Pazartesi Eylül 23, 2024

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Devrimci ve komünist hareketin uzun yıllara dayanan bu zayıf ve dağınık hali doğal olarak sınıf düşmanlarına karşı mücadelede bir saldırı politikasından, yeni mevziler kazanma durumundan uzaktır. Kısacası mevcut durumda savunma ve var olanı koruma telaşındadır. Oysa var olanı korumanın yolu yeni mevziler kazanmaktan geçer. Yani savunma halinden çıkarak ve en önemlisi de geniş emekçi yığınların desteğini de alarak saldırı durumuna geçmektir.

Bu durum hem devrimci öznelerin moralini yükseltir ve hem de daha derli toplu bir örgütsel yapının inşasını sağlar. Kazanma bilinci, zorluklarla mücadele alışkanlığı tam da böylesi devrimci bir iklim içinde şekillenir.

Devrimci ve komünist hareketin sınıf savaşımı içindeki bu dağınık ve geri duruşunu, pratik olarak içinde bulunduğu bu savunma duruşundan bağımsız olarak ele alamayız. Hiç kuşkusuz bu değerlendirmelerimiz genele dairdir. Yoksa bazı coğrafyalarda tek tek parti ve örgütler kitle desteği anlamında daha güçlü ve savaşçı bir çizgide yürümekteler.

Bu objektif tablonun genel manada devrimci ve sınıf bilinçli öznelerin faaliyetleri üzerinde olumsuz etki yaratmaması düşünülemez. Açık ki, pratik başarısızlıklar kitlelerle var olan bağların daha da zayıflamasını tetikler. Mücadelenin haklılığına dair ortaya çıkan tereddütler, devrimci görevleri yerine getirmede başgösteren zayıflıklar giderek artar.

Tüm bunların yaşandığı yerde somut durumu çözümlemek ve buna uygun olarak andaki görevleri asgari düzeyde yerine getirmek mümkün olabilir mi? Bu soruya gönül rahatlığıyla evet yanıtı verilemez.

Çünkü, devrimci ve komünist hareketin gelişimi andaki sorunlara-kendiliğinden gelişen kitle hareketlerine doğru bir tarzda yapacağı devrimci müdahalelerle olur. İçinde bir dizi yetersizlikler barındırmasına rağmen Gezi İsyanı, bu anlamıyla büyük ve eğitici tecrübeler içermekte. Erdoğan ve suç ortaklarının bu sürece dair her fırsatta öfke kusmaları yalnız sınıfsal düşmanlıklarına değil, aynı zamanda yaşadıkları derin korkuya işaret etmektedir.

Çünkü sokaklarda dişe diş yürütülen bir mücadele kitlesel bir karakter kazanırsa, bu egemen güçler cephesinde büyük bir korkuya yol açar. Dikkat edilirse egemen sınıflar, yargı kurumları, militarist güçleri vasıtasıyla demokratik hak ve özgürlük mücadelesini işçi ve emekçilerin düşünsel dünyasında yok etmeye çalışıyorlar. Bundan dolayı her demokratik tepkiyi suç sayıyorlar. Onlar için demokrasi sandıklara atılan oyla sınırlıdır. Egemen sınıfların çıkarlarını korumakla yükümlü olan yasalara her koşulda biat etme zorunluluğudur.

Sınıfsal tutum, devrimci duruş her koşulda bağımsız düşünmeyi-bağımsız hareket etmeyi ve alternatif olan devrimci seçenekte ısrar etmeyi zorunlu kılıyor. Güncel bağlamda da asıl olan emekçi yığınların dikkatini faşist iktidar kliğine karşı fiili-meşru direnişlere yöneltmektir. Egemen güçlerce sandıklara hapsedilmeye çalışılan sahte demokrasi oyunları ancak böylesi ileri hamlelerle bozulabilir. Ufku sistem içi mücadele araçlarına endekslenmiş, hak alma bilincinde yetersiz-değiştirme gücünden yoksun işçi ve emekçi yığınların bakış açısı böylesi devrimci pratiklerle değişim sürecine girebilir.

Tabi ki, bu pratik mücadelede okun sivri ucunu, iktidardaki burjuva kliğine yöneltmek, bu yönlü teşhir faaliyetlerine ağırlık vermek, andaki taktik yönelim bakımından doğrudur. Ama bunun böyle olması diğer burjuva muhalefet kliği ile ittifak kurmak anlamına gelmez.

Bilakis diğer burjuva kliğin işçi ve emekçiler cephesinde haklı olarak iktidara yönelen tepkileri “demokrasi” ve “özgürlük” yalanlarıyla sistem içinde tüketme çabaları deşifre edilerek teşhir edilmelidir.

TC tarihi özellikle son 50 yılında burjuva muhalefetinin izlemiş olduğu bu ikiyüzlü politikalar açısında oldukça eğitici ve zengin derslerle doludur. Bugün de aynı tehlikelerle karşı karşıyayız.

1861

Çözüm Sürecini Yüzdük Kuyruğa Geldik- D. Ali Küçük

Kurbanın derisi yüzüldü, kuyruğuna geldik. Hani “dananın kuyruğu kopacak” diyorlar ya onun gibi bir şey.

İmralı heyeti(Barış-Çözüm-Süreç-müzakere heyeti vb ne derseniz deyin) Bu hafta Kandile gidemedi, ertelediler.

Gerekçelerini de şöyle sıraladılar:

“"Akdoğan ile görüşemedik, ondan"

Darbeye hazır mıyız?

La benim fikrim avrat bir teşti ekmek pişirmeye razı olsa da ailemizin tüm yaşantısı çağdaş kölelikte / patronlarda / kurtulsa diye çalışırken bu Marmaranın sömürgeciliğe entegre olmuş iş kollarında patronların yaşam mücadelesine karşı  işçilerin patronlarla kurduğu duygusal bağ beni baya etkiledi ya.

Neyse aman zaten gündemimizde lenizmle, maozmi tarih sahnesinde ortaya çıkaran işçilerin koşullarındaki farklılıklar da değil.

Gündemimiz darbeye hazır mıyız ?
Aslında:
Gündeme göre de uçuk bir konu.

İnsanlığa ve geleceğe açık mektup! H.GÜRER

Acılar dilsizdir. Derin acılar ise insanların iradesini çelikleştirir! Çelikleşmeyen iradelerin cesaretini aşındırır! Umudunu kırar! Acılar öğreticidir! Apansız yitirdiklerimizin acısı nefesimizi keser, ama öldürmez. Yönsüz bir öfke kalbimizi zorlar, zor kazanıp, kolay kaybederiz! Duruyoruz şimdi sessizce, kaybettiklerimizin mezarlarının yanıbaşında, biliyoruz öfkemizi, ölülerimizin acılarıyla… Kim kimi ne kadar anlayabilir diye düşünüyorum uzuncadır. Kim, kimin derinliğini görebilir, hangi gözle? Kaç kapıdan geçer de bir insanda bulur yerini söz?

H. Kılıç’ın Tehdidi ve Seçimin İşaret Fişeği!

“Seçim dönemleri yaklaştıkça, Ankara’da ‘Ali Cengiz oyunları’ da başlar” Bu sözler hükümetin medya temsilcilerinden Abdülkadir Selvi’ye ait. Pek de yanlış bir tespit değil. Türk egemen sınıfları arasındaki “Ali Cengiz oyunları”, pusular, operasyonlar, boğazlaşmalar aslında hiç eksik olmaz. Ama seçim atmosferine girildiğinde bu durum dozu artarak gerçekleşir. Türkiye’de seçimler,  Aziz Nesin’in “Zübük” hikâyesine taş çıkaracak “zenginlik”lere sahne olur. Şimdilik 2015 Haziran’ında yapılması planlanan genel seçimlerin de bu iklimden farklı yaşanmaması için tek bir neden yok.

Diktatörün Sarayındaki Paçoz Çariçe-Galip Munzam

Birkaç sene evvel –sanıyorum 2011 yılında– memlekette paçozluk ve onunla alakalı olarak paçozlaşma kavramları tartışılmaya başlandı.

Daha Neyi Bekliyoruz?

Yazıya ülkedeki tüm demokrasi güçlerini, toplumsal dinamikleri, siyasal yapı ve  kurumları, dostlarımızı, canlarımızı, Zorunlu Din Dersine karşı başlatılan ve önemli bir hak alma mücadelesi olan “Oturma  Eylemleriyle” dayanışmaya davetle başlayayım..

Demokrasi mücadelesinde bazen bir çığlık, bazen sessiz bir duruş, ya da bir oturma eylemi,  Plaza De Mayo Anneleri ile Cumartesi Annelerinin Oturma Eylemlerinde olduğu gibi çığ misali büyüyerek tüm ülkeye, hatta başka ülke ve kıtalara da ulaşabiliyor.

Faşizme Taş Atmak İyidir

Tas Atmak Degil, Tas Atmamak Provakasyondur   Yasalcilikla, mesruiyet/haklilik zemini arasindaki farki kavramak istiyorsaniz, cocugunuzun, sizin koydugunuz kurallarla, kendi ozgur ruhu arasinda yasadigi catismanin sonuclarina bakin...Orda iki dunya catisir; bir kendi disindaki dunya, ve onun kurallari, ve de cocugun kendi ozgur ruhu ve varmak istedigi dunya...Kural koyucular, dunyayi kendi istedikleri sekilde dizayn etmek, yonetmek, baslarinin agrimamasini isterler;, koleler ise, yine dunyayi kendi tasavur ettikleri seklide kazanmak arzusu guderler...Bu iki farkli dunya ve irade arasindaki cat

“DEMİR LEYDİ” DENİLEN BİR “MILK SNATCHER/ SÜT HIRSIZI”… [*]

“Torbada ne varsa,çorbada da o vardır.”[1]

İngiltere’nin ilk ve tek kadın Başbakanı Barones Margaret Thatcher 8 Nisan 2013’de geçirdiği felç sonrası 87 yaşında öldü. 11 Nisan 2013 tarihli ‘The Independent’in haberine göre ölümünün ardından ilk 3 saatte internete girenlerin yüzde 92’si, hayatlarını perişan ettiği kömür madencilerinin çocuklarıydı…

SOSYAL BİLİMLER: BİR ŞEY YAPMALI![*]

“Etik açıdan toplum bilimleri insanlığa hizmet etmeli;ancak sınıflar, etnik gruplar, uluslar vb.arasındaki çelişkilerle dolu bir dünyada,herkesin çıkarlarına hizmet etmek olanaksız gözükmektedir.Ezilenlerle ezenlerin dolayımsız çıkarları arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsak, sorumluluğumuz ilk elde ve öncelikle birincileredir: çünkü özel yetkinliğimiz bu alandadır.”[1]

Şu satırlara göz atar mısınız?

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”

Siyaseti, somut şartların somut tahlili sonucunda izlenecek yol ve yöntem olarak tanımlamak mümkün.Somut şartların somut tahlilini yapıyorsanız,yani olguya objektif bakma kaygınız varsa,günümüzün Kürdistanını tanımlarken kullanmanız gereken kavramlar Kürd uluslaşması ve ulusal birlik,ulusal kongre,ulusal ordu,ABD,AB,Rusya,Çin,BM,dış dinamikler,enerji ve petroldur.“Çözüm süreci” adı verilen TC’nin Kürdistan ulusal kurtuluş hareketini çözme,Kürd özgürlük hareketinin de “ava gideni avlama” projesinde yukarıdaki kavramlardan sözeden yok.Tedavüldeki kavramlar silahsızlanma,Türkiye partisi,halkla

IŞİD değil, Türkiye saldırdı!


Kobanê’de üç ay gibi uzun bir süredir Kürt halkının onur savaşı verdiği biliniyor. Halk hem onur, hem de namus olan kimlik ve topraklarıyla birlikte, elde etmiş olduğu kazanımlarına büyük bir irade ile sahip çıkıyor.

Sayfalar