Cumartesi Mart 1, 2025

Savaş Partisi-Savaşçı Parti

Proletarya Partisi, kırk yedi yıllık mücadele tarihi boyunca izlemiş olduğu silahlı mücadele çizgisi doğrultusunda sınıf mücadelesinin haznesine hatırı sayılır bir birikim ve tecrübe kazandırmıştır. Merkezine silahlı mücadelenin oturduğu bir siyasal zeminde doğmuş, serpilip gelişmiş, büyümüştür.

Bu haliyle sınıf mücadelesinde defalarca kez geriye düşse de, içerden ve dışardan aldığı darbelerle savaşçı karakteri yok edilmeye çalışılsa da, ayağa doğrulmasını bilmiş; silahlı mücadele hattından taviz vermeyerek yoluna devam etmiştir.

Bununla birlikte “silahlı mücadele içerisinde savaşçı bir parti yaratma” sorunu; dünün, bugünün bir sorunu olduğu gibi yarının da bir sorunu olacak şekilde sürekliliğe sahiptir. Sınıf mücadelesinin devinimi içerisinde canlı, dinamik ve her an hareket halinde olan bir yapıdan bahsettiğimiz bilinmelidir. Keza diyalektiğin yasalarına uygun olarak savaş yasaları da gelişim halindedir.

Hareketin gerisinde kalan, ona hükmedemeyen taraf yenilmese bile ağır bedeller ödemekten kaçamayacaktır. Sadece son birkaç yılın savaş pratiğine bakarak açıklıkla ifade edilmesi gerekir ki, savaş ve savaş sorunlarına yeterince ilgi gösterilmediğinde savaşın ihtiyaçlarına cevap olacak bir pozisyondan hızla uzaklaşılmıştır.

Savaşçı bir parti sorunu, “nasıl bir savaş?” sorununu da kapsamına dahil ederek sorulduğunda doğru yanıtlara ulaşılacağı bilinmelidir. Herhangi bir savaştan bahsetmediğimiz gibi herhangi bir partiden de bahsetmiyoruz.

Proletaryanın sınıf kulvarında mevzilenmiş, işçi sınıfı ile birlikte bu sınıfın kurmaylığında siyasal iktidarı hedefleyen KP’den, onun silahlı mücadeleyi yıkıcı ve kurucu unsur olarak siyasal çizgisinin merkezine oturtan Halk Savaşı stratejisinden bahsediyoruz.

Savaşçı bir parti yaratmanın kodları tam da bu stratejinin ülkemizin somut koşullarına uyarlanmasında aranmalı, doğru yanıtlar buradan çıkarılmalıdır. Halk Savaşı’nın ülkemiz koşullarına uyarlanması, özgün halkanın yakalanması ile savaş stratejisi geliştirilerek askeri bir çizginin yaratılması güncelliğini koruyan meseleler arasında gelmektedir.

Sorun bir taraftan bu kadar açık ve berrak bir yapıya sahipken öte taraftan MLM dünya görüşünün kavranmasına, onun düzeyine bağlı olarak somut koşulların tahlil edilmesinde ve Halk Savaşı stratejisine uygun yorumlanmasında, pratiğe uygulanmasında sorunlar açığa çıkmaktadır.

Sorunların kaynağına inmek, gerek saflarımızda gerekse son süreçte tanık olduğumuz biçimiyle TDH içerisindeki kafa karışıklığına dair belli başlı bazı kavramlarda içerik kazanan başlıklara dair birkaç şey söyleme gereği sözkonusudur.

Savaş ve siyaset ikilemi, parti ile savaş arasındaki ilişki konunun temel mantığını oluşturmaktadır. Savaş ve siyaset, parti ile savaş sorunlarına bilimsel teorik cevaplar bulunmadan sağdan ve soldan devrimin genel siyasal hattına yönelik saldırılara yanıt olunamayacağı açıktır.

Bunun için de öncelikle partinin savaş içindeki misyonunun kavranması gerekir. Savaşı ayrı, komünist partiyi ayrı, siyaseti ayrı; birbirinden kopuk, birbirinden bağımsız ayrı kategorilerde değerlendiren bir dizi anlayış varlığını sürdürmeye devam ediyor.

Bahsi geçen konularda TDH açısından bir taraftan pratik hattan kopmadan ama öte taraftan bir tıkanma ve arayış durumu söz konusudur. Söz konusu tartışmaların gelip dayandığı nokta, şiddetin kullanma biçimlerinde tıkanmakta, herkes durduğu yerden devrimci siyasetin başvurduğu şiddet biçimlerinin bir bütün oluşturduğunu görememektedir.

Siyasetin kapsamı ne kadar genişse onun şiddetle kurduğu ilişki de bir o kadar kapsamlı ve çeşitlidir. Bu karşı devrimci siyaset için de geçerlidir. Hatta denebilir ki, egemen sınıflar şiddetin örgütlenmesi ve kullanılmasında daha berrak sınıfsal bir duruşa sahiptirler.

Karşı devrimci şiddeti sınıf mücadelesinin her alanında, biçimi değişmekle beraber bir an bile kullanmaktan çekinmemektedirler. Egemen sınıflar ister burjuva demokrasisinin uygulandığı kapitalist-emperyalist ülkelerde olsun, ister yarı sömürge-yarı feodal ve faşizmle yönetilen ülkelerde olsun, kendi sınıf çıkarlarına yönelik en ufak bir tehdit algısında bile doğrudan şiddete başvurmaktan geri kalmıyorlar.

Sınıf düşmanlarımızın siyaset yapış biçimi de kendi diktatörlüklerini koruma temelli, esasta şiddet yöntemlerinin örgütlenmesine ve bunun araçlarının yaratılmasına dayanmaktadır.

Bizim temel gayemiz de sınıf düşmanlarımızı alt etmek için devrimci şiddet yöntemlerinin örgütlenmesine ve bunun araçlarının yaratılmasına yönelik olmalıdır.

Savaş ve siyaset

Savaş ve siyaset arasındaki ilişkiyi siyasal çizgiyi kendine has koşulları içerisinde bir analize tabi tutmadan savaşın tek başına anlaşılmayacağı açıktır. Bu durum hem devrimci hem de karşı devrimci savaş için genel bir doğrudur.

Siyasetin, verili durumu okumaya bağlı olarak yol aldığı ve farklı izlekleri olduğu bir gerçektir. Siyaseti tek biçime ve kalıba sığdırmak doğru olmadığı gibi özneleri için harekât ve manevra alanlarını dar bir alana sıkıştırdığı oranda zararlıdır.

Fakat bununla birlikte siyaset bir çizgi olarak stratejik bir düzlemde ele alındığında onun izleyeceği yolun ana hatları belirgin ve temel ilkeler çerçevesinde çizilmediğinde ve buna sadık kalınmadığında, oportünizme kapılar sonuna kadar açılmış demektir.

Siyasetin temel gündemi, ilgili olduğu tek bir alan vardır; iktidar. Siyasetin ve onun etrafında cereyan eden her şeyin bu temel soruna çözüm bulmaya odaklanması, işin tabiatı gereğidir. Kimin için, nasıl bir iktidar, verili andaki devrimin karakterine dair net bir tutum konmadığında ya da savaş-siyaset ilişkisi bu bağlamdan koparılarak ele alındığında devrimci savaşın amaçla bağı koparılmış olur.

Siyasetin ilgili olduğu alan, iktidar ve çevresinde dönen sorunlarsa eğer toplumsal çelişkilerin her alanında siyasetin kendisi bir yaklaşım benimsemek zorundadır. Her çelişkinin kendine has bir karakteri olduğu gibi her çelişki kendine has yöntem ve araçlar geliştirilerek çözülebilir.

Her çelişkide aynı yöntem ve araçlarla çözüm aramak, doğru ve bilimsel bir yaklaşım değildir. Bazen bir çelişkinin farklı aşamalarında farklı yol ve yöntemlerin devreye girebileceğini, tek bir yöntem ve aracın yetmeyeceği durumların olabileceğini kabul etmek gerekir.

Aksi yaklaşımlar iradeci bir tutuma tekabül eder ve kullandığı yol ve yöntemler ilk önce onun öznelerine zarar verir.

Bizim ülkemizde temel çelişkilerin çözüm yöntemi, savaştır. Siyasal iktidar mücadelesinde devrimci siyaset, silahlı biçimlerde yürütülmek zorundadır. Ve bu açıdan savaş, siyasetin ülkemizde aldığı biçimdir. Savaşı siyasetten bağımsız ayrı olarak değerlendiren bir bakış açısı doğru değildir.

Konu özgülünde devrimci savaşın ve siyasetin ustalarının konuya getirdiği açıklık yeterince kavratıcıdır. En yalın haliyle “savaş siyasetin silahlarla yürütülmesidir” cümlesinde ifadesini bulan teorik belirleme, bizim içinde referans noktasıdır.

Devrim mücadelesinin izlediği siyasal çizginin ülkemizdeki karşılığı askeri çizgide vücut bulmak zorundadır. Siyasal iktidarın başından sonuna kadar silahlı mücadele yoluyla ele geçirileceğini savunan her yapı, bunun askeri çizgisini de ortaya koymak zorundadır.

Bu, Halk Savaşı stratejisini savunan Proletarya Partisi için geçerli olduğu gibi silahlı mücadelenin farklı biçimlerini savunan yapılar için de geçerlidir. Silahlı mücadele yolunu tutan yapılar için askeri çizgi, siyasal çizginin sınıflar mücadelesindeki somuttaki karşılığıdır.

Savaşçı bir parti sorununu tartıştığımız bir yerde bundan dolayıdır ki, savaş siyaset ilişkisine bilimsel bir yaklaşım getirmek zorundayız. Savaşçı bir parti yaratma sorunu silahlı mücadeleyi esasına alan bir parti için temel ve can alıcı meselelerin başında gelmektedir.

Bizim ülkemizde savaş sorunu siyasal çizgi ile birbirinden koparılamayacak kadar iç içe ve bir o kadar siyasetin niteliğini belirleyen başlıca unsur konumundadır. Yani siyasal iktidarın ele geçirilmesi sınıf mücadelesinin başından sonuna kadar silahlı mücadelenin yol-yöntem ve araçlarının yaratılmasına ve bunun başarısına bağlıdır.

Bir bütün olarak savaşa göre konumlanmış, savaşa göre düşünen, sınıf mücadelesinin her parçasında savaşın başarısı için bir çalışma tarzı geliştirmiş bir parti, siyasal iktidar mücadelesinde başarı kazanabilir. Ya da gerçek anlamda savaşçı karakterde bir parti haline gelebilir.

Savaş siyasetin kendisidir!

Savaş-siyaset ilişkisi bağlamında askeri çizginin yaratılması her şeyden önce komünist partinin sorunudur. Savaşın kumanda merkezinde ordu değil parti bulunmaktadır.

Parti için “savaşçı ama aynı zamanda siyasal bir partidir” belirlemesinde bulunmak, savaşın siyasetin ta kendisi olduğu gerçeğini kavramamaktır. Siyasetin ortaya çıkış ve varlık nedeni zaten hasmına karşı savaşım yöntemleri geliştirmektir.

Savaşın hangi biçimlerde yürütüleceği andaki koşullara bağlıdır ama her halükârda siyaset, hasım güçler arasındaki savaş demektir. Yani karşıtını ezme, onu yok etme sanatıdır. Bu karşıt güçler arası sınıf savaşımlarını belli koşullar özgülüne indirgemek, içinde şiddetin devreye girmesi de dahil tarihin belli anları ile sınırlı tutmak siyasetin varlık koşullarını reddetmektir.

Siyaset belli koşullara bağlı olarak ya hasmına onu alt edecek şiddetin yaratılmasını örgütler ya da bizimki gibi ülkelerde şiddeti başından sonuna kadar bir mücadele yöntemi olarak benimser ve uygular.

Proleter devrimci siyasetin bizdeki karşılığı, her alanda savaş gerçeğine göre ve onunla bağlantılı mücadele yöntemleri geliştirmek, Halk Savaşı Stratejisi’nin genel rotasına uygun mücadele yöntemleri geliştirmek ve buna uygun örgütlülükler yaratmaktan geçmektedir.

Bu açıdan devrimi başından sonuna kadar silahlı mücadele esasına göre örgütlemeye çalışan bir parti için (ya da bu iddia da olan) savaş partisi-siyasal parti gibi ayrım çizgileri koymak, savaş siyaset ilişkisinde denklemi eklektik bir bakış açısıyla kurmaktan ileri gelmektedir.

Bütün partilerin varlık koşulu (sadece komünist-devrimci partiler için değil, burjuva-faşist tüm partiler için de geçerli olan) kendi ekonomik-siyasal programları doğrultusunda iktidarı ele geçirmede düğümlenmektedir.

İktidar için çalışmayan, onu hedeflemeyen partilerden bahsetmek abesle iştigal bir durumdur. Bunun için tüm partiler siyasal amaçlarla kurulmuştur. Sanki siyasal amaçları olmayan partiler varmış gibi siyasal parti vurgusu yapmak, partiler sorununu kavramamaktan ileri gelmektedir.

Bununla birlikte devrimci-komünist partileri farklılaştıran ideolojik-örgütsel anlayışlarının yanında bunlara bağlı olarak somut koşullarla bu düzlemde kurduğu ilişki ve onu okuma da ait oldukları sınıfsal pozisyondur. Bunun tersten okunuşu da doğrudur.

Yani hangi sınıfın mensubuysanız dünyayı o sınıfın çıkarları doğrultusunda görür ve okursunuz. TDH, ideolojik siyasal çizgide yaşadıkları tıkanmayı, Marksist teorinin belli başlı kimi kavramlarını ters yüz ederek aşmaya çalışıyor.

“Somut koşulların somut tahlili” üzerinden, nesnel gerçeklikten, sınıf mücadelesi pratiğinden diyalektiğin penceresinden bakılarak çıkarılan bir teoriden çok kendi öznel dünyalarında küçük burjuva sınıf çıkarlarına uygun bir okuma yapıldığında Marksist teori tepetaklak olmaktadır.

Sonuç olarak ülkemiz koşullarında, her ülke devrimlerinde olduğu gibi parti örgütlenmesi bir ön koşuldur. Bu örgütlenme “savaşçı kimliğe” bürünerek devrime önderlik etme görevi/yükümlülüğüyle karşı karşıyadır. Bir anlamda parti örgütlenmesi merkezden çepere doğru “askerileşmiş” bir özellik arz eder.

Bu ise proletarya partisinin merkezi öndelikten en alta kadar örgütsel hattında, parti işleyişinde, disiplin ve günlük çalışmalarında askerileşmesi, merkeziyetçiliği savaş partisi gereğine uygun olarak öne çıkarması ve dahası partinin devrimci pratik askeri çizgisinin hayata geçirilmesi olarak anlaşılmalıdır.

Bundan proletarya partisinin savaş koşullarında, savaş içerisinde kendisini örgütlemesi ve inşa etmesi anlaşılmalıdır. Bu durum ülkemiz koşullarına özgüdür ve burjuva demokrasisine sahip ülkelerde izlenecek çizgiden farklı bir siyasal çizgiye karşılık gelir.

Bunu ifade ederken Halk Savaşı çizgisinin ülkemiz koşullarında kendine has bir kimi özellikleri içinde barındırdığını da kaydetmek gerekir. Ancak geçerli olan tek şey, ülkemizdeki komünist partinin savaşçı bir parti olması, kendisini koruması ve iktidarı almasının tek yolunun savaş içinde olacağının bilincinde olunmasıdır.

10393

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

Ya Özgürlük Mücadelesinden Yanasınız ya da Değilsiniz

Türk egemen sınıfları, Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken ikinci yüz yılı için de nutuk atmaya başladılar. Halkımızın deyimiyle perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Nitekim ilk yüzyılı işçilere, emekçilere, devrimcilere, komünistlere, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+lara, inanç gruplarına zulmetmekle geçen bir yüzyıldır. Bu baskıcı, asimilasyoncu, ırkçı, cinsiyetçi, tekçi ve emperyalizm uşağı sömürü-soygun düzeni, Kemalist cumhuriyetin ikinci yüzyılı da birinci yüz yılını izleyecektir.

Katliamlar Cumhuriyeti

13 Kasım'da, İstanbul'un en kalabalık caddesinde yapılan bombalı saldırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kere daha katliamlar cumhuriyeti olduğunun acı bir kanıtı oldu.

Çamur at…[ismail cem özkan]

Kasım ayını soğuk bir gününde kalabalığın henüz tam yoğunlaşmadığı bir saatte İstiklal Caddesi'nde bir katliam yaşandı. Banka konan bir bomba patladı ya da patlatıldı ve 6 masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insan öldürüldü…

Ateş düştüğü yeri yakar ve acısını kelebek kanadı gibi evrene yayar, fakat küresel evrenimizde o kadar çok acı yaşanıyor ki, eskisi gibi haber dahi olmuyor… Yaşanan olay ajans bülteninde geçen birkaç satıra dönüştü… Acılar, düşen ateş ve yok olan hayaller…

BORAN için – İmera Fera Yeşilgöz

Herkes olması gerektiği yerde mücadele görevini, parti görevini yerine getirmekteyken, yani her şey olması gerektiği gibiyken gelen her not kalp atışlarımızı hızlandırır. Her şeyden evvel “bir şey mi oldu?” kaygısı hissedilir.

Bir TİKKO savaşçısı:“Devrimci mücadeleye katılma tercihimin bir geçmişi var!”

Avrupa metropolünden gelen bir devrimci olarak, kapitalizmin “vahşetinin kalbinde” yaşarız. Hepimizin hayatı, değerlendirme mantığına göre yapılandırılıyor. İster klasik sömürü ilişkileri ve işgücünün yabancılaştırılması olsun, ister ayrıştırma ve izolasyona dönük eğilimler ya da sosyal yaşamda kendi kendimize olan yabancılaşma olsun; sürekli akan bir damlanın taşı oyduğu gibi insan, kapitalist merkezlerde sürekli kapitalist ideolojinin ekonomik, sosyal ve teknolojik saldırılarına maruz kalıyor.

Kaypakkaya’nın Yoldaşı Olmak! (OKUR POSTASI)

Bazen bulunduğumuz yerlerin, taşıdıkları değeri istemesek de göz ardı edebiliyoruz. Benim Partizan’la tanışmam yılları alıyor ama aktif olmam 3 seneyi buluyor. Birçok insandan şunu duyardım İbo’nun kültüründen gelenler sağlam olur. O kültürü almışsan uzakta da olsa onu yaşatmaya çalışırsın. O bağlılık hiç bitmez.

CHP'NİN İHANETLERİ /Mehmet Emin Gündoğdu

 


   Bu yazının amacı kısa bir CHP değerlendirmesi yaparak, bu partinin izlediği politik hattı ortaya çıkarmak ve okuyucuya bir fikir vermek. Çünkü bu parti tarihi boyunca hep mevcut düzenin koruyucusu olmuştur. Düzen ne zaman tıkansa CHP yardıma koşar. En son marifeti unutulmuş bir konuyu yani türbanı gündeme getirerek Erdoğan hükümetine koz vermiştir.

Mersin Eylemi: Savaşın Dayanılmaz Ağırlığı – Emir Arda

26 Eylül günü, Mersin Mezitli’de ki Tece polisevine yapılan eylemin üzerinden ortalama bir hafta geçti. Eylem, yapıldığı günden itibaren, ak koyun ile kara koyunu ayrıştıran bir işleve sahip oldu açıkçası. İki kadın devrimcinin fedai eylemi, siyasal alanın tam ortasına, onu ikiye bölen bir çizgi çekti… Bu yazı eylemin hemen ertesinde kaleme alınabilirdi. Ancak hem HPG’nin açıklamasını beklemek daha doğruydu, hem devletin vereceği refleksi ve eylemin sonuçlarını görmeliydik. O yüzden bu yazının yazılması ve yayınlanması bugüne değin bekletildi… Bu kadar bekleme yeterli.

İtirazın Farkındalığıyla Meydan Okumadır Şiir[*]

 

 

“Bilim aklın şiiridir,

şiir de yüreğin bilimidir.”[1]

 

Andrey Tarkovski’nin ifadesiyle, “Şiir benim açımdan bir dünya görüşü, gerçekle olan ilişkimin özel bir biçimidir. Bu açıdan bakıldığında, şiir, insanlara hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir.”

Yaşamı savunmak; insan olmak (ve sonuna dek de İNSAN kalmak) hâlidir.

Bundan kimsenin şüphesi olmasın…

Çünkü “Hakikâte ulaşmanın yolları şunlardır: Felsefe, Sanat, Siyaset ve Aşk,” diye uyarır Alain Badiou!

Siz toplumsal muhalefetin yükselmesini bekleyin / ERGÜN ASLAN

Biz proletaryalar enternasyonalizmimizi vermeyenin varlığını sorgularız varlığını.

Ama gıdık.

Ama yanak.

Ama...

Demek öyle.

Demek böyle.

Demek  her şey...

Marks'ın, devrime engel olmaya başlayana kadar dünya proletaryalarının çeşitliliğini enternasyonalizmde  bir araya getirmeye çalıştığını görmezlikten gelmemize kadarmış

En büyük ihanetler en güzel proletarya şarkıları arkasına gizlenilerek gerçekleştirilmiş ihanetlerdir.

Kıymetlimizzz...

Yüksek yüksek menfaatlerimizzz....

Diktatörlerin Surlarını Döven Dev Dalgalar!

21.yüzyılın ilk çeyreği bitmeden ve son yirmi yılda yerkürede işçi sınıfı ve ezilenlerin isyan ve devrim türküleri defalarca yankılandı. Nasıl ki yirminci yüzyılın başında insanlık Ekim Devrimi’nin top sesleri ile uyandıysa, içinden geçtiğimiz yüzyılın da daha ilk çeyreği dolmadan yaşanan ayaklanmalar, isyanlar, grevler insanlığın özgürlük umudunun canlı ve bir o kadar da gerçek olduğunu gösterdi.

Sayfalar