Salı Nisan 22, 2025

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

Kapitalist üretim ilişkilerinin karakteristiği gereği, burjuvaziyle proletarya arasındaki çelişmeyi yeniden ve yeniden ürettiği gibi, aynı şekilde, kapitalistler arasındaki çelişmeyi ve kutuplaşmayı da üreten bir eğilime sahiptir. Kapitalist üretim ilişkilerinin ortaya çıkardığı bu çelişme, karşıt sınıflar arasındaki çelişmeyi uzlaşmaz hale getiriken, kapitalist egemenlik için birbiriyle mücadele eden burjuva sınıflar arsındaki çelişmeyi, proletarya sınıfına karşı  uzalşır bir konuma getirir, ama asla ortadan kaldırmaz.

Emperyalist sistemin gelişmesi ve yoğunlaşması kapitalizmin gelişmesiyle doğru orantılıdır. Bu da yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkmasını sağlayan bir gelişmedir. Eğer emperyalist sistem ya da emperyalist ülkeler ilk ortaya çıkanla statik olarak kalsaydı, o aşamadan sonra kapitalizmin gelişmesinden, üretimin uluslararasılaşmasından söz edilemeyeceği gibi, kapitalizmin kendini yenilemesinden de söz edilemezdi ve kapitalizm kapitalizm olmaktan çıkardı. Yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışını kabul etmeyen ya da başka ülkelerin „emperyalistleşebileceğini“, ama kendi ülkelerinin bu „aşamaya“ gelemeyeceğini ya da gelmediğini savunanlar, kapitalizmi 1900'lerin başıyla sınırladıklarınıda göremeyecek denli diyalektik materyalizmden uzaklaşmışlardır.

 Bu kısa teorik ön girişten sonra şimdi konumuza dönebiliriz.

BRICS'in (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika Cumhuriyeti),  2006 yılında oluştu ve 2010 yılında G. Afrika'da bu birliğe katılarak, birliği beşlediler.

Bu ülkelerin hepsinin diğer emperyalist ülkeleden bir farkı, hepsinin yeni emperyalist  ülkeler olmasıdır. Rusya ve Çin sosyalist ülkelerdi. Daha sonra, bu ülkelerde modern revizyonist kapitalist yolcular iktidarı ele geçirince, ülkeler hızla kapitalistleşti ve kapitalizm yeniden inşa edildi. Bu kez, farklı bir şekilde, bağımsız ve sanayileşmiş ülkeler olarak kapitalizme geri dönüş yaptılar.

Brezilya, Hindistan ve G. Afrika daha düne kadar denebilecek süre içinde, yarı sömürge ve yarı bağımlı ülkelerdi. Özellikle 2000li yılların başından itibaren hızla emperyalistleştiler. Emperyalistleşmelerinde rol oynayan en önemli özellik, üretimin uluslararasılaşmasının esas hale gelmesi ve özelleştirmelerin yaygınlaşmasıdır. Bu gelişmeler, ülkelerde kapitalist üretimi yoğunlaştırdığı gibi buna koşut olarak tekelleşmeyi de geliştirdi.  Ülkeler tekelci burjuvazinin egemenliği altına girdi.Ve adı geçen bu ülkeler, dışarıya sermaye ihraç eder duruma geldiler. Örneğin, 2022 yılı itibariyle toplam sermaye ihraçları: Brezilya; 327,5 milyar,  Rusya; 315 milyar, Hindistan; 222,5 milyar, Çin; 3 trilyon (ayrıca Hong Kong; 2 trilyon), G. Afrika; 200 milyar  ABD doları. Rusya'nın sermaye ihracı Ukrayna savaşı öncesi 380 milyar dolar civarındaydı.[1]

BRICS'e katılımlar artacak. Sadece BRICS'in bu beşli haliyle G7 ülkelerinin ekonomik gücünün geçmiş durumdalar. BRICS'in dünya ekonmomisi içindeki payı %31 iken, G7'nin %30'un altında kalmıştır. Oysa 2010 yıllarında G7 (ABD, Almanya, Japonya, Fransa, İngiltere, İtalya, Kanada) çok öndeydi. Ve G7 güç kaybederken, BRICS ekonomik olarak güçlenmeye devam ettiği gibi,  bu birliğe katılmak için başvuran ülke sayısı 17'i geçmişir. Katılmak için başvuran ülkelerin çoğunluğu ise yeni emperyalistleşen ya da emperyalistleşemeye doğru hızla adım atan ülkelerden oluşmaktadır.

İşgücü ve nüfus açısından da BRICS ülkeleri toplamı G7 ülkelerinin toplamından kat ve kat öndedir. G7'nin toplam nüfusu  800 milyon iken, BRICS'in 3,2 milyardır. Birincisinin dünya nüfusu içindeki payı %10, ikincisinin ise %40.  Bunun anlamı, işşgücü olarak ikincisi çok öndedir. Özellikle de kapitalist sistemin kendi, işgücü nüfusunu üretemez eğilimi[2] içine girmesi, gelecek yıllarda işgücü açığını G7 ülkelerinde daha fazla öne çıkaracaktır.[3] Ve dışardan işgücü çekme rekabeti yeni bir çatışma alanı olarak ortaya çıkacaktır. BRICS'e altı yeni ülke katılımıyla beraber,  emperyalist cephelerde yeni hesaplarda yapılmaya başlanacaktır.

Yeni bir emperyalist ülke olan Türkiye'nin[4] resmi olarak başvurmamasının esas nedeni, ekonomisinin daha fazla Batı emperyalistleri ile içiçe geçmiş olmasının yanı sıra, iki emperyalist blok arasında kalmanın (orta yolcu) kendi emperyalist çıkarları için daha yararlı olduğunu gördükleri içindir. Emperyalist kamplaşmanın keskineşmesi ve emperyalist bir savaşa evrilmesi durumunda bu orta yolcu hal statik kalmayabilir.

BRICS katılmaka isteyenlerin başında, İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Arjantin gibi yeni emperyalist ülkelerin yanında Mısır, Etiyopya  gibi kapitalist gelişmenin güçlendiği ülkelerin başvuruları kabul edilecek. Diğer baş vurular ise daha sonra ele alınacağı bildirildi. Yeni emperyalist kampın hesabı, BRICS genişliye bildiği kadar genişlemeye açık olacak. Ve bundan sonra -eğer ileri de değiştirmezlerese- BRICS+ olarak adlandırılacak.

BRICS, ABD ve Batılı emperyalistlere karşı kendi uluslar arası finans kurumlarını da oluşturuyor ve kendi paraları ile ticarete daha fazla ağırlık vermeye başlıyorlar. Örneğin, IMF ve Dünya bankası'na karşılık, Yeni Kalkınma Bankası devreye sokulmuş ve krediler vermeye başlamıştır. Emperyalist yayılmacılığın temeli finanstır. Finans sermayesi olmadan egemenlik alanlarını ya da pazarlardan pay alma savaşı yürütülemez. BRICS kendi para birimini oluşturma yoluna da girmiştir.

IMF'nin Haziran 2022 yılındaki bir analizine göre ABD doları son 25 yılın en düşük seviyesine gerileyerek %59'a düşmüştür.[5]  Yani, 1999 yılında Uluslar arası alanda rezerv kulanım oranı %71 iken, 2022 yılnın  ilk çeyreğinde %58,36'ya gerilemiştir. Rusya'nın Ukraynaya saldırısı ve ardından Rusya'ya ABD ve Batılı emperyalistler tarafından uygulanan yaptırımlardan sonra dolar rezervi daha da düştü. Dolardaki bu gerilemeler, ABD ekonomisinin ve ABD egemenliğinin gerilemesidir.[6] Bu gerileme Avro'nun ortaya çıkışının yanında Çin ve diğer yeni emperyalist ülkelerin alternatif para birimi arayışı ve dolardan uzaklaşmak istemelerinden kaynaklıdır. BRICS'in daha da güçlenmesi halinde dolardaki gerileme devam edecektir. Emperyalist eşitsiz gelişme ve emperyalistler arasındaki çelişmelerden ve egemenlik savaşından kaynaklı olarak, hiç bir emperyalist güç olduğu yerini ebediyen koruyamaz.

Emperyalist Eşitsiz Gelişme Yasası İşlemeye Devam Ediyor

Eski emperyalist ülkeler arasında çelişme olduğu gibi yeniler arasında da çelişme vardır ve olmaması olası değildir. Olmaması kapitalizmin karakteristiğine terstir. Emperyalizm kutuplaşma ve eşitsiz gelişme demektir. Hem her kutbun kendi içinde birbiriyle çelişmeleri olduğu gibi, hem de karşıt emperyalist kutuplar arasında çelişmeler vardır. Bu kaçınılmazdır. Ve emperyalist kamlar kalıcı değildir. Emeryalistler arası çelişmeler nedeniyle, emperyalist kamplarda değişiklik gösterir ve bir zaman bir kamp içinde yer alan bir başka koşulda karşıt kampın safına geçebilir.

Ancak şu anda Çin ve Rusya'nın (daha çok da ekonomik olarak çok güçlü olan Çin'in) başını çektiği emperyalist kutup ile, ABD'nin başını çektiği ve içinde AB ve Japon emperyalizmin yer aldığı AB ve G7 ülkeleridir. AB emperyalistleri ABD'e rağmen ayrı bir kutup olarak ortaya çıkamıyor. ABD'den bağımszı harekt etmek isytiyorlar, ancak, karşıt kampın daha güçlü olması, onları ABD ile birlikte hareket etmeye itiyor.

ABD ve Batılı emperyalistler eski emperyalizmi temsil ederken, BRICS ise yeni emperyalizmi temsil ediyor. İki kampında amacı aynıdır. Dünya pazarlarına egemen olmak. ABD egemenliğini korumak ve geri adım atmak istemezken, Çin emperyalizminin başını çektiği emperyalist kutup ise  adım adım pazarları ele geçirerek, Batılı emperyalistleri, pazarın dışına atmak, en azından geriletmek için savaşıyorlar. Rus emperyalizminin Ukrayna'ya işgal saldırısı bu amaçladır.

Şu anda iki taraf doğrudan olmasa da dolaylı bir şekilde silahlı olarak karşı karşıya gelmişlerdir. ABD ve Batılı emperyalistlerin kurduğu yeni düğnya düzeni, Çin'in başını çektiği emperyalist kutup tarafından tanınmadığı gibi, onun yerine kendi, emperyalist düzenlerini egemen kılmak istiyorlar. Elbette emperyalist sistemin “düzeni”, egemen olan emperyalist efendinin çıkarının her zaman ilk sırada yer aldığı ve her zaman onun haklı olduğu ve onun koyduğu söçmürü çarklarının hakim olduğu bir sistemden başkası olamaz. Nasıl ki, bugüne kadar önce İngiltere ve sonra ABD'nin emperyalisat düzenlerinde olduğu gibi...

Gelinen aşamada ve tüm veriler, silaha baş vurmadan bir uzlaşı sağlamanın güç olduğunu, gerileyen Batılı emperyalistlerin yeni durumu kabullenmediği gibi kabullenemeyeceğini ve yenilerin ise eski emperyalistlerin dayatmalarına boyun eğerek geri çekilmeyeceklerini Ukrayna savaşı net olarak gösterdi. Şimdi bütün emperyalistler hızlı bir şekilde silahlanarak 3. emperyalist savaşa hazırlanıyorlar.[7] Bunun en açık göstergelerinden biri “Küresel askeri harcamalar, 2022'de yüzde 3,7 artarak 2,24 trilyon dolar ile tüm zamanların en yüksek seviyesini” görmesidir            .”[8]

Emperyalist Savaşa Karşı Dünya Sosyalizmi İçin Anti-emperyalist Mücadele Güçlendirilmelidir

Emperyalist kamplaşmanın artması, proletarya ve ezilen halklar için daha yararlıdır. Çünkü,  emperyalist güçlerin bölünerek zayıflaması ve biribiriyle aralarındaki çatışmanın artması, proletarya ve ezilkken halkların yararınadır.  Bu durum, proletaryanın emperyalistler arasındaki çelişmeden daha fazla yararlanabileceği koşulları da yaratabilir. Ancak, emperyalist kamplaşmanın artması ve bunlar arasındaki çelişmelerin keskinleşmesi, yeni bir emperyalist savaşında koşullarının hazırlayıcısı olduğu da dikkate alınmalıdır. Komünistler, emepryalistler arasından birinin tercih etmek ya da desteklemek değil, savaş kışkırtıcısı olanları daha fazla teşhir ederken, şimdilik savaş kışkırtıcısı olamayn emperyalist güçlerin ise niteliğini gözler önüne sererek işçi sınıfı ve ezilen halklar düşmanı yüzünün ortaya çıkarmak gerekiyor. Ama, bazı revizyonist ve reformist örgütlerin yaptığı gibi, ABD ve AB'ye karşı Çin ve Rus emperyalizmini desteklemek ya da bunları halkların “dostu” olartak göstermek, açıkça sosyal emperyalist bir politikadır. Bu tür politik tavırlar, emeperyalistler arası politikadan yararlanmak değil, açıktan bir emperyalist bloğa karşı bir başka emperyalist bloğu desteklemek ve onun safında yer almak demektir.

Emperyalist kapmlar arası çelişmenin keskinleştiği ve 3. emperyalist paylaşım savaşı tehlikesinin giderek büyüdüğü bir koşulda, emperyalist savaşa karşı anti-emperyalist cephe oluşturmanın aciliyeti de kendiliğinden anlaşılır. Uluıslararası proletarya ve ezilen halkların acilen bu cephe içinde örgütlemek, her devrimci ve komünist örgütlenmenin esas görevi olmalıdır.

ICOR önderliğinde, ILPS ve bir çok örgütlenmenin içinde yer aldığı uluslararası anti-emperyalist Birleşik Cephe'nin 1. kuruluş kongresi 5-6 Eylül'de Almanya'nın Thüringen eyaletinde gerçekleşecektir. Bu girişim,  emperyalist savaşa karşı çıkan güçler açısından oldukça önemli bir adımdır. Bu adım daha da ileri götürülmelidir. Emperyalist saldırganlık, güçlü bir karşı koyuşla karşı karşıya kalmalıdır. Dünya komünist hareketi ve ilerici güçler bunu başarabilecek güçtedir. 26.08.2023


[1]    Kaynak:  UNCTAD World Investmwnt Report 2023. Bu konuda daha geniş bilgi: Yusuf Köse, “Emperyalist Türkiye” kitabında bulunmnaktadır.

[2]    Bkz. Yusuf Köse, Dijitalleşme; İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih, Nisan Yayımcılık 2023

[3]    Batılı emperyalist kurumlar,  Çin, G. Kore, Hindistan, Malezya, Singapur, Brezilya, Türkiye, Rusya vb. gibi ülkeleri hala „gelişmekte olan ülkeler“ olarak adlandırması ve „gelişmiliği“  salt Kuzey Amerika, Batı Avrupa, İsrail, Brundi, Avusturalya ve Yeni Zellanda ile özdeşleştirmesi, Batı emperyalizmin üstünlükçü yaklaşımdır. Gelişmişliğin kıstası ne belli değil? Kapitalist gelişmişliğin ölçütü kapitalist ekonominin  gelişmişliğyle ölçülmeldir. Burjuva demokratik haklar açısından ise hepsi de ciddi derecede sorunlu ve birbirinden nicel olarak ayrılabilirler.

[4]    Türkiye'nin 2022 yılı itibariyle toplam sermaye ihracı 56 milyar ABD doları. Unctad.org

[5]    https://www.imf.org/en/Blogs/Articles/2022/06/01/blog-dollar-dominance-and-the-rise-of-nontraditional-reserve-currencies

[6]    https://www.statista.com/statistics/233674/distribution-of-global-currency-reserves/

[7]    Aslında bu belirlemeyi, 2018 yılında yayınlanan; “Emperyalist Büyük Savaşa Doğru” başlıklı analizmide saptamıştım. Bkz. https://www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/emperyalist-buyuk-savasa-dogru-birinci-bolum

[8]    https://bianet.org/1/132/277692-dunyada-askeri-harcamalar-2-24-trilyon-dolarla-yeni-bir-rekor-kirdi24 nisan 2023

 

4609

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.

Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)

Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)

Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)

Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)

Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)

Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)

Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.

Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi

İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.

Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç

Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi   yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.

Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...

Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor. 

Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:

Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)

Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.

Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.

Sayfalar