Cuma Eylül 20, 2024

Duisburg'da Haziran Direnişi paneli

kaypakkaya-partizan
Duisburg'da Haziran Direnişi ve halk ayaklanmaları paneliyle kapitalist sistemin yaşadığı kriz ve işçi ve emekçi kitlelerde büyüen tepki konuşuldu.

 

Dün Duisburg kentinde “Gezi ve Halk ayaklanmaları” konulu bir panel düzenlendi.

Yüzün üzerinde katılımcının olduğu paneli Partizan örgütledi. Panelin diğer katılımcıları Sınıf Teorisi, Atılım, Kızıl Bayrak ve Devrimci Proletarya (Yaşanacak Dünya) idi. Devrimci Proletarya (Yaşanacak Dünya) ve Atılım temsilcileri son anda panele katılmadılar.

Partizan, İbrahim Kaypakkaya ve Ocak ayında şehit düşenleri anmak üzere bir kampanya düzenlemişti. Panelde yapılacak sunumlardan önce kısa bir anma etkinliği gerçekleştirildi. Bu çerçevede önce devrim ve sosyalizm kavgasında yitirilen değerler için saygı duruşuna geçildi. Bunu, günün anlamına ilişkin olarak konuşma izledi. Son olarak, genç bir grup Kaypakkaya ve diğer devrim şehitlerine adanmış oldukça coşkulu türkü ve marşlar söylediler. Bu kısa dinleti tüm dinleyicilerce beğeniyle dinlendi. Ardından sunumlara geçildi.

‘Hareket uzun yılların birikimini taşıyor’

İlk sunumu Partizan temsilcisi yaptı. Partizan temsilcisi kısaca, kapitalizmin bunalımından, özellikle işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını çekilmez hale getiren yıkıcı sonuçlarından, krize çözüm bulamamanın bir sonucu olan savaşlardan söz etti. Bütün bu gelişmelerin yeni bir tarihsel döneme girildiğinin ifadesi olduğunu belirtti. Devamla, Tunus ve Mısır örneklerinden söz ederek, dünyanın hemen her yerinde halk ayaklanmalarının geliştiğini, grev ve genel grevlerin yaşandığını dile getirdi. Bunların, yıllardır acımasızca uygulanan neo-liberal politikalara verilmiş bir cevap olduğuna işaret etti. Uzun yılları bulan bir birikimin ürünü olduğunun altını çizdi. Bu halkaya son olarak Türkiye'deki Haziran Direnişi'nin eklendiğini belirtti. Çok kısa olarak Haziran Direnişi'nden ve toplumsal mücadeleye getirdiği yeni soluktan bahsetti. Temsilci, “devrim ve sosyalizm yeniden güncel hale geliyor” diyerek sözlerini bağladı.

AKP direnişle cevabını aldı

Ardından Sınıf Teorisi temsilcisi söz aldı. Sınıf Teorisi temsilcisi sözlerine Haziran Direnişi konusundaki değerlendirmeleri ile başladı. Bu çerçevede, bu direnişin anlık bir tepkinin değil, tüm bir cumhuriyet tarihini kapsayan tarihsel ve toplumsal birikimlerin ürünü bir patlama olduğunu, 15-16 Haziran gibi kalkışmalar da dahil, kendisini önceleyen sınıf ve kitle hareketlerinden beslendiğini dile getirdi. O da kapitalizmin küresel olan krizine, yıkıcı sonuçlarına değindi, bunların halkları isyana sürüklediğine dikkat çekti. Birçok yerde hükümetleri deviren, 30 yıllık diktatörlerin kaçmasına yol açan bu isyanların değerinin altını çizdi. Kapitalizmin bir sömürü, yağma ve rant düzeni olduğunu belirtip, “kentsel dönüşüm” saldırıları ile her yeri rant alanı haline getirdiğini anlattı. AKP'nin, diğerlerinin yanı sıra, kapitalizmin özellikle bu saldırısının aracılığını yaptığına dikkati çekti. Gezi Parkı yağma saldırısının da bunun ifadesi olduğunu belirtti. Fakat cevabını Haziran Direnişi’yle aldığını dile getirdi. Son olarak, Haziran Direnişi'nin kendilerince en önemli kazanımlarından söz etti. Bu çerçevede zengin bileşiminin, kapsayıcılığının, Kürt halkına dönük şovenizme karşı yaratığı kardeşlik köprüsünün ve günlerce uygulanan komün anlayışının altını çizdi.

“Bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemine uygun hareket edilmeli”

Son olarak Kızıl Bayrak temsilcisi söz aldı. Kızıl Bayrak temsilcisi, sözlerine günümüz dünyasındaki toplumsal gelişmelerin kısa bir tablosunu anlatarak başladı. Ve ilk elden günümüz dünyasında son derece yaygın ve bir o denli de zengin bir sosyal mücadeleler tablosu ile yüz yüze olduğumuzu, Tunus ve Mısır'dan Yunanistan, İspanya, İtalya, İngiltere ve ABD'ye, Hindistan, Çin, Şili'den Türkiye'ye tüm coğrafyaların proleter kitle hareketleri ve halk isyanları ile sarsıldığını belirtti. Bu kaynaşma ve hareketliliklerin hala devam ettiğini, etmeye de devam edeceğini, bu anlamda da, yenilerinin beklenmesi gerektiğini dile getirdi. Bütün bu sınıf ve kitle hareketlerinin arkasında on yılları bulan sosyal ve başka bir dizi nedenin olduğuna değindi, bu nedenlerden beslenen hassasiyetlerin kendisini dışavurumu olduğunun altını çizdi.

Devamla, kapitalizmin krizinden ve giderek daha bir derinleşip, daha da tahripkar hale geldiğinden söz etti. Krizin son birkaç yılın ürünü olmadığının, '70'li yıllarda başladığının, önce neoliberal politikalar, ardından küreselleşme saldırıları ile geçiştirilmeye, sonra da, Sovyet ve Doğu Bloku'nun dağılması ile önüne açılan yeni pazarlarla idare edilmeye çalışıldığının, ne var ki, tüm bunların krizi atlatmaya güç yetirmediğinin altını çizdi. Ve nihayet ilk önce 2008 yılında, üstelik en sarsıcı biçimde bizzat kapitalizmin ana karargahında, yani ABD'de kendisini dışavurduğunu belirtti. Ve sözlerini, şu ifadelerle savaş olgusuna bağladı: “Tarih de tanıktır ki, kriz önlenemiyorsa eğer, savaşa başvurulmuştur. Nitekim, günümüzde de böyle yapılmıştır. Günümüz dünyası sadece bunalımlara sahne olmamaktadır. Şimdi çeşitli yerlerde yine, eninde sonumda genel bir savaşa, yani emperyalist savaşa varacak bir yeni yerel savaşlara da tanık olmaktayız.

Bu çerçevede, ABD'nin dünyanın tek egemeni olmak ve de bunu güvenceye almak üzere hemen harekete geçtiğine, fazla bir süre geçmeden  birinci Körfez krizi şahsında saldırıya geçtiğine işaret etti. Asıl saldırıyı ise 11 Eylül'de yaptığını anlattı. Önce Afganistan, ardından Irak işgalleri ile emperyalist saldırganlığı hızlandırdığını, savaşlar serisini başlattığını, Libya işgali ile buna yeni bir halka eklediğini belirtti. ABD ve diğer emperyalist ülkelerin hummalı biçimde silahlandıkları ve savaşa hazırlandıklarına dikkati çekti.

Kızıl Bayrak temsilcisi tüm bu sözlerini getirip komünistlerin uzun yıllardır döne döne vurguladığı ve dünyadaki ve kendi coğrafyalarındaki tüm gelişmelerin tekrar tekrar doğruladığı, içinde bulunulan dönemin, bir “bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemi” olduğu şeklindeki belirlemesine bağladı. Bunalımlar ve savaşların günün en yakıcı olguları olduğunun tartışmasız bir gerçek olduğunu ileri sürdü. Yine tarihin tanıklığından ve bilimsel verilerden hareketle “Bunalımlar, savaşlara, savaşlar da adeta bir kaçınılmazlık halinde devrimler yol açar. Çünkü bunları var eden zemin aynı zemindir, biri diğerini besler ve bir yere varırlar” dedi.

Temsilci bu görüşünü açıklamak üzere şunları söyledi: “Devrimler depremler gibidir, hemen gelmezler, yıllara, onyıllara yayılırlar. Fay hatlarında sürekli enerji birikir, belli bir zamanda, belli bir vesileyle ve belli bir biçimde kendilerini dışavururlar. Önce öncü sarsıntılar halinde ve en sonunda büyük sarsıntılar, yani sökün halinde devrimler olarak patlak verirler. Bugüne kadar olanlar, Tunus, Mısır ve Gezi sadece öncü sarsıntılardı, gerisi, hem de daha sarsıcı biçimde sonra gelecek. Mutlaka gelecek.”

Kızıl Bayrak temsilcisi, sunumunun sonunda tüm bu gelişmelerin döne döne ortaya çıkardığı iki büyük eksiklikten, parti ve sınıftan söz etti. Özetle,  Almanya ve Çarlık Rusyası, Alman Devrimi ve Ekim Devrimi gibi tarihsel örnekler üzerinden parti ve sınıf silahlarının yaşamsal olduğunun altını çizdi. İşçi sınıfı hazır değilse devrim olmaz, parti yoksa devrim zafere ulaştırılamaz, vurgusunu yaptı. Tunus'ta, Mısır'da, Türkiye'de ve her yerde bu eksikliğin en yakıcı biçimde görüldüğü ve hissedildiğini belirtti. Ardından anlatıma şöyle devam etti: “Siz dönemi bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemi olarak saptıyorsanız ve siz gerçekten ciddi devrimcilerseniz, o zaman buna göre hazırlık yaparsınız. Devrimciler akademisyen, gazeteci ya da muhabir olamaz. Komünistler bu değerlendirmeyi temel ve güncel devrimci görev ve sorumluluklarını saptamak için yaparlar. Devrime her alanda ve her bakımdan hazırlık şeklindeki çağrımız tam da bunun ifadesidir. Devrimciyseniz bir devrim örgütü inşa edersiniz. Varsa onu sürekli tahkim edersiniz, sağlam ve sarsılmaz hale getirirsiniz. En önemli işiniz bu olur. Ama bu yetmez, dosdoğru devrimi yapacak sınıfa, işçi sınıfına gidersiniz, onu devrimcileştirirsiniz. Onunla etle tırnak gibi olmanız gerekir. Aksi halde parti devrim karşısında çaresiz kalır. Bolşevikler hazırlıklıydı, Lenin'in önderliğinde yıllarca devrime hazırlandılar, bu nedenle devrimi başardılar, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht'in partisi geç kuruldu, devrimci kaynaşma ve kalkışmalara egemen olamadı ve devrim fırsatı kaçtı.”

Temsilci sözlerini, sözlerini şöyle bitirdi: “Dinsel gericiliğin bugünkü gücü, olduğu kadarıyla ağırlığı, aldığı oy oranı ve küstah başbakanının saldırgan tavırları geçicidir. Bugün üzerinden bakarsanız, parlamenter ölçülerle bakarsanız dizlerinizin bağı çözülür. Karamsarlık ve umutsuzluk kaçınılmaz hale gelir. Olaylara, tarihsel ölçülerle bakmak gerekir. Çarlık Rusyası Ortodoks kilisesinin en güçlü olduğu topraktı, nedir ki, 1905 devrimi de, tarihin tanık olduğu ve hala aşılamayan 1917 Ekim Devrimi de, yine Ortodoksluğun bu güçlü kalesinde gerçekleşti.

Türkiye'deki sermaye devleti yıkılmayı bekliyor. Onu yaşatmaya çalışan ulusalcı cumhuriyet çabası da, bu çürümüş ve kokuşmuş cumhuriyetten demokratik bir cumhuriyet üretmeye çalışan ‘demokratik cumhuriyet’ çabası da boşuna bir çabadır. Bu cumhuriyet yıkılmalıdır. Çağrımız şudur; gerçekten devrimciyseniz, anlamlı bir devrimcilik yapmak istiyorsanız işçi sınıfına gidin ve onu devrimci bir sınıf haline getirmek için çalışınız. Evet bu zor bir iştir, yıllarınızı alır, ama doğru olan da budur. Bunu yapmayacaksanız boşuna zaman harcamayın, gidin başka işler yapın.”

Kızıl Bayrak temsilcisinin sunumu gözle görülür bir ilgiyle ve dikkatle dinlendi, olumlu tepkiler aldı.

Panel, kısa bir aranın ardından, bu kez kurumlar ve kişiler adına söz alanların kısa konuşmaları ve soruları ile sürdü. Soruların hemen tümü Haziran Direnişi’yle ilgiliydi. Direnişin niteliği, seyri, Kürt hareketinin ve reformist solun duruşu, devrimci hareketin rolü, hareketin toplum üzerindeki etkileri ve toplam kazanımları konularında açıklamalar isteniyordu. En çok Kızıl Bayrak temsilcisine sorular soruldu. Başta Kızıl Bayrak temsilcisi olmak üzere, Partizan ve Sınıf Teorisi temsilcisi sorulara cevap verdiler. Oldukça canlı geçen bu cevap bölümünün ardından panel sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / NRW

1820