Cuma Kasım 15, 2024

TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği:Cüreti Kuşanıp Mücadeleyi Seçen Kadınlar Saraylarınızı Başınıza Yıkacak!

Enternasyonal proletaryanın, özel olarak da emekçi kadınların yarattığı değerlerin başında gelir 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü… New York’lu dokuma işçisi kadınlar, 1857 yılında ücretlerinin yükseltilmesi ve çalışma saatlerinin düşürülmesi için direnişe geçmişler ancak tarihe geçeceklerini düşünmemişlerdi muhtemelen. Kapatıldıkları fabrikada çoğunluğu kadın 129 işçinin bedenini yakan ateş, nesillerdir kadınların elinde, üzerine yeni değerler katılarak büyütüldü-büyütülüyor. Bugün de bu ateş, kadınların elinde sömürücülere, kadın katillerine, işkencecilere, işgalcilere korku salan bir yangına dönüşüyor.

8 Mart’ı yaratan New York’lu kadınların bu direnişi olsa da biz kadınlar özel mülkiyetin ortaya çıkışıyla birlikte aldığımız yenilgiye karşı hiçbir zaman direnmekten ve isyan etmekten vazgeçmedik; “cadı” olarak yakılmaktan, insan olarak görülmemeye kadar varan bedenimizin, emeğimizin ve kimliğimizin sömürülüp baskı altına alınmasına sessiz kalmadık. İsyan ve direniş bin yıllardır mayamız oldu bu nedenle de.

1789 Ekim’inde, Fransa’da “Ekmek Ayaklanması”nı başlatan küçük bir kızın davulunda yankılandı sesimiz. “Ekmek yoksa, biz de saraylarını yıkarız” dedik. Manhattan ve Lyonlu kadınların kapitalizme karşı yükselttiği sesin melodisi olduk, barikatlara bir taş da biz koyduk. 1793’te yiyecek maddelerinin kendilerinin saptadığı fiyatlardan satılması için dükkanları basan çamaşırcı kadınların sudan buruşmuş elleriydik. 1876’da Osmanlı tarihinin ilk bağımsız kadın grevi olan Feshane Grevi’ni örgütleyerek Babıali’ye yürüyen elli kadının ayak sesleriydik. 1888’de insanlık dışı çalışma koşullarına rağmen, patron tarafından zorla “koşullardan mutlu” olduklarını yazan kağıda imza atmaları istenmesi üzerine greve çıkan “Kibritçi Kızların” aleviydik. 1905’te Kışlık Saray’a yürüyen kadınların ve çocukların, askerlerin ateş açmasıyla akan kanıydık… En nihayetinde 1910’da yani 110 yıl önce 2. Enternasyonal Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Clara Zetkin’in, 8 Mart’ı, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan etme önergesini sunan sesiydik. O tarihten sonra da her 8 Mart’ta, sokağa çıkan tüm kadınların sesi, yüreği, talepleri, haykırışı, isyanı, öfkesi, direnişi olduk, olmaya da devam ediyoruz.

Elbette o noktada durmadık… Sınıf bilincimize kadın cinsiyet bilincimizi de ekleyerek, patriyarkal sömürücü sistemlere karşı mücadelenin her alanında yine biz de vardık! Ne kadar üzerimize siyah bir perde gerilip görünmez kılınmaya çalışılsak da hep oradaydık. Cesaretimizi kuşanıp, Novamed’de, Flormar’da, TEKEL’de kadın direniş ve dayanışmasını ördük. Gezi İsyanı’nda göğsümüzü tazyikli suya, biber gazına siper ettik. İsviçre’de, İzlanda’da, Amerika’da, Arjantin’de, Şili’de, Polonya’da… grevlerle hayatı durdurduk. “Ni Una Menos” diyerek kadın kırımına karşı dünyanın her yerinde milyonlarca kadın, birlikte yürüdük. Mısır’da kürsülere çıkıp binlere seslendik, kitleleri direnişe çağırdık yoksulluğa karşı. Rojavalı olduk, dünyanın en vahşi çetelerinden biri olan DAİŞ’e karşı savaştık, onların korkulu rüyası haline geldik. Türk devletinin işgal saldırılarına karşı toprağımızı ve devrimimizi savunduk. Şili’de “Katilim Sensin” diye haykıran ve tüm dünyaya yayılan Las Tesis dansının notaları olduk. Meksika’da Escamilla’nın işkenceyle katledilmesine karşı Anayasa Mahkemesi’ni ve işkence edilmiş bedeninin fotoğraflarını yayımlayan La Prensa gazetesinin aracını yakanlar arasındaydık. 2016 darbe girişimini lütuf olarak kabul ederek, sıkıyönetim düzenine geçen AKP-MHP iktidarına karşı sokaktan eve dönmeyenlerdik. Faşizmin tüm saldırıları karşısında, kahkahalarımızla direnenlerdendik.

Velhasıl, dizimizi kırıp evde oturmamız, hamile hamile sokağa çıkmayıp ama 3-5 çocuk doğurmamız, kahkaha atmayıp makul kadın olmamız, sessiz sedasız katledilmemiz, düşük ücretle, uzun saatler, güvencesiz çalışmak üzere uysal emekçiler olmamız vs. vs. tembihlenip gözdağı verilerek bize sundukları hayatı reddettik, reddediyoruz!

1857’de New Yorklu kadınların dizginsiz kapitalist sömürüye, baskıya, köleliğe karşı savaş ilanıydı 8 Mart. Bugün de düşük ücretlerle çalıştırılıyor, dünyanın hiçbir yerinde eşit işe eşit ücret alamıyoruz. Bugün de uzun çalışma saatleri ve kötü çalışma koşullarıyla karşı karşıyayız. Bugün de işyerlerinde tacize, cinsiyetçiliğe, mobbinge maruz bırakılıyoruz. Bugün de güvenceli bir işte çalışma hakkımız gasp ediliyor. Bugün de “özel” alandan “kamusal” alana yaşamımızın her yerinde şiddetin tüm biçimlerine maruz bırakılıyoruz. Bugün de nafaka hakkından İstanbul Sözleşmesi’nin iptali planlarına kadar kazanılmış haklarımız gasp edilmeye çalışılıyor. Bugün de kadın cinayetlerinde en yakınımızdaki erkekler tarafından öldürülüyoruz. Bugün de anadilimiz yasaklanıyor, bedenlerimiz üzerinden savaş yürütülüyor. Bugün de LGBTİ+’ları katleden erkekler iyi hal bahanesiyle salıveriliyor, yeni nefret cinayetlerine davetiye çıkarılıyor. Ve fakat bugün de New Yorklu dokuma işçileri gibi susmuyor, hakkımız olanı istiyor, mücadele ediyor, savaşıyoruz…

Patriyarkal sömürü sistemini sallamak yetmez! Yerle bir edelim!

Kadınlar, ülkemizde ve dünyada her türlü baskıya, katledilmeye, sömürüye karşı sokaklarda, alanlarda sesimizi birleştiriyor, egemenlere dünyayı dar ediyor, patriyarkal sömürü sistemini sallıyoruz! Ama yetmez!

Mademki, bu sistem bizi, iki-üç-dört kat sömürüye maruz bırakıyor; yıkalım gitsin! Bunun için ihtiyacımız olan tek şey biriktirdiğimiz öfkeyi cüretimizle birleştirmek ve yaşamın olduğu gibi sınıf mücadelesinin de temel gücü olmaktır. Bunu yapabiliriz! Bunu yapmalıyız!

Tıpkı Meral Yakar’dan Barbara’ya, Ayfer Celep’ten Sefagül, Nurşen, Gülizar, Fatma ve Derya’ya; Münire’den Hatayi, Esrin ve Gamzegül’e; Nesibe’den Taybet Anaya, Güzel Şahin’e binlerce kadının yaptığı gibi! Tıpkı Arin Mirxan’dan Aynur ve Ceren’e, Dilan’dan Dilek’ten Yeliz’e, Şirin’e, Sakine’den Berna’ya… Binlerce kadının yaptığı gibi… Biz ardılları olarak, onları sonsuz bir sevgiyle kucaklayacak, kavgaya sarılır gibi sarılacağız. Her birinin anısı belleğimizde canlı kalacak, onlar gibi savaşmayı öğrenecek, onlar için de dövüşmeyi başaracağız.

İstemek, talep etmek yetmez! Herkesten daha çok çalışacak, herkesten daha çok didinecek, herkesten daha çok direneceğiz. Her alanda savaşçı, her alanda mücadeleci, her alanda uzman olacağız! Yaşamda ve kavgada maddi bir güç olduğumuzda, kurtuluşumuzun cennetine de ilk adımlarımızı atmış olacağız! Başımız hiç öne düşmeden, daima ileriye bakarak, bütün engelleri birer birer aşarak devrim için dövüşecek düzenlerini başlarına yıkacağız!

Geçtiğimiz yıl, Partimizin 1. Kongresi’nde kuruluşunu ilan ettiği Komünist Kadınlar Birliği ile daha güçlü, daha cüretli, daha savaşçı, daha militan bir yolun adımlarını atmaya başladık. Bu yıl 8 Mart yeniden doğuşumuz olsun!

Bu onurlu görev için seferber olmanın, bu misyonu yerine getirmek için ileriye atılmanın zamanıdır. Bütün kavga ve direniş cephelerinde, bütün mücadele platformlarında, yaşamın her alanında çoğalmanın; partiyarkal sömürü sisteminin tüm yüzlerinin üzerine yürüme vaktidir…

Yaşasın Partimiz TKP-ML!

Yaşasın kadınların komünist öncüsü KKB!

Dayanışma kadınların silahıdır!

TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği

Mart 2020

4602

Korktum:Muzaffer Oruçoğlu

Ehlibeytle birlikte Şii Arapların, Türkmenlerin Tanrısı kaçtı. Bütün Asur Tanrıları kaçtı. Eğer günah işlemiyorsam, sanırım dünya işlerine karışmayan bizim güzel Tanrımız Azda da kaçtı. Mezopotamya sisine büründü, Zerdüşti ve Sufi ışıltılar içinde çekilip gitti zaman ötesine. Ve en son, kaçmaz dediğim Melek Tavus da kaçtı. Dayanamadı şehirdeki vahşete. Cümle Ezidiler kaçtı. Yalnız kaldım. Korktum.

Hayastan’ın Yiğit Kadınlarından, Meryem Ana’ya… H.GÜRER

Anılar güzeldir! Ve bir o kadar da özel! Anılar özneldir! Yaşanan olaylarda! Anı’lar, kişilerde bıraktığı anlama, öneme, algılanışa göre de biçimlenir ve yorumlanır! Aynı olayı ve an’ı yaşayanlar tarafından aynı algılanmayı ve yorumlanmayı sağlamaz! Aynı değerlendirmelere ve ifadelere kavuşmaz… Çünkü aynı an’ı ve olayı yaşayan farklı kişiler, farklı öyküler anlatır!.. Bunun için anı’larımı yazmaktan hep kaçınmışımdır.

Mehmet Serhat Polatsoy tahliyesini istiyor

Polis baskısı sonucu alınan gizli tanık ifadesi ve "bombalı çuval" komplosunun deşifre olmasına rağmen bir yılı aşkın bir süredir cezaevinde tutulan  Kürt siyasetçi Mehmet Serhat Polatsoy,  20 Ağustos günü Urfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 6. duruşmasına çıkıyor.

Zaman zaman çeşitli muhalif internet sitelerine yazılar da yazan Polatsoy, Mayıs 2013 tarihinde Emniyet’in komplosu sonucu tutuklandı. Davanın en büyük delili olarak gösterilen gizli tanığın, polisin şantajı sonucu gizli tanık olduğunu mahkemede itiraf etmesine rağmen Polatsoy bir yılı aşkın bir süredir hapiste tutuluyor.

Ayran kabarması

Yaz sıcağında Cumhurbaşkanlığı (CB) seçimleri gerçekleşti. Beklenen oldu ve R. T. Erdoğan'ın seçildi. Hâkim sınıflar açısından merak edilen Erdoğan'ın ne kadar oy alacağı ve seçimlerin ikinci tura kalıp kalmayacağıydı. Seçim sonuçları açısından hâkim sınıflar nezdinde şaşırtıcı olan bir diğer olgu da katılım oranının düşüklüğü oldu.

"Sürgün" sürgün verecek mi? Ganime Gülmez

“Teori gridir dostlarım, ama hayat ağacı yeşildir”-Goethe-

Kaldığım şehirde Eritreliler çok. Çoğuda, “henüz” iyi Almanca konuşamıyorlar. 40’lı yaşları geçkin neredeyse bütün kadınlar, Yaşlı Bakım Evleri’nde çalışıyorlar. Koloni olma aşamasını daha hala atlatamamış bir ülkeden geldikleri için, İngilizce biliyorlar. Hristiyanlar. Geldikleri ilk günden itibaren bu ülke vatandaşlarıyla kiliselere giriyorlar.

Atılım’ın Gordion Düğümü!

Atılım, 18 Temmuz tarihi 130. sayısındaki “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde solun açmazları” başlıklı bir yazıyla Partizan’ı, “sol” etiketli bir torbaya koyup boykot tavrı nedeniyle değerlendirmiş/eleştirmiştir. Ne var ki boykot tavrımızın özünü değil kendi niyetini ele alarak hareket etmiştir. Dolayısıyla onun tavrımızı anlama çabası da kalmamıştır.

Meryem Ana oğlunun kanlı gömleği ile son yolculuğuna uğurlandı

 07-08.-2014’de Armenak (Orhan) Bakırcıyan’ın annesi Meryem Bakırcıyan Stockholm’de ailesi, sevenleri ve oğlunun yoldaşlarının da katıldığı bir törenle toprağa verildi. Törende Ermeni ve Süryani dostların yanı sıra Partizan temsilcisi de hazır bulundu.

Şengal Dağ'ına yolculuk

Uluslararası Af Örgütü yaptığı açıklamada, uluslararası toplumun IŞİD'in etnik temizliğinden kaçıp Şengal Dağ'ına sığınan yüz binlerce insana yardım etmesi için derhal harekete geçmesi gerektiğini istedi.

ÖCALAN, DEMİRTAŞ VE DÜZEN SİYASETÇİLİĞİ

 Selahattin Demirtaş'ın Vatan gazetesinde bugün çıkan röportajında, "Cumhurbaşkanı olursanız İmralı adasına gidip Öcalan'la görüşecek misiniz?" sorusuna verdiği cevap beni alıp yıllar öncesine  götürdü.

“ALACAKARANLIK KUŞAĞI”NIN OZANI AHMET ERHAN[*]

“Ateşe dokunmaktır şiir,”[2] der Asım Öztürk.

Alper Hasanoğlu da, “Şiir insan ruhunun derinliklerine nüfuz eder,” derken; ekler Sennur Sezer: “Şiir her derde devadır…”

Kobanê direnişinin diğer parçaları etkilemesi kaçınılmaz


Rojava'da IŞİD'in başta Kobanê olmak üzere halkların yarattığı özerk bölgelere saldırıları devam ederken, Ortadoğu'nun birçok merkezinde ise çatışmalar sürüyor. İsrail'in Gazze'yi vurmasının yanı sıra Irak'ta IŞİD saldırıları da hız kesmeden devam ediyor. Ortadoğu'nun çalkantılı gündemini ve Kürtlerin stratejik adımlarını yazar Temel Demirer, DİHA'ya değerlendirdi. 

'Irak haritası yeniden çiziliyor'

Sayfalar