yalanıyla işgal edilme olasılığı vardır. Sorun diplomatik görüşmeler ya da savaş yoluyla çözülecektir. Şimdiki durumda bunu engelleyen ABD emperyalizminin, Rusya’nın bölgedeki çıkarları ve esas olarak da başta Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi olmak üzere, bölgedeki çeşitli milliyet ve inançlardan halkın öz savunmaya dayanan gücüdür.
Elbette ki, Komünist güçler Rojava’da bulunduğu alanlarda TC faşizminin olası işgal saldırılarına karşı mevzilerini koruyacaktır.
Çünkü biliyoruz ki; bugün Rojava’da kazanılan mevzileri savunmak, TC faşizminin hangi gerekçeyle olursa olsun işgal tehditlerine boyun eğmemek anın devrimci görevlerinden biridir.
Bu nedenle bulunduğumuz bütün alanlara TC’nin olası işgal saldırısına karşı konumlanma başta olmak üzere, işgal karşıtı çalışmayı kitle çalışmalarımızın esaslı gündem maddelerinden birisi yapmak, çeşitli alanlarda TC’nin işgaline karşı protesto gösterileri düzenlemek ve A/P propaganda çalışması yapmak gerekli ve önemlidir.
Son Haberler

Ya Özgürlük Mücadelesinden Yanasınız ya da Değilsiniz
Türk egemen sınıfları, Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken ikinci yüz yılı için de nutuk atmaya başladılar. Halkımızın deyimiyle perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.
Nitekim ilk yüzyılı işçilere, emekçilere, devrimcilere, komünistlere, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+lara, inanç gruplarına zulmetmekle geçen bir yüzyıldır. Bu baskıcı, asimilasyoncu, ırkçı, cinsiyetçi, tekçi ve emperyalizm uşağı sömürü-soygun düzeni, Kemalist cumhuriyetin ikinci yüzyılı da birinci yüz yılını izleyecektir.

Katliamlar Cumhuriyeti
13 Kasım'da, İstanbul'un en kalabalık caddesinde yapılan bombalı saldırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kere daha katliamlar cumhuriyeti olduğunun acı bir kanıtı oldu.

Çamur at…[ismail cem özkan]
Kasım ayını soğuk bir gününde kalabalığın henüz tam yoğunlaşmadığı bir saatte İstiklal Caddesi'nde bir katliam yaşandı. Banka konan bir bomba patladı ya da patlatıldı ve 6 masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insan öldürüldü…
Ateş düştüğü yeri yakar ve acısını kelebek kanadı gibi evrene yayar, fakat küresel evrenimizde o kadar çok acı yaşanıyor ki, eskisi gibi haber dahi olmuyor… Yaşanan olay ajans bülteninde geçen birkaç satıra dönüştü… Acılar, düşen ateş ve yok olan hayaller…

BORAN için – İmera Fera Yeşilgöz
Herkes olması gerektiği yerde mücadele görevini, parti görevini yerine getirmekteyken, yani her şey olması gerektiği gibiyken gelen her not kalp atışlarımızı hızlandırır. Her şeyden evvel “bir şey mi oldu?” kaygısı hissedilir.

Bir TİKKO savaşçısı:“Devrimci mücadeleye katılma tercihimin bir geçmişi var!”
Avrupa metropolünden gelen bir devrimci olarak, kapitalizmin “vahşetinin kalbinde” yaşarız. Hepimizin hayatı, değerlendirme mantığına göre yapılandırılıyor. İster klasik sömürü ilişkileri ve işgücünün yabancılaştırılması olsun, ister ayrıştırma ve izolasyona dönük eğilimler ya da sosyal yaşamda kendi kendimize olan yabancılaşma olsun; sürekli akan bir damlanın taşı oyduğu gibi insan, kapitalist merkezlerde sürekli kapitalist ideolojinin ekonomik, sosyal ve teknolojik saldırılarına maruz kalıyor.

Kaypakkaya’nın Yoldaşı Olmak! (OKUR POSTASI)
Bazen bulunduğumuz yerlerin, taşıdıkları değeri istemesek de göz ardı edebiliyoruz. Benim Partizan’la tanışmam yılları alıyor ama aktif olmam 3 seneyi buluyor. Birçok insandan şunu duyardım “İbo’nun kültüründen gelenler sağlam olur. O kültürü almışsan uzakta da olsa onu yaşatmaya çalışırsın. O bağlılık hiç bitmez.”

CHP'NİN İHANETLERİ /Mehmet Emin Gündoğdu
Bu yazının amacı kısa bir CHP değerlendirmesi yaparak, bu partinin izlediği politik hattı ortaya çıkarmak ve okuyucuya bir fikir vermek. Çünkü bu parti tarihi boyunca hep mevcut düzenin koruyucusu olmuştur. Düzen ne zaman tıkansa CHP yardıma koşar. En son marifeti unutulmuş bir konuyu yani türbanı gündeme getirerek Erdoğan hükümetine koz vermiştir.

Mersin Eylemi: Savaşın Dayanılmaz Ağırlığı – Emir Arda
26 Eylül günü, Mersin Mezitli’de ki Tece polisevine yapılan eylemin üzerinden ortalama bir hafta geçti. Eylem, yapıldığı günden itibaren, ak koyun ile kara koyunu ayrıştıran bir işleve sahip oldu açıkçası. İki kadın devrimcinin fedai eylemi, siyasal alanın tam ortasına, onu ikiye bölen bir çizgi çekti… Bu yazı eylemin hemen ertesinde kaleme alınabilirdi. Ancak hem HPG’nin açıklamasını beklemek daha doğruydu, hem devletin vereceği refleksi ve eylemin sonuçlarını görmeliydik. O yüzden bu yazının yazılması ve yayınlanması bugüne değin bekletildi… Bu kadar bekleme yeterli.

İtirazın Farkındalığıyla Meydan Okumadır Şiir[*]
“Bilim aklın şiiridir,
şiir de yüreğin bilimidir.”[1]
Andrey Tarkovski’nin ifadesiyle, “Şiir benim açımdan bir dünya görüşü, gerçekle olan ilişkimin özel bir biçimidir. Bu açıdan bakıldığında, şiir, insanlara hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir.”
Yaşamı savunmak; insan olmak (ve sonuna dek de İNSAN kalmak) hâlidir.
Bundan kimsenin şüphesi olmasın…
Çünkü “Hakikâte ulaşmanın yolları şunlardır: Felsefe, Sanat, Siyaset ve Aşk,” diye uyarır Alain Badiou!

Siz toplumsal muhalefetin yükselmesini bekleyin / ERGÜN ASLAN
Biz proletaryalar enternasyonalizmimizi vermeyenin varlığını sorgularız varlığını.
Ama gıdık.
Ama yanak.
Ama...
Demek öyle.
Demek böyle.
Demek her şey...
Marks'ın, devrime engel olmaya başlayana kadar dünya proletaryalarının çeşitliliğini enternasyonalizmde bir araya getirmeye çalıştığını görmezlikten gelmemize kadarmış
En büyük ihanetler en güzel proletarya şarkıları arkasına gizlenilerek gerçekleştirilmiş ihanetlerdir.
Kıymetlimizzz...
Yüksek yüksek menfaatlerimizzz....

Diktatörlerin Surlarını Döven Dev Dalgalar!
21.yüzyılın ilk çeyreği bitmeden ve son yirmi yılda yerkürede işçi sınıfı ve ezilenlerin isyan ve devrim türküleri defalarca yankılandı. Nasıl ki yirminci yüzyılın başında insanlık Ekim Devrimi’nin top sesleri ile uyandıysa, içinden geçtiğimiz yüzyılın da daha ilk çeyreği dolmadan yaşanan ayaklanmalar, isyanlar, grevler insanlığın özgürlük umudunun canlı ve bir o kadar da gerçek olduğunu gösterdi.