Pazar Kasım 10, 2024

Gezi ruhuyla yeni yila merhaba!

Kaypakkaya-partizan
2014 yılında da haklarımız için, geleceğimiz için, çocuklarımız için, soygunlara karşı, hak gasplarına karşı, haksız savaşlara karşı, bireyciliğe karşı haydi sokaklara, haydi mücadeleye. Ne mutlu sömürücüye, hırsıza, zalime karşı dik duranlara, boyun eğmeyenlere!

 

2014 Bizim yılımız olsun

2014 İşçiler ve Ezilenler için Umut Ve Mücadele Dolu Bir Yıl Olsun!

Daha 21. yy başlamadan, bu asrın isyanlarla dolu olacağı öngörüsünü kanıtlarcasına 2000 yılının ilk günlerinden başlayan, sayısı ve şiddeti giderek artan ayaklanmalar, geride bırakmaya hazırlandığımız 2013 yılında da hız kesmeden, içine Türkiye’nin de dahil olduğu birçok ülkeye dalga dalga yayıldı. 

Sosyal emperyalist bloğunun yıkılmasından sonra, üzerinde yaşadığımız Avrupa topraklarında, işçilerin ve emekçilerin büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri sosyal, ekonomik ve demokratik haklarına yönelik çok ciddi saldırılar başladı. Egemenler, bu politikaların hayat bulması için işçi ve emekçilerin birliğini bozmak zorunda olduklarını çok iyi bilmektedirler. Bundandır ki yerli ve göçmen işçi ve emekçileri karşı karşıya getirmeye, onların üretimden gelen birlikteliğini bozmaya uğraşmaktadırlar.  Yarattıkları işsizliğin ve enflasyonun nedeni olarak göçmenleri göstererek kendi suçlarını gizlemeye ve doğabilecek bir isyanın yönünü kendilerinden uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. 

Bugün Avrupa’da 120 milyon yoksul yaşamaktadır. 43 milyon insan ise ya aş evlerinden besleniyor ya da bağışlarla yemek ihtiyacını karşılıyor. İşsizlik oranı yüzde 12 olarak açıklanıyor. Oysa gerçek oran bunun iki katı kadardır. Geçinemeyen, temel gıda maddelerini almakta zorlanan, ev kirasını ödeyemeyen on milyonlarca insan var. Devlet kriz süresince bankalara, şirketlere, para babalarına oluk oluk para akıtırken, işçi ve emekçilere gelince tam tersine ardı ardına yeni tasarruf paketleri açıklayarak var olan haklarını da ellerinden alıyor. Tüm bu şirket kurtarma operasyonlarında kullanılan paralar, bizlerin vergilerinden başka bir şey değildir.

Dünyanın tüm kıtalarında olduğu gibi, kendisine “medeniyetin beşiği” diyen Avrupa’da da sorun kadın ve kadın hakları olunca gözle görülür bir ilkellik yaşanmaktadır. Bu topraklarda her üç kadından biri şiddete maruz kalmakta, eşit işe eşit ücret alamamakta, işten çıkartılan ilk insan olmakta, tanınmayan ev içi emeği ile mağdur edilmekte, her fırsatta cins ayrımına uğramaktadır. 

Sistem koyucular, LGBTİ bireyleri, kendilerinin uydurduğu ve işine geldiği gibi esnettiği adına da ahlak dediği, özünde ahlaksızlığın en büyüğü olan ve insan haklarını hiçe sayan kurallarla, toplum dışına itmeğe çalışmaktadırlar. Sokakta, işyerinde uğradıkları tacizler yetmezmiş gibi halen Avrupa’nın birçok ülkesinde bir cins olarak kabul görmemekte ve evliliklerine izin verilmemektedir.  

Uygulanan yeni ekonomik politikalar sonucunda kendisi için bir gelecek göremeyen gençler ve özellikle göçmenlerin çocukları arasında uyuşturucu kullanımı hızla artmaktadır. Sistem, gençliğin içinde biriktirdiği öfkenin kendi saltanatı için büyük bir tehlike olduğunu bildiğinden, buna bilinçli olarak göz yunmaktadır. Ücretlilerin, küçük esnafın sırtında boza pişiren vergi daireleri, söz konusu uyuşturucu baronlarının gelirleri olunca üç maymunu oynamaktadır. Devletin kolluk kuvvetleri devrimci-demokratlara, ilericilere, muhaliflere göz açtırmazken, küçücük yerleşim yerlerinde bile uyuşturucu tacirlerini her ne hikmetse bir türlü yakalayamamaktadırlar.

Geldiğimiz topraklarda adına “barış süreci” denilen önemli bir dönemden geçmekteyiz. Kürt ulusal hareketinin geldiği aşamadan ve bölgedeki gelişmelerden çekinen faşist Türkiye Cumhuriyeti Devleti, AKP kisvesi altında, tarihte de sık sık yaptığı gibi yeni bir “ali-cengiz oyunu”  sergilemektedir. Geçen 8-9 aya karşın ana dilde eğitim, demokratikleşme veya Kürtlerin statüsü konularında hiçbir adım atmamıştır. Bizim, dostlarımızdan beklediğimiz, bir an önce bu gerçekleri görerek mücadelelerine kaldıkları yerden devam etmeleridir.

Kendi bünyesinde çeşitli inanç gruplarını barındıran Avrupa Birliğinin birçok ülkesinde Alevilik bir inanç olarak halen kabul görmemiştir. Türkiyede de AKP’li kurmayların yaptığı uzun çalıştaylar sonucu hazırlanan demokrasi paketinden çıkan Cami-Cemevi projesinin özü Aleviliğin bir mezhep olarak kabullenilmesi değil, Sünnileştirilmesidir. 

Ey bant başında ter döken fabrika işçileri, ey sömürgenlerin evraklarını nakış nakış işleyen memurlar, ey sistemin karnını doyururken ve pisliğini temizlerken hayaller kuran hizmet sektörü   emekçileri, temizlik işçileri, inşaatçılar,   araba tamircileri, yerin yedi kat dibini hayat eyleyen madenciler, ezilenin ezileni emekçi kadınlar, yok sayılan LGBTİ bireyler, geleceğine  güvenle bakamayan işsizlikle boğuşan gençler, insanca yaşam mücadelesi verdiği için ülkesini terk etmekten başka çaresi kalmayan politik sürgünler, mezhebi, ulusal kimliği yok sayılan Aleviler, Ezidiler, Kürtler, Lazlar, Ermeniler, tüm inanç grubundan ve ulusal kökenden insanlar, sizleri ATİK saflarında örgütlenmeye, Gezi ruhu ile hak alma mücadelesinde yerinizi almaya çağırıyoruz. 

Bizler bilmekteyiz ki egemenlerin isteği; kadını eve hapsetmek, gençliği apolitik hale getirmek, işçi ve emekçileri bölüp parçalayarak kendi iktidarının devamlılığını sağlamaktır. Hayat boyunca ay sonunu getirmek üzere kurulmuş bir yaşama isyan etmek meşrudur, haktır.  Ebu Zerr el Gifari’nin 1400 yıl önce dediği gibi “yiyecek ekmeği olmadığı halde kılıcından sıyrılmış bir kın gibi isyan etmeyen insana şaşarım”. Çalışanın, patronlar için değil, kendisi ve insan kardeşleri için ürettiği, barınma, beslenme, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetleri düşünmediği çok daha güzel günler hedefiyle 2013 bir başlangıçtı diyerek, 2014 yılında da haklarımız için, geleceğimiz için, çocuklarımız için, soygunlara karşı, hak gasplarına karşı, haksız savaşlara karşı, bireyciliğe karşı haydi sokaklara, haydi mücadeleye. 

Ne mutlu sömürücüye, hırsıza, zalime karşı dik duranlara, boyun eğmeyenlere!

22. Dönem ATİK Genel Konseyi  

1521