Pazar Mart 2, 2025

Şengal Jenosidi: Ezdi kızlar, Baba Şêx’in fetvasıyla Laleş’e döndü

IŞİD’in 3 Ağustos 2014’te Ezdilerin yurdu Şengal’e saldırmasıyla Ezdi Kürtler dünyanın gözü önünde tarihin en büyük soykırımlarından birini yaşadı. IŞİD’in saldırılarıyla 73. Kez soykırıma uğrayan Ezdiler, Arap komşu ve kirveleri tarafından da ‘Kafir’ ve ‘düşman olarak ilan edildiler. Soykırımdan kurtulan Ezdi Kürtlerinin anlatımına göre, birlikte yaşadıkları Arap komşuları, köy okullarından megafonla ‘Katli vaciptir’ çağrılarında bulundu.

IŞİD, Şengal’de Ezdi erkekleri toplu halde öldürmüş, Ezdi kadın ve çocuklarını da ‘Savaş ganimeti’ olarak kaçırıp ‘Köle pazarlarında cariye’ olarak satmaya başladı. 4 yaşını dolduran tüm çocukları annelerinden kopartarak şeriat okullarında, katı disiplinle, IŞİD’in siyasi ve askeri eğitimlerinden geçirerek, anne ve babalarının neden katli vacip olduğunu onlara ezberletildi.

IŞİD’in uyguladığı jenositten sağ kurtulan Ezdi kadınları cinsel saldırıya, işkenceye maruz kaldı. Çoğu Ezdi kadın ve kız bu işkence ve cinsel saldırı nedeniyle yaşamlarına son verdi.

IŞİD’in esaretinden ilk kaçan kızlar tek başlarına aç, susuz kilometrelerce yol yürüyerek koca bir IŞİD hakimiyetini arkalarında bıraktılar. Nereye kime gideceklerini bilmeden ölüm sessizliğinde yürüdüler. IŞİD Ezdi kadın ve kızların kaçmaması için, onlara “Biz sizi, sizin inançlarınıza göre kirlettik. Siz artık Ezdi toplumu ve uleması tarafından kabul edilmezsiniz, Oraya vardığınızda sizi bizler değil sizin dini liderleriniz ölümle cezalandırır” sözleriyle tehdit ettiler.

İlk kaçan Ezdi kızlar IŞİD’in içlerine saldığı korkuyla Laleş Tapınağı’na ulaştıklarında Baba Şêx’in kendilerini karşılamak ve kucaklamak için, ilerlemiş yaşına (Baba Şêx 84 yaşlarında idi) rağmen upuzun bir yolu yürüyerek gelmiş olması, korkularının ne denli yersiz olduğunun ispatı oldu. Ruhani Lider Baba Şêx ilk olarak özgürlüklerine kavuşmuş, Ezdi kızlarının ellerini öptü. Onların ellerini kendi kafasının üstünde tuttu. Ve onlara “Siz bizim dinimizin asıl savaşçıları ve temsilcilerisiniz” dedi. Onları Laleş tapınağının beyaz suyuna götürdü. Beyaz suda kendi elleri ile yıkadı, arındırma ritüeli ile kafalarını yeniden Ezdi mor’unu (Mor kirdin: vaftiz etmek, kutsamak vs.) yaptı ve kutsadı. Laleş Tapınağı’nda günlerce onları misafir etti. Birçok kızı da onaylarını alarak evlendirdi.

IŞİD’in Şengal’e saldırısının üzerinden 5 yıl geçerken Baba Şêx’in oğlu ve aynı zamanda vekili Baba Şêx Hadi ile Ezdi Soykırımı’nın yıl dönümünde yaşananları konuştuk.

Şengal soykırımından sonra IŞİD'in elinden kurtarılan kızlara ilişkin Baba Şêx bir beyanname yayınlandı, bu beyanname hangi esaslara dayalı olarak yayınlandı?

28 Ağustos’ta 2 Ezdi kız Felluce'den getirildi. Bunlardan birinin ismi Hanya, diğerinin ismi ise Samina'ydı. Bu kızlarımız IŞİD'in eline esir düşmüşlerdi ve IŞİD onlara her türlü kötülüğü, insanlık dışı muameleyi reva görmüştü. Bu kızla getirildiğinde, Baba Şêx bunların elini tutarak ‘Siz Ezdi inancının en fedakar en değerli insanlarısınız” dedi. Baba Şêx onlara “Yaşadığınız, size zorla yaşatılan hiç bir şeyi rızanızla, isteminizle yapmadınız. Tamamen insanlı dışı uygulamalarla bu şeyler size karşı yapıldı. Siz inancınızın kurbanlarısınız. Ezdi olma gerçekliğinin kurbanlarısınız. Siz toprağınızın, yaşadığınız coğrafyanın, ülkenizin kurbanlarısınız. Bu nedenle de Ezdi inançlarımıza göre siz kesinlikle bozulmamış, tertemiz, helal insanlarsınız” dedi. Ortaya çıkan bu gerçeklikler doğrultusunda, bütün bir Ezdi toplumun kabul etmesi gereken bazı kararlar almamız gerekiyordu. Bu temelde bir beyanname yayınladık. Bu beyannamede IŞİD'in eline esir düşmüş, daha sonradan kurtulmuş Ezdi kızlarımızın, inançlarımıza ters gelecek, ya da örf – adetlerimize zarar verecek hiç bir şey yapmadıkları, tam aksine IŞİD gibi vahşi, insanlık dışı bir örgüte esir düşmelerine rağmen onurlarını koruduklarını, bu nedenle de Ezdi toplum içerisinde her zaman yerlerinin olduğunu açıkladık.

Bu beyannameyi ilk hazırladığımızda, yayınlamaktan çekindik. Çekincelerimizde iki sebep vardı. Birincisi, “Acaba bu beyannamenin ileride Ezdilik inancına ne gibi zararları olur. İleride farklı anlamlara yol açabilir mi?” Ama diğer taraftan, şayet yayınlamazsak IŞİD'in elinde esir olan kızlarımız var olan gerçekliklerden korkar ve gelmek istemeyebilirler diye düşündük. Bu konuya ilişkin çok kapsamlı tartışmalar yaşadık. Bu konuda çok farklı araştırmalar yaparak, gençlerimizin, aydınlarımızın, akil insanlarımızın fikirlerini aldık. Biz beyannamemizi hazırladıktan sonra Birleşmiş Milletler temsilcileri yanımıza geldi ve bize neden bu beyannameyi yayınlamadığımızı sordu. Biz de kendilerine çekincelerimizi bildirdik. Onlar da bize hiç bir çekince olmadan bu beyannameyi yayınlamamızı söylediler. Yürüttüğümüz tartışmalar, aldığımız güvenceler ve en önemlisi de esir düşmüş Ezdi kızlarımızın Ezdi toplumu içerisinde başı dik yaşama garantileri için 2015 yılının 2. ayında bu beyannameyi farklı dillerde yayınladık. Bu beyanname yayınlandıktan kısa bir süre sonra Ezdi kadın, kız, çocuk, yaşlı ve erkeklerden oluşan 217 kişi Havice tarafından, bir Arap Şêx aracılığı ve yardımıyla getirilerek bize teslim edildi. Bu beyannamenin yayınlanmasından sonra artık her taraftan kurtarılma imkanları oluşan insanlarımız grup grup getirtildi. Zaten bu gelişlerde gösterdi ki bu beyanname çok cesur ve Ezdi toplumu için çok gerekli bir beyannameydi, şimdide bu konuda ne kadar haklı olduğumuz daha da gün yüzüne çıkmakta.

Ezdi toplumu ve Ezdi inançlarımıza göre, bir Ezdi kızının Ezdi olmayan birisiyle cinsel münasebete girmesi kabul edilmeyen bir gerçeklikti. Tarihte özellikle Osmanlılar döneminde Ezdi toplum üzerine yapılan katliamlar ve bu katliamlarda yaşanmış bir çok gerçeklik var. Ama Ezdiler en zorlu dönemlerinde aldıkları stratejik kararlarla kendi inançlarını ve yaşam tarzlarını bu güne kadar taşıyabildiler. Biz de bu beyannameyle bu tarz bir stratejik karar verdik. Yani bu kızlarımız Ezdilere yönelik gerçekleşen, inanç temelli bir katliamın kurbanı ve esiri oldular. Bu bir tercih ya da bir rıza değil, tamamen yaşanmış bir zorbalığın sonucu. Bu nedenle de kızlarımızın affedilecek, ya da yeniden Ezdiliğe kabul edilmeyi gerektirecek herhangi bir suçları ya da günahları yok diyerek bu beyannameyi yayınlama kararına vardık.

Bu beyannameyi yayınladığınızda Ezdi toplum içerisinde herhangi bir tepki yada kabullenmeme ile karşılaştınız mı?

Yok hayır. Kesinlikle hiç bir tepki ya da karşı çıkmayla karşı karşıya kalmadık. Çünkü Ezdi toplum içerisinde Baba Şêx'in aldığı kararlara karşı tepki ya da itiraz olmaz. Baba Şêx'in aldığı kararlar Ezdi toplum içerisinde sorgulanamaz. Üzerine tartışmalar yapılır, güçlendirme temelinde fikirler üretilir, öneriler sunulur ama kesinlikle alınan kararlar ayaklar altına alınacak davranışlarla karşı karşıya kalmaz. Tabi bunu doğru anlamamız gerek, Baba Şêx de elinde bu yetki, bu imkan var diye keyfi yada farklı çıkarlara hizmet edecek, Ezdi topluma zarar verecek kararlar almaz. Bunu yapmaz.

Kurtarılan Ezdi kızları Baba Şêx'in yanına getirildiklerinde, Baba Şêx'in bu kızlara yaklaşımı nasıl oluyor?

İlk kurtarılan kızlarımızdan Samina, Baba Şêx'in yanına geldiğinde, Baba Şêx, Samina'nın elini tutarak kendi kafasının üzerine koydu ve ona şunları söyledi: “Siz bizim fedakar kızlarımızsınız, inançlarınız ve Ezdi toplumunun değerleri için bu insanlık dışı uygulamalarla karşı karşıya kaldınız. Ama siz bizim baş tacımızsınız ve her koşulda biz sizi başımızın üstünde taşımaya hazırız.” O dönemlerde IŞİD'in elinden kurtarılan bütün Ezdi insanlarımızı karşılamak için Baba Şêx kendisi gitti. Fakat şimdi yaşı ilerlediği ve rahat hareket edemediği için eskisi kadar yapmak istediklerini yapmakta zorlanıyor. Şu an 88 yaşında ve eskisi gibi karşılamalara vs. gitme gibi durumları yapmakta zorlanıyor. Fakat Baba Şêx'in vekilleri temsilcileri olarak bizler Baba Şêx'in yapması gereken ama yapamadığı şeyleri kendisinin yerine yapıyoruz.

IŞİD'in elinden kurtarılmış Ezdi kızları ile daha önce yaptığım görüşmelerde, “İlk getirildiğimiz dönemlerde, korku ve çekincelerimiz, hatta psikolojik sorunlarımız vardı. Fakat Baba Şêx'in huzuruna çıktıktan ve onunla sohbet ettikten sonra rahatladık, psikolojimiz düzeldi' diyorlardı…

IŞİD vahşeti bütün Ezdi toplumunda derin psikolojik yaralar yarattı. En büyük psikolojik yarada esir kızlarımız oldu. Bu kızlarımız bu vahşetten kurtulup tekrardan vatanlarına döndüklerinde, tedavisi çok zor psikolojik yaralarını da kendi içlerinde getirdiler. Baba Şêx bunun farkındaydı ve buna göre bir yaklaşım sergiledi. Bu kızlarımız geldikten sonra Baba Şêx'in karşısına çıktılar. Daha sonra kutsal mekânımız Laleş'e gittiler. Bir bütünen olmazsa da kısmen psikolojilerinde bir rahatlamanın yaşandığını söyleyebilirim. Hatta bu konuya ilişkin dikkat çekici bir örnek verebilirim: Bir erkek çocuğu, IŞİD'ten kurtulmuş bir kıza aşık oldu ve evlenmek istedi. Ama erkek çocuğun babası, “Bu kız IŞİD tarafından kirletilmiş, ben bunu gelin olarak kabul etmem” demişti. Biz karar alarak bu kişinin Baba Şêx'in huzuruna çıkmasını istedik. Baba Şêx huzurunda bu adama “Sen nasıl olurda bu kızımız için bu kelimeleri kullanırsın, sen bu şekilde davranmaya devam edersen seni Ezdilikten aforoz ederim” dedi. Adam özür diledi ve oğlunun bu kızla evlenmesine razı geldi. Yani biz de bir toplumuz ve bütün toplumlar gibi bizim içimizde de gericilik, anlayışsızlık yaklaşımları mevcut. Elimizden geldiğince bu türden yanlış yaklaşımların önünü alarak doğruları toplumumuza göstermeye çalışıyoruz.

Son olarak herkesin, hatta uluslararası kamuoyunun çok merak ettiği bir konu var. IŞİD'in elinden kurtarılmış bazı kadınların o dönem doğurduğu çocukları var. Ezdi ileri gelenlerinin bu çocukları kabul etmediklerine dair düşünce ve görüşler var. Gerçekten öyle mi?

Bu konuya ilişkin çok ciddi problemler var. Aslında en büyük problem bizim bu çocukları kabul edip etmememiz değil. Aslında biz kabul ediyoruz. Ama şunu bir düşünün, bir anne için en değerli şey nedir? Elbette ki evlattır. Şimdi biz bu çocukları kabul edip getirelim, kendi toplumumuz içerisinde 5 – 10 yıl bu çocuklara her türlü hizmeti yaparak, büyütelim ama bir gün, bir Arap gelsin ve bu çocuk benim torunum, benim çocuğumun çocuğu vb. gerekçelerle alıp götürsün. Biz bunu nasıl kabul edelim. En büyük sorun Irak Anayasası’nda belirlenmiş kanunlar. Irak Anayasası’nda belirlenmiş kanunlar İslami ve şeriat kanunları. Yani problem Ezdi toplumda değil, Irak'ın şeriat kanunlarında. Çünkü bu kanunlara göre aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, doğmuş bir çocuk babasının künyesine geçmek zorunda. Yani bu Ezdi kızlarımızın doğurduğu çocuklar bu şeriat kanunlarına göre babaları her kimse, onun nüfusuna geçmek zorunda. Mesela biz Ezdilerde çocuk annelerinin soyundan giderler, babalarının değil. Yani esas olan annedir, baba değil. Şayet bizim Ezdi toplum olarak devletimiz olsaydı, kendi kanunlarımız, hükümlerimiz olsaydı biz bu çocukları annelerinin nüfusuna kaydederek, Ezdi toplumu içerisinde hayatlarını idame etmelerini kabul ederdik. Örneğin Irak anayasasına göre, babası Müslüman olan bir çocuğun kimliğine Müslüman yazma zorunluluğu var. Yani biz bu çocukları kendi toplumumuzun içerisine Müslüman kimlikleri ile kabul etmek zorunda bırakılmak isteniyoruz. Bu nedenle de biz bunu kabul etmek zorunda değiliz. Irak Anayasası bu konudaki hukuki kararını değiştirir, bu çocukların kimliklerine 'Müslüman' ibaresi yazma zorunluluğunu kaldırırsa şayet, bizim bu çocukları kabullenmeme gibi bir durumumuz da olmaz.

Ruken Hatun Turhallı-Repörtaj

Kaynak: BasNews 

5049

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Örgütlenme, Özgürleşme Ve Devrimin Güncelliği[1]

 

 

“İnsanlara şunu söylüyoruz:

Yalancıların maskelerini kaldırın,

körlerin gözlerini açın!”[2]

 

Sürdürülemez kapitalist çılgınlık şahsında, “Cehennem boşalmış, şeytanların hepsi burada!”[3] betimlenmesindeki bir hâl-i pür melal ile yüzleşiyoruz.

Dört Duvar Arasında Direnenler Dışarıdakiler İçin İnat Etme Manifestosudur

Yıllardır Sosyal medyada zindanları gündemde tutmak için güncel zindan haberlerini dışarıya ulaştırıp tutsak aileleri ve zindan arasında köprü olma misyonu ile tanınan bir hesapsınız. “Rojevazindanan” ismi ile dikkatleri üzerinize çekiyorsunuz. Twitter, instagram ve Facebook gibi geniş kesimlerin kullandığı bu mecraların hepsinde aynı anda aynı haberleri paylaşmanız da ayrıca emek isteyen bir çalışma. Biz Kaypakkayahaber sitesi olarak kitlesel refleks ve duyarlılık yaratmaya çalışan bu hesapları daha da iyi tanımak babında bir röportajı gerçekleştirmek istiyoruz.

Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! Yarım Asırlık Mücadele Yolumuzu Aydınlatıyor

Proletarya partisinin kuruluşunun ve mücadeleye atılışının 50. yılındayız. Bu süre içinde mücadelesini kesintisiz sürdüren proletarya partisi, onu var eden koşullar devam ettikçe kuşkusuz varlığını devam ettirecektir.

Sınıf bilinçli proletaryanın öncü müfrezesinin ülkemizdeki varlık nedenleri, sistemin çöküntü içine girdiği günümüz koşullarında kendisini çok daha yakıcı dayatır duruma gelmiştir. Ve elbette ki proletarya partisi üstlendiği tarihsel rolü yerine getirecektir. Çünkü onun mücadelesine yol gösteren sağlam temellere dayalı ideolojik-politik pusulası vardır.

Eski sloganlar bugüne hitap etmiyor…(İsmail Cem Özkan )

Eski sloganlar atılıyor, eskisi gibi heyecanlı değil, çünkü ortam ve zaman değişmişti, eski sloganların ruhu da çoktan bizi terk etmişti... İnat ile eskiden kalan sloganlar atılıyordu ama o sloganlar bugünün sorununa yanıt vermiyor, sadece eski arkadaşlara "biz ayaktayız, yok olmadık, gelin bir arada olalım!" çağrısıydı. Fakat çoktan ayrılmıştık, ruhen bir arada ama eskinin yaratılmış öyküleri de abartılarak anlatılırken gerçeklikten uzaklaşmış ve eskinin yeniden yaşayacağı iyimserlik dışında bir arada olacağımıza dair her hangi bir şey söz konusu değildi...

Siyaset Yapma Tarzımız ve Verili Koşulların Önemi Üzerine

 


   Son dönemlerde kurumlarımızın yaptığı konferanslarda, basın açıklamalarında `Verili koşullar` dan bahsediliyor. Verili koşullardan kasıt, somut koşulların somut tahlili.

Ölümsüz(ümüz)dür NÂZIM HİKMET[1]

Pişman değilim yaşadıklarımdan,

öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.[2]

 

“Ew çend giringî pê bide jiyana xwe ku di/ heftêyem de jî wek mînak çandina darzeytûnê bibe// Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,/ yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin,” dizelerinin hakkını bir komünist gibi yaşayarak verdi. Eylül 1961’in Doğu Berlin’indeki, “sözün kısası yoldaşlar/ bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da/ insanca yaşadım diyebilirim,” demeyi de sonuna kadar hak etti…

Türkiye’de Durum: Çürüme ve “Çökme!”

Açıklama: Aşağıdaki makale Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Merkezi Yayın Organı Komünist’in Mayıs/2022 tarihli 76. sayısından alınmıştır.

İnsanî Mecburiyet(İmiz)dir Aşk[*]

 

 

“Güzelliğin beş para etmez,

bu bendeki aşk olmazsa.”[1]

 

Lev Tolstoy’un “Gerçekten aşk var mı?” sorusu bana hep itici gelmiştir; William Faulkner’in, “Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde yaşayamayacaktı,” tespiti gibi.

“Neden” mi?

Var olmayan şey soru(n) da ol(a)maz, ders kitaplarına da gir(e)mez…

SADAT

Son günlerde gündem olan SADAT ve Özel Savaş Şirketleri'ni, yeni yayınlanan “EMPERYALİST TÜRKİYE” (El Yayınları) kitabımda ele almıştım. Oradan kısa bir bölümü yayınlıyorum

Türk Tekelci Devleti’nin Paramiliter Gücü[1]

 

Yusuf Köse

TKP-ML -MKP: Cesaretimizin Sönmeyen Meşalesi Komünist Önder İbrahim KAYPAKKAYA Ölümsüzdür!

Dostlar, Yoldaşlar;

Bugün burada, ülkemiz devriminin önderini, kökleri asla sökülmemecesine toprağın derinliklerine işlemiş bir geleneğin yaratıcısı İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anıyoruz.

Bugün burada, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in usta bir öğrencisi olan komünist önderimizi anıyoruz.

İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır zindanlarında işkenceyle katledilmesinden bugüne kadar geçen 49 yıl içinde gerek mücadele yaşamı gerekse de ileriye sürmüş olduğu tezler nedeniyle güncelliğini korumaktadır.

Anlamak, Hatırlamak Zamanıdır Şimdi[*]

 

 

“-Prometheus: Ölüm kaygısından kurtardım ölümlüleri.

- Koro: Nasıl bir deva buldun bu derde karşı?

- Prometheus: Kör umutlar saldım içlerine.”[1]

 

O sadece kasketli değil; kasketin en çok yakıştığı insandı.

Benjamin Franklin’in, “Bazıları 25’inde ölür ama 75’ine kadar gömülmezler,” saptamasını tekzip eden bir mücadelenin, direncin, tarihin -ve elbette acının- adıydı.

Sayfalar