Perşembe Nisan 17, 2025

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

Kapitalist üretim ilişkilerinin karakteristiği gereği, burjuvaziyle proletarya arasındaki çelişmeyi yeniden ve yeniden ürettiği gibi, aynı şekilde, kapitalistler arasındaki çelişmeyi ve kutuplaşmayı da üreten bir eğilime sahiptir. Kapitalist üretim ilişkilerinin ortaya çıkardığı bu çelişme, karşıt sınıflar arasındaki çelişmeyi uzlaşmaz hale getiriken, kapitalist egemenlik için birbiriyle mücadele eden burjuva sınıflar arsındaki çelişmeyi, proletarya sınıfına karşı  uzalşır bir konuma getirir, ama asla ortadan kaldırmaz.

Emperyalist sistemin gelişmesi ve yoğunlaşması kapitalizmin gelişmesiyle doğru orantılıdır. Bu da yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkmasını sağlayan bir gelişmedir. Eğer emperyalist sistem ya da emperyalist ülkeler ilk ortaya çıkanla statik olarak kalsaydı, o aşamadan sonra kapitalizmin gelişmesinden, üretimin uluslararasılaşmasından söz edilemeyeceği gibi, kapitalizmin kendini yenilemesinden de söz edilemezdi ve kapitalizm kapitalizm olmaktan çıkardı. Yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışını kabul etmeyen ya da başka ülkelerin „emperyalistleşebileceğini“, ama kendi ülkelerinin bu „aşamaya“ gelemeyeceğini ya da gelmediğini savunanlar, kapitalizmi 1900'lerin başıyla sınırladıklarınıda göremeyecek denli diyalektik materyalizmden uzaklaşmışlardır.

 Bu kısa teorik ön girişten sonra şimdi konumuza dönebiliriz.

BRICS'in (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika Cumhuriyeti),  2006 yılında oluştu ve 2010 yılında G. Afrika'da bu birliğe katılarak, birliği beşlediler.

Bu ülkelerin hepsinin diğer emperyalist ülkeleden bir farkı, hepsinin yeni emperyalist  ülkeler olmasıdır. Rusya ve Çin sosyalist ülkelerdi. Daha sonra, bu ülkelerde modern revizyonist kapitalist yolcular iktidarı ele geçirince, ülkeler hızla kapitalistleşti ve kapitalizm yeniden inşa edildi. Bu kez, farklı bir şekilde, bağımsız ve sanayileşmiş ülkeler olarak kapitalizme geri dönüş yaptılar.

Brezilya, Hindistan ve G. Afrika daha düne kadar denebilecek süre içinde, yarı sömürge ve yarı bağımlı ülkelerdi. Özellikle 2000li yılların başından itibaren hızla emperyalistleştiler. Emperyalistleşmelerinde rol oynayan en önemli özellik, üretimin uluslararasılaşmasının esas hale gelmesi ve özelleştirmelerin yaygınlaşmasıdır. Bu gelişmeler, ülkelerde kapitalist üretimi yoğunlaştırdığı gibi buna koşut olarak tekelleşmeyi de geliştirdi.  Ülkeler tekelci burjuvazinin egemenliği altına girdi.Ve adı geçen bu ülkeler, dışarıya sermaye ihraç eder duruma geldiler. Örneğin, 2022 yılı itibariyle toplam sermaye ihraçları: Brezilya; 327,5 milyar,  Rusya; 315 milyar, Hindistan; 222,5 milyar, Çin; 3 trilyon (ayrıca Hong Kong; 2 trilyon), G. Afrika; 200 milyar  ABD doları. Rusya'nın sermaye ihracı Ukrayna savaşı öncesi 380 milyar dolar civarındaydı.[1]

BRICS'e katılımlar artacak. Sadece BRICS'in bu beşli haliyle G7 ülkelerinin ekonomik gücünün geçmiş durumdalar. BRICS'in dünya ekonmomisi içindeki payı %31 iken, G7'nin %30'un altında kalmıştır. Oysa 2010 yıllarında G7 (ABD, Almanya, Japonya, Fransa, İngiltere, İtalya, Kanada) çok öndeydi. Ve G7 güç kaybederken, BRICS ekonomik olarak güçlenmeye devam ettiği gibi,  bu birliğe katılmak için başvuran ülke sayısı 17'i geçmişir. Katılmak için başvuran ülkelerin çoğunluğu ise yeni emperyalistleşen ya da emperyalistleşemeye doğru hızla adım atan ülkelerden oluşmaktadır.

İşgücü ve nüfus açısından da BRICS ülkeleri toplamı G7 ülkelerinin toplamından kat ve kat öndedir. G7'nin toplam nüfusu  800 milyon iken, BRICS'in 3,2 milyardır. Birincisinin dünya nüfusu içindeki payı %10, ikincisinin ise %40.  Bunun anlamı, işşgücü olarak ikincisi çok öndedir. Özellikle de kapitalist sistemin kendi, işgücü nüfusunu üretemez eğilimi[2] içine girmesi, gelecek yıllarda işgücü açığını G7 ülkelerinde daha fazla öne çıkaracaktır.[3] Ve dışardan işgücü çekme rekabeti yeni bir çatışma alanı olarak ortaya çıkacaktır. BRICS'e altı yeni ülke katılımıyla beraber,  emperyalist cephelerde yeni hesaplarda yapılmaya başlanacaktır.

Yeni bir emperyalist ülke olan Türkiye'nin[4] resmi olarak başvurmamasının esas nedeni, ekonomisinin daha fazla Batı emperyalistleri ile içiçe geçmiş olmasının yanı sıra, iki emperyalist blok arasında kalmanın (orta yolcu) kendi emperyalist çıkarları için daha yararlı olduğunu gördükleri içindir. Emperyalist kamplaşmanın keskineşmesi ve emperyalist bir savaşa evrilmesi durumunda bu orta yolcu hal statik kalmayabilir.

BRICS katılmaka isteyenlerin başında, İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Arjantin gibi yeni emperyalist ülkelerin yanında Mısır, Etiyopya  gibi kapitalist gelişmenin güçlendiği ülkelerin başvuruları kabul edilecek. Diğer baş vurular ise daha sonra ele alınacağı bildirildi. Yeni emperyalist kampın hesabı, BRICS genişliye bildiği kadar genişlemeye açık olacak. Ve bundan sonra -eğer ileri de değiştirmezlerese- BRICS+ olarak adlandırılacak.

BRICS, ABD ve Batılı emperyalistlere karşı kendi uluslar arası finans kurumlarını da oluşturuyor ve kendi paraları ile ticarete daha fazla ağırlık vermeye başlıyorlar. Örneğin, IMF ve Dünya bankası'na karşılık, Yeni Kalkınma Bankası devreye sokulmuş ve krediler vermeye başlamıştır. Emperyalist yayılmacılığın temeli finanstır. Finans sermayesi olmadan egemenlik alanlarını ya da pazarlardan pay alma savaşı yürütülemez. BRICS kendi para birimini oluşturma yoluna da girmiştir.

IMF'nin Haziran 2022 yılındaki bir analizine göre ABD doları son 25 yılın en düşük seviyesine gerileyerek %59'a düşmüştür.[5]  Yani, 1999 yılında Uluslar arası alanda rezerv kulanım oranı %71 iken, 2022 yılnın  ilk çeyreğinde %58,36'ya gerilemiştir. Rusya'nın Ukraynaya saldırısı ve ardından Rusya'ya ABD ve Batılı emperyalistler tarafından uygulanan yaptırımlardan sonra dolar rezervi daha da düştü. Dolardaki bu gerilemeler, ABD ekonomisinin ve ABD egemenliğinin gerilemesidir.[6] Bu gerileme Avro'nun ortaya çıkışının yanında Çin ve diğer yeni emperyalist ülkelerin alternatif para birimi arayışı ve dolardan uzaklaşmak istemelerinden kaynaklıdır. BRICS'in daha da güçlenmesi halinde dolardaki gerileme devam edecektir. Emperyalist eşitsiz gelişme ve emperyalistler arasındaki çelişmelerden ve egemenlik savaşından kaynaklı olarak, hiç bir emperyalist güç olduğu yerini ebediyen koruyamaz.

Emperyalist Eşitsiz Gelişme Yasası İşlemeye Devam Ediyor

Eski emperyalist ülkeler arasında çelişme olduğu gibi yeniler arasında da çelişme vardır ve olmaması olası değildir. Olmaması kapitalizmin karakteristiğine terstir. Emperyalizm kutuplaşma ve eşitsiz gelişme demektir. Hem her kutbun kendi içinde birbiriyle çelişmeleri olduğu gibi, hem de karşıt emperyalist kutuplar arasında çelişmeler vardır. Bu kaçınılmazdır. Ve emperyalist kamlar kalıcı değildir. Emeryalistler arası çelişmeler nedeniyle, emperyalist kamplarda değişiklik gösterir ve bir zaman bir kamp içinde yer alan bir başka koşulda karşıt kampın safına geçebilir.

Ancak şu anda Çin ve Rusya'nın (daha çok da ekonomik olarak çok güçlü olan Çin'in) başını çektiği emperyalist kutup ile, ABD'nin başını çektiği ve içinde AB ve Japon emperyalizmin yer aldığı AB ve G7 ülkeleridir. AB emperyalistleri ABD'e rağmen ayrı bir kutup olarak ortaya çıkamıyor. ABD'den bağımszı harekt etmek isytiyorlar, ancak, karşıt kampın daha güçlü olması, onları ABD ile birlikte hareket etmeye itiyor.

ABD ve Batılı emperyalistler eski emperyalizmi temsil ederken, BRICS ise yeni emperyalizmi temsil ediyor. İki kampında amacı aynıdır. Dünya pazarlarına egemen olmak. ABD egemenliğini korumak ve geri adım atmak istemezken, Çin emperyalizminin başını çektiği emperyalist kutup ise  adım adım pazarları ele geçirerek, Batılı emperyalistleri, pazarın dışına atmak, en azından geriletmek için savaşıyorlar. Rus emperyalizminin Ukrayna'ya işgal saldırısı bu amaçladır.

Şu anda iki taraf doğrudan olmasa da dolaylı bir şekilde silahlı olarak karşı karşıya gelmişlerdir. ABD ve Batılı emperyalistlerin kurduğu yeni düğnya düzeni, Çin'in başını çektiği emperyalist kutup tarafından tanınmadığı gibi, onun yerine kendi, emperyalist düzenlerini egemen kılmak istiyorlar. Elbette emperyalist sistemin “düzeni”, egemen olan emperyalist efendinin çıkarının her zaman ilk sırada yer aldığı ve her zaman onun haklı olduğu ve onun koyduğu söçmürü çarklarının hakim olduğu bir sistemden başkası olamaz. Nasıl ki, bugüne kadar önce İngiltere ve sonra ABD'nin emperyalisat düzenlerinde olduğu gibi...

Gelinen aşamada ve tüm veriler, silaha baş vurmadan bir uzlaşı sağlamanın güç olduğunu, gerileyen Batılı emperyalistlerin yeni durumu kabullenmediği gibi kabullenemeyeceğini ve yenilerin ise eski emperyalistlerin dayatmalarına boyun eğerek geri çekilmeyeceklerini Ukrayna savaşı net olarak gösterdi. Şimdi bütün emperyalistler hızlı bir şekilde silahlanarak 3. emperyalist savaşa hazırlanıyorlar.[7] Bunun en açık göstergelerinden biri “Küresel askeri harcamalar, 2022'de yüzde 3,7 artarak 2,24 trilyon dolar ile tüm zamanların en yüksek seviyesini” görmesidir            .”[8]

Emperyalist Savaşa Karşı Dünya Sosyalizmi İçin Anti-emperyalist Mücadele Güçlendirilmelidir

Emperyalist kamplaşmanın artması, proletarya ve ezilen halklar için daha yararlıdır. Çünkü,  emperyalist güçlerin bölünerek zayıflaması ve biribiriyle aralarındaki çatışmanın artması, proletarya ve ezilkken halkların yararınadır.  Bu durum, proletaryanın emperyalistler arasındaki çelişmeden daha fazla yararlanabileceği koşulları da yaratabilir. Ancak, emperyalist kamplaşmanın artması ve bunlar arasındaki çelişmelerin keskinleşmesi, yeni bir emperyalist savaşında koşullarının hazırlayıcısı olduğu da dikkate alınmalıdır. Komünistler, emepryalistler arasından birinin tercih etmek ya da desteklemek değil, savaş kışkırtıcısı olanları daha fazla teşhir ederken, şimdilik savaş kışkırtıcısı olamayn emperyalist güçlerin ise niteliğini gözler önüne sererek işçi sınıfı ve ezilen halklar düşmanı yüzünün ortaya çıkarmak gerekiyor. Ama, bazı revizyonist ve reformist örgütlerin yaptığı gibi, ABD ve AB'ye karşı Çin ve Rus emperyalizmini desteklemek ya da bunları halkların “dostu” olartak göstermek, açıkça sosyal emperyalist bir politikadır. Bu tür politik tavırlar, emeperyalistler arası politikadan yararlanmak değil, açıktan bir emperyalist bloğa karşı bir başka emperyalist bloğu desteklemek ve onun safında yer almak demektir.

Emperyalist kapmlar arası çelişmenin keskinleştiği ve 3. emperyalist paylaşım savaşı tehlikesinin giderek büyüdüğü bir koşulda, emperyalist savaşa karşı anti-emperyalist cephe oluşturmanın aciliyeti de kendiliğinden anlaşılır. Uluıslararası proletarya ve ezilen halkların acilen bu cephe içinde örgütlemek, her devrimci ve komünist örgütlenmenin esas görevi olmalıdır.

ICOR önderliğinde, ILPS ve bir çok örgütlenmenin içinde yer aldığı uluslararası anti-emperyalist Birleşik Cephe'nin 1. kuruluş kongresi 5-6 Eylül'de Almanya'nın Thüringen eyaletinde gerçekleşecektir. Bu girişim,  emperyalist savaşa karşı çıkan güçler açısından oldukça önemli bir adımdır. Bu adım daha da ileri götürülmelidir. Emperyalist saldırganlık, güçlü bir karşı koyuşla karşı karşıya kalmalıdır. Dünya komünist hareketi ve ilerici güçler bunu başarabilecek güçtedir. 26.08.2023


[1]    Kaynak:  UNCTAD World Investmwnt Report 2023. Bu konuda daha geniş bilgi: Yusuf Köse, “Emperyalist Türkiye” kitabında bulunmnaktadır.

[2]    Bkz. Yusuf Köse, Dijitalleşme; İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih, Nisan Yayımcılık 2023

[3]    Batılı emperyalist kurumlar,  Çin, G. Kore, Hindistan, Malezya, Singapur, Brezilya, Türkiye, Rusya vb. gibi ülkeleri hala „gelişmekte olan ülkeler“ olarak adlandırması ve „gelişmiliği“  salt Kuzey Amerika, Batı Avrupa, İsrail, Brundi, Avusturalya ve Yeni Zellanda ile özdeşleştirmesi, Batı emperyalizmin üstünlükçü yaklaşımdır. Gelişmişliğin kıstası ne belli değil? Kapitalist gelişmişliğin ölçütü kapitalist ekonominin  gelişmişliğyle ölçülmeldir. Burjuva demokratik haklar açısından ise hepsi de ciddi derecede sorunlu ve birbirinden nicel olarak ayrılabilirler.

[4]    Türkiye'nin 2022 yılı itibariyle toplam sermaye ihracı 56 milyar ABD doları. Unctad.org

[5]    https://www.imf.org/en/Blogs/Articles/2022/06/01/blog-dollar-dominance-and-the-rise-of-nontraditional-reserve-currencies

[6]    https://www.statista.com/statistics/233674/distribution-of-global-currency-reserves/

[7]    Aslında bu belirlemeyi, 2018 yılında yayınlanan; “Emperyalist Büyük Savaşa Doğru” başlıklı analizmide saptamıştım. Bkz. https://www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/emperyalist-buyuk-savasa-dogru-birinci-bolum

[8]    https://bianet.org/1/132/277692-dunyada-askeri-harcamalar-2-24-trilyon-dolarla-yeni-bir-rekor-kirdi24 nisan 2023

 

4597

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar