’’Yüce Türk ulusu adına' Tecavüz:Leyla Poyraz

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mahkemelerinde kararlar açıklanırken, ”YÜCE TÜRK ULUSU ADINA…’’ başlığını kullanılır, ’’Yüce Türk adaletinin savunucusu’’ yargıçlarca… Onlar bu kararları alırken, ’’yüce Türk ulusu adaletinin’’ onlara verdiği yetkilere dayanarak bazı indirimler yaparlar. İşte bu ’’yüce Türk ulusu adına’’ yapılan bazı indirimler şunlardır:
Kadın programında ’’babam bana tecavüz etti’’ diyen kızını öldürenin, ’’babasını kamuoyunda mahcup etti’’ indirimi.
Eşini katledenin , ’’kot giyiyordu, piercing takıyordu, çantasında doğum kontrol hapı buldum’’ indirimi.
Tanımadığı birisine saati soran eşini delik deşik ederek öldürenin, ’’cilve yaptı’’ indirimi.
Tecavüz edip, hamile bırakanın, ’’zaten bakire değildi’’ indirimi.
Ormanda saldıran, döve döve çırılçıplak soyan, ancak astım krizi geçşirerek bayılıp yakalanın, ’’isteseydim yapabilirdim’’ indirimi.
Üvey kızına tecavüz edenin, ’’kızın ruh sağlığı bozulmadı’’ raporu indirimi.
Tecavüzünü kameraya kaydeden sapığın, ’’eski sevgilisiymiş’’ indirimi.
Tecavüz ederken suçüstü yakalanan adamın henüz tecavüz gerçekleşmediği için ’’yarım kaldı’’ indirimi.
’’mini etek giyiyordu’’, ’’dar pantolon giyiyordu’’, ’’beni tahrik etti’’ indirimleri…
Tecavüzün bu kadar meşru görülmesinin sebebi salt dinle ya da cinsel açlıkla açıklanamaz elbette. Tecavüzü bu kadar meşrulaştıran asıl önemli nokta, bir sindirme, yok etme ve cazalandırma yöntemi olarak kullanılmasıdır. Bu topraklarda egemen olanların kendilerine karşı çıkanlara yönelik uyguladıkları şiddetin öne çıkan en önemli yöntemlerinden biridir tecavüz.
Yaptıkları her katliamda, her soykırımında tecavüz en çok başvurdukları yöntem olmuştur.
Ermeni, Süryani, Pontos Rum Soykırımlarında yapılan tecavüzler ’’Yüce Türk Ulusu’’ adına yapılmamış mıdır?
Dersim’de Ağrı’da Alevi ve Kürtlere yönelik katliamlarda yaşanan tecavüzler ’’Yüce Türk Ulusu’’ adına yapılmamış mıdır?
Devrimci, sosyalist olduğu için gözaltına alınıp işkencelerden geçirilenlere yönelik tecavüzler ’’Yüce Türk Ulusu’’ adına yapılmamış mıdır?
Dün tecavüze uğrayıp katledilen ve yakılan Özgecan Aslan politik bir nedenle saldırıya uğramamıştır denebilir. Ya da hiçbir politik alt yapısı olmayan binlerce tecavüz vakasında saldırganların ruhsal sağlığının bozukluğu, cahilliği, cinsel açlığından sözedilebilir. Ama tüm bunların kaynağı tecavüzü meşru gören ve bunu hukuk alanında dahi savunabilen devlet anlayışıdır. İşte devletin üst düzey yöneticilerinin bu tecavüzleri meşrulaştıran hatta azmettiren söylemlerİ:
Recep Tayyip Erdoğan (Cumhurbaşkanı): Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum.
Mehmet Şimşek (Maliye Bakanı): Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek.
Erhan Ekmekçi (AKP İl Genel Meclis Üyesi): Kızlar okuyunca, erkekler evlenecek kız bulamıyor.
Veysel Eroğlu (Orman ve Su İşleri Bakanı): Evdeki işler yetmiyor mu? (Kendisinden iş isteyen bir kadına).
Melih Gökçek (Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı): Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün? Anası ölsün.
Recep Akdağ (Dönemin Sağlık Bakanı): Tecavüze uğrayan doğursun, ‘gerekirse’ devlet bakar.
Ayhan Sefer Üstün (İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, AKP Milletvekili): Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masumdur.
Nurettin Yıldız (Sosyal Doku Vakfı Başkanı): 6 yaşındaki kızlarla evlenebilirsiniz. Çalışan kadın fuhuşa destek oluyor.
Bu yanıyla her tecavüz politiktir, devletin ideolojisinden beslenir.
Bu yüzden bu toprakların bütün tecavüzcüleri devlet tarafından korunur.
Son Haberler

Dört Duvar Arasında Direnenler Dışarıdakiler İçin İnat Etme Manifestosudur
Yıllardır Sosyal medyada zindanları gündemde tutmak için güncel zindan haberlerini dışarıya ulaştırıp tutsak aileleri ve zindan arasında köprü olma misyonu ile tanınan bir hesapsınız. “Rojevazindanan” ismi ile dikkatleri üzerinize çekiyorsunuz. Twitter, instagram ve Facebook gibi geniş kesimlerin kullandığı bu mecraların hepsinde aynı anda aynı haberleri paylaşmanız da ayrıca emek isteyen bir çalışma. Biz Kaypakkayahaber sitesi olarak kitlesel refleks ve duyarlılık yaratmaya çalışan bu hesapları daha da iyi tanımak babında bir röportajı gerçekleştirmek istiyoruz.

Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! Yarım Asırlık Mücadele Yolumuzu Aydınlatıyor
Proletarya partisinin kuruluşunun ve mücadeleye atılışının 50. yılındayız. Bu süre içinde mücadelesini kesintisiz sürdüren proletarya partisi, onu var eden koşullar devam ettikçe kuşkusuz varlığını devam ettirecektir.
Sınıf bilinçli proletaryanın öncü müfrezesinin ülkemizdeki varlık nedenleri, sistemin çöküntü içine girdiği günümüz koşullarında kendisini çok daha yakıcı dayatır duruma gelmiştir. Ve elbette ki proletarya partisi üstlendiği tarihsel rolü yerine getirecektir. Çünkü onun mücadelesine yol gösteren sağlam temellere dayalı ideolojik-politik pusulası vardır.

Eski sloganlar bugüne hitap etmiyor…(İsmail Cem Özkan )
Eski sloganlar atılıyor, eskisi gibi heyecanlı değil, çünkü ortam ve zaman değişmişti, eski sloganların ruhu da çoktan bizi terk etmişti... İnat ile eskiden kalan sloganlar atılıyordu ama o sloganlar bugünün sorununa yanıt vermiyor, sadece eski arkadaşlara "biz ayaktayız, yok olmadık, gelin bir arada olalım!" çağrısıydı. Fakat çoktan ayrılmıştık, ruhen bir arada ama eskinin yaratılmış öyküleri de abartılarak anlatılırken gerçeklikten uzaklaşmış ve eskinin yeniden yaşayacağı iyimserlik dışında bir arada olacağımıza dair her hangi bir şey söz konusu değildi...

Siyaset Yapma Tarzımız ve Verili Koşulların Önemi Üzerine
Son dönemlerde kurumlarımızın yaptığı konferanslarda, basın açıklamalarında `Verili koşullar` dan bahsediliyor. Verili koşullardan kasıt, somut koşulların somut tahlili.

Ölümsüz(ümüz)dür NÂZIM HİKMET[1]
“Pişman değilim yaşadıklarımdan,
öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.”[2]
“Ew çend giringî pê bide jiyana xwe ku di/ heftêyem de jî wek mînak çandina darzeytûnê bibe// Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,/ yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin,” dizelerinin hakkını bir komünist gibi yaşayarak verdi. Eylül 1961’in Doğu Berlin’indeki, “sözün kısası yoldaşlar/ bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da/ insanca yaşadım diyebilirim,” demeyi de sonuna kadar hak etti…

Türkiye’de Durum: Çürüme ve “Çökme!”
Açıklama: Aşağıdaki makale Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Merkezi Yayın Organı Komünist’in Mayıs/2022 tarihli 76. sayısından alınmıştır.

İnsanî Mecburiyet(İmiz)dir Aşk[*]
“Güzelliğin beş para etmez,
bu bendeki aşk olmazsa.”[1]
Lev Tolstoy’un “Gerçekten aşk var mı?” sorusu bana hep itici gelmiştir; William Faulkner’in, “Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde yaşayamayacaktı,” tespiti gibi.
“Neden” mi?
Var olmayan şey soru(n) da ol(a)maz, ders kitaplarına da gir(e)mez…

SADAT
Son günlerde gündem olan SADAT ve Özel Savaş Şirketleri'ni, yeni yayınlanan “EMPERYALİST TÜRKİYE” (El Yayınları) kitabımda ele almıştım. Oradan kısa bir bölümü yayınlıyorum
Türk Tekelci Devleti’nin Paramiliter Gücü[1]
Yusuf Köse

TKP-ML -MKP: Cesaretimizin Sönmeyen Meşalesi Komünist Önder İbrahim KAYPAKKAYA Ölümsüzdür!
Dostlar, Yoldaşlar;
Bugün burada, ülkemiz devriminin önderini, kökleri asla sökülmemecesine toprağın derinliklerine işlemiş bir geleneğin yaratıcısı İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anıyoruz.
Bugün burada, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in usta bir öğrencisi olan komünist önderimizi anıyoruz.
İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır zindanlarında işkenceyle katledilmesinden bugüne kadar geçen 49 yıl içinde gerek mücadele yaşamı gerekse de ileriye sürmüş olduğu tezler nedeniyle güncelliğini korumaktadır.

Anlamak, Hatırlamak Zamanıdır Şimdi[*]
“-Prometheus: Ölüm kaygısından kurtardım ölümlüleri.
- Koro: Nasıl bir deva buldun bu derde karşı?
- Prometheus: Kör umutlar saldım içlerine.”[1]
O sadece kasketli değil; kasketin en çok yakıştığı insandı.
Benjamin Franklin’in, “Bazıları 25’inde ölür ama 75’ine kadar gömülmezler,” saptamasını tekzip eden bir mücadelenin, direncin, tarihin -ve elbette acının- adıydı.