Çarşamba Nisan 16, 2025

Yirmi Dört Saat Devrimcilik

Devrimci ideolojiye sahip olmak kadar bu ideoloji ışığında somutu tahlil edecek politikayı belirlemek ve ana müdahale edecek kadroyu yaratmak da bir o kadar önemlidir.

En zor ve zahmetli olan; en fazla dikkat, duyarlılık, yoğunlaşma gerektirecek olan militanın eğitilip hazırlanmasıdır. Nerede, nasıl davranıp, hareket edeceğini, ne yapacağını bilen, tek başına da kalsa yönünü bulabilen insan yetiştirmek, işte temel görev budur. Demokratik devrimin ihtiyacı olan budur. Kolektifin ihtiyacı olan da budur.

Yani öncüleşmek… Her alanda her konuda öncüleşmek. Kendisine, sınıfına, yaşama, çevresine doğru bakan, doğru anlayan; amacına ve mücadeleye doğru  anlamlar yükleyen; bunu hakkıyla yaşayan ve layıkıyla yürütendir. Örgüte koşulsuz, gerekçesiz  katılandır. Her gün, her an sistemden tam kopuş sağlama mücadelesi verendir. “24 saat devrimciliği” , “komple devrimciliği”, “doğru kararları uygulayacak doğru kadrolar olmayı” esas alan devrimciliğin öncüsü olandır.

Burjuva-feodal sistemden kopmak ve sosyalizmin insanı olmak gerekmektedir. Yani birey olmaktan kurtulup örgütün insanı olmak. Bireysellikten kurtulup kolektifin insanı olmak. Amaçsız yaşamdan kurtulup amaca uygun yaşamak. Kendin için yaşamaktan kurtulup devrim davası için yaşamak. Disiplinsizlikten kurtulup disiplinli yaşamak.

Bütün bunları gerçekleştirmek ve başarmak elbette çok zor, sancılı, bilinçli bir mücadele gerekir. Her an kendinle savaşmak, kendine müdahale edip yaşam ve pratiğini düzenlemek kısaca düşmandan daha fazla kendinle savaşmak gerekir. Kendisiyle savaşmayan, bunu amaç edinmeyen düşmana karşı savaşamaz.

Örgüt, her dönem ve her an da devrimin, halkın çıkarlarını savunan, onların özgürlüğünü temsil eden ve bunun savaşımını yürütmek gibi ciddi bir sorumluluğu olan iradededir. Militan bu gerçeklik üzerinden örgüte katılım sağlamışsa bireyin örgüte tabi olması anlamlıdır değerlidir. Militanın örgütün disiplinine-merkezine-kararlarına tabi olma gibi bir sorumluluğu vardır. Örgütün emir ve talimatlarına gönül rahatlığıyla uyma ve uygulama gibi bir görevi vardır.

Eğer ortada sorun yaşanıyorsa, çözülmeyen durumlar devam ediyorsa önce militanın kendi gerçekliğiyle yüzleşmek kendi pratiğini öncelik olarak sorgulamak gibi ciddi bir sorumluluğu vardır. Kendine doğru bakmayan dışına da doğru bakamaz. Kendini anlamayan dışını anlayamaz. Kendisiyle hesaplaşmayan dışındaki düşmanla hesaplaşamaz.

Örgütsel katılım her şey değildir!

Militan, örgütsel katılım sağlayarak görevinin tamamladığını düşünmemelidir. Her gün, her an örgütün ideolojisine; disiplin ve kararlarına amaç ve yönelimine katılmak esas olan budur. Unutmamak gerekir ki; her militan sistemden getirdiği, içinden çıkıp geldiği sınıfın-çevrenin-ailenin bir dizi zaaf ve zayıflıklarını da getirir. Tembellik, uyuşukluk, duyarsızlık, sorumsuzluk gibi ciddi sistemsel hastalıkları barındırır. Bunların bir çırpıda, bir hamlede, bir eğitimle atılamayacağını iyi bilmek gerekir. Sistemli, düzenli ve disiplinli bir şekilde, amaca uygun bir tarzda kendisiyle mücadele yürütmelidir.

Eğer militan örgütün istediği yazıları geç veriyorsa, randevularına geç gidiyorsa ya da gitmiyorsa, emir ve talimatlarını zamanında yerine getirmiyorsa, bireysel ve mali raporunu zamanında vermiyorsa, aldığı görevleri yerine getirmiyorsa ideolojik olarak örgüte katılmış kabul edilemez.

Militan kendi egolarından güçlü kopacak, ayrıcalıklı-bencil, düzensiz, disiplinsiz yaşamdan hızlı kopacak olan olmalıdır. Kopuş mücadelesini her gün, her an, her pratik ve görevde bilinçli-örgütlü yürüten olmalıdır. Her hareketi, her pratiği örgütlü olmalıdır. Bireyselliğe, keyfiyetçiliğe kendine göreciliğe hiçbir taviz vermemelidir. Örgütle yaşamalı, solumalı ve yürümelidir. Kendisini koşulsuz ve gerekçesiz örgütün yaşamına ve amacına uygun hale getirmelidir.

Haklarını hatırlarken sorumluluklarını asla unutmamalıdır. Özgürlüğünü düşünürken disiplini elden bırakmamalıdır. İkna olmak kadar emir ve talimatlarla da yürünebileceğini anlamalı ve böyle pratikler de olabileceğini bilmelidir. Halkın-örgütün insanı olmak; özgürlüğün-hakikatin insanı ve militanı olmak… Bunları başardığımız oranda halkın beklenen ve aranan öncüsü olabiliriz.

5477

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar