Salı Mart 18, 2025

Yaşamınız İçinde Birgün de Olsa Halkın Yanında Yer Alın!

Bu başlık, sağ ve sol liberallere bir çağrıdır. Liberaller hiç bir zaman doğrunun yanında yer almadılar. Alır “gibi” yapıp, güçlünün yanında, egemenin yanında yer aldılar. Egemenlere karşıymışlar “gibi” yaptılar, izledikleri yol egemenleri, zalimleri güçlendiren yol oldu.

 “Demokrasi”den sıkca dem vurdular, “insan haklarından" söz ettiler, ama asla halkın haklı olduğunu, ne ağızlarına aldılar ne de kalemleri beyaz kağıtlara bunları yazabildi. Kendilerine yaşamları boyu siyasal niteliklerini veren; “yetmez ama evet” ile burjuva düzenin bekasından yana tavır aldılar. 

Bugün de,  faşist iktidarın Kürt ulusuna açıktan savaş açtığı bir süreçte; hem iktidarın saldırısına ve hem de bu katliam saldırılarına karşı direnen halkı “sukünete” davet ediyorlar. Daha çok da halkın kendini savunmak için kazdığı “hendeklere” kafayı takmışlar. Nasıl olur da bir halk hendek kazar. Devletin halka her türlü zulmetme hakkı var. Tankıyla topuyla bombalama hakkı var, ama halkın kendini korumak için silahlanma ve silahlı direnişe geçme hakkı yok!

Liberallerin söyledikleri tamı tamına bu. Sol liberallerden Baskın Oran1, Oya Baydar2 ve  kendilerini “demokrat” gösteren kemalist Cumhuriyet3 Gazetesi'nin, "demokrat" etiketli kemalist yazarlarının bir çoğundan tutun da sağ liberallerden Levent Gültekin4’e  (ve diğerlerine) kadar, hepisinin ortak paydası bu: “Hendek siyaseti yanlış!” TC tarihi içindeki Kürt sorununu getirip "hendeğe" bağlıyacak denli zavallaşıp apolitikleşiyorlar.

Silahlanmak yanlış, hendek, barikat yanlış, doğrusu, teslim olmak, zulme boyun eğmek (!) Faşist devlet, senin bir yanağına vuruyorsa, devleti kızdırmadan öbür yanağını uzat! İşte, bizim “ilerici” liberallerimizin, adaletten yana oluşları, insan hakları savunuları, demokrasicilikleri bu minval üzerinde yürüyüp duruyor.

Hiç birinin ağızından; “TC devleti, Kürt halkına, silaha sarılmaktan başka bir seçenek bırakmadı” lafı çıkmıyor. Faşizmin silahlı direnişine karşı, tüm eşitsizliğine rağmen halkın direnişi haklıdır ve desteklenmelidir” demediler, diyemediler ve diyemiyorlar.

Aydın olmayı, haklıdan yana gözükmeyi, ezilenlerin haklarını savunmayı, sadece ve sadece düzenin müsade ettiği sınırlar içinde gördükleri için, zalimin zulmüne karşı direnen halkın yanında olamıyorlar. İzledikleri siyasetle zalimin  karşısında dik duramıyorlar.

Gezi’de “aman ha aman oyuna gelmeyin” diyerek, polisin silahına karşı taşla kendini savunanları suçlu gösterdiler.

Sanki, Kürtler çok meraklıydı silaha sarılmaya. Sanki, Kürt halkı ölüme susamıştı! Oysa, yıllardır ezilen, dili yasaklanan, horlanan ve normal bir vatandaş yerine konmayan bir ulusun, silaha sarılmaktan başka seçeneği kalmadı. Onları silaha sarılmaya zorlayan Türk devletinin ırkçı siyaseti, Kürtleri yok saymasıydı.

Elbette, bunları liberallerimiz biliyor. Ancak, bir “ama”ları var. Çünkü, burjuva düzeninden kopamayacak denli yeminli düzen yanlı oluşlarıdır. 

Burjuvazinin halka saldırmak için bahane bulma sıkıntısı olamaz. Dersim katliamı sırasında ve daha sonraki Kürt katliamlarında hep kendilerini haklı gösterdiler. Resmi tarihlerine “haklı oluşlarını” yazdılar. Aynı Hitler, Pinochet vb. faşist zalimler gibi.

Maraş, Çorum, Sivas katliamlarında da devlet kendini “haklı” çıkardı. Katledilenlerin “alevi olmaları” yetiyordu. Katledilenlerin, Alevi, Kürt, Ermeni oluşları yetiyordu. Katledilenlerin solcu oluşları, burjuvazi için bulunmaz bir fırsattı. Ve burada sayamayacağımız kadar çok olan tüm katliamlarına kendilerince “haklı” bir gerekçe buldular.

Bütün bunlar karşısında, bugün bütün Kürt illerine devletin askeri ve paramiliter güçleriyle saldırması karşısında, halka “silaha sarılmayın” demek, aşağılık bir politikadır. Kitlelerin kendini savunma hakkını ellerinden almak demektir. Zalimin bütün gücüyle, silahsız halka saldırması karşısında sessiz kalmak, onlara direnmeyin demek korkaklık ve alçaklıktır. 

Nasıl ki, GEZİ direnişi bir kaç ağaç meselesi değildiyse, devletin Kürtlere saldırmasının nedeni de, ne “Hendek” ne de “iki polis”. Mesele; faşist devletin, Kürtleri sindirmek, elimine etmek ve bir on yıl daha bu sorunu geriletmek içindir. Ve bu, sermaye devletinin kendisini idame ettirmesinin savaşıdır. Liberallerin göremediği ya da görmek istemedikleri nokta da burasıdır.

İŞİD Kobane’ye ne için saldırdıysa, Türk devletide aynı gerekçelerle Kürdistan’a saldırıyor. Kobane halkı, tüm yetersiz koşullara rağmen nasıl kahramanca direnip, işgalci güçleri kendi yurtlarından defettiyse, Kuzey Kürdistan halkı da işgalci Türk devletini kendi yurtlarından defedecektir. Kürt halkı artık, kimliklerinden dolayı hergün ölmek istemiyor.

Liberaller, bugün, “kart-kurt” yerine rahatlıkla “Kürt” diyebiliyorsa, Kürtler üzerine siyaset yapabiliyorlarsa,  o küçümsedikleri, silah elde yaşamını yitiren kızlı-erkekli Kürt gençleri sayesindedir. Sokak ortasında katledilen Kürt aydınları sayesindedir. Ölü bedenleri panzerler arkasına takılıp sürüklenen ve çırıl çıplak sokak ortasına atılan Kürt direnişçileri ve savaşçıları sayesindedir. Çocuklarını korumak için, kendilerini işgalci güçlerin panzerleri önüne atan Kürt kadınları sayesindedir.

Aydın olmak, pasifist olmayı gerektirmiyor. Aydın olmak, halkın yanında yer almayı, onlarla beraber zalimlere karşı savaşmayı gerektiriyor. 

Aydın olmak, faşizme karşı tüm halkın örgütlenmesini ve aktif mücadele etmesini savunmaktır. Aydın olmak; aynı zamanda, silahlı zalime karşı, halkı silahlı karşı koymaya çağırma direncine sahip olmayı gerektirir. 

Bu çağrıları yapmayan ve devletin yanında olan, düzen yanlısı çok aydın(!) var. Bu tür “aydın”lara halkın hiç mi hiç gereksinimi yoktur.

Madem, devletin zulmüne karşısınız, halka direnme ve savaşmaları çağrısı yapın ya da susun. Bir kere de olsa “orta yol”cu politikadan vazgeçin. Çünkü bu politika halka değil, zalime hizmet ediyor. 21.12.2015 

45330

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

Sayfalar