Sayın Gizli Tanık ve Tanıklarıma: Lütfen Kendinizi deşifre Edin!
Yusuf KÖSE
Devrimci yaşama başlayıp biraz “sivirilince”, hakkımda da bir çok şeyler yazılıp çizilmeye başladı. Ancak, bunlar, genellikle burjuva devlet ya da bunların uzantıları aracılığıyla kamuoyuna sunuldu. Ve hala sunulmaya devam ediyor. Bir kısmı gerçekten karşı-devrimin direkt uzantıları, bir kısmı da bilmeyerek onlara hizmet eden “bir tas çorbacılar.”
“istanbul.indimedia.org” diye bir sitede (ki, buraya hiç girmem ve hakımda çıkan tüm yazılarıda başka arkadaşlarım bana bildirmişlerdir), son yazı dışında da, hakımda, belden aşağıya vuran başka haberlerde çıkmıştı. Hiç gocunmadım. Kimileri, beni “han-hamam-kat” sahibi yapmıştı, kimileri ise “on-onbeş döner” dükkanı olan yapmıştı. Kendi küçük burjuva hayal dünyalarını anlatmaktan bir türlü bıkmadılar.
Karşı-devrimin, komünistler için iyi şeyler düşünmediğini biliriz. Marksist düşüncelerin ortaya çıkışından beri bu böyledir. Benim hakkımda da bir çok yalan-dolan haberlerin çıkmasını hiç mi hiç yadırgamıyorum. Ayrıca, aynı yöntemle, yine yakın süreçte aynı sitede ben de dahil bir çok değerli yoldaşlarım ve dostlarım hakkında da polisiye haberler çıkmıştı. Hiç de ciddiye almadık. Devrimcileri ve komünistleri karalama ve yıpratma yöntemi, karşı-devrimin bilinen bir yöntemidir. Bunun hiç de yabancısı değiliz.
Birincisi: Gelelim, “Derviş Sülo” isimli “gizli tanığım”ın derdine. Bunun derdi; “çok sevdiği” Muzzaffer Oruçoğlu’nun hedef alınmasıymış. Buna çok kızmış(!) Tamam. Eğer M. Oruçoğlu’na yönelik siyasi olmayan eleştiriler yapılıyorsa, buna karşı çıkılmalıdır. Gizli tanıkta olsan bu konuda hem fikiriz. Ama, siyasi eleştiriler yapılıyorsa bu doğaldır ve olmalıdır da. Ancak, sayın gizli tanığın derdi Muzaffer’se, beni neden araya katmış? Bunu işte anlayamadım! Madem Muzaffer’le ilgili tanıklık yapamak istiyorsan, o zaman onu eleştirenleri hedef alman gerekirdi. Gerçekten niyetin buysa! Ama, sayın tanık, hiç bir yazımda adı geçmeyen Oruçoğlu’na “hakareti” benimle ilişkilendirmesi gerçeketen ilginç. Demek ki, sayın gizli tanığın derdi, Muzaffer’i “korumak” değil, onun derdi başka...
İkincisi: „Sitenin başında şahsen tanıdığım Hasan Hüseyin yani diğer ifadeyle namı kendinden ünlü Yusuf Köse var“ diyor „gizli tanığım“
Dışardan Siteye (KaypakkayaPartizan org) bakanların, biraz devrimcilikten nasip almış olanlar, biraz devirmci siyaseti takip edenlerin, bu siteyle benim -yazı yazmak dışında- bir bağlantımı kuramazlar. Benim görüşlerimle site içinde yazanların görüşlerinin pek de örtüştüğü söylenemez. Site’nin amacı; görebildiğim kadarıyla; Kaypakkaya’nın görüşlerine yakın bulduğu yazarların ve örgütlerin görüşlerine daha fazla yer vermesinin yanında, bir çok devrimci-demokrat yazarların görüşlerine de yer veriyor. Hatta bunlar daha fazla yer alıyor, diyebilirim. Ayrıca, devrimci dergilerden, Özgür Gelecek ve Halkın Günlüğü taraftarlarının haber ve yazılarınada yer veriyor. Üstelik fazlasıyla yer veriyor. Site kendi çapında devrimci bir görevi yerine getiriyor. Anlaşılan, bu devrimci siteden, gizli tanığımın “abileri” rahatsız olmuş.
Demek ki, sayın “gizli tanığım”ın, bu yaklaşımı ve iddiası da boşmuş. O zaman onun benimle bir başka derdi var. Onu açıktan söylemeli! Amaç, teşhir etmek!
Üçüncüsü:
Sayın “gizli tanığım derviş” beyin, “yazısına” attığı başlık her şeyi ele veriyor: “TİKKO yazarları kim için hedef alır?“
Tam da polisle birlikte çalışan burjuva gazetelerinin kendinden menkül çarpık ve sık sık öne çıkardıkları bir başlık değil mi? Zaman zaman „TİKKO“, zaman zaman „DHKP-C“, zaman zaman „MKP“, zaman zaman „PKK“ vb. örgütler adı altında bu tür başlıkları, burjuva basınında görür ve okursunuz? Başlık hiç mi hiç yabancı değil, sayın gizli tanık! Biz devrimciler bu tür başlıkları çok iyi biliriz ve arkasından hedef gösterilenler „ölü bulunur.“ „Bilmem ne örgütü falan yazarı tehdit etti“ vb.
Şimdi „gizli tanığımın“ derdi daha iyi anlaşılmış oluyor.
Dördüncüsü: „Baş yazar Yusuf Köse Doğu Perinçek'le birlik görüşmeleri yapan biri, Perinçek'le beraber TİKKO'ya birlik çağrısı yapmış ve Kaypakkaya taraftarlarını ayağa kaldırmıştı.“
Site’nin başında ve “başyazarı” olarak beni göstermesine gelince; beni “başyazar” olarak gösterdiği için, öncelikle kendisine teşekkür ederim. Bunu ben bilmiyordum. Böylece öğrenmiş oldum. Benimle beraber okuyucularda bir meraktan kurtulmuş oldular. Tanıklık her zaman zarara çalışmaz ya, birazda “hayıra” çalışır(!)
AKP’nin gizli tanığının bir iddiası da, Aydınlıkçılarla „birlik“ yapmayı önermişim(!) “varsayalım ki “doğru”. O zaman bunun Muzaffer”i “korumakla” ne ilgisi var! Gizli tanık çorbacının derdi ne Aydınlık ne bir başkası, beni hedeflemiş. Bu nedenle de, “ne kadar yalan uydurursam, bir yararı olur” diye düşünüyor olmalı. Aydınlıkçılar bilinen bir yapı olduğu için, onunla beni teşhir ve tecrit etmeyi hedeflemiş. Zavallı çorbacı!
Bu tür bir yalanı daha önce de, aynı „gizli tanığım ya da tanıklarım“ tarafından aynı sitede yazmışlardı. „Bir yalan 40 defa tekraralanırsa, gerçek sanılır“dan hareket ediyor olmalı ki, bu yalanı durmadan yeniliyorlar. Bu zavallı yaratık hiç de inandırıcı değil. Düşüncelerim açık ve seçik ortada. Hem “Güncel YAZILAR”ım hem de “TEORİK YAZILAR”ım başlıklı Blog‘umda bunlar var. Ve bir çok devrimci dergi ve başka ,internet sitelerinde de, zaman zaman yazılarım yayınlanıyor. Ayrıca, böyle bir şey olsaydı, bunu sana bırakmazlar, „belgerler“inde çok önceden yazanlar olurdu. Bu eskimiş yalanlar işe yaramıyor. Anlaşılan zavallı „tanık“ baktığı aynada gördüklerini yazıyor. Bu da inandırıcı olmuyor.
Sayın „gizli tanığım“, MKP’yi „savunuyor“ tavrına girmiş. Benim MKP eleştirilerim siyasidir. Hiç bir yerinde „belden aşağıya“ bir şey bulamazsınız. Ayrıca, devrimci olmayan, polis ağızıyla konuşan ve teşhire yönelen, alçakça yalan uyduran birisinin, devrimci bir siyasal örgütle ilişkisini kuramam.
Yazılarımın ve düşüncelerimin birilerini, ve başta da burjuvaziyi rahatsız ettiği açık. Benim gizli saklım yok. Düşüncelerim ortada. Belden aşağıya değil, siyasal ve teorik olarak yazıyorum.. Eğer devrimciysen tabi, siyasetini ortaya koyarsın. Değilsen, sinik bir yaratık olarak –şimdi yaptığın gibi- burjuvazinin artıklarından beslenmeye devam edersin. Yapabileceğin tek bir şey var; geçici olan, mide bulandırıcı pis koku yayabilirsin. Hepsi bu! ***04.02.2014
Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar
Bitip Tükenmeyen İçten Sesleniş: Orhan Velİ Kanık.
“Deli eder insanı bu dünya; Bu gece, bu yıldızlar, bu koku, Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç.”[1]
Şiirin en kendine has şairlerinden, yaramaz çocuğuydu. Şiirleri gibi hep genç kaldı; ölmedi.
Ve 14 Nisan 2014’de 100’üncü kez doğdu Orhan Veli Kanık.
Onu hep 36 yaşında biliyoruz bilmesine de, meğer O, 100 yaşına gelivermiş.
Ama hâlâ öyle genç, öyle yeni, öyle sıcak, öyle yaratıcı ki...
* * * * *
TKP/ML TİKKO DERSİM BÖLGE KOMUTANLIĞI
TKP/ML TİKKO'ya bağlı gerilla grubu tarafından 13 Ekim tarihinde Dersim-Merkez’de bulunan Deşt (Geyiksuyu) Köyü’ndeki asker taburuna yönelik Kobanê için yapılan eyleme ilişkin bir açıklama yayınladı.Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist (TKP/ML) Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) tarafından yapılan açıklamanın tam metni şöyledir:
Halkımıza,
Giderken...
Hayat yolculuğu bugün beni alıp tekrar cezaevine götürürken, ümitlerini yalan üzerine kurulmuş Ankara siyasetine bağlayanlarla bir veda sohbeti etmek ve kardeşçe bir uyarıda bulunmak istiyorum.
Belkide kendi kendimi tekrarlamış olacağım, ancak gönül yine de bir şeyler söyle diyor bana. Söyleyeceğim ilk şey: Ey ezilenler, dil, din, millet, mezhep ve cinsiyet ayrımı yapmadan ezenlere karşı birleşiniz. Kurtuluşunuzun tek yolu budur.
Seçimler
Partinin mi Halkın mı İnsanı
Sen hangisi olacaksın
Ben sevdim Dadaistçe yazmayı
Evet ...
Uluslararası alanda meşrulaşmak işid karşısında kazanılabilecek bir zaferden daha önemli bir zaferdi.
Tüm dünyadaki sınıfsal içerikli insanlar bir daha bu dünyada emperyalistlerin halklarca kurtarıcı olarak alkışlandığını görerek meşrulaşmaların gerçekleştiğini görmek istemiyorsa;
Sınıfsal içerikli partilerin sınırları aşamayışını aşıp toplumlarımızın ortak mücadelesinin harcı olabilecek üslubu bulmak zorunda
De.... artık darısı da.....
Rojava’dan Şengal’e, Filistin’den Ukranya’ya; İşgal, Katliam ve Direniş
Bugün Ortadoğu yine kan gölüne çevrilmiş durumda. Yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarının yoğun olduğu bu bölgeye akbabalar gibi gözlerini diken uluslararası para babaları, insanlığın tepesinde taklalar atmaya devam ediyorlar. Milyonlar, mevcut sistemim kâr hırsı uğruna gerici savaşlar, işgal ve talanlar sonucunda en vahşi yöntemlerle katledilerek yaşam hakları ellerinden alınmakta, evlerinden, yaşadıkları yerlerden göçe mecbur bırakılmaktalar.
Peki ya Erkekler? Ganime Gülmez
“Görüntü yetseydi, bilime gerek olmazdı. Geçmişe göre, herşey daha fazla gözümüzün önünde dönüyor…Burada kavrayabildiğimiz oranda, geçmişten-günümüze Ortadoğu düzenini kavramamız gerekiyor öncelikle…. Milliyetçilik ve dinin çürütücü-bozucu, insanın ortak özelliklerini ayırıcı-bozucu-yabancılaştırıcı tarihsel rolü açıktır…” ve daha bir dizi ufkumuzu aydınlatabilecek bilgiler verdi Haluk Gerger, önceki gün Frankfurt’ta gerçekleşen toplantıda.
Kobanê direnişi görmezden geliniyor
Denilebilir ki bugün Kobanê’de yaşananlar hem bütün Kürdistan tarihinde görülen işgale ve hem de işgalcilere yönelik olan Kürt isyanlarının destansı özetine denk düşüyor. Adeta tarih günümüzde her iki hali de yaşıyor. Bir tarafta direkt olarak işgal kuvvetleri diğer tarafta da isyanlar vardı. Şimdi de dünya bir taraftan IŞİD şahsında Emperyalizmin hortlamış ve Kürdistan’ı tekrar baştanbaşa işgal etmek istemesini izliyorken, diğer taraftan da yüzyılın destansı direnişine şahitlik ediyor.
Kobanê'de Kürt ulusal hareketi emperyalizm'in siyasal gericiligi ile kusatiliyor!
(IŞ)İD’in Kobanê kuşatması, Kürt siyasi hareketleri arasındaki ve Kürtlerle emperyalizm ve bölge egemen güçleri arasındaki ilişkilere yeni bir siyasi zemin sunmaktadır. Bu gelişmeler; bir yandan Rojava’da oluşan Kürt kazanımlarının meşruiyet alanını genişletirken, diğer yandan Kürt ulusal birliğine olanak sunmaktadır. Ancak bu gelişmelere eklenmesi gereken bir nokta daha vardır. O da Kürt ulusal kazanımlarına yönelik emperyalizmin kendi siyasi hesaplarıyla müdahale etmede büyük olanaklar bulmasıdır.
Kürtler utanılacak bir tarihle övünmemelidir :Tamer Çilingir
Kürt ulusunun, cumhuriyetle birlikte egemenler tarafından maruz kaldığı uygulama inkar ve imhadır. Her fırsatta iktidarın ’’barış sürecine’’ denk düşmeyen uygulamalarını eleştirirken,’’Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda birlikte savaştık’’ vurgusu yapılarak, uğradıkları büyük haksızlık dile getirilirken yapılan hesaplaşma yanlış ve eksiklikler içeriyor.
Kobanê bizimdir, biz Kobanê'yiz
Gözümüzdeki kıymık
en iyi büyüteçtir.”[1]
Kobanê, sokak sokak çatışıyor.
Müthiş bir hâl bu; belki de mitolojideki kahramanları kıskandıran türden cüretkâr ve çocuksu içtenlik yüklü...
Dövüşenler, düşenler insan(lık) tarihine yeni(lenen) bir direniş destanı armağan ediyorlar.
14 Eylül 2013’de Serêkaniyê’de düşen Yılmaz (Serkan Tosun) ile 5 Ekim 2014’de Kobanê yitirdiğimiz Paramaz Kızılbaş’ın (Suphi Nejat Ağırnaslı) ölümsüzleşmesi gibi…
Karanlığa karşı büyük bir yangın bu; hepimizi, herkesi, her yeri aydınlatan!
“İyi de ne olacak” mı?
Sol Gösterip Sağ Vurma Ve Şekere Bulanmış “Çözüm”(!)
Son haftalarda TC devletini yönetenler birbirinden ilginç açıklamaları yapar oldular. Bakanlar Kurulu Başkanı Ahmet Davutoğlu rüyalarında Hegel ve Gazali ile hasbıhal ettiğini ileriye sürerken; Tayyip Erdoğan’da din dersleriyle ilgili AİHM'in kararını yorumlarken, "Mademki fizik dersi, matematik dersi zorunlu olarak okutuluyor, niye din dersi de zorunlu olarak okutulmasın” diye sormakta ve "Din dersi okutulursa toplumda terörizm, ırkçılık, şiddet, antisemitizm, uyuşturucu bağımlılığı da olmaz" fetvasını vermektedir.