Cumartesi Mart 22, 2025

Yaşamınız İçinde Birgün de Olsa Halkın Yanında Yer Alın!

Bu başlık, sağ ve sol liberallere bir çağrıdır. Liberaller hiç bir zaman doğrunun yanında yer almadılar. Alır “gibi” yapıp, güçlünün yanında, egemenin yanında yer aldılar. Egemenlere karşıymışlar “gibi” yaptılar, izledikleri yol egemenleri, zalimleri güçlendiren yol oldu.

 “Demokrasi”den sıkca dem vurdular, “insan haklarından" söz ettiler, ama asla halkın haklı olduğunu, ne ağızlarına aldılar ne de kalemleri beyaz kağıtlara bunları yazabildi. Kendilerine yaşamları boyu siyasal niteliklerini veren; “yetmez ama evet” ile burjuva düzenin bekasından yana tavır aldılar. 

Bugün de,  faşist iktidarın Kürt ulusuna açıktan savaş açtığı bir süreçte; hem iktidarın saldırısına ve hem de bu katliam saldırılarına karşı direnen halkı “sukünete” davet ediyorlar. Daha çok da halkın kendini savunmak için kazdığı “hendeklere” kafayı takmışlar. Nasıl olur da bir halk hendek kazar. Devletin halka her türlü zulmetme hakkı var. Tankıyla topuyla bombalama hakkı var, ama halkın kendini korumak için silahlanma ve silahlı direnişe geçme hakkı yok!

Liberallerin söyledikleri tamı tamına bu. Sol liberallerden Baskın Oran1, Oya Baydar2 ve  kendilerini “demokrat” gösteren kemalist Cumhuriyet3 Gazetesi'nin, "demokrat" etiketli kemalist yazarlarının bir çoğundan tutun da sağ liberallerden Levent Gültekin4’e  (ve diğerlerine) kadar, hepisinin ortak paydası bu: “Hendek siyaseti yanlış!” TC tarihi içindeki Kürt sorununu getirip "hendeğe" bağlıyacak denli zavallaşıp apolitikleşiyorlar.

Silahlanmak yanlış, hendek, barikat yanlış, doğrusu, teslim olmak, zulme boyun eğmek (!) Faşist devlet, senin bir yanağına vuruyorsa, devleti kızdırmadan öbür yanağını uzat! İşte, bizim “ilerici” liberallerimizin, adaletten yana oluşları, insan hakları savunuları, demokrasicilikleri bu minval üzerinde yürüyüp duruyor.

Hiç birinin ağızından; “TC devleti, Kürt halkına, silaha sarılmaktan başka bir seçenek bırakmadı” lafı çıkmıyor. Faşizmin silahlı direnişine karşı, tüm eşitsizliğine rağmen halkın direnişi haklıdır ve desteklenmelidir” demediler, diyemediler ve diyemiyorlar.

Aydın olmayı, haklıdan yana gözükmeyi, ezilenlerin haklarını savunmayı, sadece ve sadece düzenin müsade ettiği sınırlar içinde gördükleri için, zalimin zulmüne karşı direnen halkın yanında olamıyorlar. İzledikleri siyasetle zalimin  karşısında dik duramıyorlar.

Gezi’de “aman ha aman oyuna gelmeyin” diyerek, polisin silahına karşı taşla kendini savunanları suçlu gösterdiler.

Sanki, Kürtler çok meraklıydı silaha sarılmaya. Sanki, Kürt halkı ölüme susamıştı! Oysa, yıllardır ezilen, dili yasaklanan, horlanan ve normal bir vatandaş yerine konmayan bir ulusun, silaha sarılmaktan başka seçeneği kalmadı. Onları silaha sarılmaya zorlayan Türk devletinin ırkçı siyaseti, Kürtleri yok saymasıydı.

Elbette, bunları liberallerimiz biliyor. Ancak, bir “ama”ları var. Çünkü, burjuva düzeninden kopamayacak denli yeminli düzen yanlı oluşlarıdır. 

Burjuvazinin halka saldırmak için bahane bulma sıkıntısı olamaz. Dersim katliamı sırasında ve daha sonraki Kürt katliamlarında hep kendilerini haklı gösterdiler. Resmi tarihlerine “haklı oluşlarını” yazdılar. Aynı Hitler, Pinochet vb. faşist zalimler gibi.

Maraş, Çorum, Sivas katliamlarında da devlet kendini “haklı” çıkardı. Katledilenlerin “alevi olmaları” yetiyordu. Katledilenlerin, Alevi, Kürt, Ermeni oluşları yetiyordu. Katledilenlerin solcu oluşları, burjuvazi için bulunmaz bir fırsattı. Ve burada sayamayacağımız kadar çok olan tüm katliamlarına kendilerince “haklı” bir gerekçe buldular.

Bütün bunlar karşısında, bugün bütün Kürt illerine devletin askeri ve paramiliter güçleriyle saldırması karşısında, halka “silaha sarılmayın” demek, aşağılık bir politikadır. Kitlelerin kendini savunma hakkını ellerinden almak demektir. Zalimin bütün gücüyle, silahsız halka saldırması karşısında sessiz kalmak, onlara direnmeyin demek korkaklık ve alçaklıktır. 

Nasıl ki, GEZİ direnişi bir kaç ağaç meselesi değildiyse, devletin Kürtlere saldırmasının nedeni de, ne “Hendek” ne de “iki polis”. Mesele; faşist devletin, Kürtleri sindirmek, elimine etmek ve bir on yıl daha bu sorunu geriletmek içindir. Ve bu, sermaye devletinin kendisini idame ettirmesinin savaşıdır. Liberallerin göremediği ya da görmek istemedikleri nokta da burasıdır.

İŞİD Kobane’ye ne için saldırdıysa, Türk devletide aynı gerekçelerle Kürdistan’a saldırıyor. Kobane halkı, tüm yetersiz koşullara rağmen nasıl kahramanca direnip, işgalci güçleri kendi yurtlarından defettiyse, Kuzey Kürdistan halkı da işgalci Türk devletini kendi yurtlarından defedecektir. Kürt halkı artık, kimliklerinden dolayı hergün ölmek istemiyor.

Liberaller, bugün, “kart-kurt” yerine rahatlıkla “Kürt” diyebiliyorsa, Kürtler üzerine siyaset yapabiliyorlarsa,  o küçümsedikleri, silah elde yaşamını yitiren kızlı-erkekli Kürt gençleri sayesindedir. Sokak ortasında katledilen Kürt aydınları sayesindedir. Ölü bedenleri panzerler arkasına takılıp sürüklenen ve çırıl çıplak sokak ortasına atılan Kürt direnişçileri ve savaşçıları sayesindedir. Çocuklarını korumak için, kendilerini işgalci güçlerin panzerleri önüne atan Kürt kadınları sayesindedir.

Aydın olmak, pasifist olmayı gerektirmiyor. Aydın olmak, halkın yanında yer almayı, onlarla beraber zalimlere karşı savaşmayı gerektiriyor. 

Aydın olmak, faşizme karşı tüm halkın örgütlenmesini ve aktif mücadele etmesini savunmaktır. Aydın olmak; aynı zamanda, silahlı zalime karşı, halkı silahlı karşı koymaya çağırma direncine sahip olmayı gerektirir. 

Bu çağrıları yapmayan ve devletin yanında olan, düzen yanlısı çok aydın(!) var. Bu tür “aydın”lara halkın hiç mi hiç gereksinimi yoktur.

Madem, devletin zulmüne karşısınız, halka direnme ve savaşmaları çağrısı yapın ya da susun. Bir kere de olsa “orta yol”cu politikadan vazgeçin. Çünkü bu politika halka değil, zalime hizmet ediyor. 21.12.2015 

45457

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Diktatörler gölgelerinden korkarlar

Tarihin en büyük korkakları hiç şüphesiz diktatörlerdir. Çünkü onların dostları olmaz, yalakaları olur. Yalakaları ise diktatör zayıfladığı anda onu arkadan vurabilecek tipte kişiliklerdir. Bu nedenle diktatör, en yakın yalakasına da güvenmez.

Diktatörler, gölgelerinden korkarlar. Gölgelerinin dahi kendisini takip ettiğinden, her an eline bir silah ya da bıçak alıp kendini arkadan vuracağını sanırlar. Bu nedenle, Gölgesinin serbest kalmasına asla müsade etmez. Kendi gölgesinin üstünde de koruma gezdirir.

Genel seçimlerde oylar HDP'ye


Genel seçimlerin yarattığı hareketlenmenin gündemde başat rol oynadı ve kitlelerin politikaya ilgisinin daha da boyutlandığı bir döneme girmiş bulunuyoruz. Politik bir yapı olarak, halkımızın gündemini giderek daha fazla kaplayacak olan parlamento seçimleriyle nasıl ilişkileneceğimizi, bu kapsamdaki hedeflerimizi, mücadele araçlarımızı ve bunlara bağlı olarak ittifaklarımızı belirlememiz ve zaman kaybetmeden çalışmalara başlamamız gerekmektedir.

Yaşar Kemal'in ardından: Ali Murad’a “Emmim” der :Nazar Büyüm

Galiba 1964. Belki ’65. Beyazıt’taki Marmara Sineması’nda TİP gecesi var. Sahne balonlarla süslenmiş. Sıra onda, konuşma sırası, Yaşar Kemal’de. Sahneye çıktı, bir iki söz söyledikten sonra, eline yeşil bir balon geçirdi. “Bu işte kapitalizmin, burjuvazinin balonu! O balonu söndüreceğiz!” diyerek balonu çimdiklemeye başladı. Ne yapsa patlamıyor lanet balon. Uğraş, didin, sonunda gümledi. “İşte görüyorsunuz, kolay değil kapitalizmin balonunu patlatmak,” gibi sözlerle bu zorlu uğraşı açıklamaya girişti.

RAF artık müzede: Selami İnce

 

Avrupa 68 isyanını başlatan olaylardan biri de Almanya’da bir öğrenci liderinin polis tarafından vurulmasıydı. İşte o öğrenciyi vuran polis sessiz sedasız eceliyle öldü. Ölümün hatırlattıkları ve kısa bir tarihe yolculuk…

Daima yaşayacaktır,ismiyle müsema YAŞAR KEMAL‏

“Bir sis çanı gibi gecenin içinde Ta gün ışıyıncaya kadar Vakur metin sade Çalacaksın...”[1]

1923’te hayata “Merhaba” diyen koca çınar Yaşar Kemal, Anadolu, Ermenistan ve Kürdistan’ın köklerinden beslenen gerçekleri gerisinde bırakarak ayrıldı aramızdan.

Yaşamı boyunca emekten, isyandan, insan(lık)a ait güzellikten yana mücadelesiyle onurun, onurlu duruşun ne olduğunu hepimize öğreten O; sözcüklerin gizemine sevdalı bir sosyalistti!

Özgürlük aşkı – Kurt ve Köpek Hikayesi

Varlığından günümüze dek tüm yaşamını dağlarda, ormanlarda, sarp yerlerde sürdüren, özgürlüğüne aşık bir kurt kardeş varmış. Kendi doğallığında avlanarak yaşamını sürdürürmüş. Kurt kardeşin yaşadığı dağ köyünde ise bir çoban köpeği varmış.

Köpek kardeş köyde sahibiyle birlikte, ona hizmette bulunarak yaşarmış. Efendisi ne verirse yer, malını-mülkünü ve de efendisinin kapısını Kurt’tan Kuş’tan korurmuş. Kurt ile köpeğin bu enteresan hikâyesini birçoğumuz biliriz. Anlayanların bu hikâyeden büyük dersler çıkaracağını, beni anlayacağını umut ediyorum.

Yezidlere karşı Pir Sultan’ın partisine!---ERGİN DOĞRU

Alevi hareketinin içerisinde bulunduğu durumu yorumlamak, analiz etmek hepimize düşen bir görevdir. Güçlü bir Alevi hareketinin Türkiye'de özgürlüklerin gelişimine sunacağı katkı göz önüne alındığında bu görevin aciliyeti ve önemi de anlaşılmaktadır. 

Neden siyasete atıldım – Günay Aslan

Önceki gün çocukken tozlu sokaklarında bilye oynadığım, gençken geniş bahçeli cumbalı evlerin duvarlarına, ‘kahrolsun sömürgecilik yaşasın özgürlük’ sloganları yazdığım, bir dönem arzuhalcilik, sonra gazetecilik yaptığım; gazetecilik yaptığım için kaçmak zorunda kaldığım aşkın kenti Van’da bir basın toplantısı düzenledim.

Basın toplantısına kentin kadim halklarından ve inançlarından Ermeniler, Asuri Süryaniler, Yahudiler ve Êzîdîler dışındaki herkes katılmıştı.

Birleşik Haziran Hareketi, Seçimler ve HDP /Demir Küçükaydın

 

Birleşik Haziran Hareketi (http://birlesikhaziranhareketi.org/) diye bir girişim veya ittifak var. Bir de epeyce aydın ve sosyalistin girişimcisi ve destekçisi olduğu “AKP diktatörlüğüne “dur” demek için seçimlerde HDP-CHP-BHH bloğu” isteyen bir girişim var (https://www.facebook.com/events/499267203544698).

Hastalıklı toplumun hasta insanları…/ Fikret Başkaya

Artık Türkiye tam bir şiddet sarmalına hapsolmuş durumda: Polis şiddeti, subay şiddeti, öğretmen şiddeti, müdür şiddeti, erkek şiddeti, koca şiddeti, baba şiddeti, siyasetçi şiddeti, esnaf şiddeti (AKP esnafı tarafından hunharca katledilenleri hatırlayın) dinci yobaz şiddeti, işveren şiddeti, ekonomik şiddet, trafik şiddeti, mahalle şiddeti, medya şiddeti, rektör şiddeti, dekan şiddeti, “özel güvenlikçi” şiddeti, insanların doğal çevreye uyguladığı şiddet… Bu kadar şiddete maruz bir toplumda ve ortamda hala sağlıklı insana rastlamak ne kadar mümkün?

TKP/ML TİKKO Kobanê Komitesi

MLKP savaşçısı Alişer Dersim’i kavgamızda yaşatacağız

 “Onlar ki, yürekleri avuçlarında Tasasız, Ve tereddütsüz yürüdüler mayınlı yollarda Genç, Körpe Tomurcuk tazeliklerini akıttılar Şorul şorul, cömertçe, Yüzümüzün kederi dağılsın diye…”

DAİŞ çetelerinin Kobane’ye saldırılarının başlamasının ardından partisi MLKP’nin çağrısıyla direnişe ortak olan Alişer Dersim (Emre Aslan) yoldaş 24 Şubat’ta çetelerle girdiği çatışmalarda şehit düşerek ölümsüzler kervanına katıldı.

Sayfalar