Cumartesi Mart 1, 2025

Yok edilmek istenen umutlarımızdır

Faşist diktatör ve arkasındaki sermaye güçleri, bizleri sindirerek ve umutlarımızı tüketerek iktidarlarını sürdürmeye çalışıyor.

Başta Kürtler olmak üzere halka her yerde saldırıyor. Onun en iyi evlatlarını katlediyor. Katledemediklerini tutukluyor, gözdağı veriyor, susturuyor ve sindiriyor.

Kürt aydınların birer birer katledilmesi, Kürt illerinin abluka altına alınıp tankla topla ateş altında tutulması, demokrat gazetecilerin tutuklanması ve ülke çapında kitleler üzerinde sindirme operasyonlarının her geçen gün ağırlaştırılarak sürdürülmesini yaşıyoruz.

Bir korku imparatorluğu kurarak, işçi ve emekçilerin sessiz sedasız boyun eğmesini istiyorlar. Artık, ortada ne yasa ne de hukuk var. Türk burjuvazisinin 12 Eylül faşist hukuku bile lüks gelmeye başladı. İnsanlar o hukuku arar duruma getirildi.

Faşist diktatörlüğe karşı tavır almamak, yaşananları görmezden gelmek, sıranın kendisine gelene kadar beklenmesi demektir. Burjuvazi her şeyi aleni yapıyor. Kimimizi öldürüyor, kimimizi tutukluyor, kimimizi ise sindiriyor. Sessiz kalanlar, sıranın kendilerine gelmeyeceğini düşünmesin. Sıra sessiz çoğunluğa da gelecektir.

Demokratik hakları için sokaklara çıkanlar, bombalarla katledilmekle kalmıyor, devletin polis ve askerlerince her türlü saldırıya maruz bırakılıyor. Adaletsizliği, baskıları haykıranlar, bir şekilde susturuluyor. Sadece ve sadece Hitler ve Gobbels sisteminde olduğu gibi faşist Erdoğan diktatörü ve ekibi konuşuyor.

Faşizm, halka, açıktan bir savaş açmıştır. Bu savaş karşısında sinmenin, yılgınlığa kapılmanın, boyun eğmenin de kurtuluş olmadığını görmelidir. Sessiz kalmak, boyun eğmek baskı ve zulmün daha fazla artmasını da beraberinde getirecektir.

Bizlerin ne yapması gerektiği de bir o kadar açık ve nettir.

Kürtlerin kendilerini savunmak için yaptıkları gibi hendekleri, barikatları çoğaltmalıyız. Çünkü düşman bizleri; umutlarımızı bitirip, bir daha asla ayağa dikilemeyecek duruma getirmek istiyor.

Sözün bittiği yerler ve anlar vardır. Bizler, tamda bu noktadayız. Çünkü ortada kendimizi yaslayacağımız, beğenmesekte bir adalet arayacağımız burjuva demokrasisinin kırıntılarını dahi bırakmamışlardır. Var olan hukuk, kan emici faşist Erdoğan’ın yok etme ve boyun eğdirme hukukudur. Bu asla ve asla kabul edilemez. Burjuvazinin ölüm fermanına karşı hayatın her alanında ve her türlü mücadele aracıyla savaşmak durumundayız.

Fabrikalarda, okullarda, dağlarda, iş yerlerinde, tarlalarda, sokaklarda, varoşlarda, yaşadığımız her alanda; örgütlenmek, direnmek ve faşizme karşı savaşmak zorundayız. Faşizmi yenmek için faşizmin silahı kendisine doğrultulmalıdır.

 

“Faşizmin ayak sesleri” vb. gibi tartışmalar ve beklentiler, olanları ya görmemek ya da sınıflar arası mücadelenin ne olduğundan bihaber olmak demektir. Faşizm üzerimizde ölüm silahları ile tepiniyor. O elindeki tüm silahını kullanıyor ve bundan başkasını da yapmaz. Yaptığı ve yapacağı budur: Öldürmek, tutuklamak, kitlelerin ortasında bomba patlatmak vs. vs.

Her koşulun kendine özgü taktikleri vardır. Parlamento, bir mücadele alanı olmaktan çıkarılmış, devre dışı bırakılmıştır. Kürt milletvekillerin dahi cangüvenliği kalmamıştır. Dokunulmazlıkları olduğu halde, sıradan polis ve asker tarafından engellenmekte, kendi seçim bölgesine sokulmadığı gibi, sürekli tehdit altındadırlar. Kendi vatanlarında vatansız duruma getirilmişlerdir.

Kürtlerin ve diğer ezilenlerin sesi parlamentodan duyurulamadığı gibi, işçi ve emekçilerin sesi de duyurulamıyor. Bu nedenle, milletvekilli kimliği bir kenara atılıp, daha aktif mücadele alanlarında yer almaları, savaşan ve direnen kitlelere daha büyük bir moral verecektir.

Artık “barış” ninnileriyle kimse pasifize edilmemelidir. Barışı savunanlar, barış isteyenlerin vurulduğu, katledildiği bir diyarda, barış diye bir şey olamaz. Barış yerine, faşist diktatörlüğe karşı savaş çağrıları, direniş çağrıları, barikat çağrıları ve sokakları zaptetme çağrıları yapılmalıdır.

Devlet, barış diyen Kürt aydınlarını açıktan katlediyor. Ve bunu saklama gereği bile duymuyor: Tahir Elçi, ne ilk ne de son olacaktır.

Zaman “barış” zamanı değildir. Zaman savaş zamanıdır. Hiç bir emperyalist burjuvaziden meddet ummayın. Onlar, size değil, kendi bekçi köpeklerine siyasal, ekonomik ve askeri destek veriyorlar. Bizim liberal aydınlarımızın “sevgili” Batı burjuvazisinin “demokrasi” alanı; Erdoğan’ın AB’nin (daha çok da ABD ve Almanya’nın) bekçi köpekliğiyle sınırlıdır.

Burjuvazinin aşırı saldırganlığı, onun zayıf ve kırılgan yanlarınında çok olduğunu gösterir. Hitler taslağı Erdoğan ve arkasındaki sermaye güçlerinin her tarafa saldırmaları, iktidarı ellerinde tutmalarının başka yolu olmadığındandır.

Kürtler sokak sokak, ev ev savaşıyor. Bu komünist ve devrimciler için büyük bir avantaj ve destektir. Umutları büyütmenin ve savaş gücünü arttırmanın hem moral hem de maddi bir gerçekliğidir. Bu durum, sınıf savaşımında, ortak düşmana karşı birlikte mücadele yürütmenin olmazsa olmazıdır.

Daha bir kaç yıl önce, 2013 Haziran ve 6-8 Ekim 2014 gibi peş peşe büyük ayaklanma ve büyük direnişleri yaşamış bir ülkede umutları büyütmenin çok nedenleri var. Derlenip toparlanmanın, her türlü mücadele silahını kuşanıp savaş alanında yer almanın zamanıdır. Tükenen işçi sınıfı ve emekçilerin umudu değil, burjuvazinin ve onun dikatatörlerinin umududur.

Bizler yeniyi, geleceği ve aydınlığı, onlar ise karanlığı ve çürüyeni temsil ediyorlar.

Bir avuç azınlığın iktidarı ezilen çoğunluk karşısında yıkılmaya mahkumdur. 01.12.2015

44548

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

Sayfalar