Tutuklu gazeteci Aslı Ceren Aslan yazdı: Kıyafet meselesi ve iki saldırı konsepti
TC devletinin bugünkü uygulayıcılarından AKP’nin baskı, sindirme ve yok etme politikalarıyla eşgüdümlü olarak yaşamın her alanında çeşitli yansımalar vücut buluyor; bunlardan birisi de giyim-kuşam, üst-baş, nam-ı diyar kıyafet, elbise. Tekçi ve erkek yapısının koruma altına alarak saldırılarını yoğunlaştıran devlet, mayasında yer alan özellikleriyle dönem dönem değişen başlıklarla ezilenlere nasıl giyinmesi gerektiğini öğretiyor(!); esas olarak kendi bekasını sağlama almaya çalışıyor. Faşizm düsturuyla politikalarını devreye koyan devlet, kadına “şort-etek giymeyeceksin” diyerek erkek yapısını ortaya koyarken hapishanelerde tek tip elbiseyi tekrar gündeme alarak tekçi yapısını bizlere sunuyor.
Aslında TC devletinin faşizm unsurunun kıyafete yansıması ilk değil. TC’nin kurulduğu ilk günden beri devreye konuluyor; “kıyafet” ile erkek egemen zihniyetin üretimi korunuyor, asimilasyon politikaları uygulanıyor. Mustafa Kemal’in kılık kıyafet düzenlemesi ile beraber “Avrupalaşma-modernleşme” adı altında ezilen uluslara yönelik asimilasyon saldırıları kadar kadının yaşamında sorunsal haline gelen “başörtüsü” d aklımızda. Kıyafet düzenlemesi ile Kürt halkı başta olmak üzere kıyafetlerin giyilmesi yasaklanırken bunun bir yansımasını bugün Kürt ulusunun yöresellerinin “terörist” olmakla eş tutulması ile görüyoruz. Erkek devlet kimi zaman “modernleşme”, kimi zaman ise “dindar nesil yaratma” ile kadının elbisesine, eteğine, başörtüsüne karışıyor. Kemalizm’in dayatmış olduğu “Avrupalaşma-modernleşme” TDH tarafından içerisine hapsolduğu aydınlanmacı anlayış nedeniyle “ilerici” görüldü. Oysa İ. Kaypakkaya’nın “Kemalizm faşizmdir” tespitinden yola çıkarak TC devletini oluşturan ideolojinin politikalarına karşı net olmak, bu politikaların teşhiri için daima tetikte olmak önemlidir.ki tıpkı kılık kıyafet düzenlemesi gibi Latin alfabesine geçiş de “okuma-yazmayı yaygınlaştırma” propagandasıyla yapılsa da asıl olarak hâkim sınıfların yaşadığımız topraklarda ezilenlerin tarihini silip yeniyi-kendi lehine olanı yazma amacıyla olmuştur. Ulus devletin temellerini atan Mustafa Kemal, farklı olanı, çeşitliliği yok etmek; tekçi anlayışı her yönüyle TC devletine nakşetmek amacıyla yaptığı “devrimlerini” esas olarak ezilen her kesimi tekleştirmek için uygulamaya koymuştur. Ezilen ulusların kültürlerini yok etmek, kimliksizleştirmek, dini İslamlaştırmak, dili Türkçeleştirmek ve Türkleştirmek üzere uygulanan bu politikalar bugün hâkim sınıflardan farklı bir kliğin farklı başlıklarla oluşturduğu ancak aynı temele dayanan politikalarla sürekliliği koruyor. Amaç ise ulus devletin bekasını sağlama almak!
Biliyoruz ki ulus devletlerde tüm politikalar, hâkim sınıfların ekonomik ve politik ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir. Bu politikalar kimi zaman “modernleşme”, kimi zamansa “dindar nesi yaratma” projeleriyle uygulanıyor; esas olarak ise devletin bekasını koruma amacını güdüyor. Her iki proje devletin erkek zihniyetiyle birleşince hedefte ilk olarak elbette kadınlar oluyor! Döneminde kamu kurumlarında başörtüsünü yasaklayanlar, bugün kadınların etek-şort boyuna karışarak kadını belli sınırlara sıkıştırmaya çalışıyor. Bu anlamda erkek devletin zihniyetinin erk-ekte yarattığını geçtiğimiz haftalarda Maçka Parkı’nda gördük. Çağla Köse’ye yönelik parkın güvenlik görevlilerince gerçekleştirilen cinsel ve psikolojik şiddet biliyoruz kine tekil ne de ilk! Özellikle son bir yıl içerisinde otobüste, işyerinde, okulda; sözün özü yaşamın pek çok alanında kadına yönelik benzer biçimde pek çok şiddet gerçekleşti. Bugün, AKP ile birlikte bu haliyle yansımasını bulan erkek egemen zihniyet, Kemalizm’in “modernleşme” adı altındaki politikaları ile başörtülü kadınları kamu kurumlarına almıyor, kadınları sosyal ve çalışma hayatının dışına itiyor, dört duvar arasına hapsediyordu. Her iki durum da, kadını öteleyen; kadın bedenine, kimliğine saldıran, kadınları yaşamdan dışlayan erkek anlayışın politikalarının izdüşümüdür. Diğer yandan kadınların “Kıyafetime karışma” diyerek yaptıkları eylemler anlamlıdır. Kadın mücadelesinin gelişmesi ile kadınlar tüm saldırılara karşı sokakları bırakmamaya devam ederken “İster başörtüsü ister şort-etek giyerim” diyerek saldırıların yaşandığı mekânlarda eylemler yapmakta; yaşamın hiçbir alanı erk-eğe bırakmayacaklarını haykırmaktalar. Erkek egemen sistemin kadını hapsetmeye çalıştığı sınırlara karşı tepki koyan kadınlar, kadın dayanışmasını örerek tüm saldırılara göğüs geriyorlar.
Erkek zihniyetin yansımaları, kadınların kıyafetine yönelik saldırılarla can bulurken, hapishanelerde is etekçi anlayış yine kıyafet üzerinden kendini üretmeye çalışıyor. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın Gülen Cemaati’nden tutuklu bulunanlar için sarf ettiği “Mahkemeye çıkarırken Guantanamo’da olduğu gibi bunları da tek tip elbise ile çıkaralım” (22 Temmuz 2017, Özgürlükçü Demokrasi) sözlerinin ardından hızla gündeme gelen tek tip elbise tartışması ve aynı hızda atılan adımlarla beraber 50 bin tek tip elbisenin hazırlanacağı açıklandı. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından “FETÖ ile mücadele” adı altında başlatılan OHAL ve OHAL KHK’lerin esas olarak toplumsal muhalefeti sindirme, devrimci, demokrat ve yurtsever güçleri yok etme amacını taşıdığını bildiğimizden TTE uygulamasının da benzer şekilde hapishanelerde ki siyasi tutsaklara yönelik olacağını öngörmek zor değil. Ki Erdoğan ilk açıklamasının hemen ardından öngörüyü haklı çıkarmakta geç kalmadı; tulum şeklinde TTE’lerin Gülen Cemaati’nden tutuklu bulunanlara, ceket-pantolonların ise onun deyimiyle “teröristler”e uygulanacağını açıkladı. Yine Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, tek tip elbisenin Gülen Cemaati’nden tutuklu bulunanlar ile sınırlı kalmayacağını bildirdi.
Hâkim sınıflar arasında son raddeye ulaşan klik savaşının esas hedefine devimci, demokrat ve yurtseverlerin alınmasından yabancısı olmadığımız bu açıklamalarla OHAL koşulları altında pek çok hak gaspı ve ihlaline imza atlan hapishanelerin “nur topu” gibi yeni bir gündemi daha olmuş oldu. Hapishanelerdeki saldırılarına her gün bir yenisini ekleyen devlet, TTE ile yeni bir adım daha atarken 1980 Askeri Faşist Cuntası’nın hemen ardından yine uygulamaya konulmaya çalışılan TTE’ye karşı direniş hala hafızalarda. 80 sonrası gerçekleştirilen hapishaneler direnişi ile uygulamaya konulamayan; pek çok devrimci, yurtsever tutsağın can bedeli kazandığı haklara yeniden el koymaya ve dayatmaya gitmeye çalışanlara tutsakların vereceği yanıt bellidir. TTE ile yapılmaya çalışılan kişiliksizleştirme, tekleştirme saldırılarına karşı direniş!
Tekçi anlayışını en somut haliyle TTE ile devreye sokmaya çalışan devlet, hapishanelerdeki devrimci, demokrat ve yurtsever tutsaklardan direniş yanıtını alacaklardır. Tıpkı sokaklarda “kıyafet” nezdinde bedenine ve kimliğine yönelik saldırılara karşı direnen kadınlar gibi, hapishanelerdeki tutsaklar da “kıyafet” nezdinde kişiliksizleştirilmeye ve tekçi anlayışa karşı direnişi kuşanacaklardır.
Özgür Gelecek Gazetesi çalışanı Aslı Ceren Aslan
Son Haberler
Sayfalar
Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar
“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,
zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]
İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.
Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.
KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]
“Belki de asıl ustalık budur;
her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]
Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…
Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…
NEDEN KAYPAKKAYA
“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.
KÜRTLER TARIH YAZIYOR!
KÜRTLER TARİH YAZIYOR!
Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.
Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.
Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.
NEWROZ ATEŞİ!
Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.
İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.
"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY
Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...
Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...
AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]
“Alev, başka şeyleri aydınlattığı
kadar aydınlatmaz kendini.”[1]
Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…
KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK
ŞOVEN GERİCİLİK DALGASINA KARŞI KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK VE ANLATMAK[1]
"Çocukluk saflığını kaybetmeyen
insana büyük insan denir."[2]
I) İbrahim Kaypakkaya'dan söz etmek; Onu anlamak ve anlatmak kolay bir şey değil; hatta çok zor; öncelikle bunun altını çizerek başlayayım konuşmama...
Önce bir soru: İbrahim Kaypakkaya öldü mü? İçinizde buna "Evet" diyen var mı? Olduğunu zannetmiyorum; ama varsa ne yazık...
“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -3
Kolombiya’da Gerilla Örgütleri: ELN, ELP ve M-19
“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP* -1
“Ya bedel ödeyerek özgürlüğü fethedeceksin,ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose Marti