Perşembe Kasım 14, 2024

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır. Bunların dışında, kısmi servet vergisi (bazı servet kalemlerinden alınan vergi), Belçika, Fransa, İtalya, Hollanda'da; net servet vergisi (net servet; kişinin varlıklarından borçları düşüldükten sonra kalan miktarı ifade ediyor)  ise Norveç, İspanya, İsviçre'de hala var.[2]

Buradan da görülüyor ki, burjuvazi, yasak savma misali bir “servet vergisi” alıyor. Özünde ise kapitalistler vergi bile vermiyor denebilir. Tersine, işçiler ve diğer emkeçilerden vergi adı altında gaspedilen paralar, kapitalistlere kredi olarak veriliyor. Örneğin, “5'li çete” olarak bilinen  ve devletten en fazla ihale alanlar olarak, uluslararası inşaat tekelleri içinde ilk 10'nun içinde adlarını yazdırdılar.[3] Bunların ve diğer tekellerin vergileri, ödenmeyen sağlık sigorta primleri, ödenmeyen elektrik faturaları ve benzeri silinen borçları ise her gün birçok günlük gazete de yer alıyor. Faturasını ödeyemediği için elektriği kesilen yoksullara ise bir türlü vergi afı gelmiyor.

Kapitalist işletmelerden alınan kurumlar gelir vergisi, OECD ülkelerinde, 1980'den bu yana yarı yarıya azalmıştır.  1980'de %48'ler oranında alınan gelir vergisi, 2022 yılında %23,1'e düşürülmüştür. Dünya genelinde ise kurumlar gelir vergisi  1975 ile 2019 arasında %23'ten %17'ye düşürülmüştür.[4]

İşletmelerden alınan kurumlar vergisi böyle iken, işçilerden alınan vergilere bakalım:

OECD'nin Ücretlendirme Raporu (Taxing Wages) 2024'den bir aktarma: “ABD'de ortalama bekar çalışan için vergi dilimi oranı 2000 ile 2023 arasında 0,9 puan azalarak %30,8'den %29,9'a düştü. Aynı dönemde, OECD genelindeki ortalama vergi dilimi oranı 1,4 puan azalarak %36,2'den %34,8'e düştü.”[5]

İşçi ve diğer çalışanlardan kesilen vergiler, kurumlar vergisinden çok çok yüksek. Bu küçük örnek bile, devletlerin hangi sınıfa ait olduğunun resmidir.

Bu verilerden de anlaşılıyor ki, kapitalistler, normal vergilerini dahi ödemeyip, her geçen yıl vergi oranlarını düşürürken, servet vergisi uygulamasını “komünist sistem” diye reddetmişlerdir ve reddetmeye devam edeceklerdir. Oysa, sosyalizmde servet vergisi olamaz, çünkü bütün servet, bütün topluma aittir.

“Vergi cennetleri” diye bilinen yerler var. Türkiye'de Tayyip Erdoğan'ın çocukları ve yakınlarının Man adasına para kaçırdıkları gündem olmuştu. Man adası gibi onlarca “vergi cenneti” var.[6] Kapitalistlerin bu çok özel “cennetleri” gizli saklı değil. Bütün dünyanın bildiği bir gerçek ve yasal.

Uluslararsı büyük tekellerin yanı sıra orta düzeyde tekeller de “vergi cennetleri”nde büro açarak, karlarının küçümsenmeyecek bölümünün buralara kaydırarak, vergi vermekten kurtuluyorlar.

“Vergi Cennetleri”, uluslararası tekel ve emperyalist ülkelerden bağımsız değil. Hemen hemen hepsi emperyalist ülkelerin denetimin de ya da koruması altındadır. ABD'sinden, İngiltere'sine, AB'sine ve Çin'e kadar, bu cennetler bu güçler tarafından koruma altına alınmıştır. Bu emperyalist ülkeler, “cennetleri” koruma konusunda çok “adaletli”dirler. Bu küçük toprak parçaları “vergi cennetleri” incelendiğinde, burada dış ülkelere büyük sermaye yatırımlarının akışı görülebilir.

Ancak, servet vergisi konusunda şöyle bir algı yaratılmak isteniyor: Vergi kaçırma ve  “vergi cennetleri” olmasa, toplumsal eşitlik sağlanır” gibi. Ya da kapitalist işletmeler vergilerini adil bir şekilde ödeseler, “eşitsizlik olmaz” gibi, oldukça yanlış bir algı yaratılmak isteniyor.

Burjuvazinin Serveti İçinde Toplumsal Eşitlik Olur Mu?

Oxfam'ın adı geçen raporundan hareket edersek, dünyanın en zengin beş adamın (süper zenginler)  2020 yılında toplamda 405 milyar olan serveti %114 artışla 2023 yılında 869 milyar ABD dolarına yükselmiş.

Oxfam'ın adı geçen raporundan aktarmaya devam edelim:

Orta Doğu'da en zengin %1, finansal servetin %48'ine sahiptir; Asya'da en zengin %1, servetin %50'sine sahiptir; ve Avrupa'da en zengin %1, servetin %47'sine sahiptir.
Dünyanın en büyük 50 halka açık şirketine baktığımızda, milyarderler bu şirketlerin %34'ünün ya ana hissedarı ya da CEO'sudur ve toplam piyasa değeri 13,3 trilyon ABD dolarıdır.
[7]

Bunlar, gerçek olmasına gerçek, ama, Oxfam gibi “sivil” örgüter, “herkes için ekonomi” ninnisini önermekte ısrar ediyor.

“• Bu bölünme on yılının başlangıcı olan 2020'den bu yana, dünyanın en zengin beş adamı servetlerini iki katından fazla artırırken, yaklaşık beş milyar insanın serveti düştü.
• Dünya çapında en zengin beş adamın her biri günlük bir milyon ABD doları harcasa, toplam servetlerini tüketmeleri 476 yıl sürerdi.

• Küresel olarak, erkekler kadınlardan 105 trilyon ABD doları daha fazla servete sahiptir - bu servet farkı ABD ekonomisinin dört katından daha fazlasına eşittir.
Dünyanın en zengin %1'i tüm küresel finansal varlıkların %43'üne sahiptir.
[8]

Eşitsizlikler rakamlarla verilmeye devam ediyor:

“• Dünyanın en zengin %1'i, insanlığın en fakir üçte ikisiyle aynı miktarda karbon kirliliği yaymaktadır.
• ABD'de, tipik bir Siyah hanenin serveti, tipik bir beyaz hanenin servetinin yalnızca %15,8'idir.    Brezilya'da, ortalama olarak, beyaz insanların gelirleri Afro-torunlardan %70'ten daha fazladır.
• Dünyanın en büyük ve en etkili şirketlerinin 1.600'den fazlasının yalnızca %0,4'ü çalışanlarına
yaşam ücreti ödemenmesinden yanadır.

 Sağlık ve sosyal sektördeki bir kadın çalışanın, en büyük Fortune ilk 100 şirketlerindeki bir CEO'nun bir yılda ortalama kazandığı parayı kazanması 1.200 yıl sürer.”

Ve ekliyor:

ILO'ya göre, her yıl 2,3 milyon işçi iş kazaları veya iş kaynaklı hastalıklar nedeniyle ölüyor ve 17,3 milyon kişi özel sektörde zorla  (köle olarak -YK-) çalıştırılıyor, bunların çoğu yerel ve küresel tedarik zincirlerinde çalışıyor...”

Ve yakın bir süreçte “10 yıl içinde ilk trilyoneri göreceğimizin”  tahminini de ekliyor.

 Oxfam, eşitsizliklerin korkunç (bunun en açık prartik göstergesi Gazze'de yapılmaya devam edilen soykırım)  boyutlarını istatistiki olarak vermiş. Buna karşın, çözüm önerisinin ne olduğuna bakalım:

İşte, Oxfam'ın “eşitsizliği ortan kaldırma” önerileri, “Herkes için bir ekonomiye doğru” başlığı altında toplmış ve şu somut öneriyi getirmiş:

“ Bu, ekonomik eşitsizliği azaltmak için net, zamanla sınırlı hedefler içermelidir ve nüfusun en üst %10'unun toplam gelirinin en alt %40'ının toplam gelirinden daha fazla olmamasını hedeflemelidir, buna Palma oranı[9] 1 denir. “[10]

Ne eşitlik ama! Yani, 100 kişilik bir toplumda, 10 (%10) kişinin sahip olduğu toplam gelir,  enalttaki 40 (%40) kişinin sahip olduğu toplam gelir kadar olmalıdır.  Bir başka şekilde, 10 kişi = 40 kişi!

10/40 formülü, burjuva liberal ekonomistlerden Thomas Piketty ve diğerlerininde kapitalist sistemin selameti için önerdikleri bir gelir bölüşüm formülü. Bunlar bir de kitap çıkardı, “Dünya Eşitsizlik Raporu” adında.[11]

Reformistlerin kapitalizmde bulduğu “eşitlik” çözümü bu. Oysa, bu formülde bir eşitlik söz konusu değildir. 100 kişilik toplumda, 10 kişi geriye kalan 90 kişiyi sömürerek, onlar üzerinde, ekonomik, siyasi ve kültürel baskı kurarak yaşayacaklardır. Yani, kapitalist sistemn ta kendisi. Bu liberal ekonomistlerin tek istediği, çok zengin kapitalistlerin biraz vijdana gelerek, “kazançlarından” çok cüzzi bir miktarını “Palma Oranı 1” adı altında servet vergisi olarak vermeleri. Yani, sokaktaki dilenciye para atar gibi sadaka vermelerini, “toplumsal eşitsizliği giderme formülü” olarak sunuyorlar ve bunu işçi sınıfının ve emekçilerin kabul etmesini istiyorlar.

“Palma Oranı”na göre, 100 kişilik bir toplum üçe bölünüyor. En üstte 10, ortada 50, en altta ise 40 kişi. Diyelim bu toplumun toplam100 TL serveti var. İlk 10 kişi %25'ini (kişi başına 2,5 TL) alacaktır. Yani 25 TL, ortadaki 50 kişi %50'sini (kişi başına 1 TL) alacak, yani, 50 TL ve geriye kalan 25 TL'yi ise en alttaki 40 (kişi başına 62,5 kuruş) kişi alacak. Ve liberal ekonomistler, böyle bir bölüşüm olursa eşitlik sağlanacağını iddia ediyorlar. Bu bölüşüm teorisi, bugüne kadar olan bölüşüm teorisinden farkı ne? Esas olarak yoktur. toplumu bir avuç burjuvaziye köle eden ücretli kölelik sistemi korunuyor; iktidar ve ekonomi-politika  10 kişinin elinde olacak şekilde hazırlanıyor. Yani, kapitalist sistem devam edecek. Yine zengin daha zengin olacak ve zengin zenginleştikçe yoksullaşma oranı da genişlemesine ve derinlemesine artacaktır.

Bu liberaller, elbette kapitalist sistemin eşitsizlikler sistemi olduğunu ve eşitsizliği sürekli ürettiğini bilmiyor olamazlar. Bunların akıllarına gelen formüller, eşitsizliği, her saniye, her dakika ve her gün üreten kapitalizmi yaşatma formülleri oluyor ve hepsinin içinde de sömürü var, yani eşitsizlik! Ama eşitsiz bir toplum olan sosyalizm ve komünizm asla akıllarına gelmiyor!

Bu tür burjuva liberallerin tek kabul etmediği sosyalizmdir. Yani, sömürüsüz, sınıfsız bir toplumsal sistemden yana olmadıkları için, eşitsizliklerin anası kapitalist sistemde işçilere azla yetinmenin sözde “eşitci” teorisini yapıyorlar. Bu ahmaklar sürüsü, kapitalist toplumu, üzerimizden atılamayack biyolojik bir toplumsal gen gibi, bizlere sunmanın teorisini yapıyorlar. Hayır! Kapitalist sistem bir biyolojik gen değildir ve onun alternatifi sosyalist toplum ve nihayetinde hiçbir eşitsizliğin olmadığı, insanın insanı ezmediği, sömürmediği komünist toplumdur. 

Bu liberal baylar, neden toplumun üstünde %10 oturmak ve gelirin en büyüğünü bu %10 almak zorunda olduğunu açıklamaktan özenle kaçınıyorlar.  Yani, “zengin olacak” diyorlar. Zengin varsa yoksulda vardır. Oysa, zenginin ve yoksulun olmadığı bir sistemi ( SSCB'de ve Çin'de, Arnavutluk'ta) bu dünya toplumu gördü.

Burjuva liberall entellektüeller ve Oxfam gibi sivil örgütler, yoksulluk daha “azalacak” derken, kendi raporlarında da dile getirdikleri gibi, sermaye daha az ellerde birikirken, yoksullaşma genişlemesine ve derinlemesine yaygınlaşıyor.

Aşağıdaki OECD verileri bunu net olarak ortaya koyuyor:

OECD ülkesinde yapılan yeni bir araştırma, hanelerin en zengin %10'luk kesiminin toplam sermaye sahipliği varlıklarının %85'ine sahip olduğunu, buna şirketler, yatırım fonları ve diğer işletmelerdeki hisseler de dahil, en alttaki %40'lık kesimin ise sadece %4'üne sahip ...[12]

Üç beş-kuruşluk Servet vergisi aladatmacası yerine, halktan çalınan servetlerin hepsi halka geri verilmelidir. Burjuva ve küçük burjuva liberallerin bu önermeyi yapmaya dilleri varmıyor.

Servet Vergisi: Devasa Yoksullaşmanın Üzerine Örtülmek İstenen İncir Yaprağı Önerisi

Büyük kapitalist tekellerden üç-beş milyon daha fazla vergi alınca, kapitalizm koşullarında “eşitsizlik” azalacakmış ve hatta ortadan kalkacakmış ve “kapitalizm daha adil bir düzen olacakmış” gibi, hayal argümanlarını ileri sürmek, ay sonunu nasıl getireceğini, kirasını ve diğer faturalarını nasıl ödeyeceğini, çocuğunu nasıl okula göndereceğini kara kara düşünen işçilere,”kanınızı emen sermayenin vijdana gelmesini bekleyin” demekten başka bir şey değildir.

Oysa işçiler, yaşamları boyunca sermayenin vijdanı olmadığını, onun tek bildiği şeyin, işçinin yaşam hakkını bütünüyle elinden aldığı ve ücretli köle haline getirdiğidir.

Bilimum burjuva ekonomistler de, “eşitsizliklerin çığ gibi büyüdüğünü”,  kabul ediyorlar, ve bunu rapor haline getirerek, istastiki verilerle ortaya koyuyorlar. Bu konuda, yığınca denilebilecek kadar rapor var. Ancak,  sözde “hükümetlerden bağımsız” bu tür sivil örgütlenmelerin burjuva iktisatçıların ya da burjuva reformist liberallerin yapmadığı, yapmaktan özenle kaçındıkları tek şey, kapitalist sistemin ekonomik temel yapısının bu haksızlığı her geçen gün devasa olarak ürettiğidir. Yani, sorun, tekellerden birkaç milyar dolar daha fazla vergi alınması, eşitsizliği ortadan kaldırmayacağı gibi, eşitsizlik derinleşerek devam edecektir.

Kapitalizm reforome edilerek “insafa” gelmez. Onun vijdanı sermayedir ve sermayenin birikimi ve devasa büyümesi kapitalizmin olmazsa olmaz yapısıdır. Kapitalizm işçi sınıfı ve emekçilerden yana reforme[13] olmaz, tersine, sistem her geçen gün daha da vahşileşerek devam edecektir. Şu anda yaşananlar, dünyanın içinde bulunduğu durum her şeyi net olarak açıklıyor.

Servet vergisi alınmasına karşı çıkılmaz, ancak, bununla kapitalist sistemin temize çıkarılmasına karşı çıkılmalı ve teşhir edilmelidir. Bu nedenle,”servet vergisi” oyalamalarını bir kenara bırakıp, esas olarak kapitalist sistemin kökten yıkılıp sosyalizm için mücadele verilmeli ve sosyalizm acilen inşa edilmelidir. Dünya halklarının ve doğanın başka kurtuluşu yoktur! 15.08.2024


[1]          BirGün gazetesi yazarlarından H.Kozanoğlu. “Gelir adaletsizliği öldürür, servet vergisi şart” başlıklı makalesi. https://www.birgun.net/makale/gelir-adaletsizligi-oldurur-servet-vergisi-sart-548363, BirGün 30.07.2024

[2]    https://www.mahfiegilmez.com/2024/03/servet-vergisi.html

[3]    Yusuf Köse, Emperyalist Türkiye, sf.151,  El Yayınları 2022

[4]    Oxfam, agR, sf. 311

[5]    https://www.oecd.org/content/dam/oecd/en/topics/policy-issues/tax-policy/taxing-wages-united-states.pdf

[6]    „1- The Caribbean bölgesi, Bahama,Bermuda, Cayman adaları, İngiliz adaları,Hollanda antilleri,Turks

      and Caicos adaları, Aruba, Barbados, Nevis,Montserrat, Anegada,Panama vs.

      2- Akdeniz bölgesi, Gilbartar ve Kıbrıs,

      3- Avrupa bölgesi, Hollanda, İsviçre, Lehictan, Andora, Lüksenburg, Kapione ve Monako,

      4- Channel adaları bölgesi, Gurnsey, Jersey, The Isle of Man,

      5- Pasifik bölgesi, Hong Kong, Vanutu ve Nauru“ https://dengeakademi.com/Files/Article/Erkan2001VergiCenn2.pdf

[7]    Oxfam,agR, sf. 10

[8]    Oxfam, agR, sf. 107-113

[9]    „Ekonomistler Alex Cobham ve Andy Sumner tarafından geliştirilen ve Şilili bir ekonomist olan José Gabriel Palma’dan alan Palma oranı, en üstteki %10’un gelir payını alttaki %40’a böler. Bu oran ne kadar yüksek olursa, eşitsizlik o kadar büyük olur. Palma oranı 4 olan bir toplumda, en üstteki yüzde 10, en alttaki yüzde 40’ın dört katını kapıyor demektir. „ https://www.matematiksel.org/esitsizligi-olcmek-icin-gini-yerine-palma-orani/

[10]  Oxfam, agR,sf. 49 pdf

[11]           Facundo Alverdo, Thomas Piketty ve diğerleri, “Der World Inequality Report, 2018”, pdf. Düzenleyen: Facundo Alverdo,  C.H. Beck yayınları

[12]  Oxfam, agR

[13]  Yusuf Köse, https://www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/kapitalizm-ehlilesir-mi-3 ve bkz. yazının tamamı:

      https://yusuf-kose.blogspot.com/2023/03/kapitalizm-ehlilesir-mi.html

 

2347

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Ölümün nefesi! H.Gürer

Gerçek, görülmez ellerin çektiği gizemli tüllerle, saklı tutuldu uzun dönemler insanlardan! Gerçeği göremeyen insanlık, panayır kalabalığında şaşkına döndü, kendi aklının sokaklarında kayboldu, yolunu bulamadı. Kimi zaman karanlığın tülü yırtıldı, yolunu kaybedenler yönünü ‘kısmen’de olsa buldu. Aydınlık, karanlığın zalim ve kuralsız arenasında kavgaya tutuştu. Ve karanlık, belki zamanı büktü, onu yavaşlattı! Ama gerçeklerin inatçı ışıltısını kendi dipsizliğinde hapsedemeyeceğini anladı! Bu kez insanlığa, kısa aralıklı yüksek tonajlı ışıklar tutuldu.

39 yıl önce Gayrettepe işkencehanesi…..

Otuzdokuz yıl önce bugün İstanbul gayrettepe işkencehanesinden çıkarıldık.17 Ocak yakalanma tarihi hesaba katılırsa yirmibir günlük işkence faslının sonucunda resimde gördüğünüz oluşan tahribatın yanlızca görünen bir yüzü… İşkence gören binlerce,onbinlerce insandan biriyim.Benimle birlikte yakalanan yoldaşlarımda benzeri işkencelere maaruz kaldılar.12 mart faşizminin hakim ve savcılarından NACİ GÜR VE TAYLAN ERİMER ve onların emrindeki işkence ekibi, Şükrü Balcı,Uğur Gür,Celal Demirtaş, Mete Altan Ve Muhsin Bodur bizlere anlatılamayacak ,akla hayele aykırı sadıştçe işkenceler yaptılar.

Ermeni – Zaza/Alevi/Kızılbaş İlişkilerinde Tarihsel Bir Perspektif*Sait Çetinoğlu

Ermenilerin diğer Osmanlı toplumlarıyla ilişkileri 

Ermenilerin diğer Osmanlı toplumlarıyla olan ilişkileri aslında  nüfus kayıtlarıyla tapu kayıtlarının karşılaştırılmasıyla çok net olarak ortaya çıkacaktır[i].

Bu karşılaştırma aynı zamanda Ermenilerin kurtarılma hikayelerinin de aynası olacaktır.[ii]

Bu durum, Ermeni Soykırımının yüz yıllık karanlığa gömülmesinin yanında, Pontos, Helen ve Asuri – Süryani soykırımlarından tarihsel coğrafyalarında yüz yıldır söz edilmemesi ve inkar edilmesinin anahtar unsurudur.

Seçimlerde ne yapılmalı?

Önümüzdeki Haziran’da ülkemizde bir genel seçim var. Daha şimdiden seçim çalışmaları başladı. Özellikle burjuva partileri ve iktidarı elinde tutan AKP açısından bu seçimin önemi çok açık. AKP açısından bu seçimin önemi; tek parti diktatörlüğünü ve bununda üstünde tek kişi diktatörlüğünü garanti altına alabilmek ve bunu yasal bir zemine otutturmaktır. Aslında, AKP ve Erdoğan, yasal zeminden çok, diğer muhalif kesimlerin seslerini bütünüyle kısmak ve faşist diktatörlüğünü meşrulaştırmaktır.

Seçim, baraj ve başarı koşulları!

 

Örgütlü ve militan mücadelenin karşısına dikilmeye çalışılan seçim, baraj ve başarı koşulları!

Haziran seçimleri yaklaşırken en popüler ve hiç kuşku yok ki temel tartışmalardan birisi HDP’nin seçimlere parti olarak mı yoksa bağımsız adaylarla mı gideceği? Bu tartışma özellikle medyada ve egemen sınıflar arasında yoğun bir manipülasyon ve “samimi” uyarılar eşliğinde sürdürülmektedir.

Israil ve Türkiye'nin kurulus gerekçeleri arasinda bir fark yoktur:Ileri karakol:Sait Çetinoğlu:

Türkiye “Cumhuriyeti”nin kuruluşu, Kolonyalizmin/Emperyalizmin,  Sosyalizme karşı bir tampon  oluşturulma  ihtiyacına denk  gelir.

Türkiye’nin dış politikasını anlayabilmek için 1919 yılı Kasım ayındaki gelişmelere bakılmalıdır. Bu tarih Britanya’nın Kafkasya’da Kızıl Ordu’ya yenilmesi dengeleri  altüst ederek, Sovyetler ile Osmanlıyı  işgal eden Britanya komşu olmasıyla sonuçlanmıştır.

353 bin Pontoslu Rumun vebali boynunuzadir:Tamer Çilingir

 

Yüzyıl önce Karadeniz’i (Pontos) kana bulayan İttihatçı ve ardılı Kemalist iktidarlar, 353 bin Rum’u katlederek insanlık tarihinin utanç sayfalarında yerlerini aldılar.

Eğilip bükülmeyen bir yaşam:Orhan Kemal

 

“Ne haz, ne ün, ne de güç. Özgürlük, yalnızca özgürlük.”[1]

“Babam 1938-1940 arasında hapisteyken Adana’daki evimiz taşlanmıştı,” diyen oğlu Işık Öğütçü ekler: “Ne güzel ki şimdi alkışlıyorlar Orhan Kemal’i…”

Kobanê’den devrim şehitleri için açıklama

Kobanê’de bulunan Türkiye Komünist Partisi (TKP/ML) Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) savaşçıları Devrim ve Komünizm Şehitlerini Anma Haftası dolayısıyla bir açıklama yaptılar. Savaşçıların yaptığı “Gökyüzünün bütün renklerini taşıyan halkımıza” başlıklı açıklamayı güncelliğinden dolayı yayımlıyoruz

Gökyüzünün bütün renklerini taşıyan halkımıza,

“Meral’den Sibel’e kadın devrimi sürüyor” Münevver İltemur

 

Bugün 25 Ocak. Bundan tam 42 yıl önce ’71 Devrimci Hareketin ilk kadın şehidini verdiği gündür. Meral Yakar yoldaşımızın 22 Ocak 1973 günü Ümraniye’deki örgüt üssünde yoldaşının temizlediği silahından çıkan kaza kurşunuyla yaralandığı ve yoldaşı tarafından götürüldüğü Numune Hastanesi’nde üç gün komada kaldıktan sonra ölümsüzleştiği gün.

Çiftetelli - Sami Özbil

Milyonlar Kobanê zaferinin haklı mutluluğu içinde. Aynı zafer halaylarında milyonlarca yürek kardeşleşti, yoldaşlaştı, birbirini yeniden bu kez Kobanê devriminin zaferinin ışığında tanıdı.

Devrim ve zafer artık bir hakikat. Kobanê zaferi ufuk tazeliyor. En başta Kobanê şehitlerimize borçlu olduğumuz zafer, Kürdistan devrimini kategorik olarak ve asla bastırılamayacak biçimde bütün dünyanın gündemine getirdi.

Sayfalar